YENİ SENDİKALAR KANUNUNDA DEÐİŞEN NE?1 Haydar Çetinbaş Giriş Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı geçtiğimiz kasım ayında sendikalara 2821 sayılı Sendikalar Kanununu (SK) “tamamen” değiştirecek olan yeni Sendikalar Kanunu tasarısını gönderdi. Sendikalardan bu tasarıya ilişkin henüz bir açıklama gelmemekle birlikte2 bu konuya ilişkin çeşitli yerlerde eleştiri yazıları yazıldı.3 Bu çalışma da henüz yeni başlamış olan tartışmalara […]
YENİ SENDİKALAR KANUNUNDA DEÐİŞEN NE?1
Haydar Çetinbaş
Giriş
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı geçtiğimiz kasım ayında sendikalara 2821 sayılı Sendikalar Kanununu (SK) “tamamen” değiştirecek olan yeni Sendikalar Kanunu tasarısını gönderdi. Sendikalardan bu tasarıya ilişkin henüz bir açıklama gelmemekle birlikte2 bu konuya ilişkin çeşitli yerlerde eleştiri yazıları yazıldı.3
Bu çalışma da henüz yeni başlamış olan tartışmalara katkı amacıyla hazırlandı. Çalışma başlıca şu sorulara yanıt arayacak;: “Sendikalar Kanunu tasarısında 2821 sayılı SK’ya göre bir değişiklik var mı?” “Eğer varsa bu değişiklikler sendikalarda ne gibi sonuçlar doğurabilir?” ve “Bu değişimler Sendikaların sorunlarına çözüm olabilir mi?” Bu kapsamda öncelikle Türkiye’de Sendikaların ve diğer emek örgütlülüklerinin yasalarla olan ilişkileri incelenecek. Kısa bir tarih incelemesi yapılarak, yasal değişiklikler ve dönemin koşulları arasındaki ilişki sorgulanacak.
Çalışmanın ikinci aşamasında ise 2821 sayılı SK üzerinde ne gibi değişiklikler olduğuna dair (madde açıklamalarına girmeden) genel bir perspektif sunulacak. Burada yeni Sendikalar Kanunu tasarısının; beklentilerin aksine temel bir değişiklik değil 2821 sayılı SK temel alınarak ve onun üzerinde yapılan değişikliklerden ibaret olduğu açıklanmaya çalışılacak.
Sonraki bölümde ise SK Tasarısının değiştirilen maddeleri üzerinde ayrıntılı açıklamalar yapılacak. Burada amaçlanan ise en küçük bir değişikliği dahi atlamadan yasanın ruhunu anlamaya çalışmaktır. Madde açıklamaları tamamlandıktan sonra ise önemli bulunan kimi değişikliklerin (ve değişmeyen kimi maddelerin) sendikal harekete etkilerinin neler olabileceğine dair çeşitli yorumlar yapılarak başlangıçta sorulan sorulara yanıt bulunmaya çalışılacaktır.
Sonsöz yerine tasarıdan yola çıkılarak bir sendika ve sendikacı prototipi çıkarılmaya çalışılacak, yasanın sonuçlarına ilişkin öngörüler üzerinde durulacak ve bitirirken de işçi sınıfının oluşacak yeni duruma dair tavrının ne olması gerektiğine ilişkin beklentiler yer alacaktır.
Osmanlıdan günümüze işçi sınıfının örgütlenmesinin yasalarla olan ilişkisi :
Genel kabul Osmanlı’da ilk örgütlenme girişimlerinin 19.yüzyılın ikinci yarısında başladığı yönündedir.4 Ancak ilk doğrudan ( zira daha önce çıkarılmış olan 1845 tarihli Polis Nizamı, -ki sadece İstanbul için geçerlidir- ile sendika, grev ve benzeri örgütlü hareketlerin önlenmesine yönelik cezai yaptırım içeren dolaylı bir düzenleme de vardır, Fransız polis yasasının aynen çevirisi nedeniyle) yasal düzenleme daha sonraları 1908 grevleri sırasında yapılır. “Tatil-i Eşgal Cemiyetleri Hakkında Kanun-ı Muvakkat” adıyla Polonya kökenli,Fransız uyruklu Kont Leon Ostrorog tarafından hazırlanmış olan yasa (ki bu yasa 1892 tarihli ” İşçi ve İşveren Arasındaki Toplu Uyuşmazlıklar Konusunda İsteğe Bağlı Uzlaştırma ve Tahkim” başlıklı Fransız yasasını esas alır), 8 Ekim 1908’de yürürlüğe konmuş,5 daha sonrada Osmanlı parlamentosunda küçük değişikliklerle kabul edilmiş ve 9 Ağustos 1909’da “Tatili- Eşgal Kanunu” olarak yürürlüğe girmiştir. Yasa sadece hükümetten ruhsat ve imtiyaz alan ve “Kamuya yönelik hizmete yükümlü şirketleri” (“Umuma müteallik bir hizmet ile mükellef bulunan her nevi müessesat ile müstakdemîn ve amele”yi) kapsamakta ve bu işletmeler ile işlerde sendikalar yasaklanmaktadır (Burada mutlak bir sendika yasağı yok. Ama yasak kapsamındaki işçi oranı %90-95 civarında, geri kalanlara sendika kurma serbestliği var. Yani imtiyaz ve ruhsat almış işletmeler ile kamu işletmeleri dışındaki alanda bir örgütlenme özgürlüğü var). Grev yasaklanmamış, ancak greve gidebilmek için uzlaştırma sürecinden geçme zorunluluğu getirilmiş ve hükümete gerektiğinde askeri güç kullanma yetkisi tanınmıştır.
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra çıkarılan 1924 Anayasası vatandaşlarının örgütlenme hakkını güvence altına almıştır. 1909 yılında çıkarılan cemiyetler kanunu yürürlükte bırakılarak örgütlenme düzenlenmek istenmiş ancak hemen ardından 1925 yılında çıkartılan “Takrir-i Sükun” Yasası bütün örgütlenmeleri yasaklamıştır.1936 sayılı İş Kanunuyla grev yasağı da yasal olarak düzenlenmiştir. (Bu yasada ayrıca işçi temsilciliklerine yer verilerek cemiyet, sendika vb. örgütlenme kadük kılınmak istenir.) Bu dönemde yine 1938 yılında Cemiyetler Kanununda yapılan bir değişiklikle sınıf esasına dayanan dernek kurma yasağı getirilmiştir.
Cumhuriyetin başlangıcından II.Dünya Savaşının sonuna kadar geçen dönemde yapılan bütün yasal düzenlemeler tamamıyla örgütlenmeleri yasaklamaya dönüktür. Ancak II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan hava, işçi sınıfının örgütlenmesine ilişkin yeni yasal düzenleme yapma ihtiyacını da beraberinde getirir. Bu dönemde öncelikle sınıf esasına dayalı cemiyet kurma yasağını düzenleyen Cemiyetler Kanununun 9. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve 1946 yılında yasağın kalkmasıyla birlikte çok sayıda sendika kurulmuştur. Ancak bu örgütlenmeler Tek Parti yönetimini rahatsız etmiş ve 16 Aralık 1946 tarihinde ilan edilen sıkıyönetimce yasaklanmıştır. Ardından işçi örgütlenmelerini kontrol altında tutabilmek amacıyla bir sendikalar kanunu hazırlanmış ve Meclise sevk edilmiştir. 20 Şubat 1947 yılında kabul edilen 5018 sayılı “İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun” bugünkü anlamıyla yapılan ilk yasal düzenlemedir.
1961 yılında kabul edilen Anayasa sendika ve grev hakkını anayasal güvence altına almış. Ancak Anayasaya uygun yasal düzenlemelerin yapılması iki yıllık gecikmeyle 24 Temmuz 1963 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu (TİSGLK) 1961 Anayasasında tanınan haklardan daha geri bir düzenlemedir. Bu düzenlemelerin ardından sendikal örgütlenme hızlanmış ortaya daha mücadeleci sendikalar çıkmıştır. Türk-İş’in politikalarından rahatsızlık duyan sendikalar ayrılarak 1967 yılında DİSK’i kurmuşlar, bu da sendikal harekete dinamizm kazandırmıştır. DİSK’in kuruluşuyla birlikte sergilediği mücadele tarzı ve elde ettiği kazanımlar işçilerin DİSK’e bağlı sendikalara yönelmesine neden olmuş; bu durum Türk-İş dahil pek çok çevrede rahatsızlık yaratmıştır.
