1970’lerde bilgi-iktidar ilişkisini incelemeye başlayan Michel Foucault devletin denetleme mekanizmalarına ilişkin bir uyanışın da öncü isimlerindendi; M. Foucault’da zamanını içeren ve öngördüğü ölçüde aşan bir tespit sözkonusuydu. Panopticon modeli (gözetleme kulesinin binanın tam merkezinde bulunduğu, gardiyanın mahkumları gözetleyebiliyor olmasına karşın mahkumların gardiyanı göremediği bir hapishane yapısı) kontrol sistemini üzerindeki bütün dişi organizmaların alıcı ve erkeklerin […]
1970’lerde bilgi-iktidar ilişkisini incelemeye başlayan Michel Foucault devletin denetleme mekanizmalarına ilişkin bir uyanışın da öncü isimlerindendi; M. Foucault’da zamanını içeren ve öngördüğü ölçüde aşan bir tespit sözkonusuydu. Panopticon modeli (gözetleme kulesinin binanın tam merkezinde bulunduğu, gardiyanın mahkumları gözetleyebiliyor olmasına karşın mahkumların gardiyanı göremediği bir hapishane yapısı) kontrol sistemini üzerindeki bütün dişi organizmaların alıcı ve erkeklerin verici konumunda olduğu, cinsel ilişkilerin teknolojik bir denetim sistemiyle belirlendiği bir gezegenin karikatürize hikayesiyle vurgulayan Foucault’nun ve 68 kuşağının Noam Chomsky, Jürgen Habermas gibi çağdaş kuramcılarının tespitleri artık boğuk çığlıklar olmaktan uzaklar ve kayda değer ölçüde zorlu çabalarla şekillendirdikleri aşikar olan bakış açıları 21.yy başını değerlendirirken çeşitli işlevler görüyor.
21.yy’da bilgi denetiminin yaygın biçimi birbirini destekleyen iki araç kamera ve ekranın fonksiyonlarıyla şekillenmeyi sürdürüyor. Kamera 20.yy başlangıcında sinema ve gazetecilik alanlarında işlev kazanmış olmakla birlikte dijital teknolojiyle birleştirilince meydana gelmiş olan “dijital kamera” 20.yy sonu ve 21.yy başlangıcında üretimi yaygınlaştırılmış ve değişik medyalarla kompoze hale getirilmiştir. (kameralı cep telefonları, web cam, vs.) Gözetleme, kaydetme ve izleme işlevini yerine getiren ve kamerayı destekleyen araç olarak “ekran” bu bilgi formunun ikinci basamağını oluşturuyor. Kamera, nesnenin gözetlenmesini gerçekleştiren ve kaydeden (burada iki yönlü bir bilgi sözkonusudur: gözetlenmenin bir insan tarafından yapılıyor olduğuna dair bilgi ve gözetlenen şeyin oluş halindeliğine dair bilgi) olarak “erkek araç” diye adlandırılırsaydık , ekrana da kamera tarafından çekilenin edilgen halde izleyiciler tarafından tecrübe edildiği “dişi araç” diyebilirdik.
Kamera-ekran ikilisinin varlığının yüzyılın yaşam formlarını baştanbaşa şekillendirdiği görülür; televizyon-medya, bilgisayar- iş organizasyonu, güvenlik sistemleri- denetim, sinema- sanat; bu yaşam formlarının yeni yüzlerinin bilgi-iletim biçimlerine algı çerçevesinden bakacak olursak, bu biçimi görüntü ve sesin biraradalığı ve üstüste binişiyle en kaba tabiriyle iki temel duyunun birleştirildiği “duyusal kompozelik”, belli bir süreç içinde eşzamanlı, durağan görünümleri arka arkaya bindirilişiyle oluşan “süreklilik” olarak tarif edebiliriz. Bu iki kardeş aletin ikisinin birbiriyle biçimsel bağlamda uyuşabilirliğinin belirleyicisi de mevcuttur: ekran boyutları; NTSC, PAL, Widescreen, vs. Teknolojik bağlamda ise bu uyuşabilirlik “kablo-uydu” aracılığıyla belirlenir. Bu mekanizmanın içsel ve dışsal nitelikleriyle serpilişi pornografiden medyaya, eğlenceden oyuna, devletten politikaya her türlü yaşam formunu destekler konumdadır.
