Diyarbakır’da cenazeler sonrası yaşanan gösteriler sürüyor. Bugün Batman da 3 yaşındaki bir çocuk daha polisin açtığı ateşle öldürüldü. Böylece ölü sayısı, üçü çocuk olmak üzere 8’i buldu. Günlerdir yaptığı yayınlarda çocukları hedef gösteren medyanın ve çocukların eylemlerdeki rolüne dikkat çeken yetkililerin bu cinayetlerdeki payı ne? Yetkililerin “Filistinleşme” korkusuna yanıtı “İsrailleşme” mi? Batmanda 3 yaşında bir […]
Diyarbakır’da cenazeler sonrası yaşanan gösteriler sürüyor. Bugün Batman da 3 yaşındaki bir çocuk daha polisin açtığı ateşle öldürüldü. Böylece ölü sayısı, üçü çocuk olmak üzere 8’i buldu. Günlerdir yaptığı yayınlarda çocukları hedef gösteren medyanın ve çocukların eylemlerdeki rolüne dikkat çeken yetkililerin bu cinayetlerdeki payı ne? Yetkililerin “Filistinleşme” korkusuna yanıtı “İsrailleşme” mi?
Batmanda 3 yaşında bir Çocuk Öldürüldü
Diyarbakır’da yaşanan gelişmeleri dün olduğu gibi bugünde protesto etmek isteyen Batmanlılar öğlen saatlerinde farklı mahallelerden toplanarak şehir merkezine yürümek istedi. Eylemciler polis ve jandarma müdahalesiyle karşılaştı. Bu yüzden çıkan çatışmalarda plastik mermiyle eylemcileri dağıtan polisin açtığı ateş sonucu parkta oyun oynayan 3 yaşındaki Fatih Tekin, boğazına isabet eden kurşunla öldü.
Çocuk Katilleri Kim? Vur Emri Kimden?
Böylece Diyarbakır’da güvenlik güçlerinin silahlarından çıkan kurşunla öldürülen Abdullah Duran (9), Enes Ata (6) ile beraber ölen çocukların sayısı üçe yükseldi. Çocukların eylemlerde ön planda olmasının Filistin benzeri bir durum yaratacağını söyleyen devlet yetkilileri, bir süredir ailelere çocuklarının eylemlere katılmasına izin vermeme çağrısı yapıyordu. Fakat tüm bu çağrılara rağmen çocuklar eylemlerde ön saflarda yer almaya devam etmişti. Bölge halkı, kendine taş atan çocuklara kurşunla yanıt veren güvenlik güçlerinin bu tavrının rastlantı-kişisel olamayacağını, çocukların kurşunlanmasının ailelere yönelik daha sert bir “uyarı” olarak gündeme geldiğini konuşuyor. Arka arkaya gelen çocuk cinayetleri, “Filistinleşme” korkusuna yanıt “İsrailleşme” mi sorusunu gündeme getiriyor. Bilindiği gibi İsrail devleti de kendisine taş atan çocuklara kurşunla yanıt veriyor. Çocukların eylemlerde ön plana çıkmasını “barbarlık” olarak nitelendiren medya, çocukların kurşunlanmasına duyarsızlığını sürdürüyor.
Başbakan ise yaptığı bu korkunç cinayetleri şu sözlerle sahiplendi: “Çocuk da olsa terör maşası olmuşsa müdahale yapılacaktır”… Açıklama Filistin’li çocukları hunharca katleden İsrail askerlerinin eylemlerini savunan İsrail yetkililerine benziyordu.
Dün Şaron Bugün Erdoğan
Başbakan Erdoğan AKP il başkanları toplantısında öldürülen çocuklarla ilgili olarak bir açıklama yaparak cinayetleri savundu. Erdoğan; ”Buradan annelere, babalara sesleniyorum; bütün vatandaşlarıma sesleniyorum; çocuklarını sokaklara dökenler veya çocuklarının terör örgütleri tarafından kullanılmasına fırsat verenler, yarın ağlamanız boş yere olacaktır. Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa kim olursa olsun terörün maşası haline gelmişse gerekli müdahale ne ise bunu yapacaktır. Bunun böyle bilinmesini istiyorum. ”dedi.
