Grev, sendika özgürlüğünün en önemli parçasıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sendika Özgürlüğü Komitesi grev hakkını, “işçilerin mesleki çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi sağlayan ve sendika hakkı içinde yer alan bir temel araç” olarak kabul etmiştir. Öte yandan Avrupa Konseyi tarafından “ekonomik ve sosyal ilerlemenin dinamik bir aracı” olarak nitelenen ve 1961 yılında imzalanan “Avrupa Sosyal Şartı” […]
Grev, sendika özgürlüğünün en önemli parçasıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sendika Özgürlüğü Komitesi grev hakkını, “işçilerin mesleki çıkarlarını korumayı ve geliştirmeyi sağlayan ve sendika hakkı içinde yer alan bir temel araç” olarak kabul etmiştir. Öte yandan Avrupa Konseyi tarafından “ekonomik ve sosyal ilerlemenin dinamik bir aracı” olarak nitelenen ve 1961 yılında imzalanan “Avrupa Sosyal Şartı” (ASŞ) ve 1999 yılında yürürlüğe girerek bu sözleşmeyi güncelleştiren “Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı“, grev hakkını “temel haklar” arasında kabul etmektedir. Nihayet grev hakkı, bir Avrupa Birliği (AB) belgesi olan “Çalışanların Sosyal Temel Hakları Topluluk Şartı” ile de esas olarak ILO ve Avrupa Konseyi normları çerçevesinde temel bir hak olarak düzenlenmektedir.
Türkiye’de grev hakkı, bu uluslararası normlara aykırı ve birçoğu doğrudan Anayasa’dan gelen sayısız kısıtlamalara, yasaklamalara tabidir. Grev hakkını düzenleyen 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununda (TSGLK) “yasadışı grev” kavramıyla ifadesini bulan bu kısıtlama ve yasaklamalar son derece ağır yaptırımlara bağlanmaktadır. Grevin yasadışı kabul edilmesi durumunda işveren bu greve katılan işçilerin iş sözleşmelerini derhal ve tazminatsız olarak feshedebilmektedir. Ayrıca grev yüzünden işverenin uğradığı zararlar, greve karar veren işçi sendikası tarafından karşılanacak, grev herhangi bir işçi kuruluşunca kararlaştırılmaksızın yapılmışsa zararlardan sorumlu tutulacak olanlar bu greve katılan işçilerin kendileri olacaktır. Yaptırımlar bunlarla da sınırlı değildir. Kanunda belirtilen şartlar gerçekleşmeden grev kararı alınması durumunda, grev uygulanmasa bile bu kararı verenlerle, bunu teşvik edenler, zorlayanlar veya propagandasını yapanlar bir aydan üç aya kadar hapis ve ağır para cezasına mahkûm edileceklerdir. Grev uygulanmışsa, buna karar verenleri, karar verilmesine, uygulanmasına veya greve katılmaya teşvik edenleri, katılanları ve hatta bu yolda propaganda yapanları bekleyen, üç aydan altı aya kadar hapis cezasıdır. (2822/70)
Yasaklar… Yasaklar…
Böylesine ağır hukuki ve cezai yaptırımlara bağlanan yasadışı grev esas olarak yasal grevin koşulları gerçekleşmeden yapılan her türlü grevi kapsamaktadır. Grevin yasallığı ise, toplu iş sözleşmesinin yapılası sürecinde ortaya çıkabilecek “çıkar uyuşmazlıkları” ile sınırlandırılmış, toplu iş sözleşmesinin uygulanması sürecinde ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda grev hakkının kullanılması, “hak greviu” yasaklanmıştır. Böylece grev hakkı toplu pazarlık sürecinin bir parçası olarak sınırlandırılmış