Müslümanlar çok kızgın. İğrenç ve ilkel karikatürlere karşı (5 ay ‘gecikmeyle’ başlayan) tepkiler sürüyor. Ancak başından beri bir şeyler kafamı kurcalıyor, beni (biraz da paranoyak olduğumdan) rahatsız ediyor. Yahu siz dün neredeydiniz? Sokaklardaki ”Kafasını kesin” , ”Esas soykırım şimdi geliyor” türünden pankartları dehşetle izliyor olsam da Müslümanların, peygamberlerine yönelik hakaretlere tepki göstermelerini anlıyorum. Ama aklıma […]
Müslümanlar çok kızgın. İğrenç ve ilkel karikatürlere karşı (5 ay ‘gecikmeyle’ başlayan) tepkiler sürüyor. Ancak başından beri bir şeyler kafamı kurcalıyor, beni (biraz da paranoyak olduğumdan) rahatsız ediyor.
Yahu siz dün neredeydiniz?
Sokaklardaki ”Kafasını kesin” , ”Esas soykırım şimdi geliyor” türünden pankartları dehşetle izliyor olsam da Müslümanların, peygamberlerine yönelik hakaretlere tepki göstermelerini anlıyorum. Ama aklıma bazı sorular da takılmıyor değil. Kimsenin adını duymadığı düşük satışlı bir gazetede yayımlanan karikatürleri görmezden gelseydiniz, kimsenin haberi olmayacaktı. Şimdi, tüm dünya bu karikatürleri görerek, hakarete ortak olmadı mı? Siz dün, Bağdat, Felluce, Cenin yanarken, Kerbela, Hıristiyan ordularca iğfal edilirken, Şii bayramları bombalarla kana bulanırken neredeydiniz? Neden Arap sokakları ”Arap dünyasına” (Geniş Ortadoğu Projesi) yönelik saldırılara karşı sessiz kaldı?
Belli ki ”Arap dünyası” , Araplık (ulusal duyarlılıklarla), anti-emperyalizm ya da insan hakları (vatandaşlık) zemininde bir tepki gösteremiyor , ama dini duyarlılıklarla kolayca harekete geçirilebiliyor (!). Bunun iki nedeni var diye düşünüyorum: Birincisi, her türlü demokratikleşme, vatandaş olma sürecinin, yerel despotlarca tıkanmış olması. İkincisi, küreselleşme olarak bildiğimiz, ”kriz yönetme” sürecinin etkileri: Hızlı metalaşma, piyasa ilişkileri yerleşik yaşam biçimlerini tahrip ederken, yeni bilişim teknolojileri, okuma yazma oranı çok düşük kitleleri birbirine bağlayan, görsel-işitsel (duygusal etkisi yüksek) bir iletişim ağı yaratarak onları, kapitalizmin maddi üretim sürecinden önce, kültürel üretim ( ”zihin kontrol” ) sürecine, ”Gösteri Toplumu” nun içine çekmeye başladı. ”Karikatür krizi, BBC ve CNN kanallarında verildikten sonra başlamadı mı?” ( Faisal Devji, Financial Times , 13/02/06) Böylece, her türlü siyasi tepki, bir taraftan dini paradigma, diğer taraftan despotlarla radikal İslam (Cihat hareketi) arasındaki çatışma içine hapsedildi. Despotlar, her türlü iletişim kanalını yakından denetlemeye çalışırken, radikal İslamın, ”Gösteri Toplumu” nun tüm olanaklarını (video kayıtları, web mesajları, vb..) etkin biçimde kullandığını görüyoruz. Sanal uzayın içinde, web sitelerinden oluşan bir cihat mekânı oluşmadı mı?
Bence burada üçlü bir ilişki söz konusu. ABD , despotları ayakta tutuyor. Despotlar her türlü ulusalcı ve demokratik refleksi bastırarak, ABD’ye tüm Arap dünyasında ulusalcılığa, anti-kapitalizme çarpamadan hareket etme olanağı sağlıyor. Radikal İslam , varlığıyla, despotlara, siyasal kültürel baskı mekanizmalarını koruma ve geliştirme, haklı gösterme olanağı sağlarken, despotlara karşı direniş ve sınıfsal tepkiyi kendisine yönlendiriyor. ABD ise radikal İslamın yarattığı hareketlenmeden, ”Uygarlıklar Çatışması” paradigması içinde Batı ittifakını güçlendirmek için yararlanıyor.
Ben paranoyak olabilirim ama..
Karikatür krizinin, ABD-Avrupa yakınlaşması sürecine hizmet ettiğini göstermeye çalışmıştım. Krizi izlerken, bir işlevi daha olabileceğini düşünmeye başladım. ABD’nin GOP’de karşılaştığı engellerden biri Irak’taki direniş, diğeri de savaşa karşı çıkan Avrupa ile Arap dünyası arasında oluşmaya başlayan, silah pazarında Avrupalı şirketlere çeşitli avantajlar kazandırmaya kadar uzanan yakınlaşmaydı. Şimdi, dün savaşa karşı çıktıkları için Arap dünyasında ”reytingi yükselenler” , bugün Arapların hışmını üzerlerine çekiyorlar.
Buraya kadar tartıştıklarım ”Kimin işine yarıyor?” türünden polisiye bir yaklaşımın sonucu. Ancak sanırım daha doğrudan bağlantılar da var. Örneğin pazartesi günü gazeteler, ABD’nin, Fransa’nın arka bahçesi, Cezayir’e, çöldeki isyancıları bastırmak üzere, silah satmaya, Rumsfeld ‘in de ilk kez bu ülkeyi ziyarete hazırlandığını yazıyordu.
Karikatür krizinin gelişme süreci de çok ilginç. Pazartesi günü Nilgün Cerrahoğlu özetledi: Hem Mısır hem de İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) protestoların gelişmesinde işlevsel olmuş. Kahire’deki Ahram Siyaset ve Strateji Merkezi’ nden Muhammed el-Sayed Said de ”İKÖ konferansına kadar bir şey olduğu yoktu, sonra başladı” diyor ( New York Times , 09/02/06).
İKÖ’ye gelince, en etkili üyelerinin, İran ve Suriye hariç, hepsi ABD destekli rejimler. Mısır’da ABD’den yılda 2 milyar dolar hibe alan bir rejim var; muhalefette de son seçimlerde ABD tarafından desteklenen (ABD ile görüşmeye hazır olduğunu açıklayan) Müslüman Kardeşler Cezayir ve Libya hızla ABD yörüngesine giriyorlar. Suriye ve İran’a, Esad ve Ahmedinejat ‘a gelince, Lenin ‘in, kimi düşmanları için kullanmayı pek sevdiği ”Yararlı Salak” kavramı bence çok uygundur. Tüm bunlara bakarak, ”Ben paranoyak olabilirim, ama bu ortada ‘karışık’ bir durumun olmadığı anlamına gelmez” diye düşünüyorum.
[email protected]
Cumhuriyet Gazetesi / 15 Şubat 2006