Sermaye, İşçi sınıfının tarih sahnesine çıktığı günden bu yana, işçilerin örgütlenmesini, örgütlü bir güç olarak karşısına dikilmesini istememiştir. Tek tek işçilerin birleşerek, örgütlü bir güç durumuna gelmesini, kendisi için ve geleceği için tehlike olarak görmüş ve engellemek için her yola başvurmuştur. Kendi kurdukları burjuva devletlerin yasalarını, kolluk güçlerini, kimi zaman da devlet destekli çetelerini bu […]
Sermaye, İşçi sınıfının tarih sahnesine çıktığı günden bu yana, işçilerin örgütlenmesini, örgütlü bir güç olarak karşısına dikilmesini istememiştir. Tek tek işçilerin birleşerek, örgütlü bir güç durumuna gelmesini, kendisi için ve geleceği için tehlike olarak görmüş ve engellemek için her yola başvurmuştur. Kendi kurdukları burjuva devletlerin yasalarını, kolluk güçlerini, kimi zaman da devlet destekli çetelerini bu yolda kullanmıştır.
İşçi sendikaları, sınıfsal mücadele sürecinde işçilerin kanı ve canı pahasına kurulmuştur. İşçilerin sendikalaşmasını engelleyemeyen sermaye, bu kez de sendikaları kendi oluşturduğu yasaların içine hapsetmeye çalışmış ve devlet ve işveren güdümlü sendikal hareketi yaratmış ve destekleyerek bugünlere getirmiştir.
Bizce, Sendikal Mevzuatı irdelerken, her türlü düzenlemeye sınıf mücadelesi perspektifinden bakmak, diğer yasalar gibi, Sendikalar Yasasının da niçin ve kimin için yapıldığı sorusuna doğru yanıtlar vermemizi sağlar.
Bugün için yürürlükte bulunan 2821 Sayılı Yasanın 12 Eylül Cuntasını kullanan tekelci sermaye güçleri tarafından, “kanun” adı altında, işçi sınıfına süngü zoruyla dayatıldığını ve bugüne kadar yapılan değişikliklerin de “12 Eylülcü” özünü ortadan kaldırmadığını bilmekteyiz..
Sendika Merkezlerine gönderilen, ancak işçilerin tartışmasına sunulmayan,”yeni” “Sendikalar Kanunu Tasarısı Taslağı” da her ne kadar sendikal özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılmasını, İLO kararlarının yerine getirilmesini gerekçe olarak ileri sürse de; Emperyalist Küreselleşme süreci ile bütünleşmeyi amaçlayan işbirlikçi tekelci sermayenin, sınıf mücadelesini esas alan
sendikalara düşmanlığını yansıtmakta, devlet ve işveren güdümlü sendikacılığı egemen kılma hedeflerini taşımaktadır.
Bugünkü siyasi konjonktürde; işçi sınıfının hak ve çıkarlarını gözeten yasalar çıkarmanın olanaksızlığını bilerek, çıkarılacak kanunlardaki özgürlük ve demokrasi karşıtı düzenlemelere dikkat çekmek, kendi önerilerimizi tartışmaya açmak ve çıkacak
yasaların asgari demokratik düzenlemeleri içermesi, devlet ve patron
müdahalelerinin en aza indirilmesi için çaba harcamak gerektiğine inanarak, söz konusu yasa taslağını eleştirmeye çalışacağız.
1- Yürürlükteki 2821 Sayılı yasa gibi, bu yasa taslağı da sendikaların devletten, patronlardan, hükümetten, bağımsızlığını engelliyor. Hemen her sendikal faaliyeti, devletin, patronların ve hükümetin denetimi ve yönlendirimi altına sokmaya devam ediyor. Bu yönlendirim, yurttaşlara topluma yararlı bir iş ve iş güvencesi hakkını tanımamakla başlıyor. Patronlara ve hükümete işçileri işsiz ve aşsız bırakmak hakkını tanımakla da pekişerek devam ediyor.
