Vahşetin, zulmün ve ölümün kol gezdiği medeniyetler diyarı Ortadoğu’nun Irak sahasında devam eden zulüm yine ortalığı kan gölüne çevrildi. Zengin yer altı ve yer üst kaynaklarına ve kültürel mirasına sahip olmak için asırlardır Batılı emperyalist devletlerin sefer üstüne sefer düzenledikleri Ortadoğu’nun halkları hazin bir gelecekle karşı karşıya. Bu egemen güçler bölgeye bazen tek başlarına, bazen […]
Vahşetin, zulmün ve ölümün kol gezdiği medeniyetler diyarı Ortadoğu’nun Irak sahasında devam eden zulüm yine ortalığı kan gölüne çevrildi. Zengin yer altı ve yer üst kaynaklarına ve kültürel mirasına sahip olmak için asırlardır Batılı emperyalist devletlerin sefer üstüne sefer düzenledikleri Ortadoğu’nun halkları hazin bir gelecekle karşı karşıya. Bu egemen güçler bölgeye bazen tek başlarına, bazen de birleşerek, bölgede kendilerinden olmayan halklara ölüm korkularını reva gördüler. Ancak kendi elleriyle körükledikleri ateşin içerisinden çıkamadıkları için de, bölgede savaşın, Kaosun kan ve katliamın devam ettirilmesi için çırpınıp durmaktalar.
Şu son bir ay içerisinde bölge üzerinde uygulanmak istenen karanlık senaryoya bakıldığında, ABD, İsrail ve müttefiklerinin, bölgeye yönelik istikrarsızlaştırma stratejilerini bölgenin bir çok yerinde derinleştirmeye çalıştığı görülmektedir. Irak’ta Şiilerin ve Suni Müslüman halkın ibadethanelerine karşı gerçekleştirilen saldırılar, ABD’nin GOP diye adlandırdığı, İsrail’in Güvenlik Kuşağı stratejisi doğrultusunda dini ve etnik çekişme ve çatışmaların körüklenmesi için bölge halkına dayatılıyor.
Zulmün stratejisi Ortadoğu’nun Filistin sahasında halkın etrafını grotesk duvarlarla çevirerek, toplumunun yaşamla olan ilişkisine sınırlar getirerek; Irak’ta ise halkın dini inançlarına ve kültürüne karşı hiçbir kural kaide gözetmeden, vahşet ve zulmün taşeron ve piyon örgütler kanalıyla uygulanması şeklinde devam ediyor.
İsrail, kuruluşundan bu yana, bölgeye yönelik resmi ideolojisinin gereği doğrultusunda, büyük İsrail olarak çağrışım yapan “Arz-ı Mev’ud” (vaat edilmiş, söz verilmiş topraklar), stratejisini hayata geçirmeye çalışmakta. İsrail’in güvenliği için çırpınan Batılı emperyalist güçler, salt onun politik çizgisinde hareket ettikleri sürece bölgede işleri öyle kolay yürümeyecektir. Eğer ABD, salt İsrail’in hesaplarıyla uyumlu bölge politikasında ısrarcı davranırsa bu kendisi için hiçte hayra alemet olmayacaktır.
İsrail’in, bölgede ve Irak’ta stratejisi gereği kriz ve kaosun derinleşmesinden yana olan politikası CIA gibi istihbarat güçlerince de desteklenmektedir. Zira Amerikan siyasetinde ve istihbaratında İsrail tarafgirliğini göz önüne aldığımız zaman, bölgede İsrail’in ne yapmak istediği biraz daha anlaşılmış olur.
İsrail’in aşırı Yahudi milliyetçi (hahamların) üstün ırk anlayışıyla şekillenen politikası bölgede yarım asırdır savaş ve krizin devam etmesine neden olmaktadır. İsrail’in resmi dış politikasına yön veren bu yayılmacı anlayışa göre, bir Yahudi devletinin Araplar ve Müslüman ülkelerle barış yapamayacağı, yapılacak barış anlaşmasının İsrail’in varlığını tehdit edeceği ve Filistin’le yapılacak bir barışın Araplar lehine yeni bir çığırı başlatacağı öngörülüyor. Bu anlayışın bir gereği olarak İsrail’in, Ortadoğu’nun bir çok ülkesinde iç kargaşalar yaratılmasına gizli ve açık destek verdiği bilinmekte.
Bu vesileyle de İsrail, Lübnan’da fay hatlarını tetikleyip dönem dönem ülkedeki politik gidişatı istikrarsızlaştırmaktadır. Barut fıçısı olan Lübnan’ın önümüzdeki süreçte, geçen yıl yaşadığı kaos ortamına tekrar çekilmeye çalışıldığı görülüyor. Bölgenin huzur içerişinde yaşamaması için çırpınan İsrail, ABD ve Batı devletlerinden aldığı destekle bölge devletlerine yönelik, çok yönlü tehdit politikasını sürdürüyor.
Çünkü, Batının, ekonomik, askeri ve politik desteğini arkasına alan İsrail bu anlayışını bölgenin üzerinde tedriç bir şekilde yarım asırdır ilerletmeye çalışıyor. Bu anlamda ABD ve müttefiklerinin Irak işgali, İsrail’in bölge üzerindeki stratejisinde önemli yer tutmaktadır. Irak’ı Ortadoğu’nun merkezi olarak kabul edersek, Irak işgali İsrail’in “Nil’den Fırat’ta kadar olan Beynul-Nahreyn (bereketli Mezopotamya) topraklarındaki büyük İsrail” planı için ve onun ekonomik çıkarlarında önemli bir yer tutuyor. Bundan dolayı da İsrail, Irak’ta kaosun ve krizin devam etmesini destekleyerek, Batı desteğinde çeper ülkelere yönelik sürece yayılmış bir strateji sürdürmeye çalışıyor.
