10 Mayıs 2006 sabaha karşı… Gözlerime uyku girmiyor… Her biri Polat Alemdar kılıklı, tek tip, tek kafa, tek düze suratların linç ettiği bir gencin yüzü gitmiyor gözlerimin önünden. Ve aralarında gene bir esmer çocuk. Yoksul kıyafetli, esmer suratlı. Yani dünyanın tüm linç edilmeyi hak edenleri(!) ile ortak özelliklere sahip. Ve İTÜ’nün kapısında, hani o bizim […]
10 Mayıs 2006 sabaha karşı… Gözlerime uyku girmiyor… Her biri Polat Alemdar kılıklı, tek tip, tek kafa, tek düze suratların linç ettiği bir gencin yüzü gitmiyor gözlerimin önünden. Ve aralarında gene bir esmer çocuk. Yoksul kıyafetli, esmer suratlı. Yani dünyanın tüm linç edilmeyi hak edenleri(!) ile ortak özelliklere sahip. Ve İTÜ’nün kapısında, hani o bizim harçlara %350 zam geldiğinde parasız eğitim için yol kestiğimiz, “polis pabucu yarım” diye zıplayarak bağırdığımız kapıda şimdi tek tip, tek kafa, tek düze yüzler “zenci” avında.
Ama en kötüsü bu av sadece kapının önünde değil. İTÜ’lü bir grup öğrencinin yazdıklarını okuyunca forumlarında, bu yüzlerin kapının içinden de girdiklerini görüyorum. Bir öğrenciyi hedef gösteriyorlar. Diyorlar ki “Dersim”liymiş… Diyorlar ki Ahmet Arif okuyormuş… Diyorlar ki Ahmet Kaya’dan bahsediyor… Diyorlar ki “bu kadar kanıt yetmez mi şerefsiz için” “vuralım kıralım, hesabını soralım”… Kurtlar Vadisi’nden çıkan suratlar İTÜ vadisine yol almış…
O yüzleri en son İTÜ’de 1996’da görmüştüm. Aynı yüz, aynı ifade… Kod adı farklıydı ama; Dazlak’tı adı… Şimdikilere bakıyorum; daha çok İngilizce “nick”ler kullanıyorlar, “Kürtçe türkü söylendi” diye öfke saçanlar. İşte o Dazlak’ın soğuk yüzü 1996’da Maden Fakültesi’nde idi… Palaları, bıçaklar ve satırlarıyla gelmişlerdi. Belli ki “solcu”, “kürt”, “uzun saçlı” her türden “vatan haini” idi aradıkları. Her türden esmer, her türden zenci, her türden kendilerine benzemeyenlerdi hedefleri… Ama bulamamışlardı… Ekibi sordu Dazlağa Maden Fakültesi kantini girişinde: “Ne yapacağız reis”… Reis yanıtladı: “Külliyen”…
Ve külliyen saldırdılar… Onlarca öğrenci dövüldü… Biri bile “solcu”, “kürt”, “uzun saçlı” yani bir türden “vatan haini” değildi… Hem kırdıkları saksıdaki çiçekler vatan haini olabilir miydi? Ya da kantindeki Madonna posteri… Olsun! Onlar hainlerle aynı havayı soluyanlardı… Şimdi forumdaki “genç”ler de aynısını diyor: “Bu hainlerle aynı havayı solumayalım”…
Maden kantini kan içindeydi. Bir asker çocuğu anti-militarist arkadaşımız gitmişti ilk kantine.. Kan tutardı kendisini ve biz hep dalga geçerdik “Sen nasıl asker çocuğusun” diye.. Ama bu kez kan tutmadı onu. “Bu vahşeti belgelemeliyim” demişti.. Gömleğini ve atletini çıkardı ve kantinin ortasındaki kan birikintisine daldırdı atletini. Ve sonra o atlet ile fakülte fakülte dolaştı… Sözleri yankılandı İTÜ’de ve kazındı beynimize acı bir ders olarak: “Faşizm insana düşman”
İşte o tarihten sonra Dazlak ve ekibi okula hiç gelmedi… Sadece polis kordonunda sınavlarına girdiler ve çıktılar.. Ve İTÜ hep baharın tüm renklerinin kardeşçe yaşadığı bir okul olarak kaldı zihnimizde…
10 Mayıs 2006 sabaha karşı… Gözlerime uyku girmiyor… Belli ki bir çok İTÜ öğrencisi o kanlı atletten ve Maden Fakültesi’nden habersiz, bir oyunun parçası oluyor istemeden. Ama bu oyunu anlamak için tarih okumak yetmez mi? “Cami bombalandı” diye ülkücü-faşist grupların çıkardığı provokasyonlarla yüzün üzerinde Alevinin katledildiği Maraş’ı okumak yetmez mi? Peki ya Hitler’in yükselişini de mi okumamış bu çocuklar? Sanıyorlar mı ki Hitler’in önünde toplanan milyonlarca insan gaz odalarını alkışlıyor. Yoksa onların bir çoğunun da “vatan” diye, “millet” diye yola çıktıklarından habersizler mi? Egemenlerin hep kullandığı o bildik yöntemi “böl-yönet”i de mi hiç duymamışlar? “Öteki”ni düşman ilan ederek kendine benzemeyenin, seninle aynı dili konuşmayanın, teni farklı renk olanın, “kıro” denilenin, “negro” denilenin sırtına tüm sorunları yükleme taktiğinden de mi habersizler? Sivas’ta onlarca aydın yanarken kapının önünde duran yığınların hepsinin “bilinçli/profesyonel katliamcı” olduklarını mı düşünüyorlar? Acaba teknik okul diye tarih derslerini çok mu boşluyor bu çocuklar?