“İzleyici” olmak yüzyıl insanının en yaygın toplumsal rolüdür. İkinci aşamada “izlenen” rolü, üçüncü aşamada da da en az yaygın olarak (çünkü tam bu noktada kamera ve ekranın maddi varlığı devreye girer) ve tepkisel bağlamda etkisiz gözükmesine karşın ilk iki rolün varoluşunu temin eden “kayıt eden”in rolü. Bu üç rol, küreselleşme süreci diye adlandırılan 20.yy sonu 21.yy başlangıcına denk düşen çağın bilgi alış-verişi düzleminde yer alır ki; bu düzlem üzerinde -yukarıda da belirttiğimiz üzere bilgi-iletim biçimlerinin temel nitelikleri “duyusal kompozelik” ve süreklilik” yanısıra teknolojinin doğasıyla belli bir hızsal niteliği de oluşturur- bir önceki kuşağın insanlarının bilginin hareketinin hızı karşısında şaşkınlığa düşmeleri olağandır. Bilginin kendi iç yapısında sürekliliğe sahip oluşu kimi zaman izleyen-izlenilen rolleriyle gelişen oluşun içinde eşzamanlılık arz eder, şöyle ki; kamerayla çekilen kişi aynı anda ekran başında izleyen kişi tarafından seyredilebilir konumda olduğu durumlar mevcuttur (canlı yayın)… Bu hıza sahip ve kesinlik bağlamında görsel-işitsel bakımdan tatmin eder hale getirilmiş bilgi devletin emniyet teşkilatlatlarına bağlı olaraktan denetleme mekanizmalarında en kült haliyle süpermarketlerde, kamuya açık kapalı alanlarda, metrolarda, vs. kullanılmaya başlanmıştır.
Sözkonusu denetim sisteminde, bir güvenlik kameraları kapalı alanın yüksekte yer alan noktalarına yerleştirilmiş haldedir, ve bu kameraların kaydettiği görüntüler eşzamanlı olarak bir güvenlik odasının içindeki ekranlar aracılığıyla seyredilebilir, bu eşzamanlılık “hız” kavramını aşıp öğüten bir olgu olarak, kamera-ekran bilgisi zaman-mekan ilişkilerinin algısında kendi dışındaki bilgi türlerinin sahip olmadığı bir hiçe sayıcılık vardır. Zaman ve mekan sorunu ekranın içinde erimiş, artık mesele olmaktan çıkmıştır. 21.yy’da saldırının da, zaman ve mekan sorununu gideren bir sistemin kullandığı kontrol mekanizmalarında kendi yolunu yaratarak bu sisteme adaptasyon gösterdiğini söylersek yanılmış olmayız. Bir terör eylemi bugün “ansızın” ve “nerede olacağı öngörülemez” şekilde gerçekleşen saldırıdır.
Avrupa ve ABD’de 20.yy sonunda yaygınlaşan ve terörist saldırıların uluslararası semaye doğrultusundaki ekonomik politikaların devlet tarafından desteklendiği bölgelerde artmasıyla paralel olarak artan yeni bir güvenlik amaçlı denetleme-gözetleme metodu değişen teknolojilerin kullanımıyla birlikte şekillenmiştir. Londra ve New York başta olmak üzere büyük metropoller milyonlarca güvenlik kamerası aracılığıyla emniyet müdürlükleri ve polisler tarafından gözetlenmektedir. Böylelikle kamera ve ekranlarla sağlanan denetimin iç mekana özgü olmaktan çıkıp dış-mekanın kamu alanlarında yaygınlaşır hale geldiği gözlemlenir.