Başbakan’ın bu açıklamasıyla kadın ve çocuklar bir kez daha hedef gösterildi. Geçmişte de bölgedeki çatışmalarda basın çoğu kez çocuları hedef göstererek eylemlerin en ön safına sürüldüklerini iddia etmişti. Erdoğan da açıklamasında kadın ve çocukları sokağa dökerek terör maşası haline geldiklerini söylerken bu açıklamayla onları bir kez daha hedef göstermiş oldu.
Öldürülen çocuklarla ilgili önemli bir ayrıntı ise Erdoğan’ın açıklamasının aksi yönde bazı gerçekleri gösteriyor. Öldürülen 9 yaşındaki Abdullah Duran eylemde değil, evinde ve yaşanan olayları evinin terasından izlerken, dün öldürülen 3 yaşındaki Fatih Tekin ise eylem alanında değil kenarda bulunan bir parkta oynarken vuruldu.
Başkanlara Suçlama
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir ile ilgili soruşturma başlatıldığını söyleyen Erdoğan, kepenklerin indirilmesi talimatını verdiğini iddia ettiği DTP Siirt İl Başkanı Murat Avcı hakkında da savcılıkların soruşturma açtığını söyledi. Erdoğan, Uludağ Üniversitesi’nde öğrenci olan Avcı’nın PKK militanı olduğunu ve örgüt tarafından Siirt’e gönderildiğini iddia etti.
Diyarbakır’da Özel Tim Sokaklarda
Bu arada Diyarbakır’ da Bağlar Mahallesinde parça parça eylemler devam ediyor. Bölgede göreve getirilen Özel tim sokak aralarında ve havadan helikopter takibiyle eylemcileri tespit ederek gözaltına alıyor. 28 mart’tan bugüne kadar bölgede 3’ü çocuk olmak üzere 8 kişi hayatını kaybetti. 250’den fazla kişi ise yaralandı. Polisin sürdürdüğü operasyonda 183 kişi gözaltına alınırken bunlardan 46’sı “Örgüt propagandası yapmak ve kamu malına zarar vermek” suçlamalarıyla tutuklandı.
Yüksekova’da ki Protesto Gösterilerinde de Çatışma Çıktı
Diyarbakır’da yaşanan olaylar Yüksekova’da da yöre halkı tarafından protesto edildi. İlçede esnaf kepenkleri kapatırken Cengiz Topel Caddesinde yapılan eyleme polis müdahale etti. Bunun üzerine eylemcilerle polis arasında başlayan çatışma ara sokaklara yayılarak devam etti. Eylemcilerden bazılarının gözaltına alındığı öğrenildi.
Bu arada bölgede operasyonların sürdüğü, bugün Şırnak’ta 7 gerillanın öldürüldüğü öğrenildi.
Çatışmalar Kızıltepe’ye Sıçradı
Yaşanan katliamlara tepki göstermek için Kızıltepe’de düzenlenen “Barış Yürüyüşü”ne polis saldırdı. Çatışma büyürken, polisin açtığı ateş sonucu yaralanan Ahmet Araç kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Kurşun ve darp sonucu çok sayıda yaralının bulunduğu bildirildi. Diyarbakır başta olmak üzere çıkan olaylarda yaşamını yitirenlerin sayısı böylelikle 9’a yükseldi.
Mardin’in Kızıltepe İlçesi’nde yürüyüş yapmak isteyen gruba İpekyolu üzerinde polisin silahlı müdahalesi sonucu başından yaralanan Ahmet Araç (27) yaşamını yitirdi. Kızıltepe Devlet Hastanesi yetkilileri Araç’ın hastanede hayatını kaybettiğini belirtirken, hastaneye kurşun ve darp sonucu çok sayıda yaralı kaldırıldığı kaydedildi.
