Danıştay saldırısının ardındaki tetikçilerin, tezgahçıların ve planlayıcıların kimler olduğu konusunda tam bir “kör döğüşü” sürüyor. Hükümet, saldırıyı “milliyetçilerin”, milliyetçi cephe de saldırıyı “İslamcıların” gerçekleştirdiğini iddia ediyor. Her iki tarafın da gerçeğin bugünkü iktidar mücadelesinde işine gelen bir bölümünü seçtiği dikkat çekiyor. Çünkü bu saldırının ardındaki organizasyon ne yalnızca “İslamcı” ne de yalnızca “milliyetçi”. Saldırıyı Türk-İslam […]
Danıştay saldırısının ardındaki tetikçilerin, tezgahçıların ve planlayıcıların kimler olduğu konusunda tam bir “kör döğüşü” sürüyor. Hükümet, saldırıyı “milliyetçilerin”, milliyetçi cephe de saldırıyı “İslamcıların” gerçekleştirdiğini iddia ediyor. Her iki tarafın da gerçeğin bugünkü iktidar mücadelesinde işine gelen bir bölümünü seçtiği dikkat çekiyor. Çünkü bu saldırının ardındaki organizasyon ne yalnızca “İslamcı” ne de yalnızca “milliyetçi”. Saldırıyı Türk-İslam sentezcisi bir grubun, BBP ve Alperen ocaklarının önde gelen bir militanı gerçekleştirdi. Bu siyasi kimlik ırkçılığın, İslamcılığın resmi kontrgerilla örgütü ve CIA ile buluşma noktasında yer alıyor. Siyasi İslam da, ırkçı-milliyetçi güçler de birbirleriyle CIA kanalıyla oluşturdukları bu kontrgerilla kardeşliğini gizlemeye çalışıyorlar. Aşağıda siyasi İslam, ırkçılık, kontr gerilla ve CIA arasındaki ilişki ağının Danıştay saldırısına kadar uzanan bazı yönlerini sunuyoruz:
Danıştay Cinayetinde Nizam-ı Alem-ABD-Çeçenistan Bağlantısı
Büyük Birlik Partisi’nin Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, geçtiğimiz günlerde Danıştay’a yapılan saldırılarla ilgili sorularına “Taşeron belli müteahhit kim? Ona bakmak lazım” dedi. Yazıcıoğlu’nun “taşeron” sıfatını yakıştırdığı kişi, BBP’li ve Nizam-ı Alemci kimliği ile üniversitelerde satır sallamış, kan dökmüş Alpaslan Aslan’dan başkası olmayınca müteahhidi de en yakından Yazıcıoğlu’nun tanıdığı kuşkusuz. Ancak Yazıcıoğlu müteahhidi ve kendi partisinin/kadrolarının bu müteahhitle ilişkilerini açıklamadı. İçinden çıkılmaz bir ilişkiler ağı sergileyerek okuyucuyu enformasyon bombardımanına tutan medyanın da, ısrarla olayın en görünen kanıtının üstüne gitmediği, BBP’yi hiç sorgulamadığı gözlerden kaçmadı. Oysa adına provokasyon, komplo, islamcı cinayet, her ne denirse densin bu olaydaki “müteahhit” bağlantısına giden en kestirme yol bu partiden ve ona bağlı Nizam-ı Alem(yeni adıyla Alperen) Ocakları’ndan geçiyor.
