2005yılı cari açık rakamı sonunda netleşti: Son üç yıldır sürekli olarak rekor kıran rakam 22.8 milyar dolar düzeyine ulaştı. Şimdi birilerinin büyüyen açığın ve yarattığı toplumsal maliyetin hesabını vermesi gerekiyor. Bu konu ‘Cari açık finanse edildiği sürece sorun yoktur’ veya ‘Açıktaki büyüme enerji fiyatlarındaki yükselişten kaynaklanıyor’ denilerek geçiştirilemez. Cari açığın büyümesi, ülkenin ekonomik olarak fakirleşmesidir, […]
2005yılı cari açık rakamı sonunda netleşti: Son üç yıldır sürekli olarak rekor kıran rakam 22.8 milyar dolar düzeyine ulaştı. Şimdi birilerinin büyüyen açığın ve yarattığı toplumsal maliyetin hesabını vermesi gerekiyor. Bu konu ‘Cari açık finanse edildiği sürece sorun yoktur’ veya ‘Açıktaki büyüme enerji fiyatlarındaki yükselişten kaynaklanıyor’ denilerek geçiştirilemez.
Cari açığın büyümesi, ülkenin ekonomik olarak fakirleşmesidir, dış destekli ekonomik programın başarısız olduğunun kanıtıdır, yapısal sorunların çözüldüğünü iddia edenlerin suratında patlayan tokattır. Bugün söz konusu sonuçta katkısı bulunanlara siz ne yapıyorsunuz diye hesap sormanın zamanıdır. Bu fiyaskoyu başarı diye pazarlayanlara güvenebilir misiniz?
Merkez Bankası tarafından hazırlanan ödemeler dengesi rakamlarını incelediğimizde sorunun çok daha ciddi olduğunu fark etmemek olası değil. 2005 yılında dış ticaret açığı Türkiye İstatistik Kurumu’na göre 43 milyar dolar, fakat Merkez Bankası kayıtlarına göre 32.5 milyar dolar! Aradaki farkı altın ithalatı ve bavul ticareti kapsamındaki ihracatla açıklamak ne kadar mümkün? Sınır ticareti ve kaçak yabancı mal girişi herhalde önemsiz! Rakamı düşük göstermek, sorunu çözmek yönünde ciddi bir çaba olmadığı sürece kendimizi aldatmaktan başka ne işe yarayacak?
Sermaye hesabı ise ayrı bir facia: Dış borç anapara ödemeleri ve cari açık toplamından 21.2 milyar dolar daha fazla yabancı sermaye girişi olmuş. Tabii ki büyük kısmı sıcak para ve kısa vadeli borç. Net hata ve noksan kaleminden net giriş ise 2 milyar dolar düzeyine yaklaşmış. Toplam 23.2 milyar dolarlık giriş Türk Lirası’nın değerlenmesinde ve rezerv artışında belirleyici olmuş, bu sayede enflasyon hedefi yakalanmış ve faizler gerilemiş, bir kesim faaliyet dışı gelir rekoru kırarken sosyal maliyet dayanılmaz boyutlara ulaşmış.
Rekabet gücünü çökertip faaliyet gelirlerini eriten, gelir dağılımını büyük bir hızla çökerterek geniş kesimleri sefalete mahkûm eden hiçbir program başarılı olarak nitelenemez. Zira böyle bir durum, ancak sorunları ağırlaştırır ve geleceği iyice ipotek altına sokar. Büyük bir tehdit ve baskı altında olanlar dışında kimse, bu felaketi başarı diye satma cüretini gösteremez; tarımdan sanayi ve ticarete, geniş kesimleri kurbanlık durumuna itmeyi göze alamaz…
Başta emek yoğun sektörler olmak üzere çoğu işkolunda yaprak dökümünün hızlanması, bir yandan satın alma gücü erirken diğer yandan işsizliğin büyümesi, bireyler ve kurumların borç batağında derin dalışa geçmesi belli ki dışarıdaki birileri açısından hayati önem taşıyor, içerideki taşeronlarsa hem zaaf ve korkuları hem de menfaetleri nedeniyle onlara hizmet etmek dışında bir seçenek üretemiyor. Bu tablo sosyal ve siyasi dengelerde yeni kutuplaşmanın da altyapısını hazırlıyor: Bu gidişata bir an önce son vermek isteyenler ve devamı için her şeyi göze alanlar. Yaşananlar sayesinde sayıca çok olmalarına rağmen bilinçsiz ve dağınık oldukları için güçsüz konumunda olanlar uyanıyor, onlar uyandıkça diğerlerinin korkusu büyüyor.
Gerginlik kontrolsüz bir şekilde tırmanıyor. Taraflar arasında uzlaşarak çözüm bulma şansı tükenirken, tarihin yeniden yazılacağı günler yaklaşıyor… Bu aşamadan sonra ne IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların ne de uluslararası yatırım bankalarının söyleyebileceği bir şey kalmadı. Sosyal güvenlik reformunun çıkıp çıkmaması da artık önemli değil; bütçeyi sarsacak siyasi rüşvetlere bile kayıtsız kalıp son üç yıldaki tavırlarını sürdürmek dışında bir şey yapamazlar. Siyaseten yönlendirildiler, teknik olarak yanlış olduğunu bildikleri uygulamaları onaylayarak itibarlarını kurtarma şansını daha baştan kaybettiler.
Evet geniş kesimler açısından her gelen ay ve yıl gideni arattı, artık kaybedecek herhangi bir şey kalmadığı için korkup sinmek dönemi de geride kaldı. Geniş kesimleri sindirip korkutarak durumu idare edenlerin pili bitti, kendi yaptıkları labirentten çıkamaz, kimseyi etkileyemez hale geldiler. Görüntüyü kurtarmaya çalışsalar da birbirlerine girecekleri günler çok uzakta değil. Yönetilenlerin hazırladığı muhtıra yola çıktı…
17/02/2006
Radikal Gazetesi