Petrol 75 dolar; İsveç Merkez Bankası, rezervleri içinde doların payını azalttı; Rus Maliye Bakanı, ”Dolar dünyanın tek mutlak rezerv parası değildir” diyor. Rumsfeld , Pentagon’la ”savaş halinde” ; Başkan’ın başarı indeksi yüzde 30’un altında; Wall Street Journal silah şirketlerinin bu yıl da büyük kârlar yaptığını yazıyor… Gündemde İran savaşı… Yunan mitolojisinde, tanrıların karşısında bir Hubris […]
Petrol 75 dolar; İsveç Merkez Bankası, rezervleri içinde doların payını azalttı; Rus Maliye Bakanı, ”Dolar dünyanın tek mutlak rezerv parası değildir” diyor. Rumsfeld , Pentagon’la ”savaş halinde” ; Başkan’ın başarı indeksi yüzde 30’un altında; Wall Street Journal silah şirketlerinin bu yıl da büyük kârlar yaptığını yazıyor… Gündemde İran savaşı…
Yunan mitolojisinde, tanrıların karşısında bir Hubris (kendini beğenmiş umarsızlık), her zaman bir Nemesis (cezalandırıcı) yaratır. Belli ki küreselleşmeci sermayenin Hubris ‘i de kendi Nemesis ‘ini yaratıyor.
İnsan yeme makinesi
”Biriktir, biriktir… dini imanı budur” sermaye denen, kendi kendine genişleyen ilişkinin . Kapitalistin elinden bir şey gelmez. Ya sermayenin uşağı olur ya da ”cennetten” kovulur. Ne trajedi! Sermaye sürekli birikir; doğa, insan ne bulursa burgacına çeker, çalıştırır, tüketir, birikir… Ta ki elinde çalıştırabileceğinden fazla makine, para birikene kadar. O zaman sermaye ”toplum ve çalıştırdığı insanlar karşısında sorumluluk” maskesini çıkarıp atar. Salt çevresini değil, hemcinsini de yemeye başlar, zayıf düşen hemcinsini yiyen vahşi kurt sürüleri gibi. Kâr oranı düşük sermayeler yalanıp yutulur, piyasa paylarına el konur. Ayakta kalanlar, kalmaya devam edebilmek için işçilerine yüklenirler. Örneğin General Motors ve Ford , 60 bin işçi çıkaracaklarını açıkladıklarında, kimse bu insanlara, ailelerine ne olacak diye sormaz. Bu katliamı yapanların hisse senetleri borsada yükselir.
Ama çalışan insan ve toplum karşısındaki bu Hubris ‘i, kendini, giderek daralan talep, yayılan toplumsal çürüme olarak gösteren Nemesis izler: Kriz derinleşir ! Dahası, sermaye ister , devlet toplumsal harcamaları kısar , sosyal ve sağlık sigortalarını tasfiye eder, özelleştirir. Çünkü ”yeterli kaynağı yoktur” . Aklına, sermayeye toplumsal sorumluluğunu anımsatıp vergi istemek gelmez de kamunun kaynaklarını sermayeye aktarmaya devam eder. Bu Hubris , devletin karşısına, ”Gittikçe büyüyen yaşlı nüfusa kim bakacak” , ”Eğitilemeyen, iş piyasasına sokulamayan gençleri kim zapt edecek” sorunuyla başlayan bir Nemesis çıkarır: Toplumsal hareket.
‘Yarın başka bir gündü’
Terry Gillian ‘ın Brazil filminde, ”küçük adam” Sam, yaşadığı faşizan toplumun gerçeğini hep yadsır; geceleri kendi rüya âlemindeki ”yaşamıyla” yetinir. Filmin son sahnesinde Sam da işkenceye alınmıştır, fonda ”Tomorrow is an other day” (Yarın başka bir gündür) şarkısının ”was an other day-başka bir gündü” olarak değişmiş versiyonu çalmaktadır. Sermayenin dünyasını yadsıyan çağdaş ”Sam” ler, küreselleşmeci rüyalarda yaşıyorlardı: Sınıf çelişkileri tarihte kaldı, ulus-devlet bitiyor, serbest piyasa demokrasi ve refah demektir… Şimdi, ”yarın” , dün bekledikleri gibi olmayacak gibi görünüyor.
Mart sonunda Fransa’da 3 milyon öğrenci, işçi, işten atmayı kolaylaştıran yeni yasaya karşı, irili ufaklı 150 kentte büyük gösteriler gerçekleştirdi. Nisanın ilk haftasında bu kez 280 kentte sokaklar yine göstericilerle doldu. Hükümet yasayı geri çekti. Bu bir çılgınlıktı , sermayenin 20 yıllık nakaratını, belli ki halk ezberleyememişti. İlginçtir, Fransız medyasından ziyade ABD ve İngiliz medyası söylemediğini bırakmadı: Sokaklardakiler cahildi, hatta muhafazakâr serseriler, hayalciler, makine kırıcılardı. Neo-liberalizmin bu iki kalesi, çanların kimin için çaldığını biliyordu, bu telaş bundandı.
