Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İzmir Şubesi bugün bir basın açıklaması yaparak, Şemdinli olayı ve savcılığın hazırladığı “Şemdinli Olayları İddianamesi” üzerine gelişen olaylar hakkında değerlendirmelerde bulundu. İzmir ÇHD’nin Açıklaması: Değerli Basın Mensupları 13 Mart 2006 Şemdinli’de 9 Kasım 2005 günü Umut Kitabevi’nde patlayan bombalar, yakalanan şüphelilerin asker ve itirafçı olduklarının anlaşılması; bu olayın İkinci Susurluk Vakası […]
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İzmir Şubesi bugün bir basın açıklaması yaparak, Şemdinli olayı ve savcılığın hazırladığı “Şemdinli Olayları İddianamesi” üzerine gelişen olaylar hakkında değerlendirmelerde bulundu.
İzmir ÇHD’nin Açıklaması:
Değerli Basın Mensupları
13 Mart 2006
Şemdinli’de 9 Kasım 2005 günü Umut Kitabevi’nde patlayan bombalar, yakalanan şüphelilerin asker ve itirafçı olduklarının anlaşılması; bu olayın İkinci Susurluk Vakası olarak anılmasına yol açmıştı.
Şemdinli bombalamasından sonra, üç kişinin halk tarafından yakalanıp yetkililere teslim edilmesine rağmen, itirafçı olan zanlının gözaltına alındığı, asker olan iki zanlının ise gözaltına dahi alınmadığı ortaya çıkmıştı. Halkın olayın örtbas edilmesini önlemek için gösterdiği çaba sayesinde, iki gün sonra bu zanlıların ifadeleri alınabilmişti. Soruşturma ve kovuşturma makamları ve basın tarafından masumiyet karinesinin her gün ihlal edildiği ülkemizde, bu olaya özgü olarak asker zanlıların kimliği uzun zaman gizlenmişti. Olay lokalize edilerek, soruşturma dar bir çerçeveye hapsedilmek istenmiş, birkaç memurun kişisel kusuru olarak lanse edilmeye çalışılmıştı.
Yine bu süreçte, olay yeri incelemesi yapan savcı ile CHP Milletvekili Esat Canan’ın ve belediye başkanlarının bulunduğu bölgede kuşkulu şekilde ateş açıldığı ve bu yolla soruşturmanın sekteye uğratılmaya ve delillerin karartılmaya çalışıldığı hafızalarımızdadır.
Bölgenin, kendisi de amir sıfatıyla en azından görevi ihmal ile suçlanabilecek üst düzey askeri yetkilisi; asker zanlıları savcılığa teslim etmeden önce onlara merkezden avukat temin etmişti. Ki bu avukatlar iddianamenin öğrenilmesinden sonra, Jandarma Komutanlığına gidip müvekkilleri dışındaki kişilerle dosya hakkında görüşme yaparak avukatlık meslek etiği kurallarını da çiğnediler.
Asker zanlıların kimliğinin öğrenilmesinden hemen sonra Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, pek iyi bilinen askeri imtiyaz ve korkunun etkisini hissettirmek için zanlılardan birisi hakkında, “Tanırım, iyi çocuktur” demiş ve yargıyı etkilemeye çalışma suçunu işlemiştir.
Cumhuriyet ömrünün yarısından fazlasını askeri darbeler, sıkıyönetimler ve olağanüstühallerle geçirmiş olan Türkiye’de, etkili ve yetkili askeri bürokratların sözlerinin emir olarak anlaşılacağı ve çoğu zaman tek yön işareti olarak yorumlanacağı herkesin bildiği bir gerçektir.
Olayın hemen ertesinde askeri ve siyasi otoriteler “ucu nereye varırsa varsın”, bombalama olayının soruşturulacağı sözü vermişlerdi. Ancak, bu tür durumlarda ucun pek kısa tutulduğu hepimizin bildiği bir şeydir. Bu defa da öyle oldu. Önce Başbakan Şemdinli halkının tanıklığına güvenilemeyeceği yönünde tarihi bir açıklama yaptı. Arkasından, olayın sorumluluğunu yöre halkına ve suçun mağduruna yıkmaya yönelik açıklama ve girişimler oldu.
Van Cumhuriyet Savcısı, ipucunu sürmeye devam etti. Tabi, bu cesaretin bir kefaretinin ve bir diyetinin olması kaçınılmazdı. İddianame ile Orgeneral Büyükanıt’ın adının çeşitli suçlarla anılması egemen iradenin ve bu iradeden ikbal beklentisi olanların şiddetli tepkisi ile karşılandı.
