DISK yaklaşık 13 ay sonra 40. Yıldönümünü kutlayacak. 13 Şubat 1967 ile 12 Eylül 1980 arasında geçen ilk 13,5 yıl DİSK’in örgütsel kimliğinde somutlanan işçi sınıfının şerefli mücadeleleriyle geçmiştir. Konfederasyon bu dönemde işçi haklarının nasıl savunulacağının sayısız örneklerini, nice onurlu eylemleri sendikacılık tarihimize kazandırmış, uluslararası planda da saygın bir yer edinmiştir. DİSK bu dönem içinde […]
DISK yaklaşık 13 ay sonra 40. Yıldönümünü kutlayacak. 13 Şubat 1967 ile 12 Eylül 1980 arasında geçen ilk 13,5 yıl DİSK’in örgütsel kimliğinde somutlanan işçi sınıfının şerefli mücadeleleriyle geçmiştir. Konfederasyon bu dönemde işçi haklarının nasıl savunulacağının sayısız örneklerini, nice onurlu eylemleri sendikacılık tarihimize kazandırmış, uluslararası planda da saygın bir yer edinmiştir.
DİSK bu dönem içinde salt bir işçi kuruluşu olarak kalmadı. Muhteşem tarihsel eylemi (burjuvazinin o zamanki iki ana partisi olan AP ile CHP’nin el ele vererek sendikalar ve iş yaşamıyla ilgili yasanın 274. ve 275. maddelerinin sendikal özgürlükler aleyhine değiştirmelerine karşı gerçekleştirdiği ve Türk-İş üyeleri dahil 70 bini aşkın işçinin aktif katılımıyla gerçekleşen 15-16 Haziran 1970’deki büyük direniş olmakla birlikte, genel demokrasi mücadelesinde de ön safta yer aldı. Ülkemizin demokratikleşme sürecinde çok önemli bir toplumsal rol oynadı. Belleklerimizi yoklarsak, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne karşı eylem yaptı, TCK’nun 141.ve 142. maddelerinin kaldırılmasını savundu, bütün anti-demokratik uygulamalarının önüne dikildi, siyasi iktidarların tüm gerici politikalarına, memur kıyımlarına, gerici-faşist kadrolaşmaya karşı koydu. 1960’ların sonlarında ve 1970’lerin ikinci yarısında gemi azıya alan faşist sokak terörüne ve faşist tırmanışa karşı demokrasiyi, insan haklarını savundu, diğer demokratik kitle örgütleriyle güç birliği yapıp ülkedeki gidişi önlemeye çalıştı. Haziran 1977 Genel Seçimleri öncesinde Kontrgerilla’nın darbe hazırlığı kapsamında düzenlediği ve 37 kişinin öldüğü Kanlı 1 Mayıs provokasyonuna maruz kaldı. O kontrgerilla darbesi hazırlığı akim bırakıldı, şefleri olan komutanlar emekliye sevk edildi, ama 12 Eylül’ü tezgahlayan komplo kapsamında DİSK bir kez daha hedef seçildi, Konfederasyonun ilk ve 12 yıllık genel başkanı, Maden-İş Genel Başkanı Kemal Türkler 12 Eylül darbesinden 1,5 ay önce 24 Temmuz’da faşist tetikçilerin kurduğu pusu sonucunda öldürüldü. Sonra 12 Eylül geldi. DİSK toplumda oynadığı bu kadar önemli rol nedeniyle, darbecilerinin baş hedeflerinden birisi oldu.
PARTİ GİRİŞİMİ
Aynı Konfederasyon bugünlerde “soldaki boşluğu doldurmak” için yeni bir parti arayışına girmiş durumda. Önce Bolu’da dar bir toplantıda fikir teatisi yapılmıştı, daha sonra Dedeman Otelinde daha geniş katılımlı ikinci toplantıda parti kurma sorunu görüşüldü, düşünceler, ilkeler serdedildi.
Ne var ki, DİSK artık eski DİSK değildir. Geleneksel DİSK’in yerleşik sloganıyla söylersek, “sınıf sendikacılığı” yapan konfederasyon olmaktan uzaktadır. Bolu ve Dedeman toplantılarına katılan insanların iyi niyetli olmalarına bakarak, yöneticilerce öngörülen iş konusunda iyimser olmanın anlamı yoktur; gerek o yöneticilerin aradıkları parti türü, gerekse katılımcıların önemli bir çoğunluğunun istenen partiden ne anladıkları göz önüne alındığında açıkça görülüyor ki, amaçlanan bir sosyal demokrat partiden, hatta –yeni icat terimle– bir “sol liberal” partiden başka bir şey değil.