Yolları Hep Çeçenistan’dan Geçiyor
Alparslan Aslan’ın kimliği üzerinde yapılan “milliyetçi mi İslamcı mı” polemiğine son veren gerçek Aslan’ın Nizam-ı Alemci sicilinde gizli. Cumhuriyet Gazetesi ve CHP ısrarla saldırganın milliyetçi kimliğini, AKP ise İslamcı yönünü görmek istemiyor hatta yok sayıyor. Oysa MHP’den ayrılan Muhsin Yazıcıoğlu ekibi öteden beri siyasi nüans olarak Türk-İslam çizgisini öne çıkarıyor. BBP taraftarları zaman zaman MHP’yi de saf ırkçılıkla suçluyorlar. BBP, MHP’den farklı olarak sadece Türklerin değil tüm Müslümanların “kardeş” kabul edilmesi gerektiğini savunuyor. Bu fikrin pratikteki karşılığı olarak da BBP’nin “Çeçen davası”na verdiği destek gösteriliyor. Kanal 7 televizyonunun forum sayfalarında bir yorumda “Çeçenler MHP ile hiç bağ kurmazken BBP ile yakın bağdadırlar. Çünkü Çeçenistan İslam devletidir. Ve MHP türkçü faşist zihniyettedir” deniyor. Bir başka ırkçı milliyetçi sitede de Çeçenistan için “Dua mızı edelim vakit gelir inşallah savaşmaya da gideriz. Nizam-ı Alem Ocaklarının kapatılmasının sebebi de budur” ifadeleri yer alıyor. Aynı sitede bordo berelilerin Türkiye’nin çeşitli yerlerinde Çeçenistan’a gidecek olan militanları yetiştirdiği söyleniyor. Milliyetçi camia içinde bir üstünlük göstergesi olarak, BBP tabanından Çeçenistan’a gönderilen “asker” sayısına dair farklı rakamlar dolaşıyor ve bu rakamlar 4 bine kadar ulaşıyor.
Avrasya Feribotu’ndan Danıştay eylemi sinyali
Tetikçi Alpaslan Aslan’ın çok sevdiği bir “ülküdaş”ının da Çeçenistan’da çatışmalarda öldüğü basına yansıdı. BBP’nin Çeçen bağlantısının Türkiye’deki en “parlak” yansıması 1996’da (bu tarihe dikkat!) Avrasya feribotunun kaçırılması. BBP’liler kaçırılan feribotu Boğaz girişinde “çoşkulu törenler” ile karşılamış ve eyleme açıkça imzasını atmıştı. Bu eylemde BBP imzasının içerisinde çok tanıdık bir başka parafı da görüyoruz: Sedat Peker!. Yani Alparslan Arslan’ın çalıştığı Avukatlık bürosunun müvekkili faşist mafya-kontr gerilla şefi.
Olayın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, 2006’nın Mart ayında Tempo dergisine röportaj veren Alperen Ocakları Genel Başkanı Nedim Yıldız’ın sözleri ise BBP-Çeçenistan bağlantısının ifşasını aşıp bu günlere ışık tutuyor. Yıldız, 1996 yılında silahlarla kaçırılan Avrasya Feribotu eylemini hatırlatıp “yeni sürpriz eylemlerimiz geliyor” diye konuşuyor.
Silahlı eylemciye mafya destekli kontrgerilla tahliyesi…
Avrasya feribotunun kaçırılması eylemi tüm Türkiye kamuoyunun gözleri önünde oynanan ve dış politika bağlantılı olduğu için sermaye basınından hiç kimsesinin üzerine gitme cesareti gösteremediği bir kontr gerilla eylemi idi.
Bu bağlantıyı kör parmağım gözüne gösteren iki basit örnek verelim:
Avrasya feribotu İstanbul Boğazı girişinde dururken, onu kontrol altında tutan harp gemisinin komutanıyla Muhammet Emin Tokcan arasındaki telsiz konuşmalarında şöyle diyaloglar geçiyordu:
“Komutanım ben Muhammet.”
“Söyle canım!”
“Hücumbotları çevremizden çekin komutanım, yoksa kötü bir şey olacak.”
“Sen merak etme canım, ben onları çekiyorum”
İkinci örnek ise bütün resmi kontrgerilla eylemlerinin ortak özelliği; sanıkların ellerini kollarını sallayarak cezaevinden firar ettirilmesiydi.
