TÜPRAŞ özelleştirme kararının iptali ve Galataport ihalesinin Devlet Plânlama Teşkilâtı’ından Özelleştirme İdaresi’ne iadesi “Buzdağı”nın su yüzündeki görüntüleridir. Buzdağının suyun altındaki bölümünün ne olduğunu fazla bilmediğimiz gibi, buzdağının büyüme ihtimalinin yüksek olduğu da ortadadır. Buzdağı büyüdüğünde, ağırlığı ile suya gömülür ve görüntüde bir şey kalmayabilir. Buzdağını kısaca çözümlemeye çalışırsak, ilk gözümüze batan şeyin, kamu işlerinin hiçbir […]
TÜPRAŞ özelleştirme kararının iptali ve Galataport ihalesinin Devlet Plânlama Teşkilâtı’ından Özelleştirme İdaresi’ne iadesi “Buzdağı”nın su yüzündeki görüntüleridir. Buzdağının suyun altındaki bölümünün ne olduğunu fazla bilmediğimiz gibi, buzdağının büyüme ihtimalinin yüksek olduğu da ortadadır. Buzdağı büyüdüğünde, ağırlığı ile suya gömülür ve görüntüde bir şey kalmayabilir.
Buzdağını kısaca çözümlemeye çalışırsak, ilk gözümüze batan şeyin, kamu işlerinin hiçbir hukuk kuralına uyulmadan, ülkenin ve halkımızın çıkarı gözetilmeden, tam bir esnaf kafa yapısı ile gerçekleştirilmeye çalışıldığı gerçeği olduğunu görürüz. Her iki olayda da, basından yansıdığı kadarı ile, işin esasına dahî girilmeden, daha başlangıçta usûl hatalarının yapılmış olması iki açıdan çok vahimdir. Bir defa, bu denli önemli usûl hatası yapılırken, kim bilir ne kadar esas hatası yapılmış ve halkın çıkarının çiğnenmesine göz yumulmuştur. İkincisi ise, iptale yol açan usûl hataları, esasa yönelik ciddî kuşkular taşımaktadır. Örneğin, global satış işleminin hem rekabet ilkesine ham de ekonomi yararına aykırı olduğu ortadadır.
TÜPRAŞ özelleştirmesinde, karşı taraf dava açmış iken, gerekli süreleri beklemeden, yangından mal kaçırır gibi, teslim işlemini gerçekleştirmek de devlet ciddiyeti ve hukuk ahlâkı ile bağdaşır bir davranış olarak görülemez. İşin devlet yanı böyle gelişirken, özel sektör yanı nasıl gelişmiştir? TÜPRAŞ’ı koyun pazarlığı ile hediye olarak alan şirketler grubunun aklına hiç mi hukuka uymak, yargıya gidilmiş olduğuna göre, yargı kararını beklemek gelmedi! Hukuk özel sektöre gerekli değil mi! Üstelik de, bu hukuk sistemi zaten özel sektörün kendi hukuk sistemi ve kendisini korumaya yönelik değil mi! Acaba özel sektörün mantığı şöyle mi? Nasıl olsa sistem benim sistemim olduğuna göre, uyup uymamak da benim en doğal hakkımdır! Özel sektör için “hak” kavramının bir geçerliliği yoktur; çünkü, özel sektör “hak” kavramı ile değil, “güç” kavramı ile çalışmaktadır, daha doğrusu, işlerini yürütmektedir.
Usûl hataları yanında, özellikle TÜPRAŞ satışında akıl almaz strateji hatası, dünyada rafinaj işlemlerinde giderek sıkışık durum gözlenirken ve Türkiye’nin de bu mücadelede önemli bir konumu varken, bu bölgenin en büyük entegre tesisinin kamu elinden çıkartılmasına göz yumulmasıdır. Bu yöneliş bir strateji hatasından öte, ülkeye ve ekonomiye yapılmış bir hainliktir. Günümüzün hâlâ en önemli enerji kaynağı olan petrol ve petrolü işleme konusunda bu denli basiretsiz ve miyopik davranış hiçbir haklı gerekçe ile açıklanamaz.
Bir açıklama var. O da, özel kesimin âcil kaynak, iktidarın ise dış destek gereksinimi! Bu iki nedenin Türkiye’ye gösterdiği hat, gelişmiş kapitalist merkezlerin tüm dünyaya dayattığı küreselleşme akımı üzerinde sadakatle yürümektir. Böyle bir teslimiyet, açıktır ki, Türkiye’yi sözde siyasal bağımsızlık görüntüsü altında, ekonomik sömürgeleşmeye sürüklemektedir.
Bu itiliş ve sürüklenişin şimdilik oldukça güçlü pistonu siyasal erktir. Dincilik ve tarikat ilişkileri üzerinde yükselen bu erk, dincilikle karışık cemaat ve feodal ilişkilerle ülkenin ve ekonominin sömürgeleştirilmesini perdeleyebilmektedir. Ancak, yine şimdilik, bu yönelişin önünde Cumhurbaşkanı ve kısmen adalet mekanizması ciddî engel oluşturmaktadır. Bu engeller de içte burjuvazi ve dışta sömürgecilerin birleşik gayretleri ile devrilebilir, hatta bu gidişle devrilmeye mahkûm gibi gözükmektedir.
Olağan bir burjuva demokrasisi içindeki parlamenter sistemlerde, Türkiye’deki görüntünün aksine, yürütme erki yasama erkinin emrindedir. Türkiye’de ise, parlamento neredeyse yürütme erki tarafından teslim alınmış, yürütme de, yetkisiz ve usulsüz bir biçimde başbakanın emir komuta zinciri altına alınmış bir görüntüdedir. Galataport ihalesinin iptaline karşı başbakanın verdiği tepki hukuka saygı ve işbölümü anlayışına uygun görülemez.
Kısacası, parlamenter sistem görüntüsü altında fiilen bir tür başkanlık sistemi yürütülmektedir ve toplumun çıkarlarını koruyacağına yemin etmiş olan parlamenterler, maalesef, bu duruma seyirci kalmakta, hatta sessizlikleri ile bu gidişe destek vermektedirler.
O zaman politikada son söz, yazıda da son paragraf halkı göreve davet etmekle ilgili olmaktadır. Genel seçimlerde, halkımızın partilere yönelişi akılcı temeller üzerinden olmalıdır. Halka seçim döneminde seçim primi veren siyasilerin, iktidara gelince halka hizmete yönelik olmayacağı bilinmelidir. Siyasîlerin sermaye kesimine seçim primi verdiği görülmüş müdür! Seçim öncesi halka seçim primi veren siyasîler, hizmet süreleri boyunca sermaye kesimine rant aktarmaktadır. Bu oyunu göremeyen halk, ezilmekten kurtulamaz!
Evrensel Gazetesi / EKONOMİ VE POLİTİKA / 05 – 02 – 2006