Ne mutlu… Metal işçileri 2006 yılına yaşamlarında en çok ihtiyaç duydukları ‘rehbere’ kavuşarak girdiler. Metal işverenlerinin örgütü MESS, işçilere yılbaşı armağanı olarak Ahmet Kardam ve Ayşe Bilge Dicleli tarafından hazırlanan ” Eğrisi Doğrusu, Görgülü Ol, Hoş Yaşa” adlı görgü kurallarını anlatan bir kitap dağıttı. Kitap, günlük yaşamdan iş yaşamına, oradan sosyal yaşama kadar uygar bir […]
Ne mutlu… Metal işçileri 2006 yılına yaşamlarında en çok ihtiyaç duydukları ‘rehbere’ kavuşarak girdiler. Metal işverenlerinin örgütü MESS, işçilere yılbaşı armağanı olarak Ahmet Kardam ve Ayşe Bilge Dicleli tarafından hazırlanan ” Eğrisi Doğrusu, Görgülü Ol, Hoş Yaşa” adlı görgü kurallarını anlatan bir kitap dağıttı. Kitap, günlük yaşamdan iş yaşamına, oradan sosyal yaşama kadar uygar bir insanın bilmesi gereken görgü kurallarını en ince detayına kadar anlatıyor. Faydalı, eğitici, öğretici bir eser! Kitabı okuyup özümseyen işçilerin hayatı artık daha kolay olacak! Restoranda yemek yerken bez peçeteyi nereye koyacağını bilmediği için büyük sıkıntı duyan, boynuna asarak ya da tabağın altına sıkıştırarak görgüsüz durumuna düşen, aile sofralarında bardağın, peçetenin, çatalın, bıçağın yerini ayarlayamayan, resmi yemek davetinde masa düzeninden habersiz, tuvaletini yaptıktan sonra sifon çekmesi gerektiğini bilmeyen işçiler, bu kitap sayesinde çok şey öğrenecek ve rahat edecek!
Aslında kitabın faydaları saymakla bitmez. Diyelim ki bir arkadaşınızla sinemada karşılaştınız, arkadaşınızı eşinize tanıştıracaksınız ama ismini hatırlamıyorsunuz o durumda ne yapabilirsiniz? İşte içine düştüğünüz böylesine zor durumlardan sizi kurtaracak ince tüyolar da mevcut kitapta. Önerilen kalıbı ezberlediniz mi karada ölüm yok artık size.
Kitabı eline alınca insan hayatında ne kadar çok yanlış yaptığını anlıyor. Bu kadar çok yanlışla hayatımızı bugüne kadar sürdürebilmiş olmamız gerçekten şaşırtıcı. Örneğin, çoğumuz hayatımızda önemli insan- önemsiz insan ayrımı nedir bilmeyiz. Birisiyle karşılaşınca karşımızdakinin sosyal statüsünü, pozisyonunu dikkate almadan elimizi uzatıp el sıkarız. Halbuki bu çok yanlışmış. Kitaptan öğreniyoruz ki “önemli kişi her kimse, elini ilk uzatan” o olmalıymış. Bu o kişiye “gösterilen saygının bir ifadesi” olduğu gibi onu “istemediği zamanlarda el sıkışmak zorunda bırakmamak” için de gerekliymiş. Ha, unutmadan söyleyelim iş ortamında hiyerarşik olarak daha üst konumda olan yani patron, yani müdür önemli kişiymiş. Demek ki ulu orta patronların, üst düzey yöneticilerin eline sarılıp, onları sizin elinizi sıkmak zorunda bırakmak gibi görgüsüzlük yapmamak lazım! Kaldı ki onlar lütfedip ellerini uzattığında sıkmamak görgüsüzlük sayıldığı gibi insanı işinden bile edebilirmiş. Dini inançları gereği kadın işçi müdürün elini sıkmayabilirmiş; ama müdür, yani önemli kişi elini uzattığında işçi sıkmazsa kendisine yeni iş aramalıymış. İşçiler, patronların, önemli insanların elini sıkmadıklarında bile işten çıkarılabileceklerini düşünerek de bulabilirlerdi; ama sağ olsun MESS incelik yapıp hatırlatmış!
Kitabı okumadan önce “insan ilişkisinde mesafeyi” çoğu kimse gibi ben de mecazi bir deyim sanıyordum. Meğerse fiziki bir karşılığı varmış, çalışma yaşamında herhangi bir zorunluluk olmadıkça ‘önemli kişiler’le aradaki sosyal mesafe 120 santimle iki metre arasında olmalıymış. Meğerse önemli insanlarla aramıza 120 santimden daha fazla mesafe koymayarak bilmeden ne kadar çok görgüsüzlük yapıyormuşuz günlük hayatta, iş yaşamında! Hatırladıkça insanın utancından yerin dibine giresi geliyor. Sadece bu iki örnek bile kitabın önemi ve değerini ortaya koymakta yeterli. Bir düşünsenize bu kitap olmasa günlük hayatımızı yanlışlardan arındırıp, görgü kurallarına bağlı bir düzen içinde uygar bir insan olarak sürdürmemiz için bu kadar önemli tavsiyeleri bize kim yapabilirdi? MESS işçilerin kişisel gelişimini bu denli kendine dert etmeseydi, dişini fırçalamayı bilmeyen, tuvalet kağıdı, kağıt mendil kullanmaktan habersiz, banyo yaptığında su gideri üzerindeki süzgeci temizlemeyi akıl edemeyen, ‘aciz’ insanların eğitimini kim düşünebilirdi?