İşte tam bu noktada kontrgerillacı mafyacı Sedat Peker‘in sahneye çıktığını görüyoruz. BBP’lilerin gövde gösterisiyle İstanbul’da karşılanan eylemciler teslim olduktan sonra girdikleri cezaevinde önce dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan tarafından ziyaret edilmiş, Ekim 1997’de de sırayla firar etmişlerdi. İşin ilginci farklı cezaevlerine nakledilen eylemcilerden ilk olarak liderleri Muhammet Emin Tokcan kaçmış ancak diğerleri için hiçbir önlem alınmamış, açık cezaevinde tutulmalarına devam edilmiş ve bir ay süresince sırayla kaçmaları Adalet Bakanlığı tarafından sadece izlenmişti(!). İşte bu “esrarengiz” firarlarla ilgili olarak 16 Aralık 1999 tarihli Milliyet Gazetesi’nde Duygu Asena’nın sorularını yanıtlayan Sedat Peker şunları söylüyordu: “Çeçenlerin tüm müdahalelerini destekliyorum. Artık adını siz koyun. Avrasya feribotunu kaçıran insanların cezaevinden kaçıp, yurtdışına çıkmaları konusunda eğer ilgim olduğunu söylersen nereden ilgin var derler bu sefer. Bu sorunun en güzel cevabını Muhammet Tokcan arkadaşım vermiştir; ‘Bizim hakkımızda söylediği herşey doğrudur ama ben bir şey diyemem, kendisinin ne söylediğini bilmiyoruz’ demişlerdir”.
Eylemciler Peker’in desteğini daha da açık biçimlerde ifade etmişlerdi.
Eylemcilerin elebaşı Muhammet Tokcan daha sonra “Çeçen davasını desteklemek” gerekçesiyle Swiss Otel baskınını düzenlemiş, İstanbul Valisi Erol Çakır ile silahlı bir biçimde bir saat görüşmüş, Vali’nin “Onlara insancıl bir şekilde yaklaştık. Çok yakınlık göstermeye çalıştık” sözlerinin ardından teslim olmuştu. Tokçan ve arkadaşların bu eylemden kaynaklanan tutuklulukları ise kısa bir süre sonra “Rahşan affı” ile sona erdirildi.
BBP’nin alnına CIA damgası Çeçenistan’da vuruldu.
BBP’lilerin yolu Muhsin Yazıcıoğlu’nun bahsettiği “müteahhit”lerle büyük olasılıkla Çeçenistan’da kesişti. Çünkü Kuzey Kafkasya’daki Rus egemenliğine karşı istikrarsızlığı hedefleyen ABD’lilerin, “Rusya’nın zayıf karnı” Çeçen direnişine uzun yıllar destek olduğu gizlenen bir şey değildi. SSC
B’nin dağılmasından önce Pakistan aracılığıyla yeşil kuşak projesini bölge uygulayan ABD, SSCB’den sonra da Rusya için önemli bir petrol geçiş noktası olan Dağıstan-Çeçenistan bölgesinde İslamcı grupları eğitmeye devam etti. Chossudovsky, Çeçenya’daki isyancı liderler Şamil Basayev ve El Hattab’ın Afganistan ve Pakistan’daki CIA destekli kamplarda eğitildiklerini yazdı. Basayev’in eğitimini aldığı Afganistan’ın Host eyaletindeki Emir Muaviye kampı 1980’lerde CIA tarafından kurulmuş ve Tayyip Erdoğan‘ın önünde diz çöktüğü ünlü Afgan savaş ağası Gülbeddin Hikmetyar tarafından yürütülmüştü.
ABD Dışişleri’nde, CIA’de ve FBI’da çeşitli görevler almış Fred Cuny’nin Çeçenistan’da “Soros vakıfları temsilcisi” kimliği ile ortaya çıkması ve ajan kimliğinin deşifre olmasından sonra ortadan “esrarengiz biçimde” kaybolması bölgedeki ABD faaliyetlerinin açık bir göstergesiydi. O dönemler Çeçen gazeteleri hemen her gün İngiltere ve ABD istihbaratının ülkelerindeki faaliyetlerinden bahsediyordu. ABD Kongresi Terörizm ve Gayrınizami Savaş Bölümü yöneticisi Yossef Bodanskiy’e göre ise Çeçenya’daki savaş 1996’da Somali’nin başkenti Mogadişu’da bir araya gelen uluslararası Hizbullah toplantısında kararlaştırılmıştı ve bu toplantıya doğrudan CİA tarafından kurulan Pakistan Gizli Servisi(ISI) ajanları da katılmıştı. Avrasya feribotunun aynı yıl kaçırılmış olması bir rastlantı değildi.