Nitekim, Dedeman toplantısından çıkan nihai belirlemede DİSK yöneticilerinin özlediği partinin en önemli kırmızı çizgisi “piyasa ekonomisine karşı olan” eğilimler oldu. Aşağıda da değineceğimiz gibi, böyle bir belirleme DİSK’in tarihsel sendika misyonu açısından utanç vericiydi.
DİSK’in 12 Eylül operasyonundan sonra içinin boşaldığı ve kendi geleneğine aykırı bir konuma düştüğü, ayrıca bazı işkollarındaki sendikalarının toplu sözleşme yapabilecek oranda üye sayısına sahip bulunmadığı zaten biliniyor.
Fakat DİSK’in en önemli reddiyesinin piyasa ekonomisini reddeden düşünsel ve siyasal eğilimler olması konfederasyonun içine düştüğü acıklı noktayı göstermeye yetiyor.
Dedeman toplantısına katılanların bir bölümü DİSK yöneticilerinin arayışı karşısında fikirlerini belirtmek için gelmişlerdi, bir kısmı da davet edildikleri için daha ziyade dinleyici durumunda toplantıyı izlediler. Fakat katılımcıların “solda boşluğa çare arayışı”nı tasvip ettikleri söylenebilir. DİSK yöneticilerinin de, katılımcıların çoğunluğunun da “sol” kelimesinden anladıklarının sosyal demokrasi -veya yukarıda andığımız uyduruk terimle- “sol liberalizm” olduğu bellidir. Bizim ise sol kavramımız ortanın solu ya da merkez sol denilen türden burjuva çizgisi değildir, Marksizmdir, yani siyasi yelpazede sosyal demokrasinin dışındaki ve daha solundaki sosyalist, komünist eğilimlerdir.
SINIF MÜCADELESİNDE KAVRAMLARIN YERİ
Terim fetişizmine düşmemek çoğu durumda doğru bir yaklaşımdır, ama mesele üretim araçlarının mülkiyetinden ne anladığımız konusuna gelince, yani sorun sınıflar ve sınıf mücadeleleri olunca, kavram kargaşasını ortadan kaldırmak, terimlere berraklık getirmek gerekir. Eşyayı (şeyleri) adıyla çağırmak için, sosyal demokrat denilen burjuva solu ile mutlak olarak işçi sınıfından, tüm emekçi sınıf ve katmanlardan yana olan solu kesin ayırım çizgileriyle ayırdetmek, piyasa ekonomisine de kökten ve hepten karşı olan Marksist solun farkını belirtmek, sol kavramından bunu anlamak gerekir.
DISK’in kurucu güdüsünü belirleyen ve en parlak dönemlerindeki onurlu mücadelesinin derinden etkileyen fikri zemin daima işçi sınıfının ve emekçi halk kitlelerinin kurtuluşunu “mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi” ve mülkiyetin sosyalleştirilmesi idesinde görmek olmuştur. Ama bir siyasal örgüt olmadığı için, kendisini mülkiyetli sınıf burjuvaziye karşı işçi haklarının mücadelesini yürütmekle ve ülkedeki genel sosyal kamplaşmasında halk ve demokrasi güçlerinin siyasal çıkarlarından yana tutum takınmakla sınırlamış, anarko- sendikalizm yapmamıştır.
Siyaset yelpazesinin sosyal demokrat kanadında bir boşluk olduğu doğrudur. CHP’nin içinde bulunduğu durum ve izlediği çizgi tam bir rezilliktir, CHP sosyal demokrat Sosyalist Enternasyonal üyesidir, ama sosyal demokrasiden bile uzaktır, ne sosyaldir, hele hele demokrat hiç değildir. Bu partinin ülkedeki temel siyasal sorunlarda ve kamplaşmalarda izlediği milliyetçi, şoven, anti-demokratik ve devlet sözcüsü politikanın sosyalist literatürdeki betimlemesi (kendisinin sosyal demokratlık savından dolayı) olsa olsa “sosyal faşist” olabilir.
Pazar ekonomisinin kutsanması, ona tapınılması DİSK’in kuruluş amaçlarına ve şerefli geçmişine karşı işlenmiş bir suçtur, DİSK’i DİSK yapmış olan değerlere hakarettir.