İsrail’in bölgede kendi geleceği için geliştirdiği bir çok stratejik hedefi bulunmaktadır. Lübnan’ın işgali döneminde Suriye ve diğer bölge devletlerine yönelik geliştirdiği strateji; Suriye ve Irak’ın çökertilip etnik ve mezhepsel çatışmalarla parçalanmasını, askeri gücünün zayıflatılmasını veya tahrip edilmesini öngörmekteydi. Buna ek olarak İsrail stratejisinde; Irak’ta bir iç savaş çıkarılarak ülke denetim altına alınmalıdır ve Suriye parçalanıp yok edilmelidir anlayışı hakim. Irak her zaman bölgedeki özel jeopolitik konumundan ve Ortadoğu’daki güç merkezlerine yakınlığından dolayı, ABD’nin yanı sıra İsrail’inde iştahını kabartmış bir coğrafyadır. Bu vesileyle de İsrail Irak’taki istikrarsızlıkta büyük rol oynamaktadır.
Çünkü İsrail’in yayılmacı ve saldırgan politikasının, Amerika’nın dış siyasetinde ve istihbaratında önemli bir ağırlığı vardır. Ve ABD’yi yönlendirmeye çalışan aşırı milliyetçi Siyonist kesim “vaat edilmiş” topraklarda bir Yahudi devletinin yapılandırılması için Ortadoğu’da kargaşayı fitillemekte.
İsrail’in Ortadoğu’ya yönelik uzun vadeli jeo-stratejik hedefleri doğrultusunda, 1950’lerden bu yana Irak’ta ve diğer bölge ülkelerinde aktif muhaberat faaliyetleri tedrici şekilde uygulanıyor.
İsrail’in dış siyaset uzmanlarından biri olan Şimon Peres, yeni Ortadoğu planı doğrultusunda “Ortadoğu’da İsrail eksenli ekonomik düzenin yeniden yapılandırılmasına özen gösterilmeli” derken; Ariel Şaron’un, Altyapı İşlerinden Sorumlu Bakanı Yosef Baritski, Irak’ın işgal edilmesinden sonra, Irak petrollerinin İsrail’e taşınması konuşunda “ABD Enerji Bakanlığı’nın da desteklediği Musul-Hayfa petrol boru hattının yeniden işletmeye açılması ve Irak ham petrolünün İsrail’e transfer edilmesi için Kerkük-Musul, ve Ürdün üzerinden Hayfa petrol boru hattı inşa edeceğiz” diyordu. İsrail’in çok yönlü bir faaliyet içerisinde olduğu Irak pazarı, Amerika için ne kadar hayati öneme sahipse, İsrail içinde o kadar hayati öneme sahip.
Bundan nedenle İsrail Irak pazarında onlarca şirketle aktif bir biçimde yer alıp, çeşitli sektörlerde faaliyet göstermektedir. İsrail’in eski Genelkurmay Başkanı Amun Shahak’ın ve eski başbakanlardan Ehud Barak’ın siyasi danışmanlığını yapmış olan Beni Midan’ın Gıda ve telekomünikasyon alanlarında ve Sunol petrol şirketi örneğinde olduğu gibi bir çok alanda ekonomik yatırımı mevcuttur.
Bölgede, İsrail için hayati önem taşıyan diğer bir konu ise, tatlı içme suları. Bilindiği gibi İsrail su ihtiyacının bir kısmını Türkiye’den ve bir kısmını da Kızıl Deniz’in tuzlu suyunu sterilize ederek karşılamakta. Bu da kendisi için hayli pahlıya mal olmakta. İsrail’in bölgeye yönelik hedeflerinden biri de; Ortadoğu’daki tatlı su kaynakları üzerinde egemenliğini pekiştirmek ve su enerjisi alanındaki hakimiyeti gelecekte bölge devletlerine karşı bir güç olarak kullanabilmektir. Çünkü işgal ettiği Filistin topraklarındaki sınırlı içme suları, nüfusun artması nedeniyle tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu nedenle Fırat ve Dicle’nin tatlı sularının Irak’tan alınarak, kendileri için nötr (İsrail’iler öyle görüyor) bir ülke olan Ürdün üzerinden, işgal edilmiş Filistin topraklarına taşınması İsrail’in stratejik hedeflerinden biridir. Yani elli yıldır Filist
in topraklarının Ürdün’e bağlanması fikriyatını üreten David Ben Gurion stratejisi halen gündemde. Bundan dolayı da ABD ve müttefiklerinin Irak işgali, İsrail’in Ortadoğu’da yürüttüğü stratejide önemli bir yer arz etmektedir.
Irak’ta, ABD ve müttefiklerinin yanı sıra, İsrail de askeri ve istihbarat gücüyle sürdürdüğü çeşitli faaliyetlerinde, işgal karşıtı muhalif kesimlere ve yabancı uyruklu insanlara yönelik rehin alma, terör ve suikast gibi operasyonlarda aktif olarak yer alıyor. Bu eylemlerinde diğerleri gibi, İsrail de Irak’ta kaos ve kargaşanın devam etmesini sağlayarak, Irak’ın seçilmiş hükümetinin güçsüzlüğünü ve beceriksizliğini ispatlamaya çalışmaktadır. İsrail, işgalin kalıcılaşması için kamuoyunda işgal güçlerine karşı duyulan tepkileri telkin ederek ve işgali meşhurlaştırmak istemektedir. Bu vesileyle de bölge üzerinde egemenliğinin pekişmesi için çabalamaktadır.