Ağır yaralıların Mardin Devlet Hastanesi’ne sevk edildikleri bildirilirken, Kızıltepe Devlet Hastanesi önünde toplanan kalabalığa özel harekat timleri müdahale etti. Hastaneyi ablukaya alan özel harekat timleri ile çevik kuvvet polisleri barikat kurarak giriş çıkışlara izin vermiyor. Bu arada Orduevi civarında bir panzerin, ismi öğrenilemeyen bir kişiyi ezdiği iddia edildi.
Çarşı merkezi ile mahallelerdeki çatışmalar devam ederken, çarşı merkezine jandarma sevk edildi. Göstericiler ilçe merkezinde bulunan AK Parti ilçe binasını ateşe verirken, sabah saatlerinde atılan molotof kokteylleri sonucu yanan Akbank binasındaki yangın itfaiyenin müdahalesi ile söndürüldü. Yapı Kredi Bankası’ndaki yangın ise devam ederken, sadece bir itfaiye aracı bulunduğu için burada herhangi bir yangın söndürme çalışması yapılmıyor. Çeşitli mahalle ve caddelerde ateşler yakan gruplar ile polis arasındaki çatışmalar sürüyor.
Tepkiler…
Cenazelerde ve sonrası yaşanan olaylarda 7 kişinin öldürülmesine yönelik tepkiler de büyüyor.
Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu üyesi Avukat Meral Danış Beştaş, “Son birkaç gündür süren olaylarda, kolluk kuvvetlerinin ateşli silah kullanması kabul edilemez. Göstericilerde ateşli silah yoktu” dedi.
Gösterilere müdahalede yalnızca polisin değil, askerlerin ve özel harekat timlerinin de kullanıldığını anımsatan Danış Beştaş, “Kolluk kuvvetleri bu tip yasadışı gösterileri dağıtırken yasalar çerçevesinde davranmak durumunda. Etkisiz hale getirip yakalaması, adli mercilere sevk etmesi gerekirdi. Sivillerin, çocukların ölümüne sebebiye
t verdiler” dedi.
Danış Beştaş, öldürülen 9 yaşındaki Abdullah Duran’ın göstericilerin arasında değil, evinde olduğuna da dikkat çekti.
Savcılar derhal harekete geçmeli ve soruşturmaya başlamalı
Danış Beştaş’ın yanı sıra, İnsan Hakları Derneği’nin eski başkanı Hüsnü Öndül ve İstanbul Barosu avukatlarından Ergin Cinmen, savcıların derhal, kendiliğinden harekete geçip göstericilere karşı ateşli silah kullanılmasına dair emir veren amirlerin ve ölümlere neden olan kolluk kuvveti mensuplarının soruşturulması gerektiğini söyledi.
Danış Beştaş, “En temel hak olan yaşam hakkı ortadan kaldırıldı. Bu durumda, ateş emrini veren de, uygulayan da sorumludur” dedi.
Hukukçular, her bir ölüm olayının ayrı bir suç olduğunu, hepsi için ayrı ayrı yapılacak incelemede şu noktaların aydınlatılması gerektiğini söylüyorlar:
* İlk hazırlanan vücut muayene raporlarından ve otopsi raporlarından, mermilerin vücuda giriş ve çıkış yönü saptanmalı.
* Otopsi raporlarından ve olay yerindeki mermi kovanlarından yola çıkarak kişilerin hangi silahla öldürüldüğü saptanmalı.
* Görgü tanıklarının ve kolluk kuvvetlerinin ifadeleri alınmalı.
Cinmen, raporlarda yer alan merminin vücuda giriş ve çıkış bilgilerinin neden önemli olduğunu şöyle açıklıyor:
“Hakkari’deki gösterilerde ateşli silahla ölenlerin otopsileri, mermilerin yukarıdan geldiğini gösterdi. Bu yukarıda mevzilenmiş kişiler olduğunu ve hedef gözetilerek ateş edildiğini ortaya çıkardı.”
Öndül de, savcıların ölüm olaylarını, suç duyurusuna gerek olmaksızın, kendiliğinden araştırmak zorunda olduğunu anımsattı.
