Şubat ayı boyunca medyanın en çok ele aldığı konular arasında tekstil sektörünün krizi gelmekteydi. Açıklamaların biri bitti, diğeri geldi, sektörün her alt grubu ayrı ayrı dertliydi. Başlıklardan izlersek; ilk giriş 200 bin kişinin işini kaybetti haberleriyle oldu. Bu çarpıcı başlığı Türkiye tekstil sektörünü gözden mi çıkardı, rekabet gücü veya üstünlüğü yitirildi, ihracat düştü, işçilik maliyeti […]
Şubat ayı boyunca medyanın en çok ele aldığı konular arasında tekstil sektörünün krizi gelmekteydi. Açıklamaların biri bitti, diğeri geldi, sektörün her alt grubu ayrı ayrı dertliydi.
Başlıklardan izlersek; ilk giriş 200 bin kişinin işini kaybetti haberleriyle oldu. Bu çarpıcı başlığı Türkiye tekstil sektörünü gözden mi çıkardı, rekabet gücü veya üstünlüğü yitirildi, ihracat düştü, işçilik maliyeti arttı gibisinden diğerleri izledi. Ve son darbe fabrikalar yurt dışına kaçıyor, şu kadar gelir elden uçuyor başlıklarıyla geldi.
Olay sonradan tekstil temsilcilerinin hükümetle buluşuyor haberleriyle sürüp gitti. Tekstilciler Başbakan ile oturdular konuştular, dosyalar sundular ve memnun gibi ayrıldılar.
Ayrılırken de bir küçük temsil krizi yaşadılar. Bakanlar Kurulu gelen öneriler içinden sadece KDV oranlarının düşürülmesi başlığına onay verdi, tekstilciler burun kıvırdılar.
Tekstil işverenleri neden ağlıyor
Bu soruyu onlara sormaya kalkarsanız her birinin kendi tarafına yontacakları onlarca nedeni sıralayabilirler.
Konuya emekçileri doğrudan ilgilendiren yönüyle baktığımızda hepsinin ortak söyleminde şu var: dış pazarlardaki rekabet üstünlüğümüz ucuz işçilik ve bu avantaj kaybediliyor. Ve buna dayalı olarak istekleri bellidir; bölgesel asgari ücret uygulansın ve işveren üzerindeki işgücü maliyeti azaltılsın.
Tekstil işverenleri işçiye ücret ödemekten evlerine ekmek götüremez oldular galiba bunun için ağlıyorlar.
Ücretler yüksek diyorlar(!);
Bakıyoruz tekstil sektöründeki işçi ücretleri Türkiye ortalamasının altında. TÜİK tarafından yapılan İmalat Sanayinde Ücret ve Kazanç araştırmasındaki veriler tekstilcilerin gözyaşlarına kaynak olamıyor.
TÜİK verileri imalat sanayinin 2005 yılı 2. döneminde fiili çalışma süresi karşılığı saatlik ücret ortalamasını 5.1 YTL olarak gösterilmektedir. Buna karşılık saatlik ücret tekstil ürünleri imalatında 3.3 YTL, giyim eşyası imalatında 3.1 YTL ve deri işleme, çanta gibi ürünlerin imalatında 3 YTL’dir.
Tekstil sektöründeki işçiler hem süre bakımından daha fazla çalışmakta hem de daha düşük ücret almaktadır.
TÜİK imalat sanayinde bir işçinin haftalık çalışma süresini ortalama 46.3 saat olarak tespit etmektedir. Çalışma süreleri bakımından tekstil ürünleri imalatında bu süre 46.8’e çıkmaktadır. Giyim eşyası imalatında 47.8 saate, deri işleme, çanta gibi ürünlerin imalatında ise 48.3 saate ulaşmaktadır.
Bunlar bilindiği halde ücretler konusu tartışılmaya hala devam edilmektedir. Tekstil işverenleri daha az ücret ödemek için bölgesel asgari ücret önermektedir. Hepside bilmektedir ki kimi iller için uygulamaya konulan yatırım teşviki zaten fiili olarak işveren açısından bölgesel asgari ücreti yaratmıştır.
