Eylem birliği 70’li yıllarda Marksist sol içinde tartışıldı, zaman zaman denendi. 70’li yılların sonunda, “yaklaşan faşist tehlikeyi bertaraf etmenin yolu” olarak “tüm demokrasi güçlerinin” katılımını öngören etkili bir mücadele yöntemi, politik mücadele içinde bir strateji olarak gündemde kaldı. Sendika hareketinde ise eylem birliği yönündeki ilk önermeler 70’li yılların başlarına kadar uzanır. Sendikal planda bir eylem […]
Eylem birliği 70’li yıllarda Marksist sol içinde tartışıldı, zaman zaman denendi. 70’li yılların sonunda, “yaklaşan faşist tehlikeyi bertaraf etmenin yolu” olarak “tüm demokrasi güçlerinin” katılımını öngören etkili bir mücadele yöntemi, politik mücadele içinde bir strateji olarak gündemde kaldı.
Sendika hareketinde ise eylem birliği yönündeki ilk önermeler 70’li yılların başlarına kadar uzanır. Sendikal planda bir eylem birliği kurmak, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) 13 Şubat 1973 günü İstanbul’da çalışmalarına başlayan 4. Genel Kurul’unda gerek Genel Başkan Kemal Türkler’in gerekse Genel Sekreter Kemal Sülker’in raporundan çıkan anlamlar arasındadır.(http://tustav.org/1/1973_2.htm )
Bu açıklamalar, sendika hareketinin kendi doğası içinde ortaya çıkan ve ironik bir biçimde DİSK’in Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’ndan (Türk-İş) koptuğu yıllara kadar uzanan “birlik” arayışlarının giderek güçlendiğini gösteriyordu. DİSK, izleyen yıllar boyunca eylem birliği tartışmalarının odağında oldu. Ve 70’li yılların sonlarında faşizme karşı yoğunlaşan eylem birliği çağrıları, sendika hareketi içinde de yankı buldu. DİSK ve Türk-İş’e bağlı -sınıf sendikacılığı ilkelerini benimsemiş!- bir dizi sendika tarafından savunuldu.
DGM’Yİ EZDİK SIRA MESS’DE!
Sendika hareketi içinde eylem birliğinin doğrudan hayata geçirildiği alan toplu pazarlık süreciydi. Eylem birliği, özel sektörde yürütülen ve “birleştirilmiş” toplu pazarlık -grup toplu pazarlığı süreci içinde ortaya çıktı ve etkili oldu. Parçalanmış sendika hareketi karşısında güçlerini birleştiren işverenlerin “grup sözleşmesi” tezlerine karşı bir süre direnen sendikalar, kısa süre içinde birleştirilmiş toplu pazarlık sürecini büyük ve ülke düzeyinde etkiler yaratabilen bir mücadele alanına dönüştürmeyi başardılar. Bu DİSK’e bağlı Türkiye Maden-İş Sendikasının MESS’e karşı yürüttüğü 1978 dönemi toplu pazarlığı içinde başarıldı. Türkiye Maden-İş Sendikası, 1978 yılı Şubat ayında yayın organında şu saptamaları yapmaktadır: “Holdingleşme biçiminde ortaya çıkan tekelleşmenin arttığı ve hızlandığı ülkemizde artık tek tek işyerlerini bağlı oldukları sermaye grubundan yalıtlayarak ele almak olanağı kalmamıştır. Tek tek işyerlerinde grevlerin yıllar süren uzunluğu bunun en açık göstergesidir.
Maden-İş’in ve tüm sınıf sendikalarının tekelleri kuşatıp sıkıştıran ve stratejik işyerlerini hedefleyen bir toplu pazarlık savaşım stratejisi sağlamaları kaçınılmazdır” (Türkiye Maden-İş: 1978)
Bu saptamalar Türkiye sendika hareketi için gerçekten tarihsel önem taşıyan, son derece cesur saptamalardı. Bu çıkış, sendika hareketine yıllarca egemen olan ve etkisini -nostaljik biçimde- 80’li yıllara kadar ve güçlü biçimde hissettiren “grup sözleşmesine hayır” politikasından ilk kopuştur.