Öndül, Birleşmiş Milletler’in (BM) Kolluk Kuvvetlerinin Kuvvet ve Ateşli Silah Kullanımına Dair Temel İlkeleri’ni anımsatarak, “İlkeler, silah kullanmayı istisnai bir uygulama olarak değerlendirir” dedi..
“Kolluk kuvvetlerinin kuvvet ve ateşli silah kullanımında açık zorunluluk olmalı; kuvvet orantılı olmalı. Taş atan eylemciye, kesinlikle, ama kesinlikle ateşli silah kullanılamaz. Kullanıldığında da, havaya, öldürücü olmayan bölgelere ateş edilmek zorunda. Silah kullanmadan önce uyarı, ikna, barikat kurma gibi önlemler alınmalı. Aşamalı, tedrici önlem gerekir.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Kasım 2005’te göstericilerin öldürüldüğü olaylara dair açıklamasında, “Kalabalığın silah kullandığına dair hiçbir kanıt yok. Sokakları boşaltmak için otomatik silah kullanmak açıkça orantısız kuvvet kullanımı” demişti.
Cinmen ve Danış Beştaş da, iç hukuka göre polisin silah kullanabileceği durumların belli olduğunu söylediler.
Buna göre, kolluk kuvvetleri, ancak meşru müdafaa halinde, hayat kurtarmak için veya kaçınılmaz olduğunda ateşli silah kullanabilirler.
BM Ateşli Silah İlkeleri’nin 9. maddesi, “polis memurlarının, kendilerini savunma amacı ya da ölüm veya ciddi yaralanma tehlikesine karşı diğerlerini savunma amacı dışında kişilere karşı ateşli silah kullanmaması gerektiğini”, “ateşli silahların kasıtlı olarak öldürücü nitelikte kullanımının ancak, hayatı korumak için kaçınılmaz olduğu durumlarda uygulanabileceğini” öngörüyor.
İlkelerin 13 ve 14. maddeleriyse şöyle:
“Yasadışı olan ancak şiddete başvurmayan toplulukların dağıtılmasında, kolluk kuvvetleri kuvvet kullanmaktan kaçınacak, bunun mümkün olmadığı durumlarda da gerekli asgari derecede kuvvete başvuracaktır.”
“Şiddete başvuran toplulukların dağıtılmasında, kolluk kuvvetleri, yalnızca daha az tehlikeli araçları kullanmanın mümkün olmadığı durumlarda ve yalnızca gerekli asgari derecede ateşli silahlardan yararlanabilir. Kolluk kuvvetleri, 9. İlke’de belirtilen şartlar haricinde, bu gibi durumlarda ateşli silah kullanmayacaktır.”
Öndül, savcıların derhal harekete geçmesi gerektiğini söyledikten sonra, “Ama, Türkiye’de bu tür olaylarda cezasızlık yaygın” diye ekliyor.
“Devletin yetkilerini kullananlar, çok rahat bir şekilde ateşli silaha başvurabiliyorlar; doğrudan doğruya hedefe ateş edebiliyorlar. Bu yollara başvuranlar da ne yazık ki yargı sistemi tarafından korunuyor.”
“19 Aralık cezaevleri operasyonlarıyla, 1996’da Diyarbakır cezaevinde 10 tutukluyu kafalarını parçalayarak öldüren görevlilerle, Kaymazlar davasıyla ilgili mahkeme tutumları, 1995’te Gazi olaylarında 17 kişinin öldürülmesi, hep bunun örnekleri. Sadece işkencenin değil, yargısız infazların cezasızlığı da sürüyor.”
Öndül, medyanın da olaylarla ilgili haberlerde, yaşam hakkını ve insan hakları hukukunu esas alması gerektiğini söylüyor.
“Yayınlar, ne yazık ki, insan hakları hukuku ilkelerine uygun kültürün oluşmasına değil, tersine, bu hukuku hiçe sayan anlayışın yerleşmesine yönelik.”
Sendika.Org
İHD Açıklamaları için kaynak: bianet