Devlet,patron,hükümet baskısı ve güdümü; işçilerin emekçileri ve tüm toplumu ilgilendiren sorunlar hakkında, kendi işyerlerinde ya da dışarıda, izin almaksızın toplanmasını, konuşmasını, tartışmasını yasaklayan düzenlemelerle devam ediyor.
Sendikaların izin alınmaksızın kurulmasını kabul eden yasa ve yasa taslağı; sendikaları denetlemekten vazgeçmiyor. Sendika kurucularından ve yöneticilerinden neredeyse şecerelerini çıkartıp “Mülki Amire” teslim etmelerini istiyor.
Yasa taslağındaki bu düzenlemeler; sendikaları, devletin ve patronların müdahalesi altına sokuyor. Sendikaların, üyelerinin özgür iradesine dayalı tüzükler yapma ve işçilerin en geniş anlamda temsilini sağlama hakkına kısıtlamalar getirmeyi sürdürüyor.
İşçilerin, kendi temsilcilerinin ve (yönetici kelimesine karşı olduğum için kullanmıyorum.) sendika organlarının seçilme usul ve esaslarını özgürce belirlemelerini engelliyor. Sendikaların oluşturacağı organların yasayla belirlenmesi ne denli müdahalecilik ise; bu organların kaç üyeden oluşacağına, sendika organlarını seçecek üyelerin en az ve en çok kaç delege ile temsil edileceğine yasa yoluyla sınırlar koymak da o denli müdahaleciliktir. Sendika,
doğrudan demokrasiyi esas alabileceği gibi, daha demokratik ve temsil gücü çok olması için delege sayısını özgürce yükseltebilmelidir. İşçilerin sendikal organlara
seçilmeleri hiçbir koşula ve kısıtlamaya bağlı olmamalıdır.Aynı şey her türlü sendikal etkinliklere katılmak konusunda da sağlanmalıdır.
2- Sendikaların örgütlenme özgürlüğünü kısıtlamayı sürdürüyor. İşyeri, işletme ve bölge esasına göre örgütlenmeyi, federasyon oluşturmayı yasaklıyor. İşkolu esasına dayalı mili tip örgütlenmeyi dayatıyor. Bunu, işçilerin özgürce ve kendi iç
dinamikleri ile örgütlenmesini engellemek, sendikaları, sendikal hareketi denetim altına almak için yapıyor. Bu yasaklama ve kısıtlamaya karşı çıkılmalıdır.
Sendikalar kendi örgütlenme modellerini kendi özgür iradeleri ile
kararlaştırmalıdırlar. Yerel örgütlenmelerin güç ve dinamizm kazanabilmesi için buna ihtiyaç vardır. Özellikle federatif örgütlenmenin üzerindeki yasak kaldırılmalıdır.
Mevcut uygulamada da “yeni” taslakta da; hangi işyerinin hangi işkoluna gireceğini önce Çalışma Bakanlığı (Hükümet) tespit ediyor. İtiraz edilirse ; İş Mahkemeleri,aylarca süren davalar sonunda karara bağlıyor. Yine İtiraz edilirse; Yargıtay kesin karar veriyor. Bu süre boyunca işçiler, yetkisiz sendikanın, toplu sözleşmesiz üyeleri olarak beklemek zorunda kalıyorlar. Patronlar da bu durumu çok iyi değerlendiriyorlar ve sendikalı işçileri işten atıyorlar.
Pek çok patron, salt bu amaçla işkolu tespiti isteyerek, sendikal örgütlenmeyi engellemektedirler.
3- Sendikaların, kuruldukları işkolunda faaliyet göstermesini ve örgütlenmesini dayatan patronlar ve onların iktidarı, işçilere karşı örgütledikleri hükümet (devlet) sendikalarını tek elden kullanabilmek için; Kamu İşveren Sendikalarına ayrıcalık, ve kolaylık sağlıyor. “Kamu işveren sendikalarının, aynı işkolundaki kamu işverenleri tarafından kurulması ve aynı işkolunda faaliyette bulunması şartı aranmaz.” diyerek, bütün işkollarına tek elden hükmediyor. Bu ayrıcalığa son verilmeli ve Kamu işveren Sendikaları kapatılmalıdır. Demokrasilerde;
işçilerin hak ve menfaatlerini koruması gereken devletin, işçilere karşı işveren sendikası kurması demokrasi dışı bir uygulamadır.