Tekrar DİSK Partisi konusuna dönersek, yapılan iş beyhudedir, havanda su dövülmektedir. DİSK’in parti kurabileceği yoktur. “Haydi” diye yola çıkacak olsa, Dedeman toplantısına katılarak kendisinin bu fikrine doğrudan veya dolaylı destek verenler arasından bulacağı (elini taşın altına koyacak) insanların sayısı parmakla sayılacak kadar az çıkar. Parti kurmak çadır kurmaya benzemez, salonlarda akıl verenler, destek temennilerini dile getirenler, iş somuta inince ortalıkta gözükmezler. Hepsinin kendince uygun bir mazereti var olur. Haklıdırlar da, birtakım DİSK yöneticileri istiyorlar diye, arkası gelmeyecek (nasıl sonuçlanacağı başından besbelli) serüvenlere niye kalkışsınlar.
Bu nedenle, işçi sınıfı sosyalizmi geleneğinden ve dolayısıyla DİSK’in mücadele geçmişinden gelenlerin rahatsız oldukları nokta, bu konfederasyonun parti kurması değildir, böyle bir olasılık yoktur.
Önemli olan, DİSK’in parti kurması değil, kurulması çaba gösterdiği, para harcadığı… Aradığı, özlediği partinin bir burjuva karakterli o
lmasıdır. Üzücü olan budur.
SINIFA BİR İYİLİK YAPIN, TÜRK-İŞ’LE BİRLEŞİN
DİSK piyasa ekonomisini en başa koymak derekesine dek düşmüştür. “Cevher yere düşmekle sakıt olmaz kadar-i kıymetten” diyecek hali de yoktur. Çünkü liberalizm modasına o da uymuş, kucaklayacağı siyasal eğilimlerden piyasa ekonomisini reddeden eğilimleri ve düşünceleri çıkarmıştır. DİSK’in geçmiş misyonuna baktığımızda düşülen nokta aynı zamanda kadar-i kıymetten sakıt olmanın ta kendisidir.
Bu tür sendikalar, konfederasyonlar dizi dizi vardır, öyle partiler de sıra sıra piyasadadırlar, bir fazlasına daha gerek yoktur. Madem pazar ekonomisini savunuyorsunuz, işçi sınıfının ekonomik mücadelesini daha fazla bölmeyin. Sendikal misyonunuz DİSK’in ve eyleminin savunulduğu bir platform olan 12 Eylül mahkemeleri sona erdikten sonra bitmişti. Zira baskı sonucunda yitirdiğiniz tabanınızın önemli bir bölümünü geri alamadınız. Yeniden güçlenmenin biricik yolu DİSK’in eski radikal çizgisini yeniden izlemekten ve ülkedeki toplumsal süreçlere müdahalede bulunarak işçi sınıfının sosyal varlığının maddi ağırlığını hissettirmekten geçtiği halde bunu yapmadınız, yapmak isteyenlere de engel oldunuz. Abdullah Baştürk’ün ölümünden sonra ise burjuvaziye teslimiyet bayrağını çektiniz. Çok geçmeden, Genel Başkanınız Rıdvan Budak gitti, iyice gericileşmiş Ecevitler’in partisinden parlamentoya girmeyi hüner addetti. Derken, ezeli-ebedi bir sosyal demokratı genel başkan seçtiniz, ilh.
Nasıl olsa, her hangi bir sosyal işleviniz yok. Burjuvaziye stepne olmaktan başka bir işe yaramıyorsunuz. Örgütü eski şerefli günlerine geri götürecek niyete ve potansiyele de sahip değilsiniz. Öyleyse, sınıfa bir iyilik yapın, DİSK yönetici organları ve Başkanlar Kurulu olarak karar alın, her işkolunda Türk-İş Konfederasyonu’na bağlı muadil sendikalarla görüşmelere oturun, onlarla birleşerek DİSK’i feshedin. DİSK’i bu utançtan, bu azaptan kurtarın. Böylece, hiç değilse burjuva arayışlarıyla, pazar ekonomisi tapıncıyla onurlu geçmişi lanetlemektense, işçilerin sendikal birliğine yardımcı olmak gibi şerefli bir işle DİSK’in zaten çoktan iflas etmiş misyonunu fiilen sona erdirmiş olursunuz.