Gerçekten de aynı günlerde bu iki ülke, modern tarihlerinin en büyük grev ve protestolarına şahit oldu. İngiltere’de, emeklilik yaşını yükselten yeni yasaya karşı özel ve kamu sektöründen yaklaşık 1.5 milyon işçi sokağa çıktı. Bu 1920’lerden bu yana en büyük hareketti. Grev bölgelerinde kamu taşımacılığı durdu. Greve çıkamayanlar, örneğin öğretmenler, 1980’lerden bu yana ilk kez yaygın destek eylemleri gerçekleştirdiler.
Sanayi atıkları, küresel serbest piyasa projesi sayesinde tüm gezegeni yok olma noktasına sürüklerken küreselleşmenin bir başka ”atığı” , dağıttığı toplumsal dokulardan dökülen emekçi kesimlerin göç dalgası, kıyılarına vurdukları gelişmiş ülkeleri sarsmaya başladı. NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) balayı bitip de ABD’den gelen sermaye, Çin’den gelen rekabete dayanamayıp Meksika’yı terk etmeye başlayınca, yine açıkta kalan, artık köye de dönemeyen emekçiler yollara döküldüler, ABD’ye doğru göç hızlandı. ABD hükümeti panik halinde bunlara karşı yasa çıkarıyor, sınır boylarında, ırkçı, faşizan, paramiliter güçler güvenliği eline alıyor… Derken, son göçmenlik yasasıyla bıçak kemiğe dayandı, sosyal güvenlikten yoksun, köle gibi çalıştırılan göçmen işçiler isyan etmeye başladılar.
Los Angeles’ta büyük çoğunluğu göçmen 1 milyon kişi yeni yasaya karşı sokağa çıktı. Denver’de 50 bin, Phoenix ve Milwokee’de 20 bin, Chicago’da 100 bin ”Latino” sokakları doldurdu. Kaliforniya ve Teksas’ta öğrenciler okullardan çıkıp gösterilere katıldılar. Nisan başından beri yayılmaya devam eden gösteriler, gözlemcilere göre, ”Latino devinin” uyanmaya başladığını gösteriyordu. Bu ayrıca, göçmenlik yasasını destekleyen beyaz-evangelik-Protestan nüfusla Katolik-Pentakostal Latino nüfusun karşı karşıya gelmesi demekti. Başka ülkelerin etnik ve dini fay hatlarını kırmaya çalışan ABD, şimdi kendine uygun bir Nemesis ile mi karşı karşıyaydı?
Her yerde isyan var
Latin Amerika malum, ama esas önemli olan Chavez, Morales, Kirshner gibi liderler değil, onları iktidara taşıyan kitlesel tepki. Küresel serbest piyasa projesine ”Yeter artık!” diyen kızgınlık. Irak’ta işgale direniş. Türkiye’de, Güneydoğu’da sokaklara dökülen işsiz Kürt gençliği… Dükkânlara saldırdıklarında… Kürt sorununun, etnik kimliğin tepkisinin ötesine geçmeye başladıklarının ilk işaretleri… Yoksa, bölgede yerel sermaye, eşraf, belediyelere çöreklenmiş seçkinler de şimdi kendi Nemesis ‘iyle mi karşı karşıya?
Fransa’da isyan, kasımda azınlık/göçmen gettolarında patlamıştı. Martta öğrenciler, işçiler, sendikal hareket ve sol sokaklara döküldü. İngiltere’de işçi sınıfı, 1920’lerden bu yana en büyük grev hareketiyle geri döndü. Almanya’da benzer bir konjonktür gelişiyor. ABD’de göçmenlik yasasına karşı, toplumda da destek bulmaya başlayan direniş, 1960’larin sivil haklar hareketini anımsatıyor. Çin’den gelen haberler, hızla gelişen serbest piyasa ekonomisinin kırları ateşe vermeye başladığını gösteriyor.
Bir taraftan Irak’ta, Afganistan’da sömürgeciye direniş, gündeme gelmeye başlayan İran savaşı olasılığı, diğer taraftan dünyanın her yerinde polislik yapmaya hazırlanan NATO, atom bombası kullanabileceklerini açıklayan ABD, Fransa… ”Bu adamı kullanın, delikten (Hangi delikten, nereye? E. Y.) atıp ziyan etmeyin” diyen bir danışman… Bir Amerikan Kongresi üyesinin, Recep Tayyip Erdoğan’ a gönderdiği mektuptaki ”Türkiye’nin büyük dış politika kararlarında ABD’nin yanında olacağına” ilişkin sözleri, bölgeye kaydırılan asker sayısının 200 bini geçtiğine ilişkin haberler… ”AKP’nin Nemesis ‘i ne olacak” sorusu… ”küresel yönetişim” derken küresel militarizme doğru…
Cumhuriyet 24.04.2006
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA