Türkiye’de özellikle son on yıldır uygulanan ekonomi-politikaları artık sonuçlarını göstermeye başladı. Türkiye’nin ithalata dayalı ekonomik yapısı yalnızca doğrudan tüketime dayalı bir ekonomi oluşturmadı. Türkiye sanayisi de dışarıdan ara malı ithal etmeden ayakta duramaz halde. Aslında Türkiye’de artık yalnız ithalata dayalı sanayiler ayakta kalıyor ve üretim yapabiliyor. Türkiye’nin avantajlı olduğu hammaddeleri kullanan ve bu yolla rekabet […]
Türkiye’de özellikle son on yıldır uygulanan ekonomi-politikaları artık sonuçlarını göstermeye başladı. Türkiye’nin ithalata dayalı ekonomik yapısı yalnızca doğrudan tüketime dayalı bir ekonomi oluşturmadı. Türkiye sanayisi de dışarıdan ara malı ithal etmeden ayakta duramaz halde. Aslında Türkiye’de artık yalnız ithalata dayalı sanayiler ayakta kalıyor ve üretim yapabiliyor.
Türkiye’nin avantajlı olduğu hammaddeleri kullanan ve bu yolla rekabet şansı yakalayan sektörler giderek geriliyor. Sanayi üretimi artarken bu üretime bağlı ithalat kalemleri daha fazla artıyor. Bir zamanlar Türkiye’nin doğrudan ithalata dayanmayan tek döviz getiren sektörü tekstil çökmüş durumda. Türkiye bu sanayi yapısıyla adeta sürekli dış ticaret açığı vermeye mahkum gibi. Pamuk ipliği üreticileri teker teker sektör değiştiriyorlar.
Türkiye’nin artık en önde gelen ihracat sektörü otomotiv. Bu sektör ise ithal girdileri en yoğun kullanan sektörlerden birisi. Türkiye, büyüyor ama bu büyüme yoksulluğu ve bağımlılığı da beraberinde getiriyor. Türkiye ekonomisi ve o ekonominin beklemediği sanayi artık kabuk değiştiriyor.
Endüstriyel tarımsal üretimden beslenen ve dışa bağımlı olmayan sanayiler yerlerini, otomotiv ve yan sanayilerine, metal eşya ve plastik sanayilerine bırakıyorlar. Bu sanayi kolları hem teknolojik olarak hem de temel girdiler (petrol gibi) açısından yoğun ithalat gerektiren sektörler. Yani Türkiye ekonomisi bir yandan, konjonktür gereği, finans ve hizmetler sektöründe büyürken, diğer yanda ise ara malı ithalatına yoğun gereksinme duyan geçiş sektörlerinde büyüyor. Bu durum işsizliği ve ekonomik durgunluğu beraberinde getirirken sağlıksız ve çarpık bir büyümeye de sahne oluyor.
2005 YILI BÜYÜME RAKAMLARI
2005 yılı sanayi üretimi ve büyüme rakamları bize bu gerçeği tüm çıplaklığıyla veriyor. Ancak daha da anlamlısı sanayi üretimi ile ithalat kalemleri arasındaki ilişki.
Geçen yıl, hızlı ve ortalamanın üzerinde büyüyen tüm sektörlerde ithalat artışı büyümeden fazla olmuş. Bir diğer önemli özellik de yukarıda vurguladığımız gibi ara malı girişine yoğun ihtiyaç duyan sektörlerin 2005 yı-
lında şaşırtıcı büyümesi. Aşağıdaki tablo 2005 yılı sanayi üretimini ve 2004 yılına göre değişimini veriyor. Sanayi üretimi toplam da 8,6 büyümüş. İmalat sanayi sektörü burda artış endeksini belirleyen sektör. Ancak 2005 yılında toplam ithalat artışı sanayi üretiminden daha fazla. Aşağıdaki tabloda ithalatın pozitif değişiminin yüzde 19 olduğunu görüyoruz. Bu yüzde 19 luk artışın kaynakları ise plastik mamuller, optik alet ve cihazlar, metal cevherleri, mineral yakıtlar ve yağlar, elektrikli makine ve cihazlar gibi sanayi üretimine doğrudan kaynak oluşturan birimler. Aşağıdaki tablo sanayi üretiminin, imalat sanayi kolundaki, ayrıntılı büyüme oranlarını veriyor.
İTHALATLA BÜYÜDÜK
Örneğin büyümenin en fazla olduğu imalat alanlarına bakalım; Plastik kauçuk ürünleri imalatı 20.3 büyümüş ama aynı dönemde plastik ve mamulleri ithalatı da yüzde 21 artmış. Kauçuk yüzde 12 artmış. Mobilya imalatı 2005’te rekor kırmış(yüzde4i.4) ama ağaç ve mobilya sektörlerinde toplam ithalatımız yüzde 70.6 artmış.
Metal eşya sanayi de rekor bir artış sağlamış 2005 de. Ancak Metal cevherleri ithalatımızda öyle yüzde 66.7. Optik aletler imalatı artmış ama ithalat da, yüzde 27 artmış. Elektrikli makine ithalatımız yüzde 15, Mineral yakıtlar ve yağlar yüzde 46.5, Kazanlar, makineler ve mekanik cihazlar yüzde2i gibi oranlarla rekor kırmış.
Türkiye kısaca ara malı, kontrol sanayi ürünleri, yakıt, makine, yedek parça, elektrikli ürünler, plastik ve türevleri gibi imalat sanayine ana ve ara girdi olacak tüm ürünleri dışarıdan söz konusu sektörlerin büyümesinden fazla olmak üzere ithal etmiş.
Burada şöyle bir tehlike ortaya çıkıyor; Türkiye sürdürülebilir bir büyüme için gerekli olan dış ticaret fazlasını kısa ve orta dönemde sağlayamayacak.
Öte yandan bu yapı Türkiye’nin ihracat şansını giderek azaltan, uluslar arası pazarlarda fiyat rekabetini ortadan kaldıran bir gelişmedir. Türkiye’nin artık bu sanayi yapısıyla YTL’nin değerini de düşürse ihracat şansı olmayacaktır.
Bu, bir bakıma da, cari açığın borçlanarak ve diğer finansal oyunlarla kapatılması anlamına gelir ki bunun da anlamının çarpık bir büyüme ve giderek bozulan bir gelir dağılımı ve yoksulluk olacağı çok açıktır.
Cemil Ertem / Birgün Gazetesi