Bu amaçla 1970 yılında, hazırlığında Türk-İş’in ve CHP’lilerin de yer aldığı, 1317 sayılı yasa kabul (Bu yasayla amaçlanan DİSK’in önünü kesmekti) 11 Haziran 1970’te Mecliste Türkiye İşçi Partisi dışındaki partilerin mutabakatıyla kabul edilmiştir. Yasanın çıkması 15-16 Haziran olayları olarak bilinen büyük başkaldırıya neden olmuş. Sadece DİSK üyeleri değil, Türk-İş’e bağlı pek çok sendika üyesinin katılımıyla gerçekleşen protestolar sonunda Cumhuriyet Halk Partisi tavrını değiştirmiş, Türkiye İşçi Partisi yasayı Anayasa Mahkemesine götürmüş, Mahkeme yasayı iptal etmiş ve yasa bir daha Meclise gelmemiştir. Bu olay bu ülkenin tarihinde işçi sınıfının kendi gücünü kullanarak engellemeyi başardığı ilk yasadır.
1980 yılında gerçekleştirilen askeri darbe sonrası 274 sayılı SK ve 275 sayılı TİSGLK yeniden değiştirildi. 1983 yılında yürürlüğe giren 2821 sayılı SK ve 2822 sayılı TİSGLK’nın temel mantığını iki gerekçe oluşturuyordu. Birincisi 1980
öncesinde işçi sınıfının kazanımlarının yarattığı rahatsızlık ve buna tepki, ikincisi ise 12 eylül rejiminin yeni neo-liberal iktisat politikalarına uygun sınırlayıcı ve (genel) yasakçı karakteri. Bu dönemin yasal değişikliklerini en güzel özetleyen cümle ise TİSK Başkanı Halit NARİN’in “Artık gülme sırası bizde” sözüdür.
2821 ve 2822 sayılı Kanunlardaki yasaklamalar çeşitli kereler yapılan kısmi değişikliklerle kaldırılmaya çalışılsa da Kanunlar genel ruhunu koruyarak bugüne kadar geçerliliğini sürdürmüştür.
Yukarıda açıklananlar ışığında başlangıçtan günümüze işçi sınıfının öncü bir kesiminin tüm olumsuz koşullara rağmen inatla sürekli örgütlenme girişimlerinin olduğunu görüyoruz. Bu girişimlere devletin tepkisi ise başlangıçtan 1946 yılına kadar yasaklamak ve yok saymak biçiminde olmuş; 1946 sonrasında ise daha çokta dışsal etkenlerden kaynaklı olarak işçi sınıfının örgütlenme hakkını tanımış; ancak onu sürekli kontrol altında tutmak istemiştir, devletin ve iktidarların güdümünde bir örgütsel özelliğe kavuşması için büyük bir çaba sarf etmiş, bunda da ihmal edilmeyecek bir düzeyde başarı sağlamıştır.
İşçi sınıfının devletin bu tavrına karşı süreci tersine çevirecek güçlü ve etkili mücadele araçları geliştiremediğini ve yapılan yasal düzenlemelere bazı cılız tepkilerin dışında uyduğunu söyleyebiliriz. Burada iki özel örnekten söz etmek yerinde olacaktır. Birincisi 1963 yılında 274 ve 275 sayılı kanunların çıkmasından hemen önce yapılan Kavel grevidir. Bu grev 1961 Anayasasında işçilere tanınan toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının bir an önce yasalaşması talebine ilişkindir. Kavel grevi bu süreci hızlandırmış, kanunun bir an önce çıkarılmasını sağlamıştır. Ancak bu greve ilişkin çeşitli tartışmalar vardır. İşçilere grev hakkı tanındığında ne gibi sonuçlar doğurabileceğini göstermek için grevin bizzat sermaye tarafından provake edildiği iddia edilmektedir. Nitekim çıkan kanunların 1961 anayasasında tanınan hakların gerisinde olduğu düşüncesi genel kabul görmektedir. İkincisi ise 1317 sayılı kanuna karşı yapılan eylemlerdir. 15-16 Haziran olayları olarak bilinen bu eylemde ise doğrudan kanuna karşı yapılan protesto, kanunu engellemiştir.6
Yine bu kanunların hazırlanmasında işçi sınıfının taleplerinden çok dışsal etkenler daha belirleyici olmuştur. Gerek 1947 yılındaki yasanın çıkarılmasında gerekse 1963 yılındaki kanunun çıkarılmasındaki temel amaç uluslararası yapılanmalarda yer alabilmektir. Bundan dolayı da bu kanunlar bir zorunluluk olarak yapılmıştır. Burada belirleyici olan işçi sınıfının talepleri değil uluslararası tercihlerdir. Nitekim bugünkü kanun hazırlığının genel gerekçelerinden biri de Avrupa Birliğiyle uyumdur.
Devlet, kanunlar yapılırken sürekli kendine tabi sendikalar oluşturmak istemiş bu yönde bazı sendikaları kollamış, onların isteklerini dikkate almıştır. Özellikle Türk-İş kuruluşundan bu güne sürekli devletle iyi ilişkiler içinde olmuş, yasal düzenlemelerde kendini avantajlı kılacak önerilerini her zaman kanuna dahil ettirmiştir.7 (Hazırlanmış olan tasarıda da Türk-İş’i avantajlı kılacak çeşitli düzenlemelerin olduğunu görüyoruz.)
Burada bir noktaya vurgu yapmak yerinde olacaktır. İşçi sınıfı tarihiyle ilgili olarak yapılan çalışmalarda ortaya üç farklı tarz çıkmaktadır. Birincisi yapılan mücadeleleri olduğundan daha abartılı göstermek, ikincisi yapılan mücadeleleri yok saymak yada önemsizleştirmek, üçüncüsü ise emek sermaye çatışması sonucu oluşan ve kapitalizme ait olan bu mücadeleleri, kapitalizm öncesi dönemlerde de varmış gibi göstererek kapitalizmden bağını koparıp sulandırmak. Bu üç sorunlu yaklaşıma düşmeme kaygısıyla hareket ederek, bir açıklama yapmayı zorunluluk olarak görüyoruz.
Bu bölümdeki amacımız, işçi sınıfının yasalar yapılırken bu sürece ne kadar müdahil olduğunu, süreci ne kadar kendi lehine dönüştürebildiğini anlamak olmuştur. Başka bir ifadeyle bu süreçteki belirleyiciliğin düzeyini kavramaya çalıştık. Bu nedenle de yukarıdaki açıklamalardan yasalar yapılırken (yada öncesinde) hiçbir mücadelenin yapılmadığı gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Zira bu dönemde çok sert biçimde bastırılan ciddi lokal talep ve mücadeleler var.
Yeni kanun hazırlık süreci üzerine
26 Haziran 2001 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, TİSK, TÜRK-İŞ, DİSK ve HAK-İŞ Genel Başkanları ile bir protokol8 imzaladılar. Protokole göre “Çalışma yaşamımızı düzenleyen yasaların çağdaş gelişim çizgisine uygun biçime getirilmesi” amacıyla bir bilim kurulu oluşturulacak; öncelikle 1475 sayılı İş Kanunundan başlamak üzere çalışma yaşamını ilgilendiren yasaları hazırlayacaktı.
1475 sayılı İş Kanunu bilindiği gibi, yerini, 10 Haziran 2003 tarihinde 4857 sayılı İş Kanunu adıyla resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren yasaya terk etti. 4857 sayılı İş Kanununun kısa uygulama döneminde “çağdaş gelişim çizgisine” ne kadar uygun olduğu anlaşıldı.9 Şimdi sırada 2821 sayılı Sendikalar kanunu var.
Kanun tasarısı10 incelendiğinde, 2821 sayılı SK temel alınarak hazırlanmış olduğu anlaşılıyor. Bu da kanunun beklentileri karşılamaktan uzak, sadece Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirebilmek amacıyla hazırlandığını gösteriyor.11
Tasarıyı yürürlükteki kanunla karşılaştırdığımızda, yeni eklenen hiçbir anlamlı düzenlemenin olmadığını, bazı maddelerin kaldırıldığını, bazılarının da başka bir maddenin içine alındığını görüyoruz. Tasarının başka bir yönü ise hatalarla dolu olması. Örneğin, Genel kurul toplantı ve karar nisabını düzenleyen 12.maddede şöyle bir ifade var” Tüzük değişikliği ve derneğin feshi hallerinde” ( buradaki dernek sözcüğü herhalde sendika olacaktı.12) başka bir hata seçimleri düzenleyen 13. maddede var. “Ancak, ilgililerin bu Kanunun 52 nci maddesine göre başvuru hakkı saklıdır” İfadesindeki 52 nci madde 38.madde olacaktı. Defter ve kayıtlar için uygulanacak kuralları düzenleyen 37.maddede ise 38.maddeye gönderme yapılıyor; doğrusu 36. madde olacaktı. Ceza hükümlerini düzenleyen 43.maddenin 5.fıkrasında 3.maddeye gönderme yapmış, doğrusu ise 13.madde olması gerekiyordu. Cezalarda uygulanacak para cezaları YTL. iken geçici madde 3’te TL. olarak yazılmış. Bunların yanında bütünlükten kopuk birbiriyle çelişen hükümler de var. (bunlara madde incelemesinde değinilecek) Buradan hareketle tasarının özensiz, beklentileri karşılamaktan uzak “görüntüyü kurtarmaya” yönelik bir yasa tasarısı olduğu söylenebilir.
