ABD hükümeti, Birleşik Devletler’in Irak’ta zayıfladığına, daha doğrusu çoğu kimseye göre savaşı kaybetmekte olduğu şeklindeki yaygınlaşan görüşe karşılık, herkesi böyle olmadığına ikna edebilmek için bir kampanya başlattı. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Kasım 2005’te büyük gürültü kopartarak “Irak’ta Zafer İçin Ulusal Strateji” başlıklı bir belge yayınladı. Bush halka hitap ederken bunu sürekli ve bas bas bağırarak […]
ABD hükümeti, Birleşik Devletler’in Irak’ta zayıfladığına, daha doğrusu çoğu kimseye göre savaşı kaybetmekte olduğu şeklindeki yaygınlaşan görüşe karşılık, herkesi böyle olmadığına ikna edebilmek için bir kampanya başlattı. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Kasım 2005’te büyük gürültü kopartarak “Irak’ta Zafer İçin Ulusal Strateji” başlıklı bir belge yayınladı. Bush halka hitap ederken bunu sürekli ve bas bas bağırarak sunuyor.
Bu belge, zaferin yaklaştığını ancak aşamalı biçimde kazanılacağını; bu zaferin ABD’nin hayati çıkarı olduğunu ve Birleşik Devletlerin bu konuda kesin bir stratejiye dair kesin bir stratejisinin bulunduğunu fakat bunun da zaman alacağını savunuyor. Sözün uzatıldığı fakat bilfiil gerçekleşenler hakkında somut analizlerden kaçınıldığı bu belgedeki kilit cümle, Bush’un 6 Ekim 2005 tarihli konuşmasından bir alıntıydı: “Irak’ta zafer elde edilmeden barış gerçekleşmeyecek, metanetimizi koruyacağız ve zaferi kazanacağız.”
Metanetimizi koruyacağız, diyor Bush. Fakat Bush’un Rasputin’i, Başkan Yardımcısı Cheney bundan pek emin olmasa gerek ki, sürekli, ABD içinden Bush yönetimine yapılan eleştirilerin ılımlı olsalar dahi sinirleri zayıflattığını ve ABD’yi amacından uzaklaştırma riski yarattığını iddia ediyor. Seçmenlerin çoktan sinirlerinin bozulduğuna ve kendilerine karşı oy kullanabileceklerine tasalanan Cumhuriyetçi senatör ve temsilciler meclisi üyelerinin sayısı hızla artıyor ve bu da Cumhuriyetçi Politikacıların “sinirleri” üzerinde büyük etki yapıyormuş gibi görünüyor.
Temsilciler Meclisi Üyesi, eski deniz piyadesi ve gözü pek şahinlerden John Murtha Irak’tan çekilme çağrısında bulunduğunda yorumcuların birçoğu, onun, kaygılarını açıkça dile getirmeyen çok sayıda kıdemli askerin gayri resmi sesi olduğunu fark etti. Bu sinirlerin bozulduğu anlamına mı geliyor? Ne Murtha ne de suskun kıdemli askeri yöneticiler durumu böyle tanımlardı. ABD’nin Bush’un bahsettiği gibi bir zafere ulaşamayacağını görüyorlar ve ABD askeri gücünün Irak’ta kaldıkça dünyanın başka yerlerinde de görev yapabilen bir ordu olarak, zayıflatıldığına inanıyorlar. ABD silahlı kuvvetlerinin daha fazla kaybetmeden, zararın neresinden olursa