Kendileri yargılanmadıkça ve işlerine geldikçe yargının bağımsızlığından dem vuranlar, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmadığını, yargı yetkisini milletin imtiyazlı üstleri aleyhine kullanmanın da hiç hoş karşılanmayacağını çeşitli yollarla ilan ettiler.
Ülkemizde bir iki sayfayı geçmeyen delilsiz iddianameler ve birkaç dakika dinlenen birkaç tanık ifadesi ile binlerce kişi tutuklanır ve mahkum olurken, 100 sayfalık Şemdinli iddianamesine ve dayanağı deliler ile tanık ifadelerine güvenilmeyeceğine, dahası savcının haddini aştığına hükmettiler. Askeri, siyasi otoriteler ve çok yazık ki; muhalefet partisi başkanları dahi; “savcının haddini aştığını”, “yargının sivil darbe yaptığını” söylemekle, Adalet Bakanlığı ise savcı hakkında inceleme başlatmakla; yeniden yargıyı yönlendirme suçu işlemişler, yargı bağımsızlığını zedelemişlerdir.
Şemdinli iddianamesinde sadece 9 Kasım 2005 günü Umut Kitapevi’ne bombaları atan üç şüpheli hakkında kamu davası açılması talebi vardır. Ancak biliyoruz ki; 9 Kasımda patlayan bomba; Şemdinli, Hakkari ve Yüksekova’da üç ayda patlayan 18 bombanın sonuncusudur. Şuçüstü yapılmasaydı kim tarafından yapıldığı gerçeğini öğrenmemiz de mümkün olmayacaktı. İki astsubay ve bir itirafçının kişisel karar ve inisiyatifleri ile böylesi bir suçu işlemeyecekleri, bu suçu işleme karar ve emrinin başkaları tarafından verildiği aşikardır. Zanlıların kullandığı arabanın bagajından çıkan, silahlar, bombalar, haritalar ve isim listeleri de iddiamızın doğruluğuna karinedir.
İddianamenin öğrenilmesi ile başlayan süreçte verilen tüm beyanatların iyi okunması ve ardındaki niyetin de anlaşılması gerektiğini düşünmekteyiz. Verilen mesaj; iddianameyi hazırlayan savcıya değil, yargılamayı yapacak olan mahkemeyedir. Şemdinli davası; yeni suçların ve yeni suçluların ortaya çıkacağı, çıkar ve suç üzerinden ilişkilenmiş güç odaklarının bilinmesini sağlayacak bir dava olacaktır. Buradan bakılırsa; iddianame fazla değil, eksiktir.
Yine Van Cumhuriyet Savcısının ismi üzerinden, adalet ve şeffaflık isteyen kamuoyuna nerede durması gerektiği hatırlatılmaya çalışılmaktadır. Hukuksuzluğun gizlenmesi üzerine inşa edilmiş bu anlayış yıkılmadıkça; demokratik, özgür, açık bir toplum olma iddiası havada kalacaktır ve kalmaktadır.
Bu bağlamda, Van Cumhuriyet Savcısının çalışma ve tespitlerini önemli, değerli ve doğru bulduğumuzu, hukuki hatanın Savcı’da ya da onun yaptığı soruşturmada değil, yargı yetkisine el atan, bazı kişi ve kurumlar için yargı bağışıklığı arzulayanlarda olduğunu düşünüyoruz.
Bu bağlamda, görevde kalmasının soruşturmanın selametini etkileyeceği düşünülerek Orgeneral Büyükanıt’ın görevden el çektirilmesi gerekmektedir. Önemli olanın; bir generalin ikbali ve istikbali değil, kim olursa olsun suç işlemiş herkesin hukuka uygun şekilde adil, tarafsız ve bağımsız bir mahkemede yargılanmasıdır.
Şemdinli davasının; bilinen ve fakat üzeri hep örtülen, faili meçhul cinayet, adam kaçırma, köy yakma gibi suçların ortaya çıkarılması ve faillerinin cezalandırılması için bir ilk olmasını umuyor, Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi olarak bu konuda üzerimize düşeni yapmayı taahhüt ediyoruz.
TBMM İnsan Hakları Araştırma ve İnceleme Komisyonu’nun Şemdinli soruşturması ile ilgili tutanaklarında suç işlediği iddiası olanların makam, mevkii, sıfatı ne olursa olsun yargıya intikal ettirilmelerini ve bu bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmasını diliyoruz.
Ve bir kez daha, herkesi suçu ve suçluyu övmekten ve yargıyı etkileme girişimlerinden vazgeçmeye davet ediyoruz.
Saygılarımızla.