Gerçekten de Türk-İş ve DİSK, Türkiye’de grup toplu pazarlığının giderek yaygınlaşması karşısında yıllarca direnmişlerdir. Grup toplu pazarlığına ilişkin olarak Türk-İş’in ve DİSK’in 1980 Eylülüne kadar olan dönem boyunca savundukları politikalar aşağı yukarı aynıdır. Her iki konfederasyon da grup sözleşmelerinin, işyeri düzeyinde toplu sözleşmeler yerine, işçi ve işveren sendikaları arasında bölge ve giderek işkolu düzeyinde toplu sözleşmeleri ortaya çıkaracak bir adım olduğunu belirtmişler ve grup pazarlığına şiddetle karşı çıkmışlardır.(Türk-İş, 1979: 104-107; DİSK, Mart 1977: 137-141, Nisan 1977: 158 – 163) Türkiye Maden-İş Sendikası’nın MESS kitle grevleri içinde geliştirdiği yeni yaklaşımlara rağmen DİSK, geçirdiği yönetim değişikliğinin ardından grup pazarlığına karşı çıkışını sürdürdü. DİSK, 1980 yılına doğru çok daha ileri gidecek, hükümete verdiği kanun önerilerinde işyeri toplu pazarlığının “tek tip” duruma getirilmesini, grup ve işkolu düzeyinde toplu pazarlığın ise yasaklanmasını isteyecekti.(DİSK, Haziran, 1980: 375)
KAFA VE KASA BİRLİĞİ
Sendika hareketi içinde eylem birliği politikası, metal işkolunda MESS’e karşı yürütülen kitle grevleri içinde grup pazarlığına dönük yeni yaklaşımlarla aynı dönemde ortaya çıkmıştır. Türk-İş’e ve DİSK’e bağlı ya da bağımsız bir dizi sendikanın kendi işkollarında yürüttükleri eylem birliği, “kafa ve kasa birliği” sloganıyla, doğrudan grup pazarlığı içinde yaratılmış, hayata geçirilmiştir.
Türkiye Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Kemal Türkler, sendikanın 2. Bölge Konseyinde yaptığı konuşmada eylem birliğinin önemini vurguluyordu. “‘Gün DİSK’te savaşkan ve sorumlu sendikal birliği gerçekleştirme günüdür’ DİSK ile Türk-İş’in eylem birliği yapması gereklidir'” (Türkiye Maden-İş, 1980) Yine aynı dönemde, Türkiye Maden-İş Sendikası Genel Başkanının, bağımsız Otomobil-İş; Türkiye Otomotiv İmal, Montaj, Demir, Çelik, Makine ve Metalden Mamul Eşya Sanayi İşçileri Sendikası Genel Kurulunda yaptığı konuşmanın metni, Türkiye Maden-İş Sendikası yayın organında şu satırlarla verilmektedir:
“Sendikamızın uzun süredir MESS’e karşı eylem birliğini gerçekleştirmiş bulunduğu bağımsız Otomobil-İş Sendikasının Genel Kurulunda bir konuşma yapan Sendikamız Genel Başkanı Kemal Türkler, eylem birliğinin zorunlu olduğu gerçeğini vurguladı. Tekelci sermayenin cepheden saldırısının püskürtülmesinin yolunun saldırı karşısında en geniş güçleri birlikte harekete geçirmekten geçtiğini söyleyen Kemal Türkler, “Sendikalar arasında temel görüş ayrılıkları, program farklılıkları olabilir.
Bununla birlikte tüm işçilerin acil sorunları, ortak istemleri etrafında eylem birliği yapılabilir’ dedi. Otomobil-İş ile Maden-İş arasındaki eylem birliğinden her iki sendikanın da hiçbir şey kaybetmediğine, aksine eylem birliği sonucu her iki sendikanın da MESS’in karşısına daha güçlü bir şekilde çıktıklarına değinen Kemal Türkler, konuşmasında grevlerin başarıya ulaşacağına olan inancını dile getirdi” ((Türkiye Maden-İş, 1980)
SOLUĞU CAM OLANLAR!
