Yetmişli yıllar dünyanın hemen pekçok yerinde kurşun yıllarıydı. Arjantin’deyse kurşun yıllarından konuşmak bir ölçüde PRT-ERP’den konuşmaktır. Dönemin en kitlesel devrimci yapılanması olan PRT-ERP doğruları ve çelişkileri, hataları ve sevaplarıyla beraber o yıllara damga vurmuştu. Peronizm ve Troçkizm ile ilişkisi olsun, milliyetçilik ve enternasyonalizm karşısındaki tutumu olsun, PRT-ERP hayli özgün bir deneyim kazandırmıştı dünya devrimci hareketine. […]
Yetmişli yıllar dünyanın hemen pekçok yerinde kurşun yıllarıydı. Arjantin’deyse kurşun yıllarından konuşmak bir ölçüde PRT-ERP’den konuşmaktır. Dönemin en kitlesel devrimci yapılanması olan PRT-ERP doğruları ve çelişkileri, hataları ve sevaplarıyla beraber o yıllara damga vurmuştu. Peronizm ve Troçkizm ile ilişkisi olsun, milliyetçilik ve enternasyonalizm karşısındaki tutumu olsun, PRT-ERP hayli özgün bir deneyim kazandırmıştı dünya devrimci hareketine. Ve tabii bir de, onurlu bir mücadele mirası: Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan isimleri Türkiye solunda ne ifade ediyorsa, bunun Arjantin’deki karşılığı da PRT genel sekreteri ve ERP başkomutanıyken askeri darbeden kısa zaman sonra, 1976 yılı Haziran ayında öldürülen Mario Roberto Santucho’dur.
Devrimci İşçi Partisi (PRT) altmışlı yılların tam ortasında kurulmuş ve uluslararası Troçkist örgüt Dördüncü Enternasyonal’e katılmış, bunun üç yıl sonrasında silahlı mücadeleye başlamış, 1970’deyse Devrimci Halk Ordusu (ERP) ortaya çıkmıştı. 1975’te aşırı bir özgüven ve pek çoklarının sonradan vahim bir hata olarak kabul edeceği bir kararla askeri üs ve kışlaları hedef alan büyük çaplı askeri operasyonlara başlayan PRT-ERP’nin pekçok militanı 1976 faşist darbesi ertesinde yeraltı toplama kamplarında imha edildi. PRT kökenlilerin 1976 darbesinin otuzuncu yıldönümü afişinde söyledikleri gibi, “Yoldaşlarımız Campo de Mayo’da Yatıyor”.
Arjantin’den Nikaragua’ya
Pedro Cazes Camarero ile bundan bir yıl kadar önce bir kutlama akşamında tanışmış, uzun sayılabilecek bir süre sohbet etmiştik ayak üstü. Ardından, Buenos Aires özerk kent meclisi binasında buluşmuştuk bir-iki defa. O sırada, orada meclis üyesi olan Susana Etchegoyen’in ekibindendi. Aynı mahallede oturduğumuzu biliyordum ya, evine ilk gidişim bu söyleşi vesilesiyle oldu. Önceki gün, politik sinema alanında hayli ödül alan Errepe adlı belgesel filmi izlemiştim. Hem kendisiyle yapılmış söyleşiler, hem de arşiv görüntüleri vardı bolca. Söyleşiye başlamadan evvel “dün” diyorum, “senin filmi izledim”. Hangisi, diye soruyor. Şu sıralar, İspanya’da yaşayan kızının uğraştığı bir belgesel için senaryo yazmakla uğraşıyormuş. İspanya’daki Arjantinli-Çekoslovak kızından, filmlerden konuştuktan sonra kısaca, söyleşiye başlıyoruz. İlk soru kendisine dair. PRT-ERP’nin bu zorlu serüveninde Pedro Cazes Camarero’nun yeri neydi, kendi anlatımından dinleyelim:
“1965’de PRT kurucuları arasındaydım. 1970’de ERP kurulunca Buenos Aires askeri komitesinde görev aldım ve buradaki ERP örgütlenmesini oluşturdum. İlk askeri operasyonlarda yeraldım. Bunlar daha çok, polislerin silahlarına ve cephanelere el koyulması gibi eylemlerdi. Sonradan Peronistler hapse attılar”.
Tabii, dahası da var. Cezaevine girip çıkan, PRT’nin birisi bayiileride bulunan ve diğeri yeraltı ağından dağıtılan aynı içerikteki iyi ayrı gazetesinin yayın yönetmenliğini yapan, 1976-1983 yılları arasındaki askeri diktatörlüğü cezaevinde geçiren Pedro Camarero, tahliyesi ertesinde, pekçok Arjantinli devrimci gibi Sandinista Devrimi’ni kontralara karşı savunmak üzere Nikaragua’ya gidiyor.