Sendikalar kanunu tasarısı değişiklikler ve yorumlar:
Amaç ve tanımlar
Amaç
Madde -1: Değişiklik yok
Tanımlar
Madde -2: İşçi ve işyeri tanımlarında değişiklik var. İşçi tanımından “Bu Kanun bakımından araç sahibi hariç nakliye mukavelesine göre esas itibariyle bedeni hizmet arzı suretiyle çalışmayı veya neşir mukavelesine göre eserini naşire terk etmeyi meslek edinmiş bulunanlar ve adi şirket mukavalesine göre o
rtaklık payı olarak esas itibariyle fiziki veya fikri emek arzı suretiyle – bu mukavelenin aynı durumdaki herkese fiilen açık olması kaydıyla – bir işyerinde çalışanlar da işçi sayılırlar.” hükmü kaldırılırken; İşyeri tanımında 4857 sayılı iş yasasındaki yaklaşım tercih edilmiş.(2821 sayılı SK’daki tanım işçiliği daha geniş olarak tanımlamaktaydı. Şimdi bu tasarı ile yeni İK’ya uygun dar tanım kabul edilmiş, yani SK, İK’ya uyarlanmış!)
Kuruluş esasları
İşçi ve işveren sendikaları:
Madde -3: Değişiklik yok. Önceden olduğu gibi yine Türkiye çapında faaliyette bulunma ve iş kolu esasına göre örgütlenme zorunluluğu korunmuş. Meslek ve işyeri esasına göre sendika kurma yasağı devam ediyor.
İşkolunun belirlenmesi:
Madde -4: Uygulamada ortaya çıkan sorunları gidermeye yönelik değişiklik yapılmış. “İşyerinde veya işletmede yürürlükte bulunan bir toplu iş sözleşmesi varsa veya yeni dönem yetki prosedürü başlamış ise tespit edilecek işkolu değişikliği bir sonraki dönem için hüküm doğurur.” denilerek toplu sözleşme dönemlerinde ortaya çıkan tıkanıklıkların giderilmesi amaçlanıyor.
Kurucularda aranacak nitelikler:
Madde -5: Kurucu olabilmek için pek çok kısıtlama kaldırılıyor. Yasa bütününe bakıldığında TİS yetkisi alabilecek yeni bir sendika kurmak güç olsa da bu madde hükümlerinin aynı zamanda sendika yöneticisi olabilmek için de geçerli olması değişikliği önemli hale getiriyor.
Kuruluşta uyulacak usul:
Madde -6: Usule ilişkin temel bir değişiklik yok ancak bu maddeye 2821 sayılı kanunda ayrı ayrı düzenlenmiş olan Tüzelkişiliğin kazanılmasından sonra yapılacak işlemleri düzenleyen 8.madde, tüzük ve belgelerde kanuna aykırılığı düzenleyen 54.madde ve tüzük değişikliğinde kanuna aykırılığı düzenleyen 55. madde dahil edilmiş.
Sendika ve konfederasyonun tüzüğü:
Madde -7: 2,4,8. bentler çıkartılmış 14.bent eklenmiş. 2.bent “Sendika veya konfederasyonun amacı ve bu amacı gerçekleştirmek üzere sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri,”, 4.bent Kurucularla ilgili bilgileri tüzükte gösterme zorunluluğu ve 8.bentte yöneticilerde aranılacak nitelikleri ilişkin düzenlemeler çıkartılmış. Yeni eklenen 14.bent ise “Genel kurul, Yönetim kurulu, Denetleme kurulu ve Disiplin kurulunun ve tüzüğe göre kurulacak diğer organların üye sayısı, görev ve yetkileri, seçilme ve çalışma usulleri.” ile ilgili düzenlemelerin tüzükte yapılacağını belirtiyor. (Bu tasarının 8.maddesinin son fıkrasındaki değişiklikten dolayı eklenmiş bir hüküm.)
Organlar:
Ortak hükümler:
Madde -8: Zorunlu organlarda bir değişiklik yok. (Başkanlar Kurulu, genel temsilciler kurulu gibi karar alma süreçlerine katılımı arttıracak organlar zorunlu hale getirilebilirdi.) Genel kurul kararlarının Valiliklere, Çalışma Bölge Müdürlüklerine gönderme ve gazete ilan yükümlülüğü bu maddeden çıkartılıp 13. maddeye eklenmiş. Organların üye sayıları, görev ve yetkileri, seçilme ve çalışma usullerinin tüzükle belirleneceği hükmü konulmuş.
Genel kurulların oluşması:
Madde -9: İşyeri delege seçimine itiraza yargı denetimi getiriliyor. (Buna olumlu olarak bakılabilir. Zira delege seçimlerinin yapılış koşulları pek çok sendikada tartışmalı idi.) Bunun yanında genel kurullara katılacak delege sayılarında bir değişiklik düşünülmemiş.
Genel kurulların görevleri:
Madde -10: 2.bentte “yasaya aykırılığı tespit edilen ve düzeltilmesi istenen tüzük değişikliklerinde yönetim kuruluna yetki verilebilir” hükmü eklenmiş. (Eğitim sen’le ilgili yaşanan süreç düşünüldüğünde bunun ne kadar da sakıncalı bir durum olabileceği anlaşılıyor. Genel kurulun kendi iradesiyle almış olduğu bir karar başka bir organ tarafından kaldırılacak.) 8.bentte, ” Şube açmak, şubeleri birleştirmek veya işçi sendikası şubesinin faaliyet sahasındaki işyerlerinde çalışan işçi sayısının üyelerle yapılacak genel kurul için yeterli 500 sayısının üçte birinin altına düşmesi halinde şubelerin kapatılması konusunda yönetim kuruluna yetki verme,” ifadesi oldukça sorunlu burada yönetim kuruluna verilecek yetki sadece kapatmayla mı sınırlı yoksa açma ve birleştirmeyi de mi kapsıyor anlaşılır değil. Ancak hangi ifade doğru olursa olsun sonuçta yönetim kuruluna bu yetkilerin devredilmemesi gerekir. Çünkü bu güne kadar bu tür yetkiler sendikacılar tarafından muhalif şubeleri susturmak amacıyla kullanıldı. Bundan sonrada farklı olmayacaktır.
Genel kurulların toplantı zamanı:
Madde -11: Genel kurulun 4 yılda bir toplanacağına dair hüküm korunuyor. 4 yıllık sürenin uzunluğu sendikal harekette en çok tartışılan konulardan biri. Her ne kadar bu süre tüzüklerle kısaltılabilse bile, bunun mümkün olmadığı önceki uygulamalardan belli. Genel kurul toplantı süresinin iki yada üç yıla düşürülmesi gerekirdi.
“İki genel kurul toplantısı arasındaki döneme ait faaliyet ve hesap raporu ile denetleme kurulu veya denetçi raporunun ve gelecek döneme ait bütçe teklifinin, genel kurula katılacaklara toplantı tarihinden on beş gün önce gönderilmesi zorunludur.” hükmü çıkartılmış. (Bu fıkra fiilen işlemiyordu. Yapılması gereken bu hükmü işler hale getirecek yaptırımlar koymak olmalıydı. -Genel kurul iptali dahil çeşitli yaptırımlar düşünülebilirdi- Bu hükmün kaldırılmış olması genel kurulların bundan sonra oldu bittilerle geçeceğini gösteriyor.)
Genel kurul toplantı ve karar nisabı:
Madde -12: Tüzük değişikliği ve fesih hallerinde genel kurula katılacak olanların üçte ikisinin bulunması şartı getirilmiş.
Seçimler:
Madde -13: Valilikler tarafından genel kurullara hükümet komiseri gönderme zorunluluğu kaldırılmış. Zorunlu organlara seçilebilmek için on yıllık fiili çalışma şartı kaldırılmış. 16 olan yaş sınırı 15’e düşürülmüş. (Üye olabilmek için gerekli olan yaş sınırı düşürüldüğü için) 2821’de ortak hükümlerde yer alan Genel kurul kararlarının valiliklere, çalışma bölge müdürlüklerine gönderme yükümlülüğü bu maddede düzenlenmiş. Ancak gazete ilan yükümlülüğü kaldırılmış.
