Uluslararası finans-kapital, bir süredir, tüm önemli müşterilerini kaybederek iflas noktasına gelen IMF’ye yeni bir iş bulmuşa benziyor. Sizi bilmem ama bu yeni iş bana, artık hiçbir işlevi kalmayan emektar bir bürokratın, içeriksiz bir iş tarifi ve terfi gibi görünen uyduruk bir unvanla emekliliğine kadar ıskartaya çıkartılışını anımsattı. O, bir zamanlar kartaldı Asya krizi, IMF’nin krizinin […]
Uluslararası finans-kapital, bir süredir, tüm önemli müşterilerini kaybederek iflas noktasına gelen IMF’ye yeni bir iş bulmuşa benziyor. Sizi bilmem ama bu yeni iş bana, artık hiçbir işlevi kalmayan emektar bir bürokratın, içeriksiz bir iş tarifi ve terfi gibi görünen uyduruk bir unvanla emekliliğine kadar ıskartaya çıkartılışını anımsattı.
O, bir zamanlar kartaldı
Asya krizi, IMF’nin krizinin de başlangıcı oldu. Arjantin krizi, IMF reçetelerinin krizi daha da ağırlaştırdığını bir kez daha kanıtladı: Dünya ekonomisinde talep yetersizliği sorunu giderek ağırlaşır, sanayi ve ticaret sermayesi açısından üçüncü dünyada talebin genişlemesi önem kazanırken mali piyasaların gereksinimlerine göre şekillendirilmiş IMF reçeteleri, talebi daha da daraltıyordu.
IMF politikaları giderek yoğunlaşan eleştirilere hedef olmaya başladı. Asya ve Latin Amerika’da hükümetler, IMF borçlarını ödeyerek teker teker, bu kurumun etki alanı dışına çıkmaya, spekülatörlerden (mali piyasalardan) ziyade, kendi ulusal ekonomilerinin üretici sektörlerinin ve tüketicilerinin gereksinimlerine eğilmeye başladılar. IMF tüm önemli müşterilerini (sanırım bir biz kaldık), böylece verdiği borçların faiz gelirlerini de yitirdi, giderek bizzat kendisi mali bir krize girdi (Mallaby, Washington Post 24/04).
IMF’nin başka sorunları da vardı. Dünya değişiyor, yeni güçler yükseliyor, Avrupa Merkez Bankası ve AB, IMF yönetiminde temsil edilmek ( Financial Times, 29/03/06), Çin ve Hindistan gibi ülkeler karar sürecinde oy ağırlıklarını arttırmak istiyorlardı. Düne kadar IMF’de de egemen olan G-7 grubu önce G-8 olmuş, şimdi de dünya ekonomisinde Çin, Hindistan, Güney Kore Brezilya, Meksika gibi ülkelerin ağırlığı arttıkça ”dünyanın efendisi” olma meşruiyetini kaybetmeye başlamıştı. Ne ki IMF’nin bu yeni koşullara ayak uydurabilmesi için, IMF yönetiminde belirleyici durumda olan ABD ve Avrupa ülkelerinin etkilerinin, hem de ”Washington Consensus” dışında kalan ülkeler lehine, sınırlandırılmasını kabul etmeleri gerekiyordu. Nereden bakılırsa bakılsın IMF bir yolun sonuna gelmiş, dünya ekonomisindeki yeni rüzgârların esiri olmaya başlamıştı; artık geleceği belirsizdi.
Mali sermayenin ölüm öpücüğü
Bu benzetme, biraz ağır kaçtı, biliyorum. Ama, tanımı, uluslararası finans-kapitalin en önemli danışma ve eşgüdüm kurumu Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) tarafından yapılan (www.iif.com, 18/04) ve geçen hafta IMF bahar toplantısında üzerinde anlaşılan yeni iş tarifi IMF’yi bugüne kadar olanlardan çok daha büyük başarısızlıklara mahkûm edecek gibi görünüyor.
Yeni iş tarifine göre, IMF’ye ”sorunlu” ülkelerin ekonomilerini düzenleme yerine, küresel mali sistemi düzenleme, yaklaşan mali krizi engelleme görevi veriliyor. İlk bakışta müthiş bir terfi, ama ilk bakışta… IMF’nin, İngiltere Merkez Bankası gibi bağımsız (bu kez dünyadaki ülkelerden bağımsız) bir kurum olması, mali piyasaların aktörleriyle daha doğrudan eşgüdüm içine girmesi isteniyor (IIF bunu kolaylaştırmak için, uluslararası bankaların, yatırımcıların ve kimi gelişmekte olan piyasalardan maliye bakanlarının katılımıyla yeni bir danışma kurulu oluşturmuş); hem de giderek artan ulusalcılık ve korumacılık ikliminde.
IMF’ye, adeta, uluslararası mali sermayenin çıkarlarını, bu kez büyük güçlerin jeopolitik reflekslerine karşı koruma görevi veriliyor, ama yetki verilmiyor: IMF, aslında dünya ekonomisini ve mali sistemini düzenlemeyecek (buna izin yok!) yalnızca gözlemleyecek ve aralarında mali/ticari dengesizlikler olan ülkelerin görüşmelerinde kolaylaştırıcılık yapacak. Sözünü dinletemezse, bir rapor yazarak, bu ülkeleri mali sermayeye şikâyet edecek.
Avrupa ülkeleri, ”Bizde bir mali dengesizlik sorunu yok” diyor, dış ticaret açığı büyümeye devam eden ABD ile dış ticaret fazlası sürekli büyüyen, dolar depolayarak kendi parasının değerlenmesini engelleyen Çin’i işaret ediyorlar (Giles&Kuha, Financial Times, 23/04).
Demek ki IMF’ye, aslında, bu iki ülke arasındaki sorunları çözme görevi verilmiş. Bu arada ABD tarafı, IMF’yi Çin’e karşı, Yuan’ı revalüe ettirmek için baskı aracı olarak kullanmak istiyor ( The Guardian , 24/04). Çin’e gelince… ABD’nin doğrudan baskılarını bile dikkate almazken hiçbir yaptırım gücü olmayan IMF’yi mi dinleyecek?.
Sonuç olarak, mali sermaye IMF’ye küresel dengesizlikleri çözme görevi verirken aslında onu ABD ve Çin gibi iki büyük değirmen taşının arasına atıyor; burada fazla yaşamaz.
[email protected]
Cumhuriyet 26.04.2006
GLOBALPOLİTİKÜLTÜR