Susamlı tavuğu hepimiz biliriz. Hani şu gevrek ve mis gibi kokan, beyaz peynir ve çay olduğunda tadına doyamadığımız simit! Ucuz, lezzetli ve doyurucu olduğu için çokça tercih edilir. Mitinglerin, gösterilerin, maçların, kalabalık mekanların tadı simit olmadan çıkmaz. Simitçilerin “gevrek” sesleri slogan seslerine karışır. Siyasetçiler ise simit yerken gazetecilere verdikleri pozlarla, halktan birisi olduklarını kanıtlamaya çalışırlar. […]
Susamlı tavuğu hepimiz biliriz. Hani şu gevrek ve mis gibi kokan, beyaz peynir ve çay olduğunda tadına doyamadığımız simit! Ucuz, lezzetli ve doyurucu olduğu için çokça tercih edilir. Mitinglerin, gösterilerin, maçların, kalabalık mekanların tadı simit olmadan çıkmaz. Simitçilerin “gevrek” sesleri slogan seslerine karışır. Siyasetçiler ise simit yerken gazetecilere verdikleri pozlarla, halktan birisi olduklarını kanıtlamaya çalışırlar.
Yoksulluk artıkça simit kıymete binmeye başlamıştır. En işlek mekanlar ve caddelerde, simit evleri, simit sarayları açılmaya başladı. Fakat hiçbir şey odun ile pişen ve sokakta cam tezgahlı arabalarda satılan simidin tadını unutturamadı. Şimdi Beyoğlu Belediyesi bunu yapmaya çalışıyor.
Beyoğlu ve Taksim civarında çeşitli yerlerde onlarca simit tezgahı vardır. Bunların çoğu küçük fırınlarda üretilen ve ilk elden tezgaha konulan simitlerdir. Şimdilerde, içinde Beyoğlu Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclis üyelerinin de adı geçen bir grup, bu simitçileri yerlerinden ediyor. Amaç; Taksim, Şişli, Aksaray, Fatih, Beşiktaş, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa, Bakırköy, Bağcılar, Yenibosna olmak üzere çeşitli ilçe ve semtlerde toplam 800 seyyar simit tezgahı kurmak.
Gazetelere verdikleri ilanlarla 800 satış elemanı arıyorlar. Bir de Emre Gıda İnşaat Sanayi Limited Şirketi (Mutlu Simit) adında büyük bir işletme kurmuşlar. Malum “artık AB’ye giriyoruz, simitçiler tek tip olmalı”dan hareketle, cam tezgahlar yapılmış.
Kıyafetler, “günümüz koşullarına uysun, eski de unutulmasın” diye, Cemil İpekçi’ye yaptırılmış, Osmanlı ve Türk geleneğini çağrıştıran kıyafetler. Yani tezgah tıkır tıkır işliyor.
Simitçiler Derneği Başkanı feryat ediyor; “Bizim ekmeğimize göz diktiler. 20 yıldır burada simit satıyoruz ve her yıl işgal parası ödüyoruz. Belediye bizleri çağırdı, ‘Tezgahlarınızı kaldıracaksınız’ diye tehdit etti. ‘Şimdiye kadar buraları kullandınız, artık izin vermeyeceğiz’ diyorlar. Şu ana kadar, Taksim ve civarında yaklaşık 40 tezgah kaldırılmış durumda. Arkadaşlar ve dernek olarak bir araya geldik, ne yapacağımızı konuştuk, açıklama yaptık, bilinen gazeteler ve TV’ler haberimizi vermedi. Bizim tüm geçim kaynağımız bu küçük tezgahlar. Bizi açlığa mahkum etmeye çalışıyorlar. Belediye başkanı ‘hepinizi geldiğiniz yerlere göndereceğim’ demiş.”
Simitçiler Derneği ve tezgahta satış yapanlar, seslerini çıkarmaya başlayınca durum değişiyor. Elleri meçhul kişiler (!) ortaya çıkıyor, tezgahını kaldırmak istemeyen simitçilere sopalar ve kalaslarla giriyorlar. Öldüresiye dövüyorlar, tezgahları kırılıyor, arabaların önüne itiyorlar, otobüs simitçinin ayakları üzerinden geçiyor. Hastane kapıları, karakol tutanakları ve alınan raporlar…
Demek burada büyük bir rant var, hesaplar kitaplar yapılmış, iş şiddet noktasına vardırılmış… Peki 20 yıldır simit satan ve geçimini buradan sağlayan insanları zor ve hile ile yerlerinden edenlere çete demekten başka bir yol kalıyor mu? Çetenin büyüğü küçüğü olmaz, sonuçta hepsinin yaptığı şey aynıdır. Daha önce kamoyunda çeşitli adlarla ortaya çıkan çeteleri hatırlarsınız.
Hepsinin devlet kapısında mutlaka hatırı sayılır koruyucuları ya da işbirlikçileri vardı. Peki Beyoğlu Belediye Başkanı’nın bu “simit çeteleri” ile bir ilişkisi var mıdır? Bunu okuyucuların takdirine bırakıyorum.
e-posta: [email protected]