Bu manzara BBP’nin, CIA’nin Çeçenistan operasyonundaki Türkiyeli taşeronu olduğu izlenimini doğruluyor. Yazıcıoğlu’nun “taşerona değil müteahhide bakın” sözleri bu ışık altında daha bir anlam kazanıyor.
BBP ile Siyasi İslamın buluşma noktası Menzil tarikatı
İşte Türk-İslamcılar Çeçenistan’a böylesi bir ABD operasyonuna katılmak üzere yola çıkıyorlardı. 2006 Ocak ayında Çeçenistan’da savaşırken öldürülen 12 Türk ile ilgili bilgeler gazetelerde fazlaca yer bulamıyordu. Tıpkı zamanında Uğur Mumcu cinayeti hükümlüsü Mehmet Ali Tekin‘in Çeçenistan’da CIA ajanı olduğu suçlamasıyla tutuklanmasının haber olmadığı gibi! Aynı Mehmet Ali Tekin “dava arkadaşı” Abdullah Argun Çetin’in Aksiyon dergisinin 15 Mart tarihli sayısında yer alan ifadelerine göre MİT Müsteşarı Sönmez Köksal’ın devreye girmesiyle kurtarılmıştı! Aynı Mehmet Ali Tekin afla tahliye olduktan sonra şu anda Vakit gazetesi için yazı dizileri hazırlıyordu. Aynı Mehmet Ali Tekin daha önce de Menzil tarikatının Selam gazetesinde çalışmıştı. Ve o Menzil tarikatının önemli bir bölümü seçimlerde BBP’yi desteklemişti! Muhsin Yazıcıoğlu 12 Eylül sürecinde Menzil şeyhleri ile cezaevinde tanışmış ve islami yönü ağır basan bir milliyetçilik vurgusu kafasında o yıllarda şekillenmişti. O günden sonra aralarındaki bağ hiç kopmamış hatta BBP sağcı çevreler içerisinde “Adıyaman Menzil grubu tarafından desteklenen parti” olarak anılmıştı. Bugün bir çok MHP’linin BBP’ye getirdiği eleştirilerden biri de milliyetçi hareketi Menzil tarikatına endekslemiş olması. Aynı Menzil grubu PKK’ya karşı kurdurtulan Hizbullah‘ın (Hizbulkontra) da ana gövdesini oluşturmakta.
Tüm gericilerin-ırkçıların yolu işbirlikçiliğe çıkıyor
Medyanın ısrarla görmezden geldiği Alpaslan Aslan’ın BBP’li geçmişi tüm bu bilgiler ışığında önemli ipuçları sunuyor. Türk-İslam sentezini resmi ideoloji olarak benimseyen 12 Eylülcülerin hapishanelerinde kesişen ülkücülerin ve Menzil’in yolu önce BBP’de, sonra Çeçenistan’da CIA ile buluşuyor. Çeçenistan adına Türkiye’de silahlı eylem yapanlar BBP tarafından sahipleniliyor, Sedat Peker tarafından kollanıyor, devlet tarafından açıkça “tahliye” ediliyor. “Bazı” Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları halen Çeçenistan’a ellerini kollarını sallayarak savaşmaya gidiyorlar. Uğur Mumcu cinayeti sanığı Menzilci Çeçenistan’da CIA ajanı diye tutuklanıyor, MİT tarafından “kurtarıldığı” iddia ediliyor. Aynı Menzilci Vakit gazetesinde çalışıyor. “Ülküdaşı” Çeçenistan’da ölen bir başka Menzilci ve BBP’li de Danıştay ikinci dairesinde kurşun sıkıyor. Bu kurşunlar ülke siyasetini alt üst ediyor. Hem de ABD Türkiye’nin İran konusunda yan çizmemesi için iktidar imalatına geçtiği anda. Müteahhitin de taşeronun da kim olduğu açık değil mi?
Sendika.Org