Eğitim Sen, işkolunda toplu görüşme yetkisini kaybetti. Elbette, bu, sermayenin işçi sınıfı hareketine vurduğu önemli bir darbedir. Sendikal Birlik’in tek doğru saptamasında söylendiği gibi, “Kaybedilen sadece yetki değildir. Encümen-i Muallim’den TÖDMF’e, TÖS, TÖB-DER’den Eğitim-İş, Eğit Sen ve Eğitim Sen’e uzanan yüz yıllık öğretmen hareketinin önderliği de kaybedilmiştir.” Sendikal Birlik, DSD, Emek veya Yurtsever Öğretmenin bu […]
Eğitim Sen, işkolunda toplu görüşme yetkisini kaybetti. Elbette, bu, sermayenin işçi sınıfı hareketine vurduğu önemli bir darbedir.
Sendikal Birlik’in tek doğru saptamasında söylendiği gibi, “Kaybedilen sadece yetki değildir. Encümen-i Muallim’den TÖDMF’e, TÖS, TÖB-DER’den Eğitim-İş, Eğit Sen ve Eğitim Sen’e uzanan yüz yıllık öğretmen hareketinin önderliği de kaybedilmiştir.”
Sendikal Birlik, DSD, Emek veya Yurtsever Öğretmenin bu çöküntü karşısında ne yapacaklarını merak etmeye gerek yok; “yaptıkları yapacaklarının teminatı”. Hala Eğitim Sen’in web sitesinde yetkinin kaybı açıklanmış değil. Toplanan Başkanlar Kurulu’nda yönetimin hiçbir kanadı en küçük bir özeleştiri eğilimi göstermedi; çöküntünün iç nedenleri üzerine tartışmaların gelişmesini “aptal rolü oynayarak” engellemeye çalıştılar.
Şimdi “kendi aralarında” üzerinde konuştukları “çözümler” ise “şube sayılarını azaltarak maliyetleri kısmak”, “şube yöneticilerinin mesai nedeniyle sendika işlerine zaman ayıramamaları, sürgün edildikleri için mücadelenin kesintiye uğradığı vb gerekçelerle şubelerde de profesyonellik olması”, “2 dönemden çok yönetime seçilmeyi engelleyen tüzük hükmünü kaldırarak profesyonelleşmeyi sağlamak” gibi “bürokrasiyi kurtarmaya” yönelik küçük hesaplar.
Bir de “Program Kurultayı” var… Her genel kurulda Devrimci Öğretmenlerin önergeleriyle oybirliği ile kongre kararına dönüştürülen ancak tutanaklarda kalan program kurultayı şimdi cankurtaran simidi oldu. Kasım ayında yapılacak bu kurultayın insanların eteğindeki taşları döktüğü ve içini rahatlattığı toplu terapi süreci haline geleceği bile şüpheli.
Çünkü Eğitim Sen’in ihtiyaç duyduğu şeyin kağıt üzerinde kalacak “programlar” değil, yeni bir yapı, hareket tarzı ve ruh olduğu ortada. Bu ihtiyaçların giderilmesi için de, örgütün en ücra köşesinden merkezine kadar uzanan, bütün örgütü seferber eden, üretenlerin kendi sendikalarında kendilerini yöneten olarak hissetmesini sağlayacak, açık ve etkilenebilir bir sürecin yaşanması zorunlu. Mevcut yönetimin istifa edip, yerini bütün sendikal grupların üzerinde az çok mutabakat oluşturduğu bir “yeniden kuruluş inisiyatifi”ne bırakması böyle bir sürecin birinci şartı. İkinci şart ise program kurultayının, ulaşılan sonuçları tüzük hükmüne dönüştürecek bir delegasyonla, bir “Kurucu Meclis” çalışması olması. Aksi takdirde, Kutsal İttifak oligarşisinin “siz konuşun, sonra bakarız” havasıyla daha önce yaptığı konferanslardan daha fazlası olmayacaktır.
Bu tartışma yine de yapılacaktır. Hareketinin yükünü yıllardır omuzlarında taşıyan ilerici, devrimci öğretmenler, emeklerine sahip çıkacaklardır. Bu tartışma yalnızca eğitim emekçilerinin bir “iç tartışması” da değildir. Çünkü sorunun özü, Türkiye işçi sınıfı hareketinin en önemli yenilenme olanağının, “kamu çalışanları hareketinin memur sendikacılığı hareketine dönüştürülmesi” yoluyla heder edilmesidir. Eğitim Sen’in bugün düştüğü durumu, eğitim emekçileri hareketini “kendi içinde” değerlendirerek de anlayamayız.