Yönetim,Denetim ve Disiplin Kurulları:
Madde -14: 2821 sayılı yasada ayrı maddelerle düzenlenmiş olan Yönetim kurullarının oluşması (madde-15), Yönetim kurullarının görevleri (madde-16), Yönetim kurulu toplantıları (madde-17), Disiplin kurulu (madde-18), Denetleme kurulları ve denetçiler (madde-19) maddeler kaldırılmış ve bu görevlerin tüzüklerde belirleneceği hükmü konulmuş. Yine bu madde kapsamında düzenlenen Sendika ve şube kurullarının ve üst kuruluş kurullarının üye sayılarındaki üst sınırlar kaldırılmış.
Sendika üyeliği13
Sendika üyeliği şartları:
Madde -15: Sendika üyesi olabilmek için gerekli olan yaş sınırı 16’dan 15’e düşürülmüş. Ayrıca bu kanunda bir işçi tanımı yapıldığı halde “4857 sayılı kanuna göre işçi sayılanlar sendika üyesi olabilirler” hükmü konulmuş. Bunun bir hata olabileceği ihtimali de var. Ancak bu hüküm hata değilse 4857 sayılı yasanın dışında kalan çalışanların sendika üyeliği yasaklanıy
or. Örneğin Basın İş Kanununa göre çalışanlar, Deniz İş Kanununa göre çalışanlar v.b. bu hükme göre sendika üyesi olamayacaklar. Fakat bunları çalıştıranlar (işverenleri) sendika kurabilecekler. Bu çelişkili bir durum oluşturuyor.
Üyeliğin kazanılması :
Madde -16: Üyeliğe girişte notere kayıt zorunluluğu kaldırılmış. Üyelik bilgilerinin Çalışma Bölge Müdürlüklerine gönderilmesi yükümlülüğü kaldırılmış.
Üyelik aidatı :
Madde -17: İşçi ve işveren sendikalarına ödenecek üyelik aidatının işçinin bir günlük çıplak ücretini geçemeyeceğine dair hüküm kaldırılmış
Üyeliğin devamı ve askıya alınması :
Madde -18: “Geçici olarak işsiz kalan işçinin sendika üyeliğinin devamı bir yıllık süreye bağlıdır. Bu sürenin sonunda işsizliğin devam etmesi halinde üyeliği sona erdirilir.” Hükmü eklenmiş. İşsiz kaldığı için yalnızlaşan, toplumdan kopan, değersizlik duygusu yaşayan işçiyi sınıfından ve sendikasından da koparıp yalnızlaştırmak ne anlama geliyor?14
Üyeliğin sona ermesi:
Madde -19: Çekilmenin geçerli olabilmesi için gerekli olan bir aylık süre üç aya çıkartılmış. (İşçilerin sendika değiştirmelerini zorlaştıran bir hüküm. Muhtemelen Toplu iş sözleşmesi yetkisi alma sırasında ortaya çıkan sorunları çözme amacıyla getirilmiş. Ancak bu durum yine de işçinin tercihlerine müdahale anlamına geliyor.)
Konfederasyon ve Uluslararası Kuruluş Üyeliği :
Konfederasyonlara üye olma ve çekilme:
Madde -20: Konfederasyonlara üye olma ve çekilmede ilan zorunluluğu kaldırılmış.
Sendika ve konfederasyonların katılması veya birleşmesi:
Madde -21: “Katılma veya birleşme ile ilgili usul ve işlemler konusunda da 26’ncı madde hükmü uygulanır.” Hükmü çıkartılmış. Resmi makamlara bildirme ve gazete ilan yükümlülüğünü kaldırıyor.
Uluslararası işçi ve işveren kuruluşlarına üyelik:
Madde -22: Sendika ve Konfederasyonların uluslararası faaliyetlerine kolaylık getiriliyor.Yurtdışında temsilcilik ve şube açılabilme; sendika ve üst kuruluş kurulabilme izni veriliyor. Uluslararası sendikalara da Türkiye’de faaliyette bulunma, temsilcilik ve şube açma, üst kuruluş kurma veya kurulmuş olanlara üye olma izni veriliyor. Üye olma ve çekilme hallerinde bakanlığa bildirme yükümlülüğü kaldırılıyor.
Güvenceler
İşçi sendikası ve konfederasyon yöneticiliğinin güvencesi:
Madde -23: Sendikada görevi sona eren yöneticinin işe başlamak için başvuru süresi üç aydan bir aya indiriliyor. Sendika yöneticiliği sırasındaki faaliyetlerinden dolayı hüküm giyenlere getirilen kısıtlama kaldırılıyor. Ayrıca “Sendika şubesi, sendika ve konfederasyon yönetim kadrolarında görev almaları nedeniyle işlerinden ayrılan işçilere, istekleri halinde kıdem tazminatları ve varsa diğer alacakları ödenir.” hükmü eklenmiş.
İşyeri sendika temsilcisinin güvencesi :
Madde -24: 4773 Sayılı Kanunun (İş Güvencesi Kanunu) 9.maddesi işyeri sendika temsilcisinin güvencelerini düzenleyen bu maddeyi tamamen değiştirmişti. Yapılan düzenlemeye göre, işyeri sendika temsilcisinin güvenceleriyle ilgili olarak 1475 Sayılı İK’nuyla (Şu anda 4857 Sayılı İK ) ilişki kurulmuş, “akdin feshi durumunda İş Kanununun İlgili hükümleri uygulanır” ve ikinci fıkrada “hizmet akdinin sadece temsilcilik faaliyetlerinden dolayı feshedilmesi halinde, İş Kanununun 21. maddesinin birinci fıkrası uyarınca en az bir yıllık tazminata hükmedilir.” denilmiştir.
15 Mart 2003 Tarihinde geçerlilik kazanan bu değişiklik, sendika temsilcilerinin güvencelerini ortadan kaldırmış ve işverenlere “parasını öde at” hakkını tanımıştı. Tasarıyla bu uygulamadan vazgeçilerek, bazı farklılıklarla madenin eski haline dönülüyor. Bu farklılıklar ise şu şekilde oluşuyor,
“Mahkemenin kararı kesindir. “Hükmünün yerine “Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.” Biçiminde değiştirilmiş,
“Mahkemenin kararı kesin olmakla beraber işçinin kanundan ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları saklıdır.” Fıkrası çıkartılmış,
4773 Sayılı Kanunla eklenen ” İşveren, yazılı rızası olmadıkça işyeri temsilcisinin çalıştığı işyerini değiştiremez veya işinde esaslı bir tarzda değişiklik yapamaz. Aksi halde değişiklik geçersiz sayılır.” Fıkra aynen korunmuş,
“Bu madde hükümlerinden işverenle iş ilişkisi devam eden sendika ve sendika şube yöneticileri de, sendikanın yetki süresi ile sınırlı olarak yararlanırlar.” Hükmü yeni olarak eklenmiş.
Sendikaya üye olup olmama hürriyetinin teminatı :
Madde -25: Değişiklik yok.
Sendika ve Konfederasyonun Faaliyetleri:15
Madde -26: 2821 sayılı yasada ayrı ayrı düzenlenmiş olan “Çalışma hayatına ilişkin faaliyetler (madde-32)” ve “Sosyal faaliyetler (madde-33)” bu maddede birlikte düzenlenmiş. Tüzük ve çalışma programlarında yer alan faaliyetlerini serbestçe yerine getirebilir hükmü eklenerek, faaliyet serbestliği getirilmek istenmiş. Ayrıca 2821 sayılı yasada 33. maddede 3.bent olarak düzenlenmiş olan açılan davalarda taraf olunabileceğine dair hüküm içinde yer alan “nakliye, neşir ve adi şirket mukaveleleri ile hizmet akdinden doğan hakları” ifadesi “hizmet akdinden ve çalışma ilişkilerinden doğan hakları” biçiminde değiştirilmiş. (bu 2. maddede işçi tanımında da değiştirilmişti. )
2821 sayılı yasaya (12.4.2005,5331/1) kanun numarasıyla eklenen bentte “Sendika ve konfederasyonlar yönetim kurulu kararı ile yurt içinde veya yurt dışında yangın, su baskını, deprem gibi tabi afetlerin vukuunda doğrudan veya yetkili makamlar aracılığı ile afet bölgelerine, konut, eğitim, sağlık veya rehabilitasyon tesisleri yapabilir veya bu amaçla kamu kurum ve kuruluşlarına ayni ve nakdi yardımda bulunabilir.” bu maddeye aynen konulmuş.
İşyeri sendika temsilcisinin tayini ve nitelikleri :
Madde -27: Temsilci sayılarında bir değişiklik yok. Temsilci atama hakkı sadece yetkili sendikaya tanınıyor. “Temsilci olabilmek için 5.madde de belirtilen şartlara haiz olmak gerekir” hükmü kaldırılmış. Ayrıca işyeri sendika temsilcisinin görevlerini (madde-35) düzenleyen madde kaldırılarak buraya bu görevlerin tüzükle belirleneceği hükmü konulmuş.
