Dünyada burjuva sınıfın uygulamakta olduğu iktisadî ve toplumsal dönüşümler, bu siyaseti endişe ile izleyen insanlara Malthus’un fikirlerini hatırlatmaya başladı. Yazarlar, gazeteciler, sosyal devleti tasfiye etme uygulamalarında Malthusçu yaklaşımın izlerini aramaktadır. Malthus 18. yüzyılın sonlarında yaşamış bir İngiliz papazdır. Kendisi, dünyada insan nüfusunun hızla arttığını, gıda üretiminin aynı hızla artmadığını, bu sebeple fakrü zaruretin yayılmasının kaçınılmaz […]
Dünyada burjuva sınıfın uygulamakta olduğu iktisadî ve toplumsal dönüşümler, bu siyaseti endişe ile izleyen insanlara Malthus’un fikirlerini hatırlatmaya başladı. Yazarlar, gazeteciler, sosyal devleti tasfiye etme uygulamalarında Malthusçu yaklaşımın izlerini aramaktadır.
Malthus 18. yüzyılın sonlarında yaşamış bir İngiliz papazdır. Kendisi, dünyada insan nüfusunun hızla arttığını, gıda üretiminin aynı hızla artmadığını, bu sebeple fakrü zaruretin yayılmasının kaçınılmaz olduğunu öne sürmüştür. İki yüz yıldır burjuvalar ve toprak ağaları ihtiyaç duyduklarında bu fikri, yoksullaşmayı, kıtlıkları ve çevresel felâketleri izah etmekte kullanmaktadır. Malthus’a göre kendi toplumunda açlık ve sefalet, adaletsiz toprak dağılımından, adaletsiz servet dağılımından, zenginlerin aşırı tüketiminden, işsizlikten kaynaklanmamakta idi. İşçi ve köylü sınıfının kontrolsüz üremesinden kaynaklanmakta idi.
Malthus bu iddiasından siyaset önermeleri de türetti. Devrinde İngiltere’de tarlaları meraya çevirip yün üretmek için köylüler köylerinden sürülmekte idi. Bu süreç ülkede kasabalarda kentlerde yoksulların sayısı kabarmıştı. Mahallî kilise teşkilâtları vergilerle toplanan gelirlerden yardım yapıp bunların açlıktan kırılmasını önlemekte idi. Malthus bu yardımların işçileri rahatlatıp üremelerini kolaylaştırdığını öne sürerek yoksullara yapılan yardımların kaldırılmasını savundu.
Tarih boyunca burjuvalar, hem kapitalizm çalıştıracak insan gücü gereksediği için, hem ücretleri baskı altında tutacak kadar işsizlik gereksediği için, hem de emekçilerin ayaklanmasından çekindiklerinden, daima nüfus artışını ve nüfusun coğrafî dağılımını kontrol etmeye çalışmıştır.
Emperyalist devletler günümüzde bile az gelişmiş ülkelere doğum kontrolu telkin etmek ve ‘sürdürülebilir kalkınmayı’ telkin etmek için Malthusçu fikirleri kullanmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma, tabiat kaynaklarını tüketmeden (tarlaların bereketini, ormanları, denizlerdeki balık stoklarını vs. yok etmeden) yapılan kalkınmadır. Burjuvaların amacı daima mülkiyetin, gelirin ve tüketimin adaletsiz dağılımını gözlerden kaçırmak; dikkati nüfus ile tabiî kaynaklar arasındaki dengeye çekmek, bölüşüm sorunlarını nüfus sorunu kılıfına sokmaktır.
Malthus Türkiye’de çok tanınan bir isim değildir. Ancak Türkiye’de burjuvalar öteden beri nüfus artışını zaman zaman sorun olarak görmüştür. Ortalıkta olmasa bile, aralarında konuşurken dar gelirli emekçiler hakkında ‘besleyemeyecekleri kadar çocuğu neye yaparlar?’ derler.
Türkiye’de nüfus artma oranı uzun zamandır azalmaktadır. Bunun sebeplerinden biri sosyal güvenlik kurumlarının nüfusun büyük bir kısmı için yaşlılıkta çocukların eline bakma ihtiyacını azaltmasıdır.
Şimdi dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de burjuva sınıf, vergi gelirlerinden eğitim ve sağlık gibi kamu harcamalarına ve sosyal güvenlik kurumlarına ayrılan payı ciddî surette azaltmağa çalışmaktadır. Şayet emekçiler bu süreci önleyemezse, sosyal devletin tasfiyesi ve sosyal güvenlik sisteminin desteğinin daralması emekçilerin aile plânlamasını ve aile yapısını muhtemelen etkileyecektir. Nasıl etkileyecektir? Emekçiler daha geniş aile efradıyla bir arada oturmaya mı zorlanacaktır? Daha mı az çocuk sahibi olmağa çalışacaktır? Emekçilerin çoğalmasını artan bebek ölümleri, artan çocuk ölümleri ve emekçilerin ortalama ömrünün kısalması mı yavaşlatacaktır?
Başta ABD olmak üzere emperyalist devletler, kendi burjuva sınıflarının çok uzun vadeli menfaatlerini hesaplayıp ona göre siyaset plânlamaktadır. Az gelişmiş ülkelerde nüfus artışının emperyalist ülkelerdekinden yüksek olmasından stratejik sebeplerle endişe duymaktadırlar. Bu sebeple meselâ az gelişmiş ülkelerde nüfus plânlama programlarına yardımda çok cömert davrandıkları bilinmektedir.
Türkiye’de sosyal devletin tasfiyesini, sosyal güvenlik sisteminin dönüşümünü ve sağlık sigortasında öngörülen değişiklikleri de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
e-posta: [email protected]
18 Aralık 2005 / Evrensel