Danıştay Başkanlığı, birkaç gündür yapılan açıklamaları, “kesinleşmiş yargı kararının irdelenmesi veya eleştirilmesi sınırlarını kat kat aşan ve adeta yargı ile yürütmeyi karşı karşıya getirmeyi hedefleyen talihsiz açıklamalar” olarak niteledi. Danıştay Başkanlar Kurulu, Danıştay 2. Dairesi’nin kararının ardından yapılan açıklamalar ve eleştirileri değerlendirmek üzere Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya’nın başkanlığında toplandı. Toplantının ardından “Kamuoyuna Duyuru” başlığı ile […]
Danıştay Başkanlığı, birkaç gündür yapılan açıklamaları, “kesinleşmiş yargı kararının irdelenmesi veya eleştirilmesi sınırlarını kat kat aşan ve adeta yargı ile yürütmeyi karşı karşıya getirmeyi hedefleyen talihsiz açıklamalar” olarak niteledi.
Danıştay Başkanlar Kurulu, Danıştay 2. Dairesi’nin kararının ardından yapılan açıklamalar ve eleştirileri değerlendirmek üzere Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya’nın başkanlığında toplandı.
Toplantının ardından “Kamuoyuna Duyuru” başlığı ile Danıştay Başkanlığı adına iki sayfalık yazılı açıklama yapıldı.
Danıştay açıklaması hakkında Bakanlar Kurulu toplantısının ardından basına açıklama yapan Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, “kamusal alan tabiri bir hukuk tabiri değil, daha çok ideolojik ve sosyolojik bir tabirdir. Bu safhada söyleyebileceğim bu kadar” dedi.
Danıştay’ın yaptığı açıklama şöyle;
Birkaç gündür yapılan açıklamalar, kesinleşmiş yargı kararının irdelenmesi veya eleştirilmesi sınırlarını kat kat aşan, yargıyı siyasi bir rakipmiş gibi algılayan, ve adeta yargı ile yürütmeyi karşı karşıya getirmeyi hedefleyen; demokratik ve laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinde bugüne kadar alışılmamış, talihsiz açıklamalardır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 8. maddesi, yürütme yetkisi ve görevinin Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılacağını ve yerine getirileceğini belirlerken, 9. maddesinde yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağını hüküm altına almaktadır.
Anayasa, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin yasama dokunulmazlığını 83. maddesinde Anayasal güvence altına alarak; Milletvekillerini Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden ve Meclisce başka bir karar alınmadıkça, bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutmaz iken; bu duruma 138. madde ile yine anayasal bir istisna getirmekte ve görülmekte olan bir dava hakkında, Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağı veya herhangi bir beyanda bulunulamayacağını hükme bağlamaktadır.
Her türlü dokunulmazlığın ve ifade özgürlüğünün en üst düzeyde varolduğu Yasama Meclisimizde dahi, “soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz” şeklindeki hükümlerle anayasal koruma altına alınan mahkemelerin bağımsızlığı kavramını hiçe sayan mahiyette ve Danıştayın manevi şahsiyetini rencide eden bu açıklamaları, Anayasa hükümleri karşısında tasvip etmek ve yargı bağımsızlığı ile bağdaştırmak mümkün değildir.
Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü Anayasanın 11. maddesinde “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kurumları ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” şeklinde ifade edilmiştir.
Anayasa başlangıç metninde, “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu(nu) ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu(nu)” açıklarken; yasama, yürütme ve yargı ayırımını yapmakta ve yargıya “bağımsız” demektedir. Bu, tüm dünyada bugün için erişilen en son ve en demokratik nokta olup; Türkiye Cumhuriyeti de çağdaş bir hukuk devleti olarak tam bu konumda bulunmaktadır.
Anayasanın 125. maddesi idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğunu hükme bağlamakta ve yargı yetkisi idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı bulunmaktadır.
İdari yargı, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluk denetimi için kurulmuştur ve yargı süreci uzun bir süreçtir.
Yapılan açıklamalara dayanak alınan yargı kararında da, yargılama süreci henüz bitmemiştir.
Göz ardı edilmemesi gereken husus, burada idarece tesis edilen bir işlemin hukuka uygunluğunun denetlendiği ve bu aşamada (temyiz aşamasında) Danıştay tarafından, idarenin işleminin hukuka uygun bulunduğudur.
Dava konusu idari işlemi idare tesis etmiştir ve bu işlemi hukuka aykırı bularak iptal eden idare mahkemesi kararının, Danıştay tarafından temyizen incelenerek bozulmasını da idare talep etmiştir.
Diğer bir anlatımla idare, tesis etmiş olduğu işlemin hukuka uygun olduğunu savunarak, mahkeme kararının bozulmasını Danıştay’dan istemiştir ve Danıştay da bu aşamada idareyi haklı bularak mahkeme kararını bozmuştur.
Anayasaya göre idare bir bütündür ve idarede devamlılık esastır. İşlemi tesis eden, davacının ilk aşamada lehine verilen kararı kabul etmeyerek temyiz eden, ve temyizden feragat etmeyerek uyuşmazlığı sürdüren idarenin, işleminin ve temyiz başvurusunun yargı yerince hukuka uygun bulunarak, kabul edilmesi üzerine gösterdiği tepkiyi bir hukuk devletinde anlamak ve demokratik bir tepki olarak nitelendirmek mümkün değildir.
Yargı süreci devam eden bir uyuşmazlıkta, diğer bir ifadeyle “görülmekte olan bir dava hakkında” değil siyasi bir toplantıda veya basın açıklamasında, her türlü düşüncenin açıklanmasının güvence altına alındığı Yasama Meclisinde dahi, herhangi bir beyanda bulunmasını yasaklayan Anayasanın 138. maddesi hükmü karşısında, yapılan açıklamaları hukuka uygun bulmadığımızı;
Kamuoyunun bilgisine saygı ile sunarız.
13.02.2006 Danıştay Başkanlığı