ve bu yolla hakkın kullanılabilmesinin koşulları daha baştan olağanüstü biçimde daraltılmıştır. Ayrıca siyasi amaçlı grev, genel grev, dayanışma grevi açıkça yasadışı grev sayılmıştır. Üstelik bu tür grevlerde para ve hapis cezaları bir misli arttırılarak uygulanacaktır. (2822/72) Öte yandan, yasama, yürütme ve yargı kararlarını etkilemek ya da protesto etmek amacıyla grev yapılması da özel hükümle yasaklanmıştır. Böyle bir amaçla alınmış grev kararı uygulanmamış olsa dahi üç aydan dokuz aya kadar hapis ve ağır para cezasını gerektirmektedir. Bu grevin uygulanması halinde ise karar alanlarla birlikte uygulanmasına veya katılmaya zorlayan ya da teşvik edenler ve hatta bu yolda propaganda yapanlar bir yıldan az olmamak üzere hapis ve ağır para cezasına çarptırılacaklardır. Bu durumda greve katılan işçiler için de altı aydan az olmamak üzere hapis ve ağır para cezası öngörülmektedir. (2822/73)
Bunlar son derece ağır yaptırımlardır ve bu yolla işçi sınıfının bir sosyal politika aktörü, bir demokratik baskı grubu olarak ülke gündemine ağırlığını koyabilmesinin sınırlandırılması amaçlanmaktadır. ILO Uzmanlar Komitesi, Türkiye’de sendika haklarına ilişkin olarak yayınladığı 2005 yılı Raporunda siyasi amaçlı grev, genel grev ve dayanışma grevi üzerindeki yasaklamaları, grev hakkına getirilen sınırlamalar arasında görmektedir.
Bunun yanında çok etkili bir grev türü olan ve aynı toplu pazarlık sürecinin kapsamındaki işyerlerinde birbirini izleyerek “nöbetleşe” uygulanan “dönen grev” yasaklanmıştır. Benzer şekilde “uyarı grevi”, “gösteri grevi”, “oturma grevi” gibi grevin pek çok türü yasadışı sayılmıştır. Ayrıca, uluslararası standartlar çerçevesinde “halkın yaşamını, güvenliğini ya da sağlığı” için doğrudan tehlike yaratması durumunda söz konusu olabilecek grev yasakları, kimi yerler ya da işlerde bu kriterleri de aşarak düzenlenmiştir.
Bir gizli ve etkili grev yasağı da “grev ertelemesi” adı altında uygulanmaktadır. Bakanlar Kurulu, karar verilmiş veya başlanmış olan yasal bir grevi “genel sağlığı veya milli güvenliği bozucu nitelikte” bulursa, kararname ile altmış gün süre ile erteleyebilmektedir. (2822/33-1) Gerçekte ise bu bir erteleme değil yasaklamadır çünkü Anayasadan gelen kural gereğince Kanun, erteleme süresinin sonunda sendikanın grev hakkını kullanmasına izin vermemektedir. Bu durumda toplu pazarlık sona erdirilmekte, sendika devreden çıkarılarak toplu iş sözleşmesi Yüksek Hakem Kurulu (YHK) tarafından yürürlüğe konulmaktadır. (AY/54-5 ve 2822/34-3) Fiilen bir grev yasağı niteliğinde olan ve özgür toplu pazarlık hakkını ortadan kaldıran erteleme yetkisine dayanarak Bakanlar Kurulu 2000 yılından bu yana cam, lastik ve maden işkollarında çok etkili grevleri durdurmuştur. ILO Sendika Özgürlüğü Komitesi cam ve lastik grevlerinin ertelenmesine ilişkin olarak bunun “sendikal hak ihlali” ve “ILO sözleşmelerine aykırı” olduğunu vurgulamaktadır. Cam ve lastik işkollarındaki grev ertelemeleri AB Komisyonu tarafından 6 Ekim 2004 tarihinde açıklanan 2004 İlerleme Raporunda da sendika hakkını kısıtlayan örnekler olarak vurgulanmaktadır.
