Fransa’da, Şans Eşitliği Yasası’nın 8.Maddesiyle düzenlenen ve 26 yaşından küçük çalışanların, iki yıl içinde gerekçesiz ve tazminatsız işten çıkarılmalarına olanak tanıyan İlk İş Sözleşmesi’nin kısaltması olan CPE; ‘sömürmek için güvercinler bul’ şeklinde değiştirilerek pankartlara böyle yansıtılmıştı. Yıllarca süren mücadelelerin sonucunda kazanılan sosyal hakları budayan Başbakan Dominique de Villepin ve Fransız sermayesine göre ise yasa, tam […]
Fransa’da, Şans Eşitliği Yasası’nın 8.Maddesiyle düzenlenen ve 26 yaşından küçük çalışanların, iki yıl içinde gerekçesiz ve tazminatsız işten çıkarılmalarına olanak tanıyan İlk İş Sözleşmesi’nin kısaltması olan CPE; ‘sömürmek için güvercinler bul’ şeklinde değiştirilerek pankartlara böyle yansıtılmıştı.
Yıllarca süren mücadelelerin sonucunda kazanılan sosyal hakları budayan Başbakan Dominique de Villepin ve Fransız sermayesine göre ise yasa, tam tersine, istihdamı arttıracak. Mantık çok basit: Fransa’daki işgücü piyasası çok katı ve bu tip esnekleştirmeler yapılmazsa, Fransız sermayesi, işgücü maliyetlerinin daha ucuz olduğu ülkelere gidecek; bu da ülke ekonomisine zarar verecek.
Hatırlanacağı üzere benzer bir durum, Avrupa Birliği zirvesine de damgasını vurmuş; Fransa, ekonomik milliyetçilik yapmakla suçlanmıştı.
Aslında bu yazının konusu, bir süredir TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesine dair Cumhuriyet Gazetesi’nde süren ve İlhan Selçuk’la başlayan bir tartışma. Peki buraya kadar anlatılanların İlhan Selçuk ile ne ilgisi var?
İlgi çok basit; Fransa’daki yasayı çıkaran zihniyet, TÜPRAŞ’ın Koç Grubu’na devrini savunan zihniyetin aynısı: Ulusal sermayeyi güçlendirmek.
İlhan Selçuk, Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan ilk yazısında ‘TÜPRAŞ’ın IMF baskısıyla nasıl olsa satılacağını, yargı sürecinin sendikanın kazanması halinde takıyyeci iktidar AKP’nin göbek atacağını, İslamcı sermayenin TÜPRAŞ’ı ele geçirmek için can attığını’ söylüyor.
Sonra sözü Alev Coşkun alarak, ‘özelleştirmelerimize gelişmiş ülkelerin ekonomik milliyetçilik olgusu açısından’ bakıyor; aynı mantıkla ‘aslında TÜPRAŞ’ın devletin elinde kalması gerektiğini, ancak nasıl olsa satılacağı için OGER, OFFER ya da Dubaili bir Arap sermayesi yerine ulusal sermayenin (Koç Grubu’nun) almasının daha doğru olduğunu’ belirterek şöyle bitiriyor: “Özellikle gelişmiş sanayi ülkeleri kendi milli şirketlerini ön plana çıkarıp desteklerlerken bizim ekonomik değerlerimizi ve kazanımlarımızı şaibeli yabancı şirketlere özellikle Arap sermayesine kaptırmamız çok yanlış olacaktır.”
İlhan Selçuk, Erinç Yeldan’ın Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan ve ulusal sermayeyi tartıştığı yazısına kızmış olacak ki ‘lafın uzatıldığını’ düşünerek tekrar müdahale etme gereği duymuş, OYAK’ın ERDEMİR’e sahip çıkmasına ne kadar sevindiğini belirterek “ülkede sermaye yeşilleşiyor, Ilımlı İslam Modeli gerçekleşiyor, kamu kurumları Arabın çorabın eline geçiyor” diyor. Aslında Selçuk, her ne kadar ‘yeşil’e karşı çıkıyor gibi görünse de ‘yeşil’in kimin üzerinde olduğuna bakarak karar veriyor; eğer ‘yeşil’, bir üniformayı ifade ediyorsa çok mutlu oluyor.
