Türkiye küreselleşirken yeni kavram ve uygulamaları dünya uygulamasına armağan etmektedir. En son armağanı da yabancı doktor ithalatıdır. Başbakan doktorları da meta olarak gördüğünden, bol döviz kaynaklarımızla istediği malı (doktoru) ithal edebileceğini halka müjdeledi. Siyasal erk nedense yurtdışına kaçırılan doktorlara ve genel olarak beyin göçüne gözlerini ve kulaklarını tıkarken, doktor ithaline yönelmektedir. Kendi değerlerini dış dünyaya […]
Türkiye küreselleşirken yeni kavram ve uygulamaları dünya uygulamasına armağan etmektedir. En son armağanı da yabancı doktor ithalatıdır. Başbakan doktorları da meta olarak gördüğünden, bol döviz kaynaklarımızla istediği malı (doktoru) ithal edebileceğini halka müjdeledi. Siyasal erk nedense yurtdışına kaçırılan doktorlara ve genel olarak beyin göçüne gözlerini ve kulaklarını tıkarken, doktor ithaline yönelmektedir. Kendi değerlerini dış dünyaya sömürtmekle yetinmeyen ulus, şimdilerde de sömürgeci ajanların içeride operasyon yapmalarına yeltenmektedir.
Siyasal erk farkında değil mi, MAI, GATS, TRIPS vb. uluslararası anlaşmalara imza koymuş ve söz konusu anlaşmaların hükümlerine uymayı garanti etmiş olan Türkiye, ülkede serbestçe faaliyette bulunan yabancı denetim şirketlerini ithal etmediği gibi, ileride ülkede çalışacak yabancı doktoru da ithal etme ihtiyacı duymayacaktır. Zira, nasıl yabancı denetim firmaları ülke içinde serbestçe faaliyet gösteriyorsa, aynı şekilde, bundan böyle doktorlar, mühendisler ve sair serbest meslek erbabı da Türkiye’de rahatlıkla, hatta kendi belirledikleri kurallarla, icrayı faaliyette bulunabileceklerdir. Yasalardaki yasaklayıcı hükümler şimdilik geçerlidir. Tıp alanında Türkiye’de faaliyette bulunabilmek için Türk vatandaşı olma koşulu günümüz mevzuatında vardır ve MAI-GATS müzakerelerinde Türkiye’nin ileri sürdüğü itirazların içinde bu koşulun bulunduğunu da basından öğrenmiş bulunuyoruz. Ancak, küreselleşmenin ve sözü edilen anlaşmaların ruhu gereği, böylesi kısıtlayıcı hükümler bundan böyle yürürlükte kalamaz.
Küreselleşme ortamında ülkeyi pazarlamaya çalışan siyasilerin dert etmesine gerek yok, zamanı gelince yabancı doktorlar Türkiye’ye gelecektir. Çünkü küreselleşme ile tüm yerkürenin sadece finansal sermayeye ya da reel sermayeye değil, hizmetler ve fikri haklar da dahil olarak tüm ekonomik faaliyetlere ve kapitalizmin belirlediği hak alanlarına, sermayenin belirlediği kurallarla açılması uluslararası hükümlere bağlanmıştır. Küreselleşme müminlerine göre bu kural değiştirilemez, ancak o kurala uyulur ve kurala göre iç düzenleme yapılabilir. Siyasiler küreselleşme müminlerinden akıl almış olsaydı, doktor ithal edileceği gibi boş laf etme gafletine düşmezlerdi.
Reel ve finansal sermaye gibi hizmet grupları da küreselleşme akımında kendisi için en elverişli ve en yüksek gelir sağlayabileceği alanlara kayar. Her ne kadar insan hakkı olarak kabul edilse de, eğitim ve sağlık alanları da metalaştırılarak, özel girişimlere açılmaktadır. Devletin küçültülmesi ve özelleştirme girişimleri bir yandan kamu kesiminin hizmet alanlarını sınırlarken, diğer yandan da kamu alanı içinde kalan hizmetler üretiminin de ihale yöntemi ile özelleştirmeye açılmasına neden olmaktadır. Bu süreç, özel sektörün faaliyet alanını genişletmektedir. Günümüzde uygulamaya koyulan sağlık ve eğitim politikaları bu alanlara girmeye hevesli iç ve dış kökenli özel sermaye tarafından dikkatle ve istekle izlenmektedir.
Hükümet politikalarına koşut olarak bozuk gelir dağılımı da bazı hizmet alanlarının kamu kesiminden koparılarak hızla özel alana çekilmesine neden olmaktadır. Böylece oluşan hizmet farklılaşması paralelinde fiyat farklılaşması da ortaya çıkmaktadır. Fiyat farklılaşması, hizmet alanlarından yararlanan halk kesimlerini ayrıştırmakta ve büyük halk kesimlerini yetersiz hizmetlerle oyalarken üst gelir grubuna dahil kesimlere görece daha konforlu(!) hizmet sunabilmektedir.
Siyasal erk, toplumsal gelir dağılımını gözardı edip kamusal araçları en temel insan hakkı alanlarından özel alana kaydırırken toplumun büyük kesimini oldukça küçük varsıl kesime feda ettiğinin farkında değil mi! Siyasilerin doktor ithal etme lafını, hiçbir bütünsel çözümlemeye gitmeden, şükranla karşılayan halkımız, kendisinin neye feda edildiğinin farkında değil mi! Türkiye’de sağlık ve eğitim gibi temel insan hakkı alanlarının ileri Batı ülkelerindekinden daha hızla özelleştirilmesi ve çarpık gelir dağılımının sonucu olarak bu alanlarda ikili yapıların oluşması ve böylece oluşan fiyatların göreceli olarak ileri ülkelerdekinden daha yüksek düzeyde olması ile söz konusu alanların sermaye tarafından işgal edilmesi kaçınılmazdır. Ancak hizmetin özelleştirilmesi sonucunda bu alanların yüksek harcamalarla yerli ve yabancı sermaye tarafından konforlu hizmetlerle(!) donatılması, halkın sömürüldüğü derecede hizmet kalitesinin de mutlaka yükseltileceği anlamına gelmez. Fert başına en yüksek sağlık harcaması yapan ABD’de sağlık hizmetlerinin niteliği uluslararası sıralamada aynı düzeyde değildir.
Cumhuriyet 28.02.2006