500 kişi katılmış eyleme… “Tek millet tek bayrak tek dil” diye bağırmışlar… Ah çocuklar ah… Hiç düşünmezler mi; “biz okulumuzda binbir çeşit dili okuyoruz da, iş bu coğrafyada beraber yaşadığımız kardeşlerimize gelince ‘tek dil’ diye tutturulması ne kadar traji komik” diye? Ah çocuklar ah… Hiç düşünmezler mi o “Kürtleri savunuyor” diye düşman ilan edilen “solcu” öğrenciler, Irak savaşına girilmesi tartışılırken memleket ABD üssü olacak diye kaç kez göz altına alındılar? Kaçı okuldan atıldı? Kaçı hangi işkence tezgahlarında büyüdü genç yaşında? Kaçı polis copuyla, biber gazıyla tanıştı? Ah çocuklar ah. Hiç bilmezler mi o peşlerine takıldıkları “Polat Alemdar”lar 6. Filo’ya karşı “Bağımsız Türkiye” diye bağıran gençlere Kanlı Pazarlarda kurşun sıkanlardır. Peki hiç okumamışlar mıdır gazetelerde, kontgerillayı; ya da NATO tarafından örgütlenen paramiliter milliyetçi grupların tüm dünyada desteklendiğinin CIA tarafından kabul edildiğini? Bunlar hiçbir şeyi bilmezler de bugünden de mi haberleri yoktur? Irak’ta, Afganistan’da iç savaş çıkarmaya çalışan ABD’nin Türkiye’de de böyle bir tezgaha başvurmuş olabileceğini. Irak’ta Şii-Sunni çatışması tezgahlayanların Türkiye’de de Kürt-Türk kavgası kışkırtabileceğini hiç düşünemezler mi Türkiye’nin en güzide üniversitesinde okuyanlar?
10 Mayıs 2006 sabaha karşı… Gözlerime uyku girmiyor… İTÜ’nün içinde tezgahlanan oyunu gene forumdan bir öğrenci anlatıyor gururla: “Polis bize dedi ki siz saldırın biz karışmayız. Araya girer onları coplarız”. Bu “ahlaksız teklif” de mi uyandırmadı sizi? Maraş’ta, Sivas’ta gördüğümüz o bildik oyun… Provokasyon, katliam, linç tezgahlayıp kayıplara karışan “güvenlik” görevlilerini hiç bilmez misiniz tarihten?
Saat sabah 5… İTÜ’ye dair haberleri okuyorum her yerde.. Sonra bir yazı gördüm… Diyorlar ki “Yaratılan provokasyon ortamına rağmen Müşterileşmeye ve Piyasalaşmaya karşı kampanyamızı sürdüreceğiz”… Belli hala farkında olanlar var. Hala görenler. Hala yüreğini ve aklını yitirmeyenler… Hala o iğrenç piyasa kurallarının Türk, Kürt, Alevi, Sünni dinlemeden hepimizin yaşamını ve geleceğini dümdüz ettiğini bilenler bulunabiliyor İTÜ’de. Bu bölünmenin kimlere faydalı olacağının ve bu işi tezgahlayanların da nelere hizmet ettiğinin farkında olanların nesli tükenmemiş İTÜ’de.
10 Mayıs 2006 sabaha karşı… İTÜ Dazlakgillere kalmadığını hatırlamak biraz umutlandırdı beni.. Bugün İTÜ kapısında boy gösterenlerin “abi”lerince katledilen “hain”(!) rektörümüz Karafakioğlu’nu hatırladım çünkü. Sonra Mayıs akşamlarında şenlik ateşi etrafında kardeşçe söylediğimiz Türkçe, Kürtçe, Lazca türküler ve hatta Roman havaları geldi aklıma. Bin bir çeşit kültürün bir arada yaşadığı bu toprakların çocuğu olmaktan gurur duyduğumuz anlar geldi. Ve bin bir çeşit renkten ve dilden tüm İTÜ’lülerin tek bir yumruk olup “Parasız Eğitim” istediği, emperyalizme karşı sloganlarını haykırdığı şenlikli günler… Akşamları kurulan ortak sofralar, yakındaki bir marketin “ödünç alınan” alışveriş arabası ile taşınan odunlarla yükselen ateşin etrafında yapılan keyifli sohbetler geldi aklıma.
Sonra katıldığım son İTÜ şenliğinde Karafakioğlu kampındaki çadırların önünde, ateşin dibinde uzanırken sahneden gelen Düş Sokağı Sakinleri’nin şarkısı çalındı tekrar kulaklarıma: “Ha gayret güzelim ha gayret.. Biter elbet bu yağmur sabret”
Ha gayret… İTÜ’de hiç bitmeyecek olan aklın, bilimin, kardeşliğin ve özgürlüğün çocukları, ha
gayret…