Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası SES’in Kuş Gribi ile İlgili Hazırladığı Rapor Kuş Gribi Salgınında İhmal!.. Ülkemizde toplumcul sağlık hizmetlerinin, koruyucu sağlık hizmetlerinin ihmal edilmesi sonucu bulaşıcı hastalıklar, salgınlar alabildiğine artmaktadır. Sorunun birincil muhatabı Sağlık Bakanlığı sağlık alanını piyasalaştırma, özelleştirme politikalarında ısrar etmekte, politik kadrolaşmaya yönelerek halk sağlığını tehlikeye sokmaya devam etmektedir. En son […]
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası SES’in Kuş Gribi ile İlgili Hazırladığı Rapor
Kuş Gribi Salgınında İhmal!..
Ülkemizde toplumcul sağlık hizmetlerinin, koruyucu sağlık hizmetlerinin ihmal edilmesi sonucu bulaşıcı hastalıklar, salgınlar alabildiğine artmaktadır. Sorunun birincil muhatabı Sağlık Bakanlığı sağlık alanını piyasalaştırma, özelleştirme politikalarında ısrar etmekte, politik kadrolaşmaya yönelerek halk sağlığını tehlikeye sokmaya devam etmektedir.
En son Ağrı Doğu Beyazıt’ta ortaya çıkan kuş gribi salgını giderek yaygınlaşmakta, ölümler yaşanmaktadır. Avian Influenza virüsüne bağlı oluşan dünya kamuoyunun son derece duyarlı olduğu böylesi bir salgında tehlikenin giderek büyümesinden sağlık alanında örgütlü bir sendika olarak endişe ediyoruz.
“Sağlıkta Dönüşüm Projesi” iflas etmiştir.
Sağlık Bakanlığı’nın “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” adı altında yürüttüğü özelleştirme, piyasalaştırma hedefli sağlık politikaları endişelerimizi daha da arttırmaktadır. Çünkü bu politikalar koruyucu sağlık hizmetlerini, sağlık alanına bütüncül yaklaşımı, kısacası insanları hastalandırmamak, iyilik halinin devamını sağlamak üzerine kurulu çağdaş sağlık anlayışının reddedilmesi anlamına gelmekte ve böylesi salgınlara karşı toplumu hazırlıksız ve savunmasız bırakmaktadır. Sağlık ocaklarına yatırım yapılmamakta bunun yerine 10 ile yaygınlaştırılması hedeflenen Aile Hekimliği modelinde ısrar edilmektedir.
AKP hükümeti ve Sağlık Bakanlığı’nın bilime yeterince inanmadığını, toplum sağlığı konusunda yeterince sorumlu davranmadığını düşünmekteyiz. Yaşanan tablo sağlıkta dönüşüm projesinin iflas ettiğini göstermektedir. Çünkü bu projenin felsefesi yanlıştır. Çünkü bu projenin uygulamaları toplum sağlığını ihmal etmekte ve sağlığı hasta olunca satın alınabilecek bir ticari alana indirgemektedir. Çünkü bu politikalar yurttaşlarımızı birer “müşteri” olarak görmekte ve değerlendirmektedir.
Yaşanan salgında yanıtlanması gereken sorular ve sorunun boyutları:
1- Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Ekim ayında Balıkesir Manyas’ta yaşanan kuş gribi vakalarına karşı Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı ile beraber yerinde ve zamanında müdahale etmiş, hastalık insanlara bulaşmadan hasta hayvanlar itlaf edilmiştir. Bu dönemde DSÖ, benzer vakaların Van başta olmak üzere yakın bölgede birkaç ay içerisinde görülebileceğini ve buna hazırlıklı olunması gerektiği konusunda uyarıda bulunmuştur. Buna rağmen, yeterli hazırlığın yapılmadığını görmekteyiz.
2- Yine DSÖ’ nün hazırladığı raporda 27 Aralık 2005 tarihinde Iğdır’da vaka tespit etmiş ve bu konuda Sağlık Bakanlığı’nı uyarmıştır. (Kaynak: www.who.ınt)
Aradan geçen 10 günlük sürede ne tür çalışmalar yürütülmüştür?
3- Ekim ayındaki salgından sonra Sağlık Bakanlığı bir komite oluşturmuştur. Prof. Dr. Mehmet Taşyaran, Prof. Dr. Hürrem Bodur ve Prof Dr. İsmail Balık’tan oluşan bu komitenin aradan geçen 3 aylık dönemde halk sağlığı adına ne tür çalışmalar yürüttüğü kamuoyuna açıklanmalıdır.