MOBESE, Devlete bağlı bir organ olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından kullanılan yeni bir denetim aracı. “temelinde polis araçlarının dijital harita üzerinden canlı olarak gözlendiği, görevli personelin merkezle ve amirleriyle her türlü iletişimini kolay ve hızlı bir şekilde sağladığı, veri tabanındaki bilgilerin tüm polis ekiplerince aktif olarak kullanılabildiği bir sistemler bütünü” olarak tanımlanan ,açılışı 17 Haziran 2005’de yapılan Avrupa ve ABD’deki güvenlik teknolojisi standartlarından örnek alınarak gerçekleştirilen MOBESE, ( Özellikle 11 Eylül ve Londra Metro’suna yapılan terörist saldırılar sonrası önem kazanan bir denetleme-güvenlik sistemi haline gelmiştir) R. T. Erdoğan tarafından ilk adımda şehri 24 saat boyunca 570 kamerayla gözetlenmesi yoluyla kapkaç sorununun büyük ölçüde çözüleceğini, suç tespitinde sanıktan delile değil, delilden sanığa doğru izlenen araştırma biçiminin gelişeceğini ve bunun yanısıra polislerin de öz denetimini kuvvetlendirmesi konusunda yararlı olacağı dile getirilmiştir.
Yeni bir sistemin kamuoyuna duyuruluşu bağlamında Doğan Medya grubunun yayın organı olan Sabah Gazetesinde 13 Haziran- 2 Temmuz 2005 tarihleri arasında konuyla ilgili yer alan haberleri genel bir bakış açısının yanısıra kronolojik sıralarını göz önünde bulundurarak mikro analizini yapmak mümkündür. Bu tarih aralığında yer alan altı haber metnine bir göz atalım:
İlkin 13 Haziran tarihli haber gazetede “Nezarette kameralı takip” başlığıyla yer alır. Ve “İstanbul’da önümüzdeki günlerde resmi açılışı yapılacak Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu’nun (MOBESE) bileşenlerinden olan Nezarethane İyileştirme ve Kontrol Sistemi (NİKS) kapsamında, ilde faaliyet gösteren 84 polis merkezi ve adli işlem yapan 7 şube müdürlüğünde bu
lunan nezarethanelerin yerleştirilen kameralarla 24 saat merkezi olarak izlenmesi sağlandı.” Şeklinde bir metinle durumu özetler; “Nezarethanelerde intihar olaylarının da önlenmesini sağlayacak sistem sayesinde, insan hakları açısından polisin iç denetimi de kolaylaşacak. Sistemin, Türkiye’nin güvenlik uygulamalarında, insan haklarına olan saygısı konusunda dünya geneline örnek teşkil edeceği belirtilirken, 3 ay süreyle arşivlenecek görüntüler, gerektiğinde Avrupa İnsan Hakları Komisyonu incelemelerinde bir argüman olarak değerlendirilebilecek.” paragrafıyla da alt başlığın üstünde yer alan metin sonlanır. Sözkonusu haber MOBESE sistemiyle ilgili basında yer alan ilk haberlerden biridir, ve genel anlamda sistemin kamuoyuna tanıtımının yoğunlaşacağı bir dönemin başlangıcını teşkil eden zamana denk gelir, MOBESE’nin 17 Haziran’da yapılacak açılışının hemen öncesinde yer alır. NİKS isimli MOBESE’ye dahil bir alt sistemin faaliyet göstermeye başladığını duyuran bu haberin yukarıda yer alan son paragrafında sistemin polisin iç denetimine dair olan yönü ve insan haklarına uyumluluğu özellikle vurgulanır. Haberin sonunda sistemin açılış tarihi duyurulur.
İkinci haber 17 Haziran günü basılır ve Emniyet Müdürlüğü’nün Vatan Caddesi’ndeki kompleksinde yapılan MOBESE’nin açılışı için yapılan hazırlıkları bunun yanısıra MOBESE’nin arabaların plakalarını teşhis edebiliyor olduğuyla ilgili bir bilgi ve sistem için harcanan paranın (25 trilyon YTL) ne kadar olduğu duyurulur.