Yasak Faaliyetler16
Temel yasaklar:
Madde -28: Değişiklik yok. Sendika yöneticilerinin milletvekili seçilmeleri halinde görevlerinin sona ereceğine dair hüküm korunmuş.
İşçi ve işveren ilişkilerinde yasaklar :
Madde -29: Değişiklik yok.
Sendika ve Konfederasyonların Gelir ve Giderleri
Gelirler17
Sendika ve konfederasyonun gelirleri:
Madde -30: Kamuya ait ve kamu kurumu niteliğindeki kuruluşlardan yardım ve bağış alınamayacağına ilişkin yasak kalkmış. Yabancı kaynaklardan alınan yardım ve bağışlarda Baka
nlar kurulundan izin alma şartı kaldırılmış ve çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığına bildirimde bulunma zorunluluğu getirilmiş. Yine bu madde kapsamında yasak olan işverenlerden, onların kuruluşlarından, esnaf kuruluşlarından, derneklerden, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından ve vakıflardan yardım ve bağış alamayacağına ilişkin hüküm kaldırılmış.
Mal bildirimi :
Madde -31: Mal bildiriminde bulunma süresi üç aydan 45 güne düşürülmüş. Ayrıca 2821 sayılı yasada notere vermek zorunluluğu varken, bu noterde doldurulup denetim kuruluna verilir şeklinde değiştirilmiş. Belgelerin beş yıl süreyle saklanma zorunluluğu kaldırılmış.
Gelirlerin bankalara yatırılması:
Madde -32: Kasada tutulacak nakit mevcudu tüzükte belirlenir yerine genel kurulda belirlenir olarak değiştirilmiş.
Giderler18
Sendika ve Konfederasyonun giderleri:
Madde -33: Giderlere ilişkin kısıtlamalar kaldırılmış. ve “Tüzüklerinde, çalışma programlarında yer alan amaç ve faaliyetlerini gerçekleştirmek üzere genel kurulda kabul edilmiş bütçe esaslarına göre kullanabilir” hükmü getirilmiş.
Fesih,infisah ve kapatma hallerinde malların devri:
Madde -34: Değişiklik yok. Kapatılan sendikanın “Para mal ve bunların gelirlerinin kullanımı en çok üyeye sahip konfederasyon temsilcilerinin de katılacağı bir kurul tarafından kararlaştırılacağına dair hüküm korunmuş.
Denetim ve müeyyideler
Denetim:19
Sendikaların denetimi:
Madde -35: “Sendika ve konfederasyonların gelir ve giderleri, yıllık dönemler halinde, 3568 sayılı Yasaya göre ruhsat almış ve denetim yetkisine sahip meslek mensubu yeminli mali müşavirlere denetlettirilir. Yeminli mali müşavir denetiminin yapılıp yapılmamasına genel kurulca karar verilir. Üye veya delegelerin beşte birinin yazılı müracaatı üzerine de yeminli mali müşavir denetimi yaptırılabilir. Bu istem yönetim kurulunca yerine getirilir. Bu kuruluşlarca denetimin yapılmış olması, denetim kurulunun yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.” hükmü eklenmiş.
Tutulacak defter,dosya ve kayıtlar :
Madde -36:Değişiklik yok.
Defter ve kayıtlar için uygulanacak kurallar:
Madde -37: Değişiklik yok
Müeyyideler20
Seçimlerin iptali:
Madde -38: Değişiklik yok
Yönetim kuruluna işten el çektirme:
Madde -39: Değişiklik yok
Diğer sebeplerle faaliyetin durdurulması:
Madde -40: Değişiklik yok
Faaliyetin durdurulmasında kayyım tayini:
Madde -41: Değişiklik yok
Kapatma:
Madde -42: Kapatmayı gerektiren cümle değişmiş. Ancak içerik aynı cümle sadeleştirilmiş ve yasaklar genel kavramlara dahil edilmiş.
Ceza hükümleri:
Madde -43: 2821 sayılı yasada 59.maddede düzenlenen cezalarla karşılaştırıldığında; bazı cezaların kaldırıldığını, bazılarının aynen korunduğu görülüyor. Ayrıca cezalar asgari ücrete endeksli iken; tasarıda belirli bir miktar tespit edilip bu miktarın yeniden değerleme oranına göre arttırılacağı yazılmış. Tasarıda cezalar:
6. maddenin 5.fıkrası (2821 8.madde), 13. maddenin 15. fıkrası (2821 9/4), 16. maddenin 4. fıkrası (2821 22/4), 20. maddenin 4.fıkrasına (2821 26/4) göre belirtilen ilan ve bildirimleri yapmayanlara Asgari ücretin21 aylık brüt beşte birinden az olmamak üzere ağır para cezası iken 350 YTL adli para cezası, ayrıca 46. maddenin 1. fıkrasında (2821 62. madde) belirtilen bildirim yükümlülüğüne uymayan işverenler hakkında ise asgari ücretin aylık brüt tutarının beşte biri ağır para cezası iken 450 YTL adli para cezası,
2.maddenin birinci ve ikinci fıkrası (2821 2/1ve2) kapsamında olmayanlar ile 22.maddenin ikinci ve dördüncü fıkrasına (2821 29/1ve4) aykırı hareket eden işverenlere Asgari ücretin aylık brüt tutarından az olmamak üzere ağır para cezası iken 750 YTL adli para cezası,
25. maddenin birinci fıkrasına (2821 31/1) aykırı hareket eden işverene Asgari ücretin aylık brüt tutarının yarısından az olmamak üzere ağır para cezası iken 550 YTL adli para cezası, ayrıca bu bent içerisine 2821 sayılı yasada yer almayan Sendikanın denetimini düzenleyen 35.maddeye aykırı hareket edenlere de 550 YTL adli para cezası getirilmiş,
2821 sayılı yasada 59/8. bent içerisinde yer alan “seçimlerin düzen içerisinde ve sağlıklı biçimde yürütülmesi amacıyla hâkimin ve sandık kurulunun aldığı tedbirlere uymayanlara” verilecek cezayı düzenleyen bent olduğu gibi buraya yazılmış,
13. maddeye aykırı hareketi düzenleyen bu bent 2821 sayılı yasada 59/8 içerisinde iken tasarıda ayrı olarak düzenlenmiş ve ceza oranı bir yıldan üç yıla kadar hapis iken altı aydan iki yıla kadar hapis olarak değiştirilmiş,
16.maddenin 4. fıkrası ve 19. maddenin 2. fıkrasına aykırı olarak sahte üye kayıt fişi veya çekilme bildirimi düzenleyen sendika yönetim kurulu ve şube yönetim kurulu üyeleri hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis ve paraya çevrilememe yasağı (Bu ceza yeni eklenmiş),
31. madde 1 ve 2’ye aykırı hareket (mal beyanında bulunmamak, bulunmayanın görevine son vermemek) bir aydan üç aya kadar hapis (bu ceza yeni eklenmiş),
30. madde 2. fıkrasına (2821 40/2) aykırı hareket (siyasi partilerden yardım ve bağış kabulü) altı aydan bir yıla kadar hapis iken üç aydan altı aya kadar hapis olarak değişmiş,
30.madde 3. fıkraya (2821 40/3) aykırı hareket (yurtdışından usulsüz yardım ve bağış kabulü) altı aydan iki yıla kadar hapis ve bağışın bir mislinden az olmamak üzere para cezası iken üç aydan bir yıla kadar hapis ve bağışın bir mislinden az olmamak üzere para cezası,
şeklinde düzenlenirken; 2821 sayılı yasadaki bazı cezalar kaldırılmış. Bunlar iki gruba ayrılabilir, birinci gruptakiler cezaya ilişkin hüküm kalktığı için kaldırılanlar ikinci gruptakiler ise cezaya ilişkin maddeler varlığını devam ettirmekle birlikte ceza öngörülmeyenler. Bunlar:
Tutulacak defter,dosya ve kayıtları düzenleyen 36. maddeye (2821/49) aykırı hareket,
Defter ve kayıtlar için uygulanacak kuralları düzenleyen 37.maddeye (2821/50) aykırı hareket,
İşçi ve işveren ilişkilerinde yasakları düzenleyen 29.maddenin (2821/38) 1ve 2. bentlerine aykırı hareket,
Temel yasakları düzenleyen 28. maddenin (2821/37) 2. bendine aykırı hareket.
