Open Democracy adlı bir web sitesi, kırk sekiz ”bilge kişi” ye 2006 için öngörülerini sormuş. Bilgeler, biraz da ”desteksiz atış” yapma ayrıcalığına sahip oldukları için geçmişle geleceği, öngörüyle özlemlerini karıştırarak ilginç şeyler söylemişler. Birkaçını aktaralım. **** ABD, Ortadoğu ve barış sorunları, bilgeleri endişeye sürükleyen sorunların başında geliyor. Yirminci yüzyılın en önemli tarihçilerinden Eric Hobsbawm ‘a […]
Open Democracy adlı bir web sitesi, kırk sekiz ”bilge kişi” ye 2006 için öngörülerini sormuş. Bilgeler, biraz da ”desteksiz atış” yapma ayrıcalığına sahip oldukları için geçmişle geleceği, öngörüyle özlemlerini karıştırarak ilginç şeyler söylemişler.
Birkaçını aktaralım.
****
ABD, Ortadoğu ve barış sorunları, bilgeleri endişeye sürükleyen sorunların başında geliyor. Yirminci yüzyılın en önemli tarihçilerinden Eric Hobsbawm ‘a göre Irak bataklığı, Washington’ın silahlı saldırı eğilimlerini şimdilik frenlemiştir; ama ABD’nin kalıcı olarak engellenmesinde, Avrupa rol oynayamayacak; buna karşılık ”Çin, Hindistan, Brezilya ve Rusya arasında oluşabilecek bir işbirliği çok daha etkili olabilecektir” .
Türkiye’deki ”Avrasyacı” akıma, böylece, İngiltere’den ilginç bir destek…
****
Savaş lobisiyle silah endüstrisinin amansız eleştiricilerinden Mary Kaldor , 2006’da Blair ve Bush ‘un desteğiyle, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırmasını olası görüyor. 2004’te Amerikan Milliyetçiliği başlıklı kitabı çok ilgi uyandıran Anatol Lieven ‘e göre de bu olasılık güçlüdür. Ancak Lieven, bu saldırının İran’ın silahlı tepkisine yol açacağını ve yeni bir ”petrol şoku”ndan kaynaklanan bir dünya ekonomik krizinin patlak verebileceğini düşünüyor.
Çağdaş İslam üzerinde önemli yapıtları olan bir Fransız düşünürü, Olivier Roy , ABD’nin karşılaştığı stratejik ikilemi ortaya koyuyor: Ortadoğu’ya demokrasiyi (yani serbest seçimleri) getirecekseniz, İslamcı partilerin iktidarını kabul etmek zorunda kalacaksınız. ABD’ye husumet duyan bu siyasi hareketleri terörle mücadele bahanesiyle dışlamak istiyorsanız, baskıcı ve yozlaşmış rejimlere desteğinizi sürdüreceksiniz. Roy’a göre, çıkar yol, ilk seçeneğin sineye çekilmesidir.
****
İngiltere’den bir siyaset bilimci, Timothy Garton Ash 2005’in lekeli demokrasi sicilini eleştiriyor ve demokrasinin olmazsa olmaz bir koşulunu, ”insanların, başkalarına doğrudan zarar vermediği sürece, din, tarih ve politika hakkında istedikleri her şeyi, çılgınca, saldırganca, hatta taciz edici üsluplarla söyleyebilmeleri” diye belirliyor. ”Serbest seçimler” sonunda iktidarlara gelmesi beklenen Ortadoğu’daki olası ”İslami demokrasi” rejimlerinin, Ash’in öngördüğü ölçütle ne kadar bağdaşacağı sorusu, anlaşılan Roy’u ilgilendirmiyor.
****
Geçen yıl yayımlanan 1945 Sonrası Avrupa Tarihi başlıklı kitabı büyük beğeni toplayan bir başka tarihçi, Tony Judt ‘a göre, ”ABD’nin 20. yüzyıldaki en kötü başkanı” George W. Bush’tur. Judt, Amerika’yı ”zenginle fakir arasındaki kutuplaşmanın arttığı, giderek içine kapanan, tek ortak özelliği başkalarından kuşkulanmak ve başkalarını umursamamak olan” bir toplum olarak nitelendiriyor. Ona göre ”Amerikan yüzyılı” hayalleri bakımından ve ”1950’yi izleyen huzurlu dönemde algılanan biçimiyle Amerikan hayat tarzı” için 2006 ”sonun başlangıcı” olacaktır.
Judt’a göre, kasım seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti’nin kayba uğraması fazla anlam taşımayacaktır; zira ”Amerikan solu, Avrupa solundan daha kötü durumdadır” . Avrupa’ya gelince, sağ iktidardadır; ancak fikir fukarasıdır. Tüm Avrupa, düzeysiz siyasetçilerce yönetilmektedir. ”Sol” ise (İskandinavya’nın bazı bölgeleri dışında) hem iktidardan hem de fikirlerden yoksundur. Tony Judt bu koşullarda ‘sağ’ ve ‘sol’ terimlerinin anlamlı bir ayrım çizgisi içerip içermediğini sorguluyor.
****
Amerikan ve Avrupa solunun perişan hali, Judt’la birlikte bilge kişilerin pek çoğunu üzmektedir. Eleştiri oklarının ilk hedefi, genellikle ABD’de Demokrat Parti, Avrupa’da ise Blair’in temsil ettiği siyaset olmaktadır.
Amerikalı bir yazar, Hamish Nixon , yeni yıl beklentilerine ”2006’da ilericiler için en iyi beklenti Demokratların kasım seçimlerini yitirmeleri olacaktır” cümlesiyle başlıyor ve sürdürüyor: ”Demokratlar tutarlı bir yönetim felsefesi olmaksızın birkaç sandalye kazanırlarsa partinin fikri iflası örtbas edilmiş olacaktır. İlerici hareketin gerilemesine yol açan etkenlerden biri, Demokrat Parti liderlerinin düzenle bütünleşmeleridir.” Kasım seçimlerinde başarısızlık, Nixon’a göre, ”partinin acilen gereksinim duyduğu tartışmayı hızlandırabilecektir” .
Türkiye’de ”solda seçenekler” tartışmalarının, çoğu kez bir CHP eleştirisi ile başladığını hatırlayarak Nixon’ın söylediklerindeki ”Demokrat Parti” sözcüklerini ”CHP” ye çeviriniz; çok aşina bir Türkiye söylemiyle karşılaşmış olacaksınız. Bu da gevşek bir ”sol” perspektifi içinde kaldıkça ”seçenekler sorunu” nu tartışmanın anlamsızlığını göstermiyor mu?
****
Gördüğünüz gibi, dertlerimize deva arıyorsanız, ”bilge kişiler”den fazla hayır yok. Onları, keyif duyarak, öğrenerek izleyelim; ama sorunlarımızı çözümlemek, çare aramak işlevlerini onlara külliyen devretmemek koşuluyla…