Üçüncü haber (18 Haziran); MOBESE kameralarından birinin R. T. Erdoğan’ın Üsküdar Mahalle’sindeki evinin yakınına takıldığını bildirir ve haber Erdoğan’ın açıklamasıyla biter: “””İstanbul’un dünyanın en güvenli şehirlerinden biri olmasını hedefliyoruz” diyen Erdoğan, projenin asayişi tehdit edenlerin korkulu rüyası olacağını söyledi.”” Bu haber kısa ve çoğunlukla birgün evvel gerçekleşmiş olan açılışa yönelik içeriğiyle birlikte haberin en can alıcı ve dikkat çekici yönü aslında haberin gidişatıyla bir alaka teşkil etmeyen başlangıç paragrafında, kameralardan birinin Erdoğan’ın evinin yakınlarına takıldığıyla ilgili olan kısmında yer almaktadır.
Dördüncü haber (19 Haziran) ; sistemin kullanıma geçmesiyle gerçekleşen iki olayı duyurur. Bunlardan ilki bir şüpheli bir turist kadına ilişkin, ikincisi de korsan cd satan çocuklara ilişkindir. İlk olay haberin içinde şu şekilde yer alır “(…) İçerenköy Ataşehir’de bir kadının hareketlerinden şüphelendi. “(Alt başlık: “Kameralardan Kaçamadı” ve metin devam eder.) “Kadının üzerine sabitlenen kamerayla hareketlerini takip eden polis, kadının başka bir kişiden küçük bir paket aldığını belirledi. Bir süre devam eden takibin ardından ilçe ekipleri bilgilendirildi. Olay yerine 3 dakika içinde gelen polisler, kadını gözaltına aldı. Sarhoş olduğu iddia edilen yabancı uyruklu kadın karakola götürüldü. Aldığı paketin sigara olduğu belirlenen kadın karakoldaki ifadesinin ardından serbest bırakıldı.” İkinci olayda izlenen üç çocuğun tespit edilip gözaltına alınması ve yaşlarının küçük olması dolayısıyla Çocuk Şube Müdürlüğü’ne gönderildiği belirtilir. Bu haberle birlikte açılışının hemen ardından devreye giren bir sistemin birincisi “boşu boşuna” ikincisi ise “yer yerinde” yapılmış iki takipte etkin rol oynadığı izlenimi edinilir. Her iki olay da genel anlamda zararsız ve huzur kaçırmayacak boyutlarda gözüken ancak “Sarhoş olduğu iddia edilen yabancı uyruklu kadın”, “Korsan CD’ciler” gibi ibarelerle de emniyet teşkilatını en temel düzeyde ilgilendiren nitelikleri açığa koyarlar. Ayrıca birinde yakalanıp serbest bırakılan suçsuz ve sivil bir vatandaş, ikincisinde de yakalanan ama yaşının küçük olması dolayısıyla yargının ve cezanın en ağır organlarına değil de Çocuk Şube Müdürlüğü’ne gönderilen bir nevi yarı-suçlu vatandaşlar yer alır.
Beşinci haber (1 Temmuz), Bayrampaşa’da bir tekstil şirketi sahibine rüşvet teklif eden üç polis memurunun MOBESE sayesinde yakalanmasına ilişkindir. Aşağıda metnin içinde bir parça daha karmaşık ve akıcılaştırılmış söz diziminin içinde aktarılan olayların mümkün olan en basit kronolojik sıralamasını bulabiliriz:
1-Polis memurları bir iş adamına kendilerini mali şube müdürlüğünde çalışan kişiler olarak tanıtıyorlar.
2- Bayrampaşa’da bir tekstil şirketi sahibi olan işadamını vergi kaçırmakla suçluyorlar ve suçlamayı görmezden gelme karşılığında da yüklü miktarda para istiyorlar.
3- Bunun üzerine kapısına gelen adamların söyledikleri yerde çalıştığından şüphelenen işadamı mali şube müdürlüğünü arıyor ve başına gelen olayla ilgili bilgi veriyor.