Yasaklamalar ve sınırlamalar bu kadarla da kalmamaktadır. Toplu pazarlık sürecinde de grev hakkının önünde çok ciddi kısıtlamalar öngörülmüştür. Grev hakkının kullanılabilmesi sendikacının başını döndüren, bildirimlerle, formalitelerle, tuzaklarla dolu uzun, karmaşık ve meşakkatli bir hukuksal prosedüre bağlıdır. Bu prosedür son derece ağır yaptırımlarla da desteklenmektedir. En küçük bir şekil şartının atlanması, sürelerdeki en ufak bir gecikme grevi yasadışı duruma getirmekte, sendikacılar ve işçilerin ağır para ve hapis cezalarına çarptırılmalarına neden olabilmektedir. Türkiye’de greve çıkabilmek ve grevi yürütebilmek gerçek bir sanattır. Çok ince bir sanat!
Bütün bu koşullar yerine getirilerek başlatılan grevin yürütülmesi sürecinde de ayrıntılı sınırlamalar, yasaklamalar söz konusudur. Grev gözcülerinin sayılarından, barınma koşullarından, işyeri önüne asılacak pankart ve dövizlere kadar pek çok Kanunla düzenlenmekte, sınırlandırılmaktadır.
“Örgütsüz kömür işçisi / Temmuzda greve gider…”
Bu eski işçi şarkısında da vurgulandığı gibi grevin zamanlaması, toplu pazarlık sürecinin en stratejik kararıdır. Ne var ki bu kararın alınması, grevin başlatılacağı tarihin seçilmesi de akıl sır ermez formalitelerin bir biri ardınca yerine getirilmesine bağlıdır.
Toplu pazarlık süreci içinde uyuşmazlığın tespitinden ve “resmi arabulucu” sürecinin tamamlanmasından önce grev kararı alınması ve uygulanması yasaklanmıştır. Sendika arabulucunun raporunu düzenleyerek Çalışma Bakanlığı yetkili örgütüne vermesini ve buradan da raporun kendi
sine posta ile gönderilmesini beklemek zorundadır. Bu raporu alan sendika altı işgünü grev kararı alamayacak, altı işgünü geçtikten sonra ise izleyen altı işgünü içinde grev kararı alabilecektir. Bu süre içinde grev kararı alınmamışsa, grev hakkı da ortadan kalkacak, sendikanın yetkisi düşecektir. Cumartesi günlerinin işgünü sayılıp sayılmayacağı meselesinin yarattığı karmaşayı da bir tarafa bırakırsak, bu günlerin geçirilmesi ya da beklenmemesi durumunda alınacak bir grev kararı yasadışı sayılacaktır. Bu durumda hem grevin durdurulması hem de grev kararı alanların yanında bunu teşvik edenler ve hatta propagandasını yapanlar hakkında ağır para ve hapis cezalarının uygulanması söz konudur. Bu grev kararının uygulanması durumunda ise bu cezalar arttırılarak ve üstelik bu ayrıntıyı izleyebilmek durumunda olmayan ama sendikanın başlattığı greve katılan işçilere de yaygınlaştırılarak uygulanacaktır.
Bu kısıtlayıcı düzenlemelerle, grevin başarısındaki en önemli faktörlerden olan grevin zamanlaması üzerindeki sendikaların egemenliği olabildiğince kırılmıştır.