4- İşyeri ve bölge ya da meslek esasına dayalı sendika kurmayı yasaklayan Devlet ve patronlar, “Sendikalar, tüzüklerinde belirtmek şartıyla ve genel kurul kararıyla şube açabilirler.” diyerek; tüzel kişiliği olmayan, her yönüyle sendika merkezinin denetimi, kısıtlamaları ve baskısı altında bırakılan şubelerin
açılabileceğine izin veriyorlar. Şubelere, şubenin görev alanı içinde, tüzel kişilik tanınmasına ise; devlet, patron ve hükümet güdümlü sendikacılar da karşı çıkıyor.
Önceki taslakta 32. Maddenin 3 numaralı bendinde yapılan değişiklikle; (şube genel kurullarının veya seçimlerinin iptali nedeniyle açılacak davalarda, bu davalarla sınırlı olmak üzere, şubeler de husumete ehildir.) şeklinde getirilen ilave
düzenlemeyi, yeni taslaktan çıkartmışlardır. Sendika Merkezleri, kendilerine muhalefet edenlerin kazandıkları şube kongrelerini, kendi yandaşlarına açtırdıkları şike davalarla iptal ettirebilmek için bu değişikliğe karşı çıkmışlardır. Önceki taslağın bu değişiklikle ilgili gerekçesinde; “Ayrıca, sendika içi demokrasiyi gerçekleştirmek amacıyla, genel kurul iptaline ilişkin davalar için sendika şubelerine husumet ehliyeti tanınmıştır.” denilmiştir. Yeni t
aslakta bu değişiklik yer almadığına göre; demek ki sendika içi demokrasiyi gerçekleştirmekten vazgeçilmiştir. Bu bile yeni taslağın hangi zihniyetle hazırlandığını ortaya koymaktadır.
5- Sendikal hareketin çok daha canlı ve etkin olduğu 12 Eylül öncesi dönemde sendikalar, iki yılda bir genel kurul toplamaktayken; bu süre,önce 3 yıla sonra da 4 yıla çıkarılmıştır. Bu sürenin artırılmasını kimlerin istediği ve hangi pazarlıkların sonucu olduğu ve işçileri sendikalarından uzaklaştırmak, yabancılaştırmak için bilinçli olarak yapıldığı bilinmektedir. Bu sürenin yasa maddesi olarak düzenlenmesi işbirlikçi, teslimiyetçi sendikacılar tarafından,
üyelere ve delegelere, kongrelerin 4 yılda bir yapılması yasal bir zorunlulukmuş gibi empoze edilmektedir. Bu süre yasayla değil işçilerin özgür iradesi ile düzenlenmelidir. Sendikaların, sendika organlarını özgürce oluşturmaları engellenmemeli, organlarda görev alacakların, görev, yetki ve sorumlulukları ile organlarda yer alanların görev unvanları da genel kurulların özgür ve demokratik
iradesi ile belirlenmelidir. Örneğin; bu görev unvanları başkanlık sistemini esas alabildiği gibi, sekretarya sistemini ya da başka !
bir sistemi esas alabilmelidir.
6- Sendika üye fişinin, Toplu iş sözleşmesi imzalanmadan önce işverene verilmesi şartı kaldırılmalıdır. Üyelik için noter şartı kaldırıldığı gibi, üyelikten çekilme bildirimi için de noterlik şartı kaldırılmalıdır. İşçilerin imzasına olan güvensizliğe son verilmelidir. Sahtecilik yapanlara da ağır önlemler getirilmelidir.