4- Zanlılar bu arada işadamıyla temasa geçiyor ve parayı hazırlamasını istiyor.
5- İşadamı polislere “Sizin Mali Şube’de çalıştığınızı nereden bileceğim, size inanmıyorum” diyor.
6- Polisler “Biz birazdan Emniyet’te olacağız, Emniyet’e gel. Orada görüşürüz” diye cevap veriyor.
7- İşadamı Mali Şube Müdürlüğü’nü arayarak kendisinden para isteyen polislerin Emniyet’e geleceklerini söylüyor.
8- İşadamının Emniyet Müdürlüğünü arayıp suç duyurusunda bulunup bulunmadığı belirtilmiyor. Büyük olasılıkla, Mali Şube Müdürlüğü, Emniyet Müdürlüğü’nü arıyor ve işadamı- polisler arasında geçen bütün bu durumu bildiriyor. (bu olay haber metninde belirtilmemiş olmasına karşın kronolojik bağlantı mantığının götürdüğü olağan bir çıkarımdır.)
9- Böylelikle Şube Müdürlüğü ekipleri işadamıyla rüşvetçi polislerin buluşacağı bahçede gereken önlemleri alıyorlar ve mobese kameralarını devreye sokuyorlar.
10- İşadamının verdiği eşgal üzerine MOBESE kameraları da devreye girerek buluşma esnasında polisleri tespit ediyor. (olayın bu kısmını anlatan cümle metnin genel düzeninde bir kopukluk yaratmaya başlar çünkü 8. maddede gerçekleşmesi gereken iki olayın da belirtilmemiş olması, suçluların eşgalinin kim tarafından verildiği sorusunu yanıtsız bırakmaktadır.)
11- Alınan bilginin ardından harekete geçen Mali Şube Müdürlüğü ekipleri, bahçede bekleyen biri emekli üç polis memurunu gözaltına alıyor. (Böylelikle eşgali verenin işadamı, eşgali alıp suçluyu yakalayanın da mali şube müdürlüğü ekipleri olduğunu anlıyoruz.)
Bayrampaşa tekstil şirketi sahibi olan ve vergi kaçırmayla (haberin gidişatından çıkarıldığı üzere) haksız yere suçlanan kişinin ismi ve bunun yanısıra yakalanan polislerin ismi de belirtilmemektedir. Son derece karmaşık ve dolaylı yolların hakim olduğu bu olay örgüsünde “polislerin polisleri yakaladığı” bir önemli durum sözkonusudur. En azından anlatım biçimi ve gazetede yer alış şekli bu durumun vehametini ve artık böyle bir şeyin MOBESE sayesinde nasıl kolaylıkla yakalanır hale geldiğini vurgular niteliktedir.
Altıncı ve kısa bir haberi (2 Temmuz) olduğu gibi aktaralım:
“‘MOBESE’zede eski polis, vali korumasıymış: İstanbul’da bir işadamından vergi kaçırma suçlaması ve para almaya çalıştıkları iddiasıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün bahçesinde MOBESE (Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu) kameralarının yardımıyla meslektaşları tarafından kelepçelenerek gözaltına alınan polislerden emekli polis O.Y’nin, emekli olmadan önce eski İstanbul Valisi Erol Çakır’ın koruma polisliğini yaptığı belirlendi. O.Y.’nin yanısıra, Bayrampaşa Emniyet Müdürlüğü’nde görevli M.B. ve Atatürk Havalimanı’nda görevli B.S. adlı polisler, işadamının ihbarı üzerine MOBESE kameralarının da yardımıyla gö
zaltına alınmıştı. Olayla ilgili soruşturma sürüyor.”
Bu metinde işadamının ismi hiçbir surette belirtilmezken yakalanan polislerin ismi de özel hayata ve bilginin gizliliğine ilişkin tedbirler dolaylı çok alışıldık yayın tekniği olan baş harf göstergeleri ile ifade edilir.