İşkolları:
Madde -44: İşkolu sayısı 28’den 18’e düşürülmüş. Madencilik işkoluna taş ocakları eklenmiş, Şeker işkolu kaldırılarak Gıda işkoluna dahil edilmiş, Dokuma ve Deri işkolları birleştirilerek Dokuma, giyim ve deri işkolu adını almış, Ağaç ve Kağıt işkolları birleştirilmiş, Haberleşme, Basın yayın ve Gazetecilik işkolları birleştirilerek İletişim, Basın yayın ve Gazetecilik adını almış, Banka ve sigorta işkolunun adı mali aracılık olarak değiştirilmiş, Gemi işkolu kaldırılarak Metal işkoluna dahil edilmiş, Ka
ra taşımacılığı, Demiryolu taşımacılığı, Deniz taşımacılığı, Hava taşımacılığı ve Ardiye ve antrepoculuk işkolları birleştirilerek Taşımacılık, Ardiye ve antrepoculuk adını almış ve Milli savunma işkolu savunma işkolu olarak değiştirilmiş.
İşçi sendikalarına aidat kesilmesi:
Madde -45: Değişiklik yok. Aidatın sadece yetki almış sendika için kesileceği hükmü geçerliliğini korumuş.
İşe alınan, ayrılan ve çalışması sona eren işçilerin bildirilmesi:
Madde -46: “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; yetkili sendikanın belirlenmesinde ve istatistiklerin düzenlenmesinde kendisine gönderilen bilgilerden başka, bağlı kuruluşlarına, T.C. Emekli Sandığı’na ve benzer sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan bildirimlerden de yararlanır.” hükmü eklenmiş. (Bu hüküm yetki tespitlerinde ortaya çıkan sorunları çözmeyi amaçlıyor)
Diğer kanunların uygulanması:
Madde -47: Sendika ve konfederasyonların radyo ve televizyon kurma yasağı kaldırılıyor.
İstisnalar:
Madde -48: Noter ücretlerinde %50 olan indirim oranı %75 yapılmış.
Yürürlükten kaldırılan hükümler:
Madde -49: Özel okul açabilme yasağı kaldırılmış.
Tüzük ve Yönetmelikler:
Madde -50: Bu madde içerisinde 5 adet geçici madde düzenlenmiş.Bunlar:
35. ve 44. maddeye göre çıkarılması öngörülen tüzükler için bir yıllık süre tanınıyor.
Kaldırılan ve birleştirilen işkollarında faaliyette olan sendikalara bir yıl içerisinde yeni yasaya uyum zorunluluğu getiriliyor.
Sendikalara üyelerini, işverenlere çalıştırdıkları işçilerini altı ay içerisinde çalışma bakanlığına bildirim yükümlülüğü getiriliyor.Bu yükümlülüğe uymayanlar hakkında 250milyondan 500 milyona kadar para cezası öngörülüyor.
Diğer kanunlarda 2821 sayılı yasaya yapılan atıflar bu kanuna yapılır deniyor
2821 sayılı yasaya göre çıkarılmış tüzüklerin ve yönetmeliklerin yenileri çıkıncaya kadar . bu kanun hükümlerine aykırı olmayan kısımlarının yürürlükte kalacağı belirtiliyor.
………………………..
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Tasarıda var olan değişiklikler, 2821 sayılı sendikalar yasası üzerinde, hem uygulamadaki bazı sorunları çözmek, hem de “AB yönergeleri ve ILO normları” çerçevesinde yapılması zorunlu bazı düzenlemelerle sınırlandırılmış. Bu açıdan tasarı iddia edildiği gibi ne demokratik, nede özgürlükçüdür. Öze ilişkin pek çok yasak varlığını sürdürmekte ve gerek örgütlenme biçimlerinin seçiminde gerekse sendikal işleyişe katılım anlamında ciddi değişiklikler içermemektedir, öte yandan yüzeysel, demokratik olduğu düşünülen, ama etkisiz ve bugün için anlamsız bazı düzenlemeler yapılmaktadır. Bu bağlamda tasarıya yeniden dönecek olursak:
Tasarı, işçi tanımını karmaşıklaştırıp belirsizleştiriyor:
İşçi tanımından çıkartılmış olan bölümler sendikal örgütlenme açısından da kapsam daralmasına yol açmış. Bu daha sonraki düzenlemelerle de (örneğin 26. maddede olduğu gibi) desteklenmiş. Bu tanımla da yetinilmemiş; Sendika üyesi olabilmenin koşulu olarak (15. madde) 4857 sayılı İK’daki tanıma gönderme yapılmıştır.
Basın İş Kanunun 1. maddesinde “Bu Kanun hükümleri Türkiye`de yayınlanan gazete ve mevkutelerle haber ve fotoğraf ajanslarında her türlü fikir ve sanat işlerinde çalışan ve İş Kanunundaki “işçi” tarifi şümulü haricinde kalan kimselerle bunların işverenleri hakkında uygulanır.” denmektedir.
Şöyle bir soru yerinde olacaktır.: “İş Kanunundaki tanım geçerliyse neden tasarının başlangıcında işçi tanımı yapıldı?” Bir başka soru, “İş Kanunundaki tanım geçerliyse, Basın İş Kanunu, Deniz İş Kanunu v.b. farklı yasalarla çalışanlar sendika üyesi olamayacaklar mı?” Bu gibi soruları uzatmak mümkün. Bu gibi soruların “yanıtlanması” gerekiyor.
Tasarı, Sendikalaşma özgürlüğünü kısıtlıyor:
Sendika üyesi olacak işçinin tanımında bu kadar belirsizlik varken, kurulacak sendikalarda çok net davranılıyor. Daha başlangıçta sadece sendika ve konfederasyon tanımı yapılarak; Tek tip sendika ve tek tip üst örgüt modelini dayatılıyor. İşkolu esasına göre ve Türkiye çapında faaliyette bulunma zorunluluğu korunurken; Federasyon örgütlenmesi, bölge sendikaları kurulması, işyeri sendikaları ve meslek sendikaları yasaklanıyor.
Son yıllarda sendikal kriz tartışmalarında öne sürülen en önemli argümanlardan biri değişen üretim ilişkileridir. Bu değişiklik işyerlerinin küçülüp dağınıklaşmasına neden olmuş; bu da sendikal örgütlenmeyi zorlaştırmıştır. Buradan hareketle 2004 yılı SSK verilerine baktığımızda kayıtlı işyeri ve işçi tablosu şu şekilde oluşuyor.22
TABLO 1.
İşçi Büyüklüğü | İşyeri Sayısı | Çalışan İşçi sayısı |
1-29 | 818.909 | 2.967.119 |
30+ | 32.019 | 3.214.132 |
TOPLAM | 850.928 | 6.181.251 |
Yukarıdaki tabloya göre kayıtlı çalışanların yarısına yakını küçük işyerlerinde çalışıyor. Bu işyerlerinin büyük çoğunluğu Organize Sanayi Bölgeleri adı altında oluşturulmuş yerlerde bulunuyor. Bir örnek vermek gerekirse, Organize Sanayi Bölgelerinin herhangi birinde çalışan işçiler bir araya gelip sendika kurmak isteseler tasarıya göre bu mümkün değil. Başka bir durum aynı iş kolunda faaliyette bulunan birden fazla sendika iş kolunda yaşanan sorunlara birlikte çözüm üretmek ve sendikalar arası “çekişmeyi” ortadan kaldırmak için bir araya gelmek isteseler, Tasarıya göre bu da mümkün değil. Çünkü Tasarı federasyon örgütlenmesini yasaklıyor. Büyük bir fabrikada sorunlarına daha duyarlılıkla yaklaşacak bir sendika isteğiyle sadece o işyerinde çalışan işçiler tarafından bir sendika kurulmak istense bu da mümkün olmayacak. O halde sendikalaşma (yada örgütlenme) özgürlüğünden bahsedilebilir mi?
Tasarı, üyelerin katılımını arttıracak, sendikal işleyişi demokratikleştirecek yeni bir şey sunmuyor:
Sendikalarda “yasal olarak” üyelerin katılımının en güçlü olduğu organ olan genel kurula ilişkin temel bir değişiklik yok. Tasarıya göre genel kurul dört yılda bir toplanıyor. (Her ne kadar süreler kısaltılabilse de, bunun uygulamada pek mümkün olmadığı biliniyor.) ve genel kurul iki yüz ile beş yüz arası delegeden oluşuyor.
Aşağıdaki tablo farklı büyüklükteki sendikaların genel kurullarını nasıl oluşturduklarına dair fikir edinmek açısından hazırlanmıştır. Tabloyu incelediğimizde toplam yönetici sayısının (Kristal İş hariç) genel kurula katılacak delege sayısını aştığını görmekteyiz. Kristal İş sendikasında ise yönetici sayısının genel kurula katılacak delege sayısının yarısını oluşturduğunu bunun da karar almak için yeterli olduğunu söyleyebiliriz.
