Hamas Filistin seçimlerini kazandı; İsrail, ABD ve Avrupa yine şok geçiriyor. Aslında başka bir sonuç çıksaydı şok geçirmek gerekirdi. Üstelik, seçimleri Hamas’ın kazanmış olması, Barış sürecinin gerçekçi bir zemine oturmasına olanak sağlayacak bir gelişme. Perşembenin gelişi Hamas’ın yerel seçimlerdeki performansı, tabanda, ”yaşam alanlarında” , toplumsal desteğinin gittikçe artmakta olduğunu gösteriyordu. Bu trend genel seçimlere de […]
Hamas Filistin seçimlerini kazandı; İsrail, ABD ve Avrupa yine şok geçiriyor. Aslında başka bir sonuç çıksaydı şok geçirmek gerekirdi. Üstelik, seçimleri Hamas’ın kazanmış olması, Barış sürecinin gerçekçi bir zemine oturmasına olanak sağlayacak bir gelişme.
Perşembenin gelişi
Hamas’ın yerel seçimlerdeki performansı, tabanda, ”yaşam alanlarında” , toplumsal desteğinin gittikçe artmakta olduğunu gösteriyordu. Bu trend genel seçimlere de yansıyacaktı. Nitekim, Hamas ulusal düzeyde nispi temsille seçilen temsilciliklerin 66’sından ancak 30’unu alırken, yerel düzeyde 66 temsilciliğin 46’sını aldı. FKÖ adaylarıysa ancak 16 temsilcilik kazanabildiler.
Hamas’ın seçim zaferinin kökleri daha derinlere uzanıyor. Birincisi, ”zamanın ruhuyla” ilgili. Dünyada Hamas gibi ”yaşam alanlarına” dayanan örgütlere çok uygun bir iklim var. Halklar ABD’ye yakın liderlerle örgütlerden ve neo-liberalizmden uzaklaşıyorlar. Bu eğilimin belirtilerini, Latin Amerika’daki seçimlerde, Avrupa Birliği anayasa oylamalarında, son Almanya seçimlerinde gördük. Emperyalizme ve sömürüye karşı kitlesel tepkiler tarih sahnesine geri dönüyor. Bu trende oturan, yaşam alanlarına inen siyasi projelerin başarı şansı artıyor.
ABD’ye yakın örgüt ve siyasetçilere tepki Ortadoğu’da da çok güçlü. ABD ve İsrail’in bölgedeki ulusalcı-halkçı-demokratik vb.. modern Arap hareketlerini imha etmiş olması çok özel bir durum yarattı: Siyasi platform, ABD işbirlikçileriyle ”Siyasal İslam” arasında paylaşıldı. Bu yüzden tepkiler kendini siyasal İslam’da ifade ediyor. Geçen yıl Suudi Arabistan’da yapılan sınırlı yerel seçimleri radikal dinci hareketlerin adayları kazandı. Aralık’ta yapılan Irak genel seçimlerinde Şii ve Sünni seçmenin yüzde 80’i dinci partilere oy verdiler. Geçen yaz Lübnan’da yapılan genel seçimlerde Hizbullah, ülkenin en büyük etnik/dini grubu olan Şiilerin en güçlü temsilcisi olarak meclise girdi. Mısır’da uzun zamandır yapılan ilk sağlıklı sayılabilecek genel seçimlerde Müslüman Kardeşler , seçim kampanyalarını, Mübarek rejimini korkutmamak için sınırlı tutmuş olmalarına karşın oyların yüzde 60’ını, 150 temsilcikten 88’ini aldılar.
Dilip Hiro ‘nun Asia Times’da uyardığı gibi bu yükselişin hemen her ülkede kendine özgün nedenleri var. Ama, bir ortak payda da söz konusu; ABD’nin Filistin sorununda İsrail’e verdiği maddi manevi destek, Afganistan ve Irak’ın işgali, El Kaide, Zarkavi militanlığının yarattığı sempati bu ortak paydanın oluşmasında büyük rol oynuyor. Hamas bu iklimin ürünü.
İkincisi, Hamas’ın doğması ve gelişmesine, İsrail ve ABD’nin daha doğrudan katkısı da oldu. İsrail, daha doğuş aşamasında dinci Hamas’ı, ulusalcı FKÖ’ye rakip, Filistin siyasi birliğini bölecek bir etken olarak doğrudan ve dolaylı olarak destekledi (Örneğin Bk: Justin Raimondo , ”Hamas Son of Israil” , antiwar.com, 27/01/06,). ABD ve İsrail’in FKÖ ve Arafat üzerinde uyguladıkları baskı, İsrail’in Filistin halkının ekonomik ve toplumsal yaşamı üzerinde yıkıcı etki yapan yaptırımları, ”hedeflenmiş öldürmeler” (yargısız infaz), barış sürecindeki uzlaşmaz tutumu, FKÖ’yü ve liderliğini iktidarsızlaştırır ve yozlaştırırken Hamas için verimli bir toprak yarattı. Hamas, işgale karşı etkili bir biçimde direnen, İsrail’i cezalandırabilen, şehit veren bir örgüt olarak algılanmaya ve sempati toplamaya başladı.