Tek bir gazetede aşağı yukarı onbeş günlük bir süreç içinde MOBESE ile ilgili yer alan haberlerin dökümü bu şekildedir. Açılış gününden evvel MOBESE ve NİKS’i tanıtan, polisin özdenetimi ve işin insan haklarına ilişkin boyutunu vurgulayan, açılış günü için yapılan hazırlığı vurgulayan haberler; açılış gününden sonra ise ağırlıklı olarak MOBESE’nin sayesinde tespit edilmiş suçlara ilişkin olan haberler. Herbiri de açılış konuşmasında Erdoğan’ın sistemin özellikleri ve amaçları doğrultusunda yaptığı (ki bu konuşmanın büyük kısmına Sabah gazetesinden değil başka gazetelerden ulaşırız, Sabah gazetesinde yer alan haber konuşmadan sadece bir cümle alıntı yapar.) açıklamalara son derece uyum sağlayan gelişmelerin tespit edildiği görülür. Polisin iç denetimine ilişkin büyük ölçekli bir olay ve korsan cd satıcılarına ilişkin küçük ölçekli bir olay tespit edilmiştir ki bunlar zaten MOBESE’nin açılışıyla duyurulan “kapkaçı önlemek ve bunun yanı sıra polisin iç denetimini kuvvetlendirmek” olarak genellenebilir, sistemin varlığına ilişkin temel amaçlardır. Ve sistemin varolma amaçlarını gerçekleştirdiğini bu haberlerin basında yer almasıyla doğrulayabilecek pozisyonda olan kamuoyu da bir nevi olay şahidi sayılır.
MOBESE’yle ilgili duyuruların hemen ardından, Ağustos ayı başlarında NOBESE isimli bir festival ve Gözetleme Kamerası Oyuncuları isimli bir grubun eylemleri gerçekleşir. Bu eylemci grup, Avrupa’da ve ABD’de kameralara karşı eylemler gerçekleştiren gruplarla paralel özellikler sergiler. Kameraların karşısına geçip gösteriler yapan ve George Orwell’in 1984 filminden replikler okuyan grubun üyesi olan Hakan Genç şöyle bir açıklama yapmış: “‘Bu kameraların kapkaçı engellemek üzere yerleştirildiği söyleniyor. Ama pek çok amaçla kullanılabilir. Bu kameraların suçlu-suçsuz ayrımı yapma kabiliyeti yok. O ayrımı monitörün karşısında oturanlar yapıyor. Ve onların tanımına göre bir gün hepimiz suçlu durumuna düşebiliriz. Londra’da canlı bombalar, sırtlarında bombalarla otobüslere, metrolara bindiğinde o kameralar çalışıyordu. Ama yine de insanlar öldü ve Londra polisi bunu engelleyemedi. Amaç caydırıcı olmaksa, işe yaramadığı ortada.”
Her yeni tekniğe göre şekillenen denetleme biçimleri ve her yeni denetleme biçimine göre şekillenen saldırı biçimleri, etki- tepki mekanizmalarının bilgi alış-verişleriyle değişen dinamikleri varolan insanın henüz sis bulutlarını üzerinden dağıtamadığı ancak varrlığı şöyle böyle sezinlediği temelde yatan bir sabit değerin büründüğü farklı yüzler gibi. Ve bu sabit şey kendini gene devletin varlığının artık bugün İstanbul’da sorgulandığı noktada tekrar tekrar hatırlatıyor. En azından “insan doğası”na ilişkin yeni ve bir öncekileri kapsamasına rağmen kendinden önceki herşeyi bütünüyle yalanlayabilir yıkıcılıkta, ve başka bir düzenin kuruluşuna yavaş yavaş tetikleyebilir olan yeni bilgi işte tam bu noktanın yakınlarında bir yerlerde yer alıyor. Ki belki yaşanan tüm bu sürecin içinde o kadar alışıldık olmaya başlayacağı günleri yaşatacak ki, biz onun aslında bizim için bütünüyle “yeni olan” olduğunun farkına bile varamayacağız.