Dünyanın çok önemli bir bölümü, kapitalist sistemin egemenliği altında bir yılı daha geride bıraktı. Geride kalan 2005 yılında kapitalizmin vahşeti daha açık biçimde ortaya çıktı. Bu yılda emekçiler, diğer yıllara göre daha fazla sömürüldüler, daha fazla işsiz kaldılar, daha fazla açlığa, yoksulluğa sürüklendiler, sosyal haklarını daha fazla kaybettiler. Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da, Pakistan’da, ABD’de New Orleans’ta […]
Dünyanın çok önemli bir bölümü, kapitalist sistemin egemenliği altında bir yılı daha geride bıraktı. Geride kalan 2005 yılında kapitalizmin vahşeti daha açık biçimde ortaya çıktı. Bu yılda emekçiler, diğer yıllara göre daha fazla sömürüldüler, daha fazla işsiz kaldılar, daha fazla açlığa, yoksulluğa sürüklendiler, sosyal haklarını daha fazla kaybettiler. Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da, Pakistan’da, ABD’de New Orleans’ta ve dünyanın daha birçok bölgesinde insanlar, kapitalist sistemden kaynaklanan vahşetle karşı karşıya geldiler. Kapitalizmin o iğrenç çarkları içerisinde birileri daha fazla kazansın diye yüzbinlerce insan öldü, milyonlarcası evsiz kaldı, açlığa, sefalete sürüklendi.
2005 yılında kapitalizmin o vahşi yüzü Türkiye’de de daha fazla berraklaştı. İşsizlik (resmi rakamlarda değişmemiş gibi gösterilse de) önemli ölçüde arttı. Artık iş, ücret, gelecek güvencesine sahip iş bulmak neredeyse olanaksız hale geldi. En temel insan hakkı olan eğitim, sağlık, sosyal güvenlik hakkı fiilen ortadan kaldırıldı. Hemen her işkolunda, her düzeyde çalışanların ücretleri reel olarak düşürüldü. Birçok işkolunda çalışma saatleri uzatıldı. Asgari ücret açlık sınırının yarısı düzeyinde belirlendi. Dört kişilik aile için belirlenen asgari geçim ücreti olan 1.835 YTL’yi alabilen ücretli ise neredeyse hiç yok. Tarım, büyük ölçüde tasfiye ediliyor.
Tarımdan geçinen 30 milyon dolayında kişi, topraklarından kopartılıp işsizliğe, açlığa sürüklenmek üzere. Toptan ve perakende ticaret, hızla büyük tekellerin eline geçmekte ve buradaki esnaf ve zanaatkarları bekleyen de tarımdaki nüfustan hiç de farklı değil. Küçük üretici, zaten büyük sermayenin bağımlılığı altında en ufak bir rüzgarda uçup gidecek halde…
Nüfusun çok büyük bölümünü oluşturan toplum kesimleri, giderek daha fazla sefalet içerisine sürüklenirken, küçük bir azınlık ise daha fazla zenginleşiyor. Bu azınlık, güvenlik çemberleri altındaki sitelere akın ediyor, yüzlerce milyar değerindeki otomobillerle her gece lüks eğlence mekanlarını dolduruyor.
Kapitalizmin tüm çarpıklıklarının, vahşetinin belki de 19. yüzyıldan bu yana ilk kez bu kadar açık biçimde ortaya çıktığı bir dönemde işçilerin, emekçilerin haklarını koruması gereken sendika(cı)lar ise işverenlerle çıkarlarının aynı olduğunu söylüyor, onlarla birlikte “aynı gemideyiz” masalını işçilere, emekçilere yutturmaya çalışıyor.
Evet 2005, kapitalizmin vahşetinin gün yüzüne çıkması kadar, o vahşetten en fazla zarar gören emekçileri temsil etmesi gerekenlerin ne denli savrulduğunu da gösteren bir yıl oluyor.
Türkiye’de de bu savrulmanın başını, bir zamanlar işçi sınıfı mücadelesinin gerçek anlamda öncüsü olmuş ve bunun bedelini en ağır şekilde ödemiş, bu nedenle de mücadelenin yeniden yükseltilmesi gereken bir dönemde en önemli umut kaynağı olan DİSK çekiyor. DİSK’in 2005’te izlemiş olduğu yol, DİSK’in sadece D’sini yani, Devrimciliğini değil, İ ve S’sini yani İşçi Sendikası olma sıfatını da tartışmalı hale getiriyor ve ondan umutlananları büyük bir hayal kırıklığına uğratıyor.