Çekilme bildiriminin işverene gönderilmesi mecburiyeti de kaldırılmalıdır. Üyelikten çekilme bildirimini alan kimi işverenler, bu çekilmeyi kendileri tezgahlamamışlarsa; nedenlerini araştırıp, yargılamakta ve sendika değiştirmeye yönelik çekilmelere
müdahale etmektedirler. Üyelikten çekilmenin 3 ay sonra kesinleşmesi ise; her bakımdan kişi özgürlüğüne hukuk dışı, haksız müdahale etmektir. Bir aylık süre dahi kaldırılmalıdır. Üyelikten çekilme, çekilme iradesinin bildirim tarihinden itibaren kesinlik kazanmalıdır.
7- Üyelerin sendikalara ödeyecekleri aidatla ilgili düzenleme yasadan çıkarılmalıdır. Sendikalar aidat konusunu tüzüklerinde düzenlemelidir. Aidatın tahsili üye ile sendikası arasındaki aidiyeti gösteren somut bir ilişkidir. Bu ilişkinin arasına işverenlerin girmesi kadar abes bir şey yoktur. Her üye kendi
aidatını kendisi sendikasına ödemelidir. Üyenin ücretinden sendika aidatının işveren tarafından kesilmesi, sendikal ilkelere aykırıdır. Üyelerin sendikalarına yabancılaşmasına, uzaklaşmasına yol açmaktadır. Üyelerin sendikal çalışmalara katılımını engellediği gibi, sendikalarını denetlemesini de engellemektedir.
Sendikal bilincin gelişmesine zarar vermektedir. Sendikalar, sendika aidatını işyerlerinde, toplama hak ve özgürlüğüne sahip olmalıdırlar. Sendikalar yetkili organlarının kararları ile sınıf dayanışmasının gerektirdiği durumlarda ve koşullarda, sendikanın mali olanaklarını kullanabilme özgürlüğüne sahip olmalıdırlar. İşkolu esasına göre kurulmuş olan ve bölge şube ya da şubeler alt örgütlenme modelini tercih eden sendikaların, bölge şube ya da
şubelerinin, kendi görev alanındaki üyelerden toplanan aidatın en az %50’sini tasarrufunda bulundurma ve mali sorumluluğunu taşıyarak, kullanabilme hakkı bulunmalıdır.
8- Sendika üyesinin, üyelikten çıkarılmasına ilişkin düzenleme yasadan çıkarılmalıdır. Yasada yer aldığı için, sendika tüzüklerine giren bu düzenleme,uygulamada sendika içi muhalefeti yok etmek için kullanılmaktadır. Sendika üyesinin yasalar karşısında suç işlediği ileri sürüldüğünde; yargı önünde hesap vermesi kaçınılmaz olduğuna göre; üyelikten de çıkarılması anti demokratik bir uygulamadır.
Sendika aleyhine çalışan bir üyenin ise; inandırıcı olabilmesi için, kendisinin öncelikle sendika üyeliğinden çekilmesi gerekir. Özcesi. Bir üyenin sendika üyeliğinden çıkarılması için haklı bir gerekçe yoktur. İhraç mekanizmasının olduğu hiçbir örgüt, demokratik olduğunu söyleyemez. Üyelikten ihraç, genel merkezlerin muhalefeti yok etmek için kullandığı çirkin bir araçtır. Bugüne kadar da salt bu amaçla kullanılmıştır. İhraç kararına karşı temyiz yolunun kapalı olması da büyük bir haksızlıktır.
9- Sendika işyeri Temsilcileri ile ilgili düzenleme ile getirilen sayılar ve sınırlandırmalar esnetilmeli ve temsilci sayıları artırılmalıdır. Temsilcilerin ve amatör yöneticilerin güvenceleri toplu sözleşme yetkisine bağımlı olmamalıdır.
Sendikanın yetkisi düştüğünde ya da geciktiğinde de devam etmelidir. Profesyonel yöneticilerin, yöneticiliklerinin sona ermesi durumunda, tekrar işine dönmesi kesin güvence altına alınmalıdır. Patronlar para gücüne dayanarak bu hakkı engelleyememelidir.