Yine kitaptan öğrendim; iyi bir işi takdir edip, övmek basit bir görgü kuralıymış. Görgüsüz durumuna düşmek istemem; o yüzden samimiyetle belirtmeliyim ki MESS iyi bir iş çıkarmış! Bu kitap, yakın tarihimizin “Türkiye yi temiz tut yeşili koru” ve “ödediğin her kuruş vergi yol su elektrik olarak geri dönecek” kampanyaları kadar etkileyici ve öğretici. Eminim işçilerin uygarlaşmasında, kendine olan güvenlerinin artmasında, özbilinçlerinin gelişmesinde büyük katkı sunacak. Yalnız bu önemli eserin işçiler tarafından bir kenara atılması, Cumhuriyetin ilk yıllarında yayınlanmış adab-ı muaşeret kuralları kitaplarının akıbetine uğraması ihtimali yok değil. Malum işçiler biraz az okuyor ve zor öğreniyor! O yüzden bu kitaptan çeşitli bölümleri filme çekip, CD olarak işçilere dağıtmak kitabın heba olma ihtimalini ortadan kaldırılabilir. Gerçi tuvaleti kullanmayı bilmeyen işçilerin bilgisayar,CD player vb. kullanıyor olması paradoksal gözükebilir; ama olsun yine de denemekte fayda var.
Kitaba ilişkin bunca övgüden sonra bir eksikliğe dikkat çekmem umarım ağır kaçmaz. Kitapta işçilerin sendikalaşma isteğinin, ücret artışı, çalışma koşullarında iyileştirme gibi taleplerle ortaya çıkmasının, bu taleplerin gerçekleşmesi için grev vb. yöntemlere başvurmasının görgü kurallarına aykırı olup olmadığı belirtilmemiş, bu bir eksiklik gibi geldi bana. Yanılıyorsam affedin, görgüsüzlüğüme verin!
İşin esasına bakarsak MESS’in yaptığı eşine az rastlanır bir sosyal sorumluluk örneği! Çok değil, on-onbeş yıl öncesine kadar kebap yiyip viski içtiği için “kıroyum ama para bende” diye görgüsüzlüğü alay konusu olan burjuvazideki ‘büyük dönüşüm’ün bir göstergesi bu kitap. Öyle anlaşılıyor ki dünya görmüş, ilim irfan sahibi olmuş yeni jenerasyon burjuvalar, işçilerle aralarındaki kültürel mesafenin daha fazla açılmaması ve İşçilerin de kendileri gibi ‘uygarlaşması’ birer ‘centilmen’ olması için samimi bir çabanın içine girmişler!
Dünyadaki değişimi ve gelişimi kavrayamayan kaba saba solcuların bu önemli ve samimi çabanın değerini anlamayacağını kestirmek hatta MESS “işçilere evrimini tamamlamamış, kuyruğu yeni düşmüş muamelesi yapıyor” diye eleştirmeye yelteneceğini tahmin etmek zor değil. Onların şablonları, klişeleri,diyecekleri belli: Yok efendim, işyerlerini çalışma kampına çeviren, işçileri vahşi kapitalizm dönemi çalışma ve yaşama koşullarına mahkum eden MESS’in bu çabası samimi olamaz diyecekler… Yok efendim, uygarlığın tek ölçüsü görgü kuralı mı, işçiyi gerekçesiz işten atmamak, çalışanın haklarına saygı göstermek uygarlık ölçüsü değil mi diye soracaklar… Yok efendim, işçiler masada tabağın çanağın yerini verilen şemaya uygun ayarladı ama peki o tabaklar nasıl dolacak gibi bir dizi basit ve manasız cümlelerle açık yakalamaya çalışacaklar… Ama siz boş verin onları… Solcular biraz feraset sahibi olsa sokaklarda “özgürlük işçilerle gelecek” sloganı yerine “uygarlık görgülü işçilerle gelecek” sloganıyla yürür, MESS’in bu “büyük uygarlaşma projesi”ne destek olurlardı; ama nerede öyle makul, anlayışlı, sağduyulu solcular! Allahtan memlekette “bükemediği bileği öpecek” kadar özgüveni gelişmiş, hiçbir komplekse kapılmadan “MESS’i ezemedik sıra hizmette” diyebilen çağdaş, uygar, demokrat bazı eski solcular var. Onlar sayesinde hem işçi sınıfının görgüsü bilgisi artıyor hem de sol kaba saba solcuların inhisarından kurtuluyor!
Zafer Aydın
21 Ocak 2006 Birgün