1978 – 1980 yılları arasında eylem birliği, bu politik perspektif zemininde özellikle cam, metal ve petrol endüstrilerinde denendi. Metal endüstrisinde Madeni Eşya Sanayicileri Sendikası (MESS)’na karşı DİSK’e bağlı Türkiye Maden-İş Sendikası ile bağımsız Otomobil-İş Sendikası; petro-kimya endüstrisinde DİSK’e bağlı Pektim Sendikası Türk-İş’e bağlı Petrol-İş Sendikası toplu pazarlık içinde birlikte mücadeleye yöneldiler.
Ancak eylem birliğinin sürekliliği en etkili biçimde cam endüstrisinde hayata geçirildi. DİSK’e bağlı Hürcam-İş Sendikası ile Türk-İş’e bağlı Kristal-İş Sendikası arasında Türkiye Cam Sanayi İşverenleri Sendikası’na karşı yürütülen eylem birliği kalıcı sonuçlar yarattı. Kristal-İş ve Hürcam-İş Sendikaları arasındaki eylem birliğini belgeleyen Ana Protokol’de şu saptamalar yapılmaktadır: “Kristal-İş Sendikası Türk-İş, Hürcam-İş Sendikası DİSK Konfederasyonuna bağlıdır. Ancak her iki sendika ayrı konfederasyonlara bağlı olmalarına rağmen bu durum, aynı koşullarda yaşayan ve işkolumuzda egemen olan cam tekeline karşı ortak çıkarları için sendikalarımız arasında güç ve eylem birliği oluşturmalarına engel değildir. İki sendikanın anti-tekel bir mücadelede birleşmelerinin örnek teşkil edeceğine inanıyoruz Ve inanıyoruz ki, iki sendika arasında cam işçilerinin ekonomik ve demokratik haklarını koruma ve geliştirme yönünde yapılan eylem bir
liği cam işkolunda önemli bir işlev görecektir. (Hürcam-İş, Kasım 1979: 15 ve 5)
1979 ve 1980 yıllarında cam endüstrisinde Hürcam-İş ve Kristal-İş Sendikaları tek bir toplu pazarlık birimi içinde ve tek bir taslakla cam tekeline karşı birlikte hareket edebildiler. Toplu sözleşme taslağı yapılan “Ana Protokol” sonrasında her iki sendikanın tabanında hazırlandı, ortak bir komisyon taslağa son biçimini verdi. Taslak aynı masada, birlikte savunuldu ve 1980 cam grevleri her iki sendika tarafından birlikte yürütüldü, yönetildi. (Kristal-İş Sendikası, Ekim 1979:1-18) Ne var ki 1980 12 Eylülüyle birlikte işçi sendikalarının faaliyetlerinin durdurulması, grevlerin yasaklanması Türkiye’de birden çok işçi sendikasının -hukuken olmasa da- fiilen tarafı olacağı grup toplu iş sözleşmesinin ilk örneğinin bağıtlanmasını önledi.
Eylem birliği giderek sendikaların dışındaki meslek kuruluşlarına da yaygınlaşmaya başladı. Haberleşme sektöründe yedi örgüt 1979 yılında ortak bir açıklama yaparak “grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakların sağlanması için birlikte mücadele edeceklerini” deklare ettiler. Bu örgütler arasında DİSK’e bağlı Yeni Haber-İş Sendikası da yer aldı. (Hürcam-İş, Kasım 1979: 15 ve 5)
EYLEM BİRLİĞİ GREV ÇADIRLARINDAN YÖNETİLDİ!