İlhan Selçuk ve Alev Coşkun’un yere göğe sığdıramadıkları Koç Grubu, (Metin Özuğurlu’nun www.sendika.org’da yayınlanan yazısında çok yerinde bir hatırlatmayla belirttiği gibi) üçlü koalisyon döneminde gündeme gelen iş güvencesi yasası sırasında, yasanın çıkması halinde Çin’e gideceğini söyleyen gruptur. Aynı grup, ‘bir kurumun yabancı şirketler tarafından satın alınması, bağımsızlığın elden gitmesi anlamında algılanabiliyor’ diyebiliyor.
Ulusal sermayenin niteliği konusunda yapılan tartışmalar son derece anlamlı ve gerekli. Ancak uygulamanın ulusal sermayeye dönük olup olmadığı da önemli bir sorun. Bu konuda PETROL-İŞ’in avukatı Gökhan Candoğan’ın verdiği yanıtlar, sap ile samanın ayrıştırılması için çok açıklayıcı olacak. Çünkü Candoğan’ın Koç-Shell Ortak Girişim Grubu’nun hukuki çerçevesine dönük açıklamaları, Selçuk ve Coşkun’un bindiği dalı kesiyor.
Ortak Girişim Anlaşmasına göre;
* Shell, “Azınlık Menfaati”ne sahip olduğu sürece hem bu şirkette hem de Tüpraş’ın Yönetim Kurulunda en az bir üye ile temsil edilecektir.
* Koç, Shell’in onayı olmaksızın temettü politikasını değiştiremeyecektir.
Tüpraş’ın faaliyetlerini desteklemek için belirli bazı teknik danışmanlık ve diğer hizmetlerin Shell tarafından verilmesine ilişkin Servis Anlaşması ve Tüpraş’ın üretim, dış ticaret, pazarlama faaliyetlerini Shell lehine sınırlayan önemli iki anlaşma bulunmaktadır. Bunlar;
* Ham Petrol Tedarik Hizmetleri Anlaşması.
* İhracat Anlaşması.
Süresi üç yıl olan Ham Petrol Tedarik Hizmetleri Anlaşması’na göre TÜPRAŞ, Türkiye’de üretilen ham petrol istisna olmak üzere, Türkiye’deki Tüpraş rafinerileri için gerekli olan bütün ham petrol ve/veya hammadde ihtiyacının en az %40’ını, piyasa koşulları çerçevesinde münhasıran STASCO’dan veya STASCO yoluyla alacaktır.
Yani Tüpraş, yıllık 23 milyon ton olan ham petrol ihtiyacının 9,2 milyon tonunu Shell yoluyla karşılayacaktır.
Ortadoğu ham petrol üretiminin maliyeti en fazla 1-1,5 dolar/varildir. Taşıma giderleriyle bu maliyet en fazla 5 dolara yükselecektir. Ham petrol fiyatlarının 65-70 dolar/varil düzeylerinde seyrettiği ve giderek yükseldiği düşünüldüğünde, Shell’den alınacak ham petrolden Shell’in Tüpraş üzerinden yıllık kazancı en az 4,5-5 milyar dolar olacaktır.
Koç ile STASCO arasında imzalanacak olan İhracat Anlaşması’na göre; 3 yıl süreyle Tüpraş’ın rafinerilerinde üretilen ürünlerinin yıllık ihracat miktarının en az %50’sinin satın alınması konusunda “Tüpraş ile Görüşme Hakları” münhasır olarak STASCO’ya verilecektir.
Yani bugün yılda 5 milyon ton olarak planlanan ürün ihracatının en az yarısının ihracat hakkı Shell’de olacaktır. Böylece Shell bu hakla, dış ticaret kararlarında belirleyici olacak ve Tüpraş’ın yurtiçi pazar payının düşmesine yol açacak kararlar verebilecektir.
İlhan Selçuk, “soru boşlukta sallanıyor” diyordu. Soruyu boşluktan kurtarmak için sözü yeniden Gökhan Candoğan’a bırakabiliriz: “%2 paya sahip Shell’in Tüpraş’dan sağlayacağı bu faydalardan sonra, Tüpraş’ın “yerli bir grupta kaldığı” şeklindeki bir yanılsamayı savunabilecek misiniz?”
Yazıya Fransa ile başladık, yine Fransa ile bitirelim; çünkü bu tartışmalara en güzel yanıt oradan geldi. Fransa’daki emekçiler ve öğrenciler, “madem yatırımlar ülke dışına gidecek, bari bu yasa tasarısını kabul edelim de ulusal sermayemiz ülkemizde kalsın” demeden direndiler ve kazandılar. Darısı bizim “aydınlarımız”ın başına.
ÖZAY GÖZTEPE
ANTALYA