Daha önce Marksizme inanca ve Marksizmin savunulmasına adanan “Sınıftan Kaçış-1985 (Akış Yayınları)”, “Kapitalizmin Kökeni: geniş bir bakış (Epos Yayınları-2003)” adlı kitapları yayımlanan E. M. Wood‘un son dönemdeki emperyalizm, küreselleşme-imparatorluk tartışmalarına tarihsel bir perspektiften müdahale eden ‘Sermaye İmparatorluğu‘nun (Epos Yayınları) Türkçesi yayımlandı.
Küreselleşme ve emperyalizm kavramlarının tartışılma biçimleri ama daha önce küreselleşme kabulü, bize konjonktüre egemen olmuş olan düşünüş biçimini Gerçek’ini sunar: Kitlelerin ya da devletlerin yaşam-dünyalarını acımasızca ve umursamaksızın yokeden, insanlığın geleceğini tehdit eden Sermaye akışı. Felâket… Peki, yaşıyor olduğumuz “bu” felâketin pratiğe dönük sonuçları nelerdir? Burada karşımızda yalnızca Sermaye’nin ‘kendi’ mantığı mı duruyor, yoksa bu mantık, bizatihi iktidar ve devlet kavramının tahakkümüne ve sömürüsüne dayanan modern üretim-merkezci tavrın baskın itici gücü mü? Veya, dahası küreselleşme veya imparatorluk merkezli kabuller bugünkü “modern” emperyalizmin tâ kendisindeki derin potansiyelin nihai ifadesi, gerçekleşmesi mi?
Emperyalizmin Hilferding’den başlayan, ama Lenin’de kuramsallaşmış olan klasik devrimci/hayaleti… Küreselleşme kabulü olan tüm muhalif kesimler bu klasik emperyalizm teorisinin yaratmış olduğu hayaletin şeytanî etkisini bertaraf edebilmek için fiilileşmiş olan bir ittifak içindeler.
“Geçmişi bilmeyen bugünü eşsiz sanır!” sözü, tam da hem kapitalist emperyalizmin hem de ulus devletlerin yerini “küreselleşme” ile tanımlanabilecek yeni bir sürecin aldığı tezinin savunucuları için geçerlidir. Küreselleşme savunucularına göre, emperyalizmin ve ulus devletin yerini, her yerde ve hiçbir yerde olan devletsiz bir ‘egemenlik’ biçimi almaktadır. Küreselleşmecilere göre her yerde ve hiçbir yerde olan devletsiz bir ‘egemenlik’ biçimi felâketin tâ kendisidir. Günümüzde çağı yakalamanın simgesi haline gelen yaygın ve dahi egemen olan küreselleşme tezinin savunucularına göre emperyalizmin varlığı konusunda hâlâ ısrar edenler eskiyi savunan dinozorlardır. Kapitalizmin doğuşundan bu yana değişiklikler geçirmediğini iddia etmek mümkün değildir, ancak küreselleşmecilerde görülen tipik bir hastalıktan bahsedilebilir: Tarihsel perspektiften yoksunluk.
Wood’a göre, “devlet, özellikle küresel biçimi içindeki sermayeye eskiden hiç olmadığı kadar gereklidir. Küreselleşmenin siyasal biçimi küresel bir devlet değil, birçok devletten oluşan küresel bir sistemdir ve yeni emperyalizm kendi özel biçimini sermayenin yayılmacı ekonomik gücü ve onu yaşatan ekonomi-dışı (şiddet/zor) güç arasındaki ilişkiden almaktadır.” Ve zor konusundaki “güçlük, ekonomi-dışı zorun rolünün kapitalist sınıf egemenliğinde olduğu gibi kapitalist emperyalizmde de belirsiz olmasıdır; çünkü, genel olarak ekonomi-dışı zor, sermaye ve emek arasındaki veya emperyal devlet ile bağımlı devletler arasındaki ilişkilere doğrudan müdahale ederek değil, ama daha dolaylı olarak, ekonomik zorlamalar sistemini, mülkiyet (ve mülkiyetsizlik) sistemini ve de pazarların çalışmasını devam ettirerek işler. (…) Sınıf egemenliğini veya emperyalizmi özel olarak kapitalistleştiren şey, doğrudan ‘ekonomi-dışı’ – siyasî, askerî ve hukukî – zordan farklı olarak ekonomik olanın belirleyiciliğidir. Ama bu, kesinlikle kapitalist emperyalizmin ekonomi-dışı zor olmadan işleyebileceği anlamına gelmez. İlk olarak, kapitalizm zora dayalı sömürgeciliğin daha geleneksel biçimlerini kesinlikle dışlamaz. Aksine, ve söylemeye bile gerek yok ki, kapitalizmin tarihi, çok uzun ve kanlı bir fetih ve sömürgeci baskının tarihidir; ve her durumda, eski doğrudan yönetim biçimlerinin yerini alabilecek güçteki ekonomik kuralların gelişmesi çok uzun zaman almış ve meyvesini ancak yirminci yüzyılda vermiştir. Ama daha özel olarak, kapitalist emperyalizm en olgun biçiminde bile ekonomi-dışı desteğe ihtiyaç duyar. Ekonomi-dışı zor, açıkça, ekonomik zorun kendisinin devamı için gereklidir.”
Wood ‘Sermaye İmparatorluğu’nda geçmişten bu yana varolan çeşitli unsurları yeniymiş gibi algılayan, ya da yaşadığımız süreçte ortaya çıkan yeni gelişmeleri eşsiz gelişmeler olarak gören ve gerçekten de yeni olan değişmeleri abartarak niteliksel anlamlar yükleyen “tarihsel perspektif yoksunluğu”na cevap verirken “Giderek devletsiz bir dünyada yaşıyor olduğumuz inancı, sadece geleneksel küreselleşme teorilerinin mitolojisine ait değildir (…) bu, aynı zamanda, Michael Hardt ve Antonio Negri’nin İmparatorluk gibi görünüşte radikal ve put kırıcı kitaplarının da merkezî varsayımıdır. Bu kitapta, ulus devletin yerini, her yerde ve hiçbir yerde olan bir devletsiz ‘egemenlik’ biçimine terk etmekte olduğu ileri sürülüyor. Kitabımın karşıt varsayımı şudur: Bu tür görüşler, sadece bugünün küresel düzeninde gerçekten hayatî olan bir şeyi gözden kaçırmakla kalmıyorlar, aynı zamanda bizi kapitalist imparatorluğa karşı direnişte de güçsüz bırakıyorlar.” dediği İmparatorluk’a cevap veriyor.
“Tarihsel perspektif yoksunluğu”nun bizi kapitalist imparatorluğa karşı direnişte güçsüz bıraktığını ısrarla vurgulayan ‘Sermaye İmparatorluğu’, hem şu ânki siyasal duruma bir cevap hem de kapitalist emperyalizmi yönlendiren unsurlar hakkında analitik/tarihsel bir araştırma.