Grevin önceden bildirilmesi
Grev kararının süresi içinde alınmış olması yeterli değildir. Süresi içinde alınan grev kararının karşı tarafa -işveren sendikasına ya da sendika üyesi olmayan işverene- altı işgünü içinde tebliğ edilmek üzere Notere verilmesi gerekmektedir. Bu süre şartının yerine getirilmemesi ya da geciktirilerek yerine getirilmesi durumunda grevin uygulanabilmesi olanağı kalmayacak, üstelik kararı alanlar, alınmasını teşvik edenler hatta bu yönde propaganda yapanlar hakkında hapis ve para cezaları uygulanacaktır. Kanun grev kararının uygulanacağı süreyi de sınırlamaktadır. Grev kararı, tebliğinden başlayarak altmış gün içinde uygulanabilecektir. Bu sürenin başlangıcı grev oylaması yapılıp yapılmadığına göre de değişmektedir. Bu süre koşulu da hatasız olarak yerine getirildiğinde, grevin başlayacağı tarihin altı işgünü önceden Noter kanalı ile karşı tarafa bildirilmesi gerekecektir. Bu bildirim süresinin geçirilmesi ve hatta postadaki gecikme nedeniyle işverenin eline geç ulaşması durumunda uygulanacak olan grev yasadışı grev kabul edilecektir. Böyle bir durumda yine yasadışı grevin yaptırımları, hapis ve para cezaları uygulanacak, grev durdurulacaktır.
Noter bildirimlerinin sendika tarafından kontrolünün güçlüğü, 1512 sayılı Noterlik Kanununda Noterleri bu tebligatı elden yapmaya zorlayıcı bir düzenleme olmaması ve hatta kimi zaman işverenlerce kendilerine PTT tarafından yapılan tebligatların geciktirilebiliyor olması uygulamada tebligatın süresi içinde yapılabilmesi açısından çok ciddi sorunlara neden olmaktadır. Ancak asıl sorun grev kararının ve grevin başlayacağı tarihin işverene önceden bildirilmesinin toplu pazarlık süreci içinde yarattığı sonuçlardır. Bu yolla “sürpriz grev” yasaklanmış olmakta ve toplu pazarlık sürecinde sendikaların elindeki en önemli demokratik silah olan grevin etkisi önemli ölçüde azaltılmış olmaktadır.
Sonuç
Grev eski ve doğal bir haktır. Anayasa’da koşulsuz güvence altına alınmalı, Anayasa ve yasa düzenlemelerinde yer alan grev yasaklarının tümü kaldırılmalıdır. Grevin uluslararası hukuk normlarına uygun her türünün özgürce uygulanabilirliği sağlanmalıdır. Grev ertelemeleri ILO normları çerçevesinde sınırlı olarak yasayla düzenlenmeli, erteleme süresinin sonunda sendikanın grevi özgürce başlatarak sürdürebilmesi olanaklı hale getirilmelidir. Grevi toplu pazarlığın bir parçası olarak sınırlayan model terk edilerek “hak grevi” uluslararası normlar ve sendika özgürlüğü ilkesi çerçevesinde düzenlenmelidir.
Grev tüm çalışanların hakkıdır. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu -sahte Sendikalar Kanunu- kaldırılarak, tüm sendika hakları gibi grev hakkı da tek bir yasayla ve tüm çalışanları kapsayacak şekilde düzenlenmelidir.
Grevin başarısındaki en önemli faktörlerden olan grevin zamanlaması üzerinde sendikaların egemenliğini kıran toplu pazarlık prosedürü, tüm bildirim ve süre koşullarını da kapsayacak biçimde kaldırılmalıdır. Grev kararının alınmasının süre koşullarına bağlı tutulması, alınan grev kararının karşı tarafa tebliğ edilmek üzere notere verilmesinin zorunlu tutulması ILO normlarına da aykırıdır. Benzer şekilde grev ve lokavt kararının karşı tarafa tebliğinden itibaren altmış gün içinde ve karşı tarafa noter aracılığıyla altı işgünü önceden bildirilecek tarihte uygulanabilmesi zorunlulukları ve bunların yaptırımları da, ILO normlarıyla bağdaşmamaktadır. Sadece uluslararası normlara uyum açısından bile bu bildirim ve süre sınırlamalarının tümünün kaldırılması gerekmektedir.
Grev hakkının hukuksal çerçevesinin çizilmesinde esas olan sendika özgürlüğünün güvence altına alınması olmalıdır.