“Peronizm ile Kötü Bir Tecrübe Yaşadık”
Altmışlı yıllarda Arjantin’deki devrimci örgütlenmelerin hayli geniş bir kısmı Peronizmi
benimsiyordu. Peronist Silahlı Kuvvetler (FAP), Devrimci Silahlı Kuvvetler (FAR), Montoneros
gibi yapılar 1973’e kadar İspanya’da sürgün yaşayan devrik general Peron’u yeniden iktidara
getirmek amacıyla mücadele vermişlerdi. Ancak 1973’de Arjantin’e dönen Peron’un artık
kendi solunu tasfiyeye kararlı olması ve onun ertesi yıl ölümüyle başa geçen yeni eşi Isabel
Peron’un iktidarını faşistlere dayandırması üzerine “Aşağıdan Peronizm” formülünü
geliştirmişlerdi. PRT-ERP ise bunlardan ayrı olarak, sosyalist bir toplum kurmak amacını
taşıyordu. Ama yine de PRT’yi kuracak olan sosyalist kadroların Peronizm ile ortak mesai
yaptıkları bir dönem de yok değildir:
“Peronizm ile kötü bir deneyim yaşadık” diye itiraf ediyor Pedro Camarero:
“Peron işçilere iyi bir hayat, geniş sosyal ve politik haklar sunmuştu. Bundan dolayı da işçi sınıfının geniş bir bölümü Peronist olmuştu. O halde, dedik, Peronizm içine sızmamız gerekiyor. Fabrikalara gidiyor, işçilerle konuşuyorduk. Evet, diyorduk, biz Peronistiz. Ardından, yapmamız gerekenin sosyalizm mücadelesi vermek olduğunu anlatıyorduk. Ama PRT’nin kuruluşuyla beraber bu değişti. Çünkü Peronizm çok sınıflıdır. Ama biz o tarihten itibaren artık işçi sınıfının bağımsız bir siyasal hat inşa etmesi gerektiğini düşünmeye başladık. İşçi sınıfının kendi partisi, kendi bağımsız siyasal tavrı olması gerektiğini düşündüğümüz için PRT’yi kurduk. Peronizm ile yaşadığımız deneyim kötüydü, çünkü Peronizm içinde sol eğilimlilerin, sosyalistlerin yanı sıra sağcılar, faşistler de vardı. Sızma çalışmaları da pek başarılı olmuyordu”.
-Bu açıdan Türkiye’deki Kemalizm ile benzeştirmek mümkün mü?
-Evet Peronizm ve Kemalizm arasında çok geniş bir benzerlik vardır. Meksika’daki Cardenizm ve Brezilya’daki Vargas da öyledir. Vargas olsun, Meksika’da otuzlu yıllarda çıkan Cardenizm olsun, Peronizm veya Kemalizm olsun, bu tip fenomenler Marx’ın Bonapartizm olarak adlandırdığı akımlardır. Asker ve sivillerden oluşan milliyetçi ve yurtsever görüşlere sahip bir
zümre iktidara gelecek ve ülkesini modernleştirmek amacıyla ilerici hamleler yapacaktır. Ama bu akımların içinden farklı kanatlar da çıkar.
-Peronizm ile yollarını ayırdıktan sonra PRT’nin milliyetçilik ile ilişkisi nasıl oldu?
-İşte bu önemli bir soru. Arjantin burjuvazisinin bağımsızlık mücadelesi veremeyeceğini, bunun işçi sınıfına kalmış bir ödev olduğunu söylüyorduk o dönemde.
“Yerliler ve Troçkistler… Biraz İlginç Bir Karışım”
PRT bazı ufak toplulukların yanı sıra görece biraz daha büyük ikisinin birleşimiyle ortaya çıkmıştı. Bu iki örgüt ise Nahuel Moreno liderliğindeki Palabra Obrero (İşçinin Sözü) ile Santucho ve kardeşlerinin 1961’de kurduğu Indo Amerikan Devrimci Cephesi’ydi (FRIAP).
Pedro Camarero “Troçkistler ve yerliler” diyor, “biraz ilginç bir karışım olduğu kesin”. Sonra devam ediyor ve FRIAP’ın Arjantin’e hayli yabancı bir örnek olduğundan söz ediyor:
“Arjantin’de yerli nüfus çok azdır. Santiago del Estero gibi bazı kuzey eyaletlerinde az da olsa yerliler bulunuyor ama, onlar da yerli kanı taşımakla beraber kültürel bakımından artık Batılı olmuştur”.
Bu terminoloji Arjantin, Şili ve Uruguay gibi nüfusu Avrupa kökenli beyazlara dayanan Güney Konisi (Cono Sur) ülkeleri ile Bolivya dışında yaşayanları belki şaşırtacaktır ama böyle. Avrupa her ne kadar Amerika’nın doğusunda da olsa, Güney Konisi kültürünün yerli değil “Batılı” olduğu söylenir… Bolivya’da da “Batılı” dendiğinde beyaz azınlık anlaşılır. Pedro anlatmayı sürdürüyor:
“19. yüzyıl başladığında Arjantin nüfusu 800 bin kadardı. Bunun içinde Batılı olmayanlar 300 bin dolayındaydı ve 200 bini de Afrikalıydı”. Sonrası malum: “19. yy sonlarında Avrupa’dan kitlesel göç dalgası yaşandı ve 9 milyon kişi geldi”. Peki yerlilerin de, yerli hareketinin de olmadığı Arjantin’de bu FRIAP nereden mi çıktı? Çünkü, “yetmişli yıllarda bu konu açık bir sosyal ve adalet sorunu olarak gündeme geldi”.
O yıllar, Arjantinlilerin kültürel bakımdan Batılı-Avrupalı olmuşlarsa da köklerinde yerli kan