Eylem birliği toplu pazarlık alanında, güçlü işveren sendikalarına ya da tekellere karşı işçilerin güçlerini birleştirmeleriydi. Bu noktada eylem birliği, endüstrilerde sendikal bölünmüşlüğün yarattığı parçalanmış toplu pazarlık birimlerinin bütünleştirilmesi ve büyük kitle grevlerinin örgütlenmesi vizyonuna sahipti. Bu politika, objektif olarak grup pazarlığını veri kabul etmesi, birleştirilmiş toplu pazarlık mücadelesinden kaçınmaması bakımından Türk-İş’e ve DİSK’e egemen sendika politikasından kopmuştur.
Eylem birliği gerek DİSK ve gerekse Türk-İş tarafından reddedilmiş, her iki konfederasyon da farklı açılardan bu gelişime karşı çıkmışlardır. DİSK bu gelişimi “kafa ve kasa birliği sözleri altında işçilerin DİSK içinde örgütlenmelerinin gerekliliğini inkâr eden, uzlaşmacı sendikacılığa prim veren” bir girişim olarak nitelemiştir. DİSK’e göre, kendisine bağlı bir kısım sendikaların bu girişimleri, “kafa ve kasa birliği gibi içi kof, hedefi belli olmayan sarı Amerikan sendikacılığının sloganları ile işçi sınıfının demokratik sınıf ve kitle sendikacılığı ilkeleri zemininde birliğini inkâr eden” bir gelişmedir. DİSK eylem birliğini, açıkça “DİSK’e ihanet” olarak damgalamıştır.(DİSK, 1980: 234)
Türk-İş ise, Türk-İş içinde siyasi görüşlere değil ilkelere öncelik verildiğini belirterek “ne olduğu belirsiz derneklerle” işbirliği yapan “konfederasyonları” eleştirmiş ve genel olarak” hiçbir örgütle işbirliği yapılmasından yana olmadıklarını” belirtmiştir. (Türk-İş, 1979: 221-222)
DİSK’in de Türk-İş’in de eylem birliğine karşı çıkmalarının temelinde -farklı- politik nedenler vardır. DİSK’in eylem birliğini olumsuzlaması, o dönemde DİSK yönetiminde egemen olan eğilimin, konfederasyon içindeki ve ağırlıklı olarak Türkiye Maden-İş Sendikası içinde temsil edilen sosyalist sol eğilimlerle olan çatışmasının bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. DİSK’in tavrı asıl olarak bir iç hesaplaşmanın ifadesidir. Türk-İş’in tavrı ise asıl olarak sınıf mücadelesinden kaçınan, muhafazakâr, sağ bir tavırdır.
Bir yanıyla da eylem birliğinin reddi, her iki konfederasyonun da benimsediği tek düzeyli ve işyeri düzeyinde toplu pazarlığın korunması politikalarıyla doğrudan bağlıdır. Bu noktada grup toplu pazarlığının reddi ve eylem birliğinin olumsuzlanması bir bütünlük taşımaktadır.
KAYNAKLAR
*DİSK; Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu; “Eskimiş Yeni Oyun: Grup Sözleşmeleri”; Aylık Yayın Organı; 3; Mart 1977.
*DİSK; “Tekellerin ‘Grup Sözleşmesi’ İstekleri Karlarını Arttırmaya
Yöneliktir; Aylık Yayın Organı; 4; Nisan 1977.
*DİSK; VII. Genel Kurulu Çalışma Raporu; 25 – 30 Haziran 1980 İstanbul, İstanbul 1980.
*Hürcam-İş Sendikası, Aylık Yayın Organı, Kasım 1979, Sayı 40.
*Kristal-İş Sendikası, Haber Ajansı, 29 Ekim 1979, Sayı: 979/1-18.
*Türkiye Maden-İş Sendikası, Yayın Organı, 15 Şubat 1978.
*Türkiye Maden-İş; Aylık Yayın Organı, Temmuz 1980, Sayı: 139.
*Türk-İş; Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu; XI. Genel Kurula Sunulan Çalışma Raporu; 16 – 22 Nisan 1979, Ankara.
*TUSTAV; http://tustav.org/1/1973_2.htm