Oslo süreci başladığından beri, FKÖ liderliği giderek Filistin halkının gözünde, ABD ve İsrail etkisi altında, yolsuzluklara batmış, MAFIA babalarına benzemeye başlayan, beceriksiz, başarısız, despot insanlar imajı kazanıyor, örgüt içinde ve toplumda tepkiler yükseliyordu. Oslo sürecine karşı çıkan Hamas ise kökleri işgal edilmiş topraklarda, İntifada’da, sunduğu dayanışma ağları, sosyal hizmetler ile ”yaşam alanlarında” ; kadroları, FKÖ liderliğinin aksine dürüst ve çalışkan, becerikli insanlar imajına sahip (AB bürokratlarının ve Dünya Bankası’nın gözünde bile) bir örgüt olarak sürekli güçlendi. ABD’nin, seçimlerde FKÖ liderliğini 2 milyon dolarla desteklemesi (El Cezire, 23/01) bardağı taşıran son damla oldu, Hamas’ın zaferini garantiledi.
Ve barış süreci…
Filistin Yönetimi baş barış görüşmecisi Saeb Erekat ‘a göre ”Şimdi yeni bir gökyüzünün altındayız. Ama tozdan göz gözü görmüyor. Önce, hele şu tozlar bir yatışsın…” .
Bu tozun büyük çoğunluğunu, yenilgiyi hazmedemeyen FKÖ liderliği, Hamas’ı baskı altına almaya çalışan İsrail ve Amerika ve İngiltere çıkarıyorlar. FKÖ liderliği Hamas’la hükümet kurmayı reddediyor. Abbas , bugüne kadar hiçbir sonuç almayan teslimiyetçi barış politikasına devam edemezse istifa edeceğini (yeni bir kriz çıkaracağını) söylüyor. ABD ve İngiltere medyasında ”teröristler iktidarda” , havası var. İsrail yönetici seçkinlerinin toplandığı yıllık Herzilya Güvenlik Konferansı’ndan da, ”çakmak çakmak gözlere” verilen ”Hamas’la konuşmayız, sınırları tek taraflı olarak saptarız, Kudüs’ü paylaşmayız” demeçleri geliyor (Daily Star, 27/01).
Halbuki, Filistin’le barış yapmak isteyenler için ilk kez bu kadar uygun bir ortam oluştu. Birincisi, bugüne kadar Filistin Yönetimi radikal örgütlere karşı iktidarsızlıkla, iki başlılıkla (terör taktikleri ve diplomasi) suçlanıyordu. Şimdi, radikal örgütlerden Hamas iktidara geliyor. Böylece bu iki başlılık ortadan kalkacak. Ayrıca FKÖ saflarında, daha Arafat döneminde başlayan reform talepleri, şimdi ”seçimleri nasıl kaybettik” sorusuyla, Tunus ekibine karşı bir ayaklanmaya, Abbas’a yönelik ABD-İsrail işbirlikçisi suçlamalarına, istifa çağrılarına dönüşüyor (CNN, 29/01). Bu ise Hamas’la çok iyi ilişkileri olan Marvan Barguti ‘nin liderliğinin gündeme gelmesi, FKÖ-Hamas ortaklığı olasılığının güçlenmesi demek.
Diğer bir deyişle Filistin’de uzun yıllardır ilk meşruiyeti bu kadar güçlü, verdiği sözün arkasında durabilecek, silahları susturabilecek bir hükümet olasılığı güçleniyor. İkincisi, Hamas, İsrail ile ilişkiler konusunda yapıcı işaretler veriyor. İsrail’in öldürdüğü Şeyh Yasin , süresiz ateş kes olasılığından söz etmişti. Hamas, karşı çıktığı Oslo sürecinin ürünü olan seçimlere, dolayısıyla siyasi sürece katıldı, seçim boyunca İsrail’i yok etmekten söz etmedi. Haaretz’in aktardığına göre Hamas listesinin başındaki İsmail Haneyah , ”İşgale direnmeye devam edeceğiz, Kudüs’e, geri dönme hakkına ilişkin taleplerimizden vazgeçemeyiz” derken, ”Kimi gerçekler vardır, onları yasal olarak onaylamasanız bile, kabul etmeniz gerekir” de diyor; İsrail ile üçüncü taraflar aracılığıyla görüşebileceklerinden söz ediyor. The Times da Hamas’ın lideri olarak görülen Mahmud El Zahar ‘dan neredeyse ”tıpatıp” aynı sözleri aktarıyor.
Tüm bunlar, Hamas’ın İsrail’i de jure olmasa bile, şimdilik en azından de facto tanıdığı, ateşkesi sürdüreceği, yönetirken FKÖ’yü ve laik eğilimli tabanının duyarlılıklarını göz önüne alacağı; dine değil, ulusal birliğe öncelik vereceği anlamına geliyor. Barış yapmaya niyeti olanlar için önemli bir kavşaktayız!..
[email protected]
Cumhuriyet 30.01.2006
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA