İşçilerin hak mücadelesi için siyasal işçi örgütleri Sendikal bürokrasi içerden yıkılamaz Akdeniz Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olan Doç. Dr. İlker Belek sağlık alanındaki araştırmalarının yanısıra işçi hareketinin sorunları ve üretim koşulları üzerine çalışmalar yürütüyor. Bu alana yönelik “Esnek Üretim Derin Sömürü” ve “Post-Kapitalist Paradigmalar” isimli kitapların da yazarı olan Belek, Ülkede Özgür […]
İşçilerin hak mücadelesi için siyasal işçi örgütleri
Sendikal bürokrasi içerden yıkılamaz
Akdeniz Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olan Doç. Dr. İlker Belek sağlık alanındaki araştırmalarının yanısıra işçi hareketinin sorunları ve üretim koşulları üzerine çalışmalar yürütüyor.
Bu alana yönelik “Esnek Üretim Derin Sömürü” ve “Post-Kapitalist
Paradigmalar” isimli kitapların da yazarı olan Belek, Ülkede Özgür Gündem Gazetesi’nin sorularını şöyle yanıtladı:
Gündem: Gerek Türkiye’de gerek dünyada genel olarak sendikaların zayıfladığı görülüyor. Bu gerileme neden kaynaklanıyor?
İlker Belek: İki temel nedeni var. Bunlardan birisi esnek üretim olarak tanımlanan yeni üretim modelinin üretimi mekansal olarak parçalamasıdır.
Faktörlerden birisi bu. Yani üretimin eve taşınması, yarı-süreli çalışma biçimlerinin yaygınlaşması hem üretimi parçalıyor, hem de dolayısıyla üretimi gerçekleştiren işçi sınıfını parçalıyor. Sendikaların neredeyse ulaşmasının imkansız olduğu bir üretim yapısı ortaya çıkıyor.
İşçilerin büyük mekanlarda toplu halde üretim yaptığı fordist (kitlesel ve büyük ölçekli) üretim modelinde, sendikaların bu büyük mekanlara girmesi ve oralarda örgütlenmesi kolay. Oralarda toplu olarak çalışan işçilerin birbirlerini sosyal ve siyasal olarak etkilemeleri, ortak davranış kalıpları geliştirebilmeleri, dolayısıyla birlikte bir örgüte, bir sendikaya yönelebilmeleri de kolay. Ama üretim mekansal olarak parçalandığında, tek
başına evde çalışan bir bilgisayar operatörünün, ya da yarı süreli çalışan, sabah evinde çocuk bakan, öğleden sonra üç saat bir işyerinde bir tekstil makinesinin başında gömleğin kolunu diken bir kadının kendisini o işe, o işyerine ait hissetmesi, o işyerindeki işçilerle ortak kadere sahip hissetmesi son derece zor. Üretim
yapısında esnek üretim biçimlerinin ortaya çıkardığı bu parçalanma,
sendikal örgütlenmeyi son derece zor, hatta olanaksız hale getiriyor. Bu önemli faktörlerden birisi.
İkincisi, son yirmi yıl içinde sermaye, işçilerin sınıfsal gücünü bölmek, parçalamak, ortadan kaldırmak için, özel sendika karşıtı politikalar izlemeye başladı. Sendikalı işçileri işten çıkarıyor, sözleşmeli işçi istihdam ediyor, sözleşmeleri bireysel hale getiriyor, işçilere imzalattığı sözleşmelere “sendikaya üye olmayacağım” koşulunu koyuyor. Bunun gibi bir sürü şeyle sendikal örgütlenmenin önünü kesiyor sermaye. İkinci faktör bu.
Dolayısıyla fabrikaya giren işçinin sendikaya üye olabilmesi son derece zor, işçi sendikaya girince işten çıkarılacağını biliyor. Veya sendikaya üye olan işçiler pratik olarak işten çıkarılıyorlar ve işten çıkarılan işçiler için kalanların mücadele etmesi son derece zor. Mücadele edilse bile kazanım elde etmek son derece zor oluyor. Bunu bilen işçi de sendikaya uzak davranıyor.
İşçiler sendikalara güvenmiyor
Üçüncü faktör, bütün bunlara bağlı olarak, mevcut işçi sendikalarının
dünyada ve Türkiye’de sendikal çalışmada radikalizmden kaçan, köşeleri yumuşatılmış bir sendikal mücadele tarzını benimsemeye başlamış olmasıdır. Bir takım kavramları kullanmaktan özellikle çekinen, özellikle patrona, sermayeye şirin gözükmek için bir takım konuları özellikle gündeme getirmeyen, grev zamanı geldiğinde patronun önüne koyduğu maddeleri kolaylıkla imzalayan bir sendikal anlayış ortaya çıktı. Bu sendikal anlayışın ortaya çıkmasının nedeni ilk iki faktördür. O iki faktör nedeniyle bugün dünyada ve Türkiye’de sendikacılık yapmak son derece zorlaşmıştır. Bir de bunun üzerine Türkiye gibi ülkelerde siyasi baskıları da ekleyin. Siyasi baskılar da sendikal mücadeleyi son derece zorlaştırmıştır. Bütün bunlar mevcut sendikaları daha fazla oranda düzen içi bir karaktere yöneltmiştir. Sendikalar sermayenin kendilerine zorla ya da ideolojik olarak dayattığı yeni pozisyona razı olmuş durumda.