Ta ki 2005’in son günlerine kadar. Tam DİSK’in bazı yöneticilerinin önünü çektiği bu savrulma karşısında DİSK içinden herhangi bir karşı çıkışın olmaması nedeniyle tüm örgütün bunları desteklediği düşüncesi genel bir yargı olarak kabullenilip, umutlar tükenmekteyken 26 Aralık günü Birleşik Metal İş Sendikası’nın basın bildirisi geliyor. 2005’te yaşanan onca olumsuzluğun yarattığı karamsarlık içerisinde bu bildiri, emekçiler için yeni bir ışık oluyor, umutlar yeniden yeşeriyor.
DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Birleşik Metal İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu’nun imzası ile yayınlanan bildiride; bugün DİSK’in D’sini sorgulatanlara, DİSK’in 1967’de ortaya koyduğu ilkeler hatırlatılıyor ve bu ilkelere bugün de sahip çıkıldığı belirtiliyor. Konfederasyon Başkanı Çelebi’nin son dönemdeki açıklamalarının doğru bulunmadığı ve bu açıklamaların DİSK’e yakışmadığı ifade ediliyor. Bildiri şu sözlerle son buluyor:
“Şu bilinsin ki, bizler DİSK’in “D”sini koruma ve kollamaya devam edeceğiz. Birilerinin yakıştırmaları gibi “disk” değil “DİSK” olmaya devam edeceğiz. Sermaye örgütleri ile değil, işçi sınıfıyla ve onun gücü ile haksızlıklara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.
Kollektivizme inanan, vahşi kapitalizmi ve onu ortaya çıkaran tüm uygulamaları reddeden DİSK olmaya devam edeceğiz.
Sol gösterip sağ vuran, sınıf bilinci ve ideolojisi yoksunluğu ile liberalizme savrulan hiçbir kişi, söylev veya anlayış DİSK’te yer bulamaz. Bizim yol haritamızı holding medyasının dolarla maaş alan kalemşörleri değil, üyelerimizin öneri ve eleştirileri belirler. DİSK işçi sınıfına olan inancı ve kararlılığı ile yoluna devam edecektir. Başka yerlerde yürümek isteyen var ise de tek başına istediği kişilerle yürüyebilir.”
“Anımsayanlar olacak mıdır bilmiyorum ama, 2004 yılının ilk yazısında (2 Ocak 2004) bu köşenin başlığı “Birleşik Metal İş Genel Kurulu” idi ve bu yazı, bugünkü yönetimin göreve geldiği Genel Kurul’un birkaç gün sonrasında yayınlanmıştı. Yazıda 2003 yılındaki olumsuzluklardan söz edildikten sonra şu cümlelere yer verilmişti:
“Tüm bu karamsar tablo karşısında, 2003’ün son günlerinde Türkiye işçi sınıfı hareketi için “umut” olabilecek bir gelişme olmuştur. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nın Genel Kurulu’nda, uzun yıllardır karşılaşmadığımız bir biçimde, sınıf sendikacılığı, mücadeleci sendikal anlayış talepleri dile getirilmiştir. Bu talepler, genel kurul sonuçlarına da yansımış ve delegeler, 1980 öncesinin Maden-İş Sendikası’nın geleneğine yakışır biçimde, “sınıf sendikacılığı”, “kitle sendikacılığı” ve “mücadeleci sendikacılığı” öne çıkartan kadroyu yönetime getirmiştir.
Birleşik Metal-İş’te ortaya çıkan bu sonuç, Türkiye emekçilerinin üzerlerindeki “ölü toprağı”nı atmaya başladıklarını göstermesi bakımından son derece “umut” vericidir.”
Geçen iki yılda Birleşik Metal İş Sendikası üzerine birçok baskılar yöneltildi. Üye işyerlerinde elindeki yetkiler alınmaya çalışıldı. Bunlara karşılık sendika direndi, yeni örgütlemeler de yaptı. Bu arada, açık biçimde eleştirdiğim uygulamaları da oldu. Ancak, DİSK’in D’sini sahiplenen son çıkışı ile Birleşik Metal İş Sendikası, iki yıl önceki hislerimi yeniden canlandırdı. Umarım Birleşik Metal İş Sendikası, 2006’da ve daha sonrasında, savundukları perspektif içerisinde çok daha etkin bir mücadele yürütür ve emek mücadelesinin başarıya ulaşmasında üzerine düşen sorumluluğu yüklenir.
2006 yılının tüm okurlara mutluluk, dünyaya barış ve emekçilere özgürlük getirmesini dilerim…
e-posta: [email protected]
Evrensel Gazetesi
30 Aralık 2005