5. sütunda yer alan rakamlar ise her bir delegenin temsil ettiği üye sayısını gösteriyor. Böylesine yüksek oranda üyeyi temsi
l edebilme yetkisini almış olan delegenin büyük olasılıkla sendikal kadroların (yönetici,denetici,disiplin kurulu üyesi,v.b) içersinde yer alan kişilerden oluştuğunu iddia edebiliriz.
TABLO 2
Sendikaların delege sayıları ve yönetici sayıları arasındaki ilişki
Sendika | Üye sayısı (a) | Şube sayısı | Delege sayısı (b) | (a/b) | Yönetici sayısı (c) | Denetici sayısı (d) | Disiplin kurulu üye sayısı(e) | Toplam (c+d+e) |
Teksif | 325.651 | 36 | 308 | 1057 | 329 | 108 | 185 | 622 |
Tekgıda iş | 181,850 | 7+200 | 258 | 705 | 650 | 624 | 624 | 1898 |
Yoliş | 161,560 | 38 | 420 | 384 | 351 | 117 | 395 | 863 |
Hizmetiş | 110,222 | 37 | 281 | 392 | 180 | 108 | 108 | 396 |
Geneliş | 75,500 | 68 | 360 | 209 | 483 | 207 | 207 | 897 |
Şekeriş | 26,304 | 27+3 | 208 | 126 | 194 | 84 | 84 | 362 |
Demiryoliş | 21,796 | 13 | 233 | 94 | 122 | 42 | 70 | 234 |
Kristaliş | 19,372 | 6 | 212 | 91 | 63 | 21 | 21 | 105 |
Bilgiler sendikaların web sitelerinden ve telefon görüşmeleriyle derlenmiştir.
Üye sayıları bakanlık verileridir.
Tek gıda iş sendikasının örgütlenmesi 7 bölge şubesi ve onlara bağlı alt şubelerden oluşmaktadır.Alt şubelerin bir kısmı temsilcilik gibi faaliyet yürütmektedir.
Şeker iş sendikasının 3 adet temsilciliği web sitesinde şube olarak gösterildiği için ayrıca gösterilmiştir.
5 nolu sütunda bir delegenin temsil ettiği üye sayısı hesaplanmıştır
Buradan hareketle genel kurullar üyelerin katılımına büyük oranda kapalı olacak ve karar alma süreçlerinde yer alamayacaklardır. Böylesi bir işleyişte ise delegelerin büyük çoğunluğu sendikal kadroların içerisinde yer alan ve/veya oradan nemalanan kişilerden oluşacaktır. Bu koşullarda ise Genel kurulların yetkileri ne kadar arttırılırsa arttırılsın sendikaların demokratikleşemeyeceğini ve üyelere daha da kapanacağını söyleyebiliriz.23
Bir başka değişiklik ise “İki genel kurul toplantısı arasındaki döneme ait faaliyet ve hesap raporu ile denetleme kurulu veya denetçi raporunun ve gelecek döneme ait bütçe teklifinin, genel kurula katılacaklara toplantı tarihinden on beş gün önce gönderilmesi zorunludur.” hükmünün çıkartılmış olması, Tasarıya göre pek çok yetki genel kurula bırakılıyor. Ancak genel kurula katılacak delegasyon her şeyden habersiz bir şekilde genel kurula geliyor ve karar alması isteniyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bundan sonra genel kurullar tamamıyla bir oldu bitti içersinde ve genel kurulu “sevk ve idare”edenlerin kontrolü altında gerçekleşecektir.24
Tasarı, var olan sendikal işleyişin daha da güçlenmesini sağlıyor:
Genel kurula katılacak delege sayısında üst sınır belirleyen “Tasarı hazırlayıcıları” diğer zorunlu organlardaki üst sınırları kaldırmayı uygun bulmuş. Ayrıca diğer zorunlu organların (yönetim kurulu, denetim kurulu, disiplin kurulu) görevlerinin tüzükle belirleneceği hükmünü koymuş. Bu ne anlama geliyor?
Bu değişiklikler uygulamada muhtemelen şöyle işleyecektir. Sendikacılar her genel kurulda yeni yetkiler isteyecekler; bu yetkiler sayesinde iktidarlarını daha da güçlendireceklerdir. Ancak buna rağmen “göreve” yeni birileri talip olursa ve bu da engellenemezse; diğer zorunlu organların üye sayıları arttırılacak ve onlara da yer açılacaktır.25
Tasarı, sendika üyeliğini kolaylaştırıp, istifaları ve sendika değiştirmeleri zorlaştırıyor. Sendikacılara ek imkanlar sunuyor :
Tasarı basına tanıtılırken öne çıkartılan değişikliklerden biri üyelikte noter şartının kaldırılmasıydı. Gerçektende üyeliğe ilişkin noter şartı kaldırılıyor. Ancak mesele üyelikten ayrılma olunca durum değişiyor. İstifa için noter şartı korunuyor ve istifanın geçerli olabilmesi için gerekli olan bir aylık süre üç aya çıkartılıyor. Bir örnek vermek gerekirse: bir işyerinde toplu sözleşme süreci öncesinde üyelerle sendika yönetimi arasında sorun çıktı ve üyeler sendikadan topluca istifa ettiler. İstifaların geçerli olabilmesi için üç ay beklemek zorundalar. Bu arada sendika yetkisini aldı. Toplu iş sözleşmesini imzaladı. Bu durumda ne olacak? İşçiler başka bir sendikaya geçseler dahi üye oldukları yeni sendika toplu iş sözleşmesi imzalayamayacak. Çünkü 2822 sayılı toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt kanunun 8. maddesine göre işçi sendikası yetkisini kaybetse bile toplu iş sözleşmesi geçerliliğini korur diyor. Bu örneğe göre işçiler ya istifalarını geri alacaklar yada dayanışma aidatı ödeyerek yürürlükteki toplu iş sözleşmesinden yararlanacaklar.26 Oysa ki üyeliğin sona ermesini düzenleyen 19. maddenin giriş cümlesi şöyle “İşçi veya işveren, sendikada üye kalmaya veya üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.”
Üyelikte sadece işçinin imzasına itibar edip, istifada noter şartı ve üç aylık süre koyup, bir de yukarıdaki gibi bir durum oluştuğunda; işçi üyelikte kalmaya zorlanmış olmuyor mu?
Tasarıda üyelere ilişkin bir başka düzenleme işsiz kalan işçinin sendika üyeliğinin bir yıl sonrasında sona ereceğiyle ilgili. İşsiz kalmış olan bir işçi sendika aidatını ödemiyordu. Bu durumda olanların üyelikleri, aidat ödemediği için zaten düşürülmesi gerekiyordu. Ancak sendikalar baraj vb. kaygılarla üyelikleri düşürmüyor. Bu da abartılı üye sayılarının oluşmasına neden oluyordu. Geçmişte bu maddeden faydalananlar önceden yöneticilik yapmış olanlardır.Bir sonraki dönemde Herhangi bir yerde çalışmasına gerek olmadan yönetime aday olmayı denemişlerdir. Sendikacıların bu duruma itiraz etmemelerinin muhtemel nedeni bundan kaynaklanmaktadır. Ancak değişikliğin asıl amacı sendika üyeliklerindeki abartılı sayıları önlemeye yöneliktir.Bir yıllık süre konularak sendikaların bu “hile”sinin önüne geçmek ve bu sayede onları kontrol altında tutmak amaçlanmaktadır.
Tasarı üyelere ilişkin kısıtlamalara devam ederken sendikacılara ek imkanlar sunmaktan vazgeçmiyor. Bağlı bulundukları sosyal güvenlik kurumlarından maaş alan sendikacıların (emekli sendikacıların) görevlerine devam edeceklerine dair istisna geçerliliğini koruyor. (madde-19) Buna emekliliğini doldurmamış sendikacılarda isterlerse işverenden kıdem tazminatı ve diğer alacaklarını isteyebileceklerine dair bir istisna hükmü eklenmiş. (madde-23) Bunlar sendikacıların işyerleriyle bağlarını koparmaları anlamına gelmiyor mu?
