Cuma sabahı, Londra’nın Heatrow havaalanında kahve içip gazetelere göz atıyor, uçağımı bekliyordum. Olmayan kitle imha silahlarını bulmak için Irak işgal edilmişti ya, nasıl sahtekârlık ve yalancılıkla karşı karşıya olduğumuzu biliyorum. Ama yine de tek bir gazetede, International Herald Tribune ‘de gördüklerim karşısında ağzım açık kaldı doğrusu. Büyüklere masallar: İşgal değil iç savaş Ama önce bu […]
Cuma sabahı, Londra’nın Heatrow havaalanında kahve içip gazetelere göz atıyor, uçağımı bekliyordum. Olmayan kitle imha silahlarını bulmak için Irak işgal edilmişti ya, nasıl sahtekârlık ve yalancılıkla karşı karşıya olduğumuzu biliyorum. Ama yine de tek bir gazetede, International Herald Tribune ‘de gördüklerim karşısında ağzım açık kaldı doğrusu.
Büyüklere masallar: İşgal değil iç savaş
Ama önce bu IHT’yi satın almadan önce gözüme takılan bu haftaki The Economist ‘in ibret verici kapağına dikkat çekmek istiyorum. Kapakta salya sümük ağlayan bir Iraklı adam resmi ve ”Irak kendisiyle savaş halinde” başlığı var. ”Şimdi, sefalet, trajedi ve zorbalık zamanı” imiş. Şimdi?.. Bu utanmazlığın içini okumaya bile değmez.
Ne güzel değil mi? Artık Irak’ta işgalcilere karşı savaşan direnişi, el çabukluğu marifet, medyadan yok eder, yerine birbiriyle savaşan zavallı ve gözü dönmüş, bir türlü bir araya gelmeyi beceremeyen ilkel Sünnilerle Şii fanatiklerin görüntülerini koyabiliriz. Artık Irak’ta işgal değil bir iç savaş vardır. Bize düşen de Iraklıları kendilerinden korumaktır. Böylece işgalciler de birdenbire barış gücüne dönüşebilirler.
Ağzımı açık bırakan IHT’de de bu konuda bir yorum yazısı vardı. Council on Foreign Relations ‘da Stephen Biddle imzalı yorum, Bush yönetimine, artık Vietnam tarzı bir ayaklanmaya karşı mücadele taktiklerini bırakıp, bir iç savaşın varlığına uygun yeni bir tutum benimsemesini öneriyor. Özetle, Biddle, Bush yönetimine diyor ki, savaşan taraflarını, içlerinden birini, öbürüne karşı destekleme tehdidiyle ABD’nin arzuladığı siyasi uzlaşmaya boyun eğmeye zorla. Böylece ABD’ye zorluk çıkartmayacak bir sömürge yönetimi kurulabilir. Yazara göre bu tabii ki bir direnişle savaşmaktan çok daha avantajlı bir durum. Artık Irak’tan çekilme laflarına da bir son vermek gerekir!
Eski tas eski hamam
IHT’ye dönersem, ilk gözüme takılan haber, mükemmel bir ikiyüzlülük örneği. Efendim Almanya’da, Schröeder , bir taraftan savaşa karşı çıkıp oy toplarken, Alman gizli servisi el altından ABD’nin Irak’ı işgal projesine katılıyormuş. Alman gizli ajanları, Bağdat’ın savunma planlarını, saldırıdan birkaç hafta önce, Pentagon’a vermişler.
Ön sayfadaki bir başka başlık da şöyle: ”Bush ve Singh nükleer anlaşma imzaladılar.” Hindistan, nükleer programın sivil ve askeri yanlarını birbirinden ayırmayı kabul etmiş. Belli ki, her ne kadar ABD yönetimi nükleer silahların yayılmasını engellemeye çalışıyorum, bu yüzden İran’a bile vurabilirim diyorsa da gerçek farklı. Eğer ABD’nin sizin desteğinize, örneğin Çin’e karşı Hindistan’ın desteğine olduğu gibi, gereksinimi varsa, nükleer silahlara sahip olmanız, uluslararası kurumları, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı ”by-pass” etmeniz, uluslararası denetimin dışına çıkmanız olanaklı. Bence biz de, ABD’nin, örneğin, Karadeniz’e ilişkin bizden istediklerini verelim, eğer karşılığında bize de nükleer silah yapmaya yarayacak bir santral kurarsa. Böylece biz de kimseden geri kalmaz ve tüm bölgeyi havaya uçurma projesine kendi katkılarımızı yapabiliriz.
Üçüncü büyük haber, beşinci sayfaya gizlenmiş. Bu habere göre Bush, Katrina kasırgasının gerçek gücünü, su setlerinin yıkılma riskini önceden biliyormuş. Associated Press’in ele geçirdiği bir brifing videosu, bu bilginin Bush’a verildiği anı, onun da toplantı boyunca hiçbir soru sormadan oturduğunu gösteriyor. Videoyu izleyen New Orleans Belediye Başkanı ”Mideme yumruk yemiş gibi oldum. Herkes bana bilmiyorduk, yaşarken öğrendik diyordu. Herkes olacakların tümüyle farkındaymış.”
Yetti yahu diyorsunuz, ama daha var. Avrupa Birliği enerji piyasaları serbestleştiriliyor ya, enerji devleri mega-birleşmelerle daha şimdiden piyasayı kapatmanın yolunu bulmuşlar. Piyasa serbestleştirildiğinde üç en fazla dört devin elinde kalacakmış. Fransız hükümetinin, Suez ile Gaz de France’ın birleşmesini, İtalyan şirketini bloke ederek gerçekleştirmesi, babadan kalma ulusalcılığın hâlâ canlı ve heyecanlı olduğunu gösteriyordu, Lenin ‘in Emperyalizm broşüründe sözünü ettiği ulusal mali oligarşilerin de.
Ama bize bunlar vaat edilmemişti ki: Küreselleşme barış ve demokrasi getirecek, Avrupa Birliği giderek bütünleşecek, o lanetli ulusalcılık da tarihe gömülecekti N’olcek şincik?
[email protected]
Cumhuriyet 08.03.2006