İşgücü maliyetleri çok yüksek diyorlar(!):
Kağıt üzerinde bakıldığında sanki söyledikleri haklı gibi durmaktadır. İş biraz kurcalandığında ise iddialarının maddi temelinin olmadığı açığa çıkmaktadır..
Tekstil işverenleri kayıtdışı çalıştıklarını da ayan beyan söylemekle yetinmeyerek bunu bir koz olarak hükümetin önüne koymaktadır. İşverenlerin yaptıkları çeşitli açıklamalara göre bu sektörde 2 – 4 milyon kişi çalışmaktadır. İşin resmi, yani kayıtlı boyutuna bakıldığında ise sektördeki çalışanların sayısı 800 bini geçmemektedir. En iyimser yaklaşımla toplam çalışanın yarısından fazlası kayıtdışıdır. Yani şikayet edilen yüksek işgücü maliyeti kapsamının dışındadır.
Maliyetleri düşürün bunları kayıt altına alalım diye hükümetin karşısına teklif götürülmesi olayın ne kadar çığrından çıktığının kanıtıdır.
Ev Tekstili Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Ahmet Nazif Zorlu, Başbakanla buluşmalarının sonrasında Hürriyet gazetesine özel bir açıklama yaparak durumlarını özetlemiştir. Diyaloğu gazetede yayınlandığı haliyle aktaralım:
“Biz, ‘3.5-4 milyon işçimiz var, istihdam üzerindeki yükleri hafifletin’ dedik; Çalışma Bakanı kayıtlarda 765 bin işçiniz var’ dedi. O anda hepimiz şok yaşadık, yüzümüz kızardı, benim başıma ağrılar girdi”
“Zorlu, böyle bir tabloyla karşılaşınca ‘istihdam üzerindeki yükleri indirin’ talebinin neredeyse anlamını yitirdiğini belirtti”
Biz yine iyi niyetli olalım ve yüzlerinin kızarabileceğini var sayarak avunalım desek bile olmuyor. Bu verileri tarladaki çiftçi bilemeyebilir. Ama iddialı bir sanayici, sektörünün temsilcisi olan birisinin bilememesi anlaşılır değildir.
Evet bir sorun var, tekstil sektörü bir yıl hatta birkaç yıl öncesindeki yerinde değil. Son veriler üretim kapasitesinde düşme olduğunu gösteriyor. Sabah gazetesinde 95 fabrikanın yurtdışına kaçtığı yazılıyor.
Bunda şaşırtıcı bir yan yok. Yıllardır tekstil sektöründeki gelişmelerin sağlıksız olduğu, yurtdışındaki markaların, uluslararası toptancıların ikinci, üçüncü dereceden türevi durumunda taşeronluğunu aşamadıkları, ucuz işçiliğe dayalı bir rekabet üstünlüğünün uzun erimli olamayacağı konuşuldu.
Yok kafa illaki işçinin ücretini, çalışma süresini nasıl azaltırız boyutunda. Daha az para vermek yetmiyor şimdi moda daha geç para vermekte, üretim düştü numarasıyla ceza kesmekte.
İşçi kesiminde suskunluk hakim
İşverenler böyle kendilerini paralarken tekstil sektöründe örgütlü işçi sendikalarından pek bir çıkış olmadı.
Ya kimsenin aklına işçilerin temsilcileri ne düşünüyor diye sormak gelmedi veya onların ne söylediğinin, derdinin ne olduğunun bir önemi yok.
Bir açıklamaya göre sektörde 200 bin kişi işini kaybetmiş, işverenler bunun artarak süreceğini ileri sürüyorlar.
Sigorta ve vergi oranlarını aşağıya çekilmezse işçileri sigortalı yapmayız diyorlar.
95 fabrika gitti, biz de gideriz ona göre diye tehdit ediyorlar.
Ekmekleri küçültmek için yeni yollar arıyorlar, işsizliği silaha çevirmişler sıkıldıkça kullanıyorlar.
İşverenleri her bir şeyi söylüyor da işçiler ne diyor bilemiyoruz ve öğrenmek istiyoruz.