4- Refik Saydam Hıfzısıhha Kurumu başkanı Doç Dr. Turan Arslan AKP hükümetinin sağlık alanındaki siyasi kadrolaşmasının son örneği sınavsız klinik şef ve şef yardımcıları atamalarının içinde adı geçen isimlerden biridir. Bu dönemde Şişli Etfal Hastanesine klinik şefi olarak ataması yapılmıştır. Üstelik sayın Arslan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölüm Başkanıdır. Bir insanın aynı anda üç ayrı ilde üç önemli görevde bulunmasını politik kadrolaşma ve geleceğe yatırım yapmak dışında nasıl açıklanabilir? Bu kadrolar bu denli istismar edilecek kadar önemsiz yerler midir? Kaldı ki gerek yaz aylarında görülen kolera vakaları, gerekse kuş gribi salgınında yapılan açıklamalarda Hıfzısıhha Kurumunun açıkça sorumsuzluğunu, bilimsel bilgiyi sakladığını hatırlatmak isteriz.
5- Kuş gribinde ölüme yol açan klinik tablonun zatürre olduğu bilinmesine rağmen, “kuş gribi değil” yönündeki açıklama hangi amaçla yapılmıştır? Bu tür salgınlarda doğru bilginin en kısa sürede kamuoyuyla paylaşılması yüzlerce yurttaşımızın etkenle bulaşmaması için çok önemli iken, niçin tanı konulmasında yaklaşık bir haftalık gecikme yaşanmıştır. Hıfzısıhha Kurumu yeterli teknolojik donanıma sahip değil midir?
6- Kamu sorumluluğu, sağlık alanında oluşan en ufak bir riski bile aksi kanıtlanıncaya kadar doğru varsayıp, buna uygun önlem alınmasını gerektirirken, “ölüm nedeni kuş gribi değil, zatürredir” açıklamasıyla kamu sorumluluğundan uzaklaşmıştır.
7- Hükümet yetkilileri -başta Sağlık Bakanı Recep Akdağ olmak üzere- bir yandan bilgiyi toplumdan saklamaya çalışırken, diğer yandan halkı suçlayıcı bir tavır içerisine girme cesaretini nereden almaktadırlar?
8- Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü yayınladığı “Kuş Gribinde Sağlık Kuruluşlarında Uygulanacak Usul ve Esaslar” başlıklı tebliğinin 2. maddesinde “Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından, bölgede kuş gribinin varlığına ilişkin bir açıklama yapılmadan ve hayvan sağlığı karantinası uygulamasına geçilmeden hiçbir vaka insanda kuş gribi olası vakası olarak değerlendirilmeyecektir” denmektedir.
Bu yaklaşım, insan hayatını önemsemeyen, bilimsel kuşkuculuğu ortadan kaldıran, kaderci bir mantığın sağlık alanına yansımasıdır.
9- Sağlık Bakanlığı, Manyas’tan Doğu Beyazıt’a kadar geçen süreyi bu denli önemli sağlık sorunlarının çözümlenmesi yerine; bir yandan sağlık alanını özelleştirme, diğer yandan yasalara ve Anayasaya aykırı bir biçimde politik kadrolaşma dönemi olarak geçirmiştir.
Yıllardır kamuda veteriner hekim istihdamı gerçekleştirilmemiş, dolayısıyla hayvan aşılamaları dahil yapılamamıştır. Bu durum, örneğin şarbon, brucella hastalığı gibi hastalıkların yaygınlaşmasına yol açmıştır.
Son yıllarda çevre sağlığı hizmeti sunan Çevre Sağlık Teknisyeni istihdamı gerçekleştirilmemiş, hizmet açığı oluşmuştur.
10- Toplam sağlık harcamaları içinde koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay %0,8’dir. Ülke genelinde sağlık ocağı sayısı 5800 civarındadır. Nüfus artışı da göz önüne alındığında olması gereken sağlık ocağı sayısı 7000’dir. Mevcut sağlık ocağı ve sağlık evlerinin çoğunda personel bulunmamaktadır. Ve çözüm için piyasalaştırma dışında bir şey önerilmemektedir.
11- Sağlık Bakanı Recep Akdağ tarafından Manyas’taki salgından sonra “hiçbir yerde ilaç eksiğimiz yok” denilmesine rağmen, Van 100. Yıl Üniversitesi’ndeki hastalara niçin kısa sürede ilaç temin edilememiştir?
12- Yaşanan tablonun bir başka olumsuz boyutu da uygulanan yanlış politikalar sonucu oluşan iller arası, bölgeler arası sağlıkta eşitsizliklerdir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde hastane, sağlık ocağı, sağlık evi, sağlık çalışanı sayısı ve dağılımı yetersiz ve dengesizdir. Bu durum yurttaşlarımızın sağlık hizmetlerine ulaşmasını zorlaştırmakta, sorunların yerinde ve zamanında çözümünü olanaksızlaştırmakta, sağlık eğitimleri yapılamamaktadır.
Örneğin Kuş GribiVakaların görüldüğü VAN’ da;
Toplam nüfus: 970.000 Sağlık Ocağı sayısı 52, nüfusa göre olması gereken sağlık ocağı sayısı 160’dır. Pratisye
n ve uzman hekim sayısı toplamı: 303’dür. Yani hekim başına 3200 kişi düşmektedir. Oysa İtalya’da hekim başına 166, Yunanistan’da 227, Almanya’da 277, Fransa’da 322 kişi düşmektedir. Türkiye ortalamasında ise 770 kişiye bir hekimdir. Yine Van’da ebe başına 4000 kişi düşmektedir. (Oysa 2000 nüfusa bir ebe olması gerekir).
