16 yaşında, kuş gribinin kurbanı olan Fatma Özcan ‘ın yaşamöyküsüne ilgimiz odaklanınca, aslında insan gibi insan olarak hiç yaşamadığını da öğrenmiş olduk. Van’da üniversite hastanesine yatırılma kararı üzerine doktorlarla kavga eden babasının görüntülerinin arka planında kalmış, kendi kaderi üzerindeki tartışmaya çaresiz gözlerle bakışını unutmuş olabilir misiniz? Fatma Özcan öldükten sonra, sansasyon değeri tabii ki çok […]
16 yaşında, kuş gribinin kurbanı olan Fatma Özcan ‘ın yaşamöyküsüne ilgimiz odaklanınca, aslında insan gibi insan olarak hiç yaşamadığını da öğrenmiş olduk. Van’da üniversite hastanesine yatırılma kararı üzerine doktorlarla kavga eden babasının görüntülerinin arka planında kalmış, kendi kaderi üzerindeki tartışmaya çaresiz gözlerle bakışını unutmuş olabilir misiniz?
Fatma Özcan öldükten sonra, sansasyon değeri tabii ki çok yüksek bu görüntüler defalarca, döne döne, tam söylenmese de cehaletin belgesi olarak sunuldu. Oysa cehaletin belgesi olmaktan çok, yoksulluk ve yoksunluğun iç içe geçmişliğinin, çaresizliğin belgesi idi. Baba çok yalın bir dille, hastaneye yatırmak istememesinin gerekçesinin parasızlık olduğunu, yeşil kartı olmayanlara ödeyemeyecekleri senetlerin en baştan imzalatıldığını anlatmaya çabaladı durdu.
Hem zaten cehalet ve sefalet birbiri ile neden-sonuç ilişkisi anlamında akraba sayılmazlar mı? Hasta tavuktan sağlıksız yumurtanın, sağlıksız yumurtadan hasta tavuğun üretilmesindeki olumsuz kaos gibi. Fatma Özcan’ın babası geçici işlerde çalışıyordu. Olmayan annesinin tüm görevleri çocuk yaşta kendisine yüklenmiş, hiç okula bile gidememişti. Hasta hayvanlara bakması, bulaşması, kuş gribine yakalanması, evdeki tüm kadına ait sayılan işlerin çocuk ana olarak kendisine yüklenmesindendi.
Şimdi daha hastaneye yatırılıp yatırılmama kavgası yapılırken, dünyaya çaresiz ve umutsuz gözlerle bakan Fatma Özcan’ın güzel gözlerinden, geleceğe dönük yaşam ve insanlık dersleri çıkarmak istiyorsak.. Gelin kuş gribi ile yaşadığımız dramı, biraz daha gerçekçi, gözden geçirelim. Kuş gribine üç cocuğunu birden kurban veren bir önceki ailenin kurtulan son çocuğunu Başbakan Erdoğan ‘ın, evlerine telefon ederek, okutacağını söylemesi, ne çözüm, ne de marifet, ucuz bir siyasi şovdan ibaret.
2 bin hindisi 48 saatte ölen bir üreticiye, 100 hindi parası ödendiği haberi doğruysa, ortada çok ciddi bir sosyal sorumsuzluk var demek. Hele de Fatma Özcan’ın babasının, daha önce hasta yatıranların deneyimlerine dayanarak söylediği gerçek ortada duruyorsa. Yani yeşil kartı olmayan hasta yakınları hastanelerde soyuluyorsa, bu ülkede en temel insan haklarından olan tedavi olma, yaşam hakkı gasp edilmiş demektir. Hepimiz biliyoruz ki sağlık ülkemizde çok pahalı, çok paralı bir hizmet. Olsa olsa kuş gribi gibi bir salgında Erdoğan Hükümeti özel karar almak zorunda kalmıştır. Kuş gribine yakalanan hastaların yakınlarından para almadan, parasız tedavi gündemdedir.
Bu arada haberler arasına kuş gribi hastalarının tedavi altına alındığı hastanelerin yönetimlerinin uyarıları giriyor. Kimi acil araç gereçlerden söz ediyorlar. Hadi gelin daha dürüstçe konuşalım. IMF, Erdoğan Hükümeti’nin sağlık politikaları çerçevesinde, sosyal devlet, parasız tedavi hakkı gibi kavramların yeri olmadığından, hastane yatırımları nerede ise sıfırlanmış durumda. Sağlık hizmetlerinde kalite erozyonu yaşanmakta. Tabii kuş gribi salgını karşısında gerekli araç-gereç için de aynı sorun, yokluklar gündemde.
Kuş gribi benzeri gerçeklerle yüz yüze geldiğinizde, ”Paran varsa, paran kadar tedavi olursun” deme lüksü olmadığına, özel sağlık kurumlarının kılları bile kıpırdamayacağına göre ne olacak? Devlet kasası açılacak, alınması gereken önlemler alınacak değil mi?
Ölen canların hesabı yok. Ölen hayvanların, devlet adına siyasi iktidar karşılığını vermek zorunda. Ondan ötesi kuş gribinin yayılmasından, geciken önlemlerden birinci dereceden, siyaseten sorumlu ve suçlu konumda. Bugün olmasa da ileride bir biçimde hesabı sorulacak. Bundan sonrası ile ilgili de, kaytarma, gereken sosyal devlet yükümlülüklerini yerine getirmeme gibi suçların işlenmesi halinde, hesabı sosyal devletten yana olanlarca değil, en liberal, en kapitalist geçinenlerce en acımasızca sorulacak.
Nedeni de çok çıplak. Kuş gribi artık kapitalisti, sermaye sahibini de vurma noktasında bir gelişim, yayılma içinde. Kuş gribi sadece en yoksul, yoksun, medyamız tarafından sadece cahil olarak algılanan, açıkta evcil hayvan besleyen, önlemsiz hasta hayvanlarını yemeye kalkışan garibanları vurmanın çok ötesine geçti. Tüm evcil hayvan besicilerini iflasa sürükleme noktasında, çok ciddi ekonomik zararlara yol açma aşamasında. Turizmi de sarsma noktasında, ödemeler dengesini sallamak, ekonomik krizi yaratma aşamalarından söz edilir oldu..
Neymiş efendim, sosyal devlet, kapitalizmin bir dönem Marksizmden korkarak aldığı önlemlerden öte, kapitalizmin ayakta kalması için de geçerliymiş. Yoksul, yoksun çoğunluk kendi başının çaresine baksın deme egoizmi sonunda kapitalistlerin kendilerini de vuruyormuş..