İşte bu üçüncü faktör de sendikaları işçi sınıfının gözünde
inanılır olmaktan çıkarmıştır. Sendikalar bu bakımdan neredeyse gereksiz örgütler durumuna gelmiştir. Sendikaların çekinik pozisyonu kendi varlık zeminlerini ortadan kaldıran objektif bir sonuca neden olmuştur bugün.
Buna karşı yeniden sınıfsal sendikacılık perspektifine dönülmediği sürece ve bu perspektifle somut bir takım kazanımlar elde edilemediği
sürece,sendikaların işçi sınıfının gözündeki bu bozuk, tutarsız,
güvenilmez pozisyonu değişmeyecektir. Bu böyle devam edecektir.
Sendikal bürokrasi içerden yıkılamaz
Gündem: Buna karşı ne yapılabilir? Alternatif örgütlenmeler nedir? Mesela toplumsal hareket sendikacılığı anlayışı var…
İ.B.: Sendikal hareketin yetersizliğiyle ilişkili iki faktör var. Birincisi, esnek üretim sistemlerinin çıkardığı zorluk; ikincisi, sendikaların giderek düzen içi pozisyona kaymalarının sonucunda işçi sınıfının güvenini yitirmiş olmaları, kendi varlık nedenlerini ortada kaldırmış olmaları.
Bu iki faktör bütün dünyada sendikal bürokrasi denilen bir şey yarattı.
Sendikal bürokrasi eskiden beri vardı ama şimdi hemen hemen bütün sendikal yapılarda böyle bürokrasiler ortaya çıktı. Benim görüşüm, var olan sendikal yapılar içinde kalarak, o sendikal yapılar içerisinde bir mücadeleyle, alttan uygulanacak bir basınçla mevcut sendikal bürokrasinin ortadan kaldırılamayacağı yönündedir. Buna ayırılacak enerji kıymetli olabilir ama, bunun çok sonucu olmayacağı kanaatini taşıyorum.
İşçi sınıfını siyasallaştıracak araçlar gerekli
Benim önerim, sendikaları örgüt olarak reddetmeden, ama sendikaların
dışından, biraz sendikaların çevresinden dolaşarak sınıfa başka
araçlarla ulaşmanın mekanizmalarını yaratmak. Bunlar sendikalara göre daha siyasal karakterli olmak zorunda. Yani işçi sınıfının yalnızca ekonomik ve sosyal sorunlarıyla uğraşmayacak, işçi sınıfını bugün doğrudan doğruya etkileyen, onu örgütsüzleştiren siyasi meseleleri de işçi sınıfının gündemine sokacak, sendikaların dışında sınıfla doğrudan temas olanağı yaratacak araçları yaratmak gerekir diye düşünüyorum. Toplumsal hareket sendikacılığıyla kısmen benzer, ama onun dışında birşey gibi geliyor bana. Sendikaların dışında sınıfla doğrudan temas sağlayacak, daha siyasi mekanizmalar, siyasi konuları işçi sınıfının gündemine sokacak değişik araçlar.
Türkiye’de bunun örnekleri de var gibi geliyor bana. Mesela Ankara’da
OSTİM’de bir dernek doğrudan doğruya bir taban insiyatifi yaratmaya çalışıyor. İstanbul’da değişik sanayi bölgelerinde dernek çalışmaları var. Halkevleri’nin işçi sınıfıyla ve diğer emekçi katmanlarıyla temas kurmaya yönelik bir takım projeleri var.
İşçi Konseyleri veya Yurtsever İşçiler denilen yapılar var. Bu tip çabalar artarsa ve önümüzdeki dönemde bu tür çabalar birbiriyle temas etmeye başlarsa, işte o zaman sendikalar dışında sınıfı siyasallaştıran bir hareketin, sınıfsal nitelikli bir hareketin gelişmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu bana daha verimli bir yol gibi geliyor. Yani siyaset düzlemiyle sınıf arasındaki mesafeyi kısaltacak, dolayımları ortadan kaldıracak, sınıfı doğrudan siyasallaştıracak araçları oluşturmak gerekir. Sendikalar bugünkü yapılarıyla böyle bir iş için hiç uygun değil. Bugünkü yönetimsel yapıları ve tercih ettikleri ideoloji ve siyasetleri nedeniyle hiç uygun değil. Esnek üretim
in getirdiği üretim dağılımı nedeniyle de, sendikaların, benim anladığım anlamıyla siyasal yaklaşımı benimseseler bile, işçi sınıfının bölmelerine ulaşmaları mümkün değil. Evde çalışan işçiye, yarı süreli çalışan işçiye, işsiz olup arada sırada iş bulan işçiye sendikanın ulaşması mümkün değil. İşçi sınıfının bu dağınık bölmelerine doğrudan ulaşacak ve biraz daha siyasi bir içerikle bakacak sendika dışında başka araçlara ihtiyaç var. Bunun da Türkiye’de bir takım örnekleri var bana kalırsa.
Bunların geliştirilmesi ve birbiriyle temas haline sokulmaları gerekiyor.
Özgür Gündem 21 Aralık 2005