Başka bir ilimiz AĞRI’da ise;
Toplam nüfus: 530.000, Sağlık Ocağı sayısı 39, olması gereken sayı 89’dur.
39 sağlık ocağının sadece 13’ünde doktor bulunmakta, 26’sında bulunmamaktadır. 4 sağlık ocağında ise hiç personel bulunmamaktadır. İl genelinde 124 sağlık evi binası mevcut olmasına karşın, 118 sağlık evinde hiç ebe yoktur. Sadece 6 sağlık evinde ebe bulunmaktadır. Ortalama her sağlık ocağına 15 köy bağlı bulunmakta olup bu 15 köyün yükü 1-2 personelin omuzlarındadır.
Doğu ve Güneydoğu illerinde sağlık kuruluşlarına başvuran şüpheli vaka sayısında her geçen gün artışlar olmaktadır.
07-01-2006 tarihi itibariyle örgütümüzden aldığımız veriler doğrultusunda;
3 kardeş (Koçyiğit kardeşler) hayatını kaybetmiştir.
Siirt’ten 5 şüpheli vaka, Diyarbakır Dicle Üniversitesi’ne,
Iğdır’dan 3 kişi Van Y.Y Üniversitesine ,
Kars’tan 1 kişi Erzurum Atatürk Üniversitesine,
Kastamonu Tosya’dan 1 kişi Ankara Keçiören Eğitim Hastanesine,
Urfa Siverek’ten 2002 doğumlu Esat Bal Diyarbakır Dicle Üniversitesine sevk edilmiştir.
Ardahan’dan Yalova’ya gelen bir aileden 7 kişi Kuş Gribi şüphesiyle Çapa Tıp Fakültesi Hastanesine yatırılmıştır.
Muş Malazgirt merkez Yeşilyurt mahallinde şüpheli tavuk ölümleri vakaları görülmüştür. Yine Malazgirt Kırkköy’de 20, Harmanköy’de 57 tavuk ölümüne rastlanmıştır.
Diyarbakır Çınar ilçesi Murattaşı Köyü’nde çok sayıda göçmen kuş ölüsüne rastlanmıştır.
Ankara Nallıhan’da kuş gribi virüsü taşıyan yaban ördeği ölüsüne rastlanmıştır.
Bu haliyle salgın riski geniş bir coğrafyaya yayılmakta ve tehlike alabildiğine büyümektedir.
Salgının önlenmesi için yönetsel düzeyde yapılması gerekenler;
a) Hastalık hayvanlar arasında çok hızlı yayılabilmektedir. Hızlı bir şekilde hasta kanatlıların izolasyonu ve itlafı sağlanmalıdır.
b) Göçmen kuşların gidebileceği yerler potansiyel salgın noktası olarak yakından izlenmelidir.
c) Tüm bu çalışmaları yürütecek ilgili tüm sektörleri barındıran bir örgütlenmeye gidilmelidir.
d-) Bayram öncesi hayvan transportları denetlenmeli, barınaklarda radikal önlemler alınmalıdır.
e-) Mutasyonla insandan insana geçebileceği düşünülerek mümkün olan her ilde veya bölgede diğer hastalara bulaşmayı engelleyecek önlemler alınmalı, ayrı hastaneler oluşturulmalıdır.
Hastalığa yakalanmamak için yapılması gerekenler;
a. Ölü ya da canlı kanatlı hayvanlarla teması olanlar gerekli temas önlemlerini (eldiven ve maske) almalıdır.
b. Canlı tavuk veya hindi alınmamalı, denetimden geçmiş ürünler tüketilmelidir.
c. Kanatlı hayvanlar uygun koşullarda iyice (60-70 derece) pişirilmelidir, az pişmiş olarak tüketilmemelidir. Çıplak elle dokunulduğunda eller mutlaka sabunla yıkanmalıdır.
d. Yumurtaların kabukları enfekte olabileceği için bol su ile yıkanmalıdır. Çiğ yumurtayla yapılan gıdalar kesinlikle tüketilmemelidir.
e. Hastalık şüphesi olanlar hızlıca sağlık merkezine başvurmalıdır.
f. Hasta olan veya hasta olduğundan şüphelenilen kişilerle temas eden aile yakınları ve sağlık çalışanları koruyucu maske ve önlük kullanmalıdırlar.
SES olarak başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere hükümet yetkililerini “insan hayatından daha önemli bir şey olmayacağını”, herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir, nitelikli sağlık hizmeti sunumunun mümkün olduğunu, bunun bir tercih sorunu olduğunu bir kez daha hatırlatıyor, sorumluluğa davet ediyoruz.
07.01.2006
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası MERKEZ YÖNETİM KURULU