Tasarı, sendika temsilcilerinin güvencelerini önceki haline döndürüyor ve temsilcilikleri sendikacıların inisiyatifinde tutmaya devam ediyor:
<
br>
Tasarıda 24. madde de düzenlenmiş olan işyeri sendika temsilcisinin güvencelerine ilişkin değişiklikler. Yukarıda da açıklandığı gibi bir geriye dönüş (yada “yanlışın” düzeltilmesi) olarak algılanabilir. 4773 Sayılı Kanun İş güvencesini düzenliyordu. Bu kanunla yapılan değişiklikler, daha sonra 4857 sayılı İK’nun içersine dahil edildi.( Bu maddeler öncesinde de bu kanunun taslağından alınmıştı.) 4857 Sayılı İK yasalaşacağı sırada bu kanunla ilgili bazı yanlışlar düzeltilmeye çalışıldı. Ancak Sendikalar kanunundaki bu madde olduğu gibi kalmıştı. Şimdi yapılmak istenen bunun düzeltilmesi. Yapılan bu düzeltme yargı sürecini uzatırken, “işçinin kanundan ve toplu iş sözleşmesinden doğan” saklı haklarını ortadan kaldırıyor. ve ” İşveren, yazılı rızası olmadıkça işyeri temsilcisinin çalıştığı işyerini değiştiremez veya işinde esaslı bir tarzda değişiklik yapamaz. Aksi halde değişiklik geçersiz sayılır.” Hükmüyle temsilcinin işyerindeki konumunu güvenceye alıyor.(bu hüküm 4773 sayılı yasayla düzenlenmişti.) Ayrıca tasarıda yeni olarak bu güvencelerin “sendikanın yetki süresi ile sınırlı olarak” sendika ve şube yöneticilerini kapsayacağı ifade ediliyor. Buradan hareketle sendika temsilcilerinin iddia edildiği gibi güvenceleri arttırılmıyor, önceki duruma geri dönüş yaşanıyor. Bu geri dönüşün güvenceleri arttıracağı anlamına gelmediği sonucuna ise daha önce yapılan değişikliğin mantığından yola çıkarak varabiliriz. Bu güvenceler yeterli olsaydı, adına “iş güvencesi yasası” denilen bir yasayla neden değiştirilmek istensin?
Tasarı önceden olduğu gibi temsilci sayılarını yasayla belirliyor ve temsilci atama yetkisini sendika yönetim kuruluna bırakıyor. Bu durumda temsilciler “doğal olarak” kendilerini bu göreve atayanların isteklerini dikkate alacak. Yöneticilerin talepleri doğrultusunda hareket edecektir.Ayrıca temsilci atama yetkisinin sadece yetkili sendikaya tanınmış olması ise bir başka olumsuzluk. Bu durum yetki alamamış sendikanın o işyerindeki faaliyetlerini kısıtlayan ve oradaki üyeleri de yetki almış sendikaya geçmeye zorlayacak bir düzenleme.
Tasarı, Siyasi yasaklarla ilgili düzenlemeleri “olduğu gibi” koruyor; ancak ticari faaliyette bulunma yasağını kaldırıyor:
Tasarı, siyasi yasaklarla ilgili herhangi bir değişiklik düşünmemiş. Anayasanın 14. maddesindeki yasaklara aykırı hareket edememe; “Cumhuriyetin niteliklerine ve demokratik esaslara” aykırı faaliyet; Yerel ve Genel Seçimlerde sendikacıların sendikacı kimliklerini koruyarak seçilmelerini yasaklıyor. Ancak ticari faaliyette bulunma yasağını kaldırıyor. Bu haliyle de siyasete bulaşmayın ticaret yapın diyor. Bu durumda yakın gelecekte yeni bir sendika tipinin doğmasına neden olacak. HOL-SEN (Holding sendika)27
Tasarı, Sendikaların gelirlerini arttıracak; harcamalarını serbestleştirecek yeni düzenlemelere imkan tanıyor :
2821 sayılı SK’dan önce sendikaların ağırlıklı örgütlenme biçimi federasyon şeklindeydi. 2821 sayılı SK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte federasyondan “Milli tip” sendikalara dönüştüler. Örgütlenmelerini de (şube sayısı, profesyonel yönetici sayısı v.b.) o dönemki üye sayılarına göre biçimlendirdiler. Özellikle kamuda örgütlenmiş olan sendikalarda o günden bu yana (özelleştirmeler, yeni işçi alımının olmaması gibi nedenlerden dolayı) ciddi üye kayıpları oldu. Ancak sendikalar azalan üye sayılarına uygun olarak yeniden yapılanamadılar. Her genel kurul öncesi gündeme gelen fakat genel kurul dengeleri gereği bir türlü başarılamayan ve bir sonraki genel kurula bırakılan, şube kapatma ve profesyonel yönetici sayılarını azaltma zorunluluğu bir türlü başarılamadı. Sendikalar bunun yerine üye aidatlarını arttırma yolunu tercih ettiler. Bu da “Aidatlar bir günlük çıplak ücreti geçemez” şartından dolayı tıkandı. Şu anda bu durumdaki pek çok sendikada gelir-gider dengesi bozulmuş yada bozulmak üzeredir.
2821 sayılı SK’ya göre sendikaların en önemli geliri üye aidatlarından oluşuyor; bu da bir günlük çıplak ücret ile sınırlandırılıyordu. Tasarıda ise bu sınırlama kaldırılıyor, ayrıca kamu kuruluşlarından, işverenlerden, onların kuruluşlarından, derneklerden, vakıflardan ve uluslararası kuruluşlardan yardım ve bağış alabilme imkanı tanınarak, sendikalara yeni gelir kaynakları oluşturabilmenin yolları açılıyor. Yine bu bağlamda ticaret yasağının kaldırıldığını da hatırladığımızda; sendikaların epeyce yeni imkanlara kavuştuğu söylenebilir.
Tasarı sendikaların gelir arttırıcı düzenlemelerinin yanında bu gelirlerin harcama koşullarını da yeniden düzenliyor. 2821 sayılı SK’da harcamalar yasaya ve tüzüğe uygun olma şartına bağlanırken; Tasarıda “Genel kurulda kabul edilmiş bütçe esaslarına göre kullanırlar denilerek, inisiyatifi tamamen genel kurula bırakıyor. Bu anlamda yukarıda genel kurulların oluşumuna ilişkin eleştiriler hatırlandığında; düzenlemenin tamamen sendikacıların lehine olduğu ve onlara geniş harcama yetkileri sağladığı söylenebilir.
Kuvvet LORDOÐLU “Türkiye’de Mevcut Bazı Sendikaların Liderlik ve Yönetim Anlayışları”28 adlı makalesinde sendikacıların giderlerini “Ücret giderleri, Mobil ve araç telefon giderleri, Temsil ve Harcırah gederleri, her yıl için asgari 30 günlük tazminat giderleri (Bazı sendikalarca ödenen hizmet tazminatları) Sendika makam aracı giderleri gibi farklı kalemlerden” oluştuğunu belirterek ” Yıllık maliyeti 100 bin dolara ulaşan” sendikacılar olduğunu ifade ediyor. Bu durumun tasarının yasalaşmasıyla birlikte daha da abartılı bir şekilde sürdürüleceği bunun da sendikal harekette yeni sorunların doğmasına neden olacağı iddia edilebilir.
Tasarı, Sendikaların denetimini arttırıyor (mu?):
Tasarıda denetime ilişkin yeni olan “Gelir ve giderlerin denetiminin yeminli mali müşavirlerce yapılabileceğine dair” düzenlemenin yapılmış olmasıdır. Yukarıda açıklanmaya çalışılan gelirlerin arttırılıp, giderlerin serbestleşmesiyle birlikte oluşacak spekülasyonları gidermek amacıyla yapılmış bir düzenleme. Bu değişiklik sendikacıların kendilerini aklamak amacıyla kullanacakları bir uygulamaya dönüşecektir. Zira çok iyi biliniyor ki bu tarz denetimler yapılanların “Kitabına uydurulmasından” başka bir işe yaramıyor. Büyük olasılıkla sendikacılar Genel kuruldan önce (Bir zorunluluk olmamakla birlikte) seçtikleri mali müşavirlere denetimi yaptırıp genel kurulda doğabilecek itirazların önüne geçeceklerdir. Kendi belirledikleri bütçe esaslarına göre yapacakları harcamaların yine kendilerince belirlenmiş olan kişilere denetlettirilmesinin pratikte bir anlamı olmayacaktır.
Tasarı, Yaptırımlarda önemli bir değişiklik öngörmüyor:
Tasarı yaptırımlara ilişkin düzenlemeleri aynen korurken; Ceza hükümlerinde çeşitli değişiklikler öngörüyor. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise İşçi ve İşveren ilişkilerindeki yasakları düzenleyen 29. maddenin 1. ve 2. bentlerine aykırı faaliyete ilişkin cezanın kaldırılmış olması. Yaptırımı olmayan bir yasak, ne anlama gelir? Herhalde yasak fiilen ortadan kalkar. Bu da işçi ve işveren sendikalarının birbirlerinin kurulmalarına ve işleyişlerine müdahale edebilmelerinin yolunu açar. Ayrıca Sendikaların “Amaç dışı faaliyette bulunamayacaklarına” ilişkin yasağa dair ceza da tasarıda kaldır