10- Sendikaların Mali denetimi kendi organları aracılığıyla yapılmalıdır. Denetimle görevli organ ya da üyeler, denetim amacıyla uzman desteği alabilmeli, ve her türlü usulsüzlük ve yolsuzluktan dolayı en az yöneticiler kadar sorumlu olmalıdırlar.
Yargı yolu net bir şekilde açık bırakılmalıdır. Ağır ceza mahkemelerinde dava açılabilmelidir. İşçilerin aidatı ile 1,5 Trilyonluk at yarışı oynanabiliyorsa ve bu suçu işleyenler ve denetlemekle görevli olanlar yargı önüne çıkarılamıyorsa, kimse
özdenetimden söz etmemelidir. Ceza Yasasına da bu konu ile ilgili özel hüküm konulmalıdır.
Yasaya Sendikaların parasının ne kadarı ile ticaret yapabileceği gibi bir hüküm koymak, malum sendikacıların, malum ilişkilerine kılıf geçirmek ve sendika parasını amacı dışında kullanmak için gerekçe oluşturacaktır. Sendika parasının kullanımını da sendika genel kurulları ve tüzük belirlemelidir. Sendikaların ticaretle
uğraşması, üyelerin özgür iradesi ile yasaklanmalıdır.
11- İşçi sendikası-memur sendikası ayırımı kaldırılmalı, birlikte örgütlenmenin düzenlemesi yapılmalıdır. Bu yapay ayrılığa son verilmelidir.
12- İşkolu barajının %5 e düşürülmesi, bu arada işkollarının birleştirilmesi, devletin, hükümetin ve patronların sendikalar üzerindeki vesayeti devam ettirecektir. % 5 barajını aşabilecek sendika sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Sendikaların gerçek üye sayıları, beyan ettikleri sayının üçte hata dörtte biri kadardır. Kamu oyunda 180-200 bin üyesi var diye bilinen bir çok sendikanın gerçek üye sayısı 50 bin civarındadır. Şunu herkes bilmelidir ki; 12 Eylül Cuntasını kullananların, bu barajı getirilmelerinin nedeni asla ve asla güçlü sendikacılık değildir. Daha büyük ve etkin sendikalar oluşturmak değildir. İşçi ve sendika
düşmanlarının böyle bir amacı olmaz, olamaz. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Onlar, baraj uygulaması ile, sendika sayısını azaltmak, sendikaları güdümleri, vesayetleri altına almak, sendikalaşmayı giderek yok etmek için getirdiler. Aksini söyleyenler, sınıfın azılı düşmanlarıdır. Eğer sendikal hareketin güçlenmesini istiyorsak, işkolu barajını da, toplu sözleşme barajını da kaldırmamız zorunludur. İşkolu barajı ile, sendikal harekete taze kan taşıyan en önemli damarı kesmişler, mücadele içinde yetişen doğal işçi
liderlerinin oluşmasını engellemişlerdir.
13- İşkollarının birleştirilmesi ve sayısının azaltılması iyi değerlendirildiği takdirde; özellikle stratejik işkollarında güçlü sendikaların oluşturulmasına zemin hazırlayabilir. Bu durumunda; sendikaların birleşmesi kaçınılmaz olacaktır. A
ncak, mevcut yasal düzenlemeler, sendikaların birleşmesini olanaksız kılmakta, birinin
diğerine iltihak etmesini gerektirmektedir. İltihak ise her iki tarafça da kabul görmemektedir. Kurulacak üçüncü bir sendikaya üye olanların üyelikleri (aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye oldukları için) düşeceğinden dolayı bu yol da tıkanmaktadır. Bu da birleşmesi söz konusu olan sendikalar arasında gereksiz sürtüşmelere, zaman kayıplarına yol açabilecektir. Özgürce birleşmeleri engelleyen bu yasaklar ve düzenlemeler kalkmalıdır.
Faruk Üstün – 15.12.2005