Kapitalizmin insanlık üzerindeki tehditleri giderek yoğunlaşıyor ve insanı, doğayı yok eden vahşi yüzü, her geçen gün daha da berraklaşıyor. Kapitalizmin hakim olduğu ve hakim olmak için göz diktiği tüm coğrafyalarda, milyarlarca insan, bu vahşetin kurbanı olarak yaşamını kaybediyor, daha fazla açlık, yoksullukla karşı karşıya kalıyor, daha fazla sömürülüyor. Kimilerince “sosyal” sıfatıyla anılan kapitalizmin beşiği Avrupa’da […]
Kapitalizmin insanlık üzerindeki tehditleri giderek yoğunlaşıyor ve insanı, doğayı yok eden vahşi yüzü, her geçen gün daha da berraklaşıyor. Kapitalizmin hakim olduğu ve hakim olmak için göz diktiği tüm coğrafyalarda, milyarlarca insan, bu vahşetin kurbanı olarak yaşamını kaybediyor, daha fazla açlık, yoksullukla karşı karşıya kalıyor, daha fazla sömürülüyor.
Kimilerince “sosyal” sıfatıyla anılan kapitalizmin beşiği Avrupa’da da yaşananlar hiç farklı değil. Türkiye’de emekçilerin hakları adına, demokrasi adına bir parçası olunması istenen, istekten öte bir “umut” olarak gösterilen AB de son sürat, benimsediği ideolojinin vahşetini daha da derinleştiren uygulamalar ile diğer coğrafyalarla yarışıyor.
Bu açıdan AB, 2006’ya oldukça hızlı girdi. Önce, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi (AKPA), komünizmi faşizm ile aynı kefeye koyarak, “totaliter komünist rejimlerin suçlarını kınama” kararı aldı. Şimdi de Avrupa Parlamentosu, 14-15 Şubat 2006 tarihlerinde Strasbourg’da yapacağı toplantıda, Bolkestein-Hizmetler Direktifi ile AB içerisinde eğitim ve sağlık da dahil olmak üzere tüm hizmet alanlarını piyasalaştırmayı amaçlıyor.
Avrupa topraklarında, komünizmi ve dolayısı ile de sosyalizmi, faşizm gibi totaliter bir rejim olarak kabul edip, tamamen yasaklama yolunda adımlar atmak trajikomik bir durumdur. Zira, iki Dünya Savaşı arası dönemde yine kapitalist sistemin uygulamalarının bir sonucu olarak iktidara gelen faşist yönetimlerden Avrupa’yı kurtaran, bugün yasaklamaya çalıştıkları ideolojiyi benimsemiş olanlar yani, komünistler ve sosyalist, Sovyetler Birliği’dir. Öte yandan, kimilerinin “sosyal” olarak tanımladığı AB’nin bugün ortadan kaldırmakta olduğu demokratik ve sosyal hakların da temelinde yine sosyalizm, komünizm vardır.
Avrupa Parlamentosunun bu trajikomik kararı aslında, kapitalist AB için son derece olağan olarak kabul edilmelidir. Çünkü, temel ilkesi insanın özgürlüğü olan, emeğin iktidarını hedefleyen komünizm ve sosyalizm, insanlığın en büyük düşmanı olan kapitalizmin baş düşmanıdır. Bu bağlamda, kapitalist AB’nin sermaye için “cennet”, insanlık için “vahşet” içeren yolunda engelsiz devam edebilmesi için bu düşmanından kurtulması gerekir. Birçok sendika ve sol partinin kendilerine sağlanan yüklü fonlar (buna rüşvette denilebilir) sayesinde AB ve de sermaye ile eklemlenerek sesinin kesilmesi de bu kararın alınması için uygun ortamı hazırlamıştır.
AB, bir taraftan komünizme, sosyalizme karşı kararlar alırken, diğer taraftan da emekçilerin haklarını ortadan kaldıran, emekçileri birbirleri ile rekabet ettirerek daha fazla sömürmeyi amaçlayan düzenlemelerine de devam etmektedir. Bunların en çarpıcılarından biri de Bolkestein-Hizmetler Direktifi’dir. Direktif ile getirilen şudur; bir AB ülkesinin hizmet sektöründe faaliyet gösteren bir işletme, kendi ülkesinin kuralları içerisinde başka bir AB ülkesinde de hizmet sunabilecektir. Örneğin, Almanya’daki bir hizmet, çalışma standartlarının daha düşük olduğu Macaristan’ın bir işletmesine yaptırılabilecek ve bu hizmetin görülmesinde Macaristan’daki çalışma standartları geçerli olacaktır. Böylece, daha düşük maliyetle hizmet sunan Macar emekçisi, Alman emekçisine rakip olacaktır. Bu durumda da Alman emekçisi işsiz kalmamak için mevcut çalışma standartlarından, sosyal haklarından vazgeçecek, Macaristan’daki şartlara koşullanmak zorunda kalacaktır. Daha sonra Macaristan’dan da düşük standartlara sahip bir ülkenin bu alana girmesiyle Almanya’daki ve Macaristan’daki standartlar bu kez o ülkenin seviyesine inecektir. Bundan tek yararlanan da tabii ki sermaye olacaktır.
Diğer bir söyleyişle, bizde “Emeğin Avrupası” diye sunulan AB, “emekçileri birbirlerine kırdırarak”, emekçilerin haklarını ortadan kaldıracaktır. Bunun sonucu olarak da bırakın Avrupa emekçilerinin dayanışma içinde olmasını, benzer uygulamalar nedeniyle zaten yayılmakta olan aşırı milliyetçilik daha da yaygınlaşacak ve “faşizm” için uygun bir ortam hazırlanmış olacaktır.
İşte, Avrupa halklarının en büyük korkusu olan “faşizm” belasının yeniden hortlaması pahasına kapitalist AB, yolunu sermayenin çıkarları doğrultusunda çizmeye devam etmektedir. AB’nin bu yolunda kendisine engel olabilecek en büyük tehdit ise elbette kapitalist ideolojinin en büyük düşmanı komünizm ve sosyalizmdir. AB’nin faşist bir tavırla komünizm ve sosyalizmi yasaklama, karalama çabasının ardındaki en temel düşünce de budur.
Oysa, dünya üzerinde en totaliter rejim, insanlık için en büyük tehlike kapitalizmdir. İçerisinde gerçek anlamda demokrasi anlayışının kırıntılarını dahi olsa taşıyan herkes, kapitalizme karşı olmalı, dünya yüzeyinden silinip atılması için mücadele etmelidir.
e-posta: [email protected]
Evrensel Gazetesi
10 Şubat 2006