Kamu çalışanları hareketi, Türkiye solunun “büyük merkezleri” tarafından geleneksel sendikal hareketin kuyruğuna takılmış ve tüketilmiştir. Eğitim Sen’in bugünkü durumu bu genel tükenişin bir parçasıdır.
Eğitim Sen’in eğitim emekçilerini kucaklayan, harekete geçiren ve örgütleyen mücadele ve örgütlenme çizgisinden kopuşu bu sürecin içerisinde gerçekleşti.
Yalnızca sendikal yönetimi paylaşma üzerine kurulu olan “Kutsal İttifak”ın bileşenleri, sendikal mücadelenin politik bağlamı konusunda sürekli belirsizlik halinde kaldı. DSD Avrupa Birliği sürecinden medet umuyor, Yurtseverler emperyalizmin bölge politikalarının ve neo-liberalizmin “özerkleşmeyi teşvik eden” düzenlemelerinin olumlu sonuçlar yaratabileceğini düşünüyor, Sendikal Birlik MGK güdümlü bir politika ile devlet içinde destek arıyor, Emek grubu Türk-İş’i “işçi sınıfı hareketinin merkezi” olarak görüyordu. Bu politik konumlanışlardan hareketle ne neo-liberalizme, ne emperyalizme, ne militarizme karşı net sendikal stratejiler ve taktikler geliştirilemezdi. Geliştirilmedi de.
Bu politikasızlık en net ifadesini, “sözleşmeli öğretmenlik” konusunda yapılan saçmalıklarda bulmuştur. Eğitim Sen uzun bir süre sözleşmeli öğretmenlerin sorunlarıyla ilgilenmeyi 657’ye tabi olmadıkları için reddetmiş; sayıları onbinleri bulunca “sözleşmeli öğretmenlerin örgütlenme çabalarını desteklemeyi” kararlaştırmakla yetinmiştir.
Sözleşmeli öğretmenliğe ilişkin düzenlemelere dair etkili davaları Türk Eğitim Sen açıp kazanmış ve bu büyük genç öğretmen kitlesinin ilgi odağı olmayı başarmıştır. Eğitim Sen yönetimi ise özeleştiri yapmak yerine, örgüte, “Türk Eğitim Sen sözleşmeli öğretmenleri üye yapmışsa bunun ilgili makamlara bildirilmesi” talimatını vermiştir.
Açıkça ortadadır ki, yönetimdeki “Kutsal İttifakı” dağıtan, bu ittifakı oluşturan grupların içyapısına çöreklenmiş bürokratik elitleri parçalayan bir mücadele süreci yaşanmadan ne Eğitim Sen’in, ne de KESK’in yaşamakta olduğu gerilemenin durdurulması olanaklı değildir.
Bu “mücadele süreci” soyut, genel bir “didişme” değil, somut ve gerçek bir toplumsal kavgadır. Temel hizmetlerin piyasalaştırılmasına karşı bir halk hareketinin yaratılması, bugünün Türkiye’sinde kamu çalışanları sendikal hareketinin temel görevidir. Bu görevin gerçekleştirileceği temel alan Bakanlık koridorları değil, okullar, hastaneler, yoksul mahallelerdir; dayanacağı temel kitle, güvencesizliğe zorlanan kamu çalışanları kitlesinin tamamı ve yoksul halktır; örgütleyecek olanlar ise devrimci kamu çalışanları ve halkın bu temel dertlerini kendi gücüyle çözmesine önayak olabilecek bütün emek ve halk örgütleridir.
Bugünkü Eğitim Sen yönetiminin devrimci öğretmen hareketine ihtiyacı olmayabilir, ama yoksulluğun ve eşitsizliğin pençesinde kıvranan Türkiye halkının “herkese eşit, ücretsiz, bilimsel, demokratik eğitim” mücadelesi için TÖS, TÖB-DER ve Eğitim Sen’de ifadesini bulan devrimci öğretmen hareketine ihtiyacı vardır. Yoksul halkın öğretmenleri, devrimci öğretmen bayrağını yerde bırakmayacaktır!