Başbakan bir zamanlar ”kartaldı” , şimdi panayırda poligona konmuş ”plastik ördeklerden” beter oldu. Acımamak elde değil… Tarihsel bir andı, adeta… Kartaldı çünkü, daha başbakan olmadan, dünya liderleri arasında ”yerini” alıyor, derin kitaplar yazmış danışmanları ”ülkede ilk kez iç ve dış dinamiklerin çakışmakta” olduğunu keşfederek adeta ona, Hegel ‘in Napolyon ‘a ilişkin ”Bugün tarihi gördüm atına […]
Başbakan bir zamanlar ”kartaldı” , şimdi panayırda poligona konmuş ”plastik ördeklerden” beter oldu. Acımamak elde değil…
Tarihsel bir andı, adeta…
Kartaldı çünkü, daha başbakan olmadan, dünya liderleri arasında ”yerini” alıyor, derin kitaplar yazmış danışmanları ”ülkede ilk kez iç ve dış dinamiklerin çakışmakta” olduğunu keşfederek adeta ona, Hegel ‘in Napolyon ‘a ilişkin ”Bugün tarihi gördüm atına binmiş geçiyordu” ifadesini andıran bir özgünlük atfediyorlardı. Medya bu oyuna katılıyor, Tayyip Bey ‘i hükümete taşıyan sürecin tuhaflıklarını, seçmenin yüzde 25’inden az bir oyla Meclis’te çoğunluk olmanın getirdiği meşruiyet sorunlarını, hükümet olmanın iktidar olmak anlamına gelmediğini, seçim öncesi verilen sözlerin yerine getirilmesinin hiçbir şansı olmadığını gizlemek için gerekeni yapıyordu. Tayyip Bey’de bu desteği aldıkça tarihsel önemine giderek daha çok inanıyor, iktidarı gerçekten varmış gibi davranmaya başlıyordu. Ah! ‘Hubris!’
(Bkz: Dünya Ekonomisine Bakış 24/04/06)
Şeytan şöyle uyarır: ”Aman, bir şey dilerken çok dikkat ediniz; dileğiniz gerçekleşebilir” . ABD’nin BOP projesine, AB’nin Kopenhag kriterlerine binerek iktidara gelmeyi dileyenler, dileklerinin gerçekleştiği anda garip bir durumda buldular kendilerini. Hükümetteydiler, IMF programını, AB taleplerini koşulsuz yerine getirmeye çalışıyor, ama ne zaman kendi projelerine sıra gelse, nedense Meclis’teki çoğunluklarını kullanmaya bir türlü cesaret edemiyorlardı. Bu yüzden Tayyip Bey kendisini, büyük ümitlerle iktidara taşıyan neoconların bile güvenini kaybediyor, Wall Street Journal ‘da ”Ne isterseniz yaparız” yazısını yazıyor, ama yine de güven tazeleyemiyordu. Eleştirilerin dozu artıyor, ”İslamcı-faşist” suçlamalarına kadar yükseliyordu. Anlaşılan, jeopolitik uzmanı danışmanlar, aslında devlet ve emperyalizm teorileri alanında zayıftılar.
2006’ya gelindiğinde, Tayyip Bey artık trajik bir karakterdi. Ama yanlış anlamayın, yalnızca bizzat kendi danışmanı tarafından, ”delikten içeri atmayın, kullanın” sözleriyle bir başka ülkenin diplomatlarına peşkeş çekildiği için değil; aynı zamanda, geleceğini indekslediği AB ve BOP projeleri giderek sarpa sardığı, ayaklarının altındaki zemin eriği için de trajik bir karakterdi o. Artık ‘Nemesis’ ini bekliyordu.
Komediden trajediye
Tayyip Bey’in ‘Hubris’ ten, ‘Nemesis’ e yolculuğu, ülkeye pahalıya patladı. Laik-dinci kutuplaşması, provokasyon ortamı, Kürt sorunu bir yana, ekonomi yine bir uçurumun eşiğine geldi. Cari açık sıcak parayla finanse edilemeyecek boyutlara ulaştı, tüm mali sistem, IMF’in kucağında kurulan dünyanın en tatlı ”carry trade” (düşük faizli, dolar, yen Avro ile borçlan, yüksek faizli, aşırı değerli Türk lirası ile kredi ver) denklemi çatırdıyordu. Güngör Uras Milliyet’te (17/05), IMF kılavuzluğundaki bu yolculuğun faturasının toplumun tüm kesimlerini nasıl vurduğunu gösteren ibret verici bir resim çizdi. Yiğit Bulut ‘un Finansal Forum’daki yazısında (22/05) çizdiği, faturanın boyutlarının 2004 sonunda yalnızca faiz ödemeleri açısından 70 katrilyona ulaştığını, ülke ekonomisinin, sıcak para tarafından ”1 koy 60 al” a varan boyutlarda soyulduğunu gösteren resim ise gerçekten müstehcendi. Ekonomiden sorumlu bakanın, IMF ile yaptığı toplantıdan sonra, cari açığın daha da büyüyeceğini muştulaması da. Hem de sermaye girişi, yerini bir çıkış trendine bırakmaya hazırlanırken…
Tarihte tekrarlanan olaylar için, ilk kez trajedi olanlar, ikincisinde komediye dönüşür, derler. Tayyip Bey’in, kaderinde tersi bir deneyim yaşamak varmış. Yükselişinin ”iç ve dış dinamiklerin, tarihsel kesişmesinin ürünü” olduğuna ilişkin saptama bir komedi örneğiydi. Çakışan, ABD ve AB’nin Türkiye’ye yönelik hesaplarıyla, siyasal İslamın oportünist kesiminin iktidar hırsıydı, o kadar! Ama şimdi trajik bir durum söz konusu. Çünkü bu kez, iç dinamiklerle, dış dinamikler ilk kez olmasa bile, gerçekten kesişiyorlar. Ülke içindeki, ekonomik, siyasi dinamikler, AKP ve Tayyip Bey’in medyadan, yönetici sınıflardan aldığı desteği tüketir, ”katil hükümet” , ”Mollalar İran’a” diye bağıran bir muhalefeti sokağa dökerken ülke dışındaki dinamikler, Tayyip Bey’i iktidara taşıyan desteklerin yerinde artık yellerin estiğini gösteriyor. Ne BOP, ne ılımlı İslamla flört söz konusu, ne de AB’ye üyelik sürecinde bir ilerleme olasılığı…
Erkekliğin ”onda dokuzu kaçmak biri hiç görünmemekmiş” . Tayyip Bey cenaze törenine gelmeyerek, koşullardan ”birini” gerçekleştirdi, bir an evvel erken seçime gidip yuhalanmadan sahneden çekilerek geride kalan ”dokuzunu” da gerçekleştirebilir…
[email protected]
Cumhuriyet 24.05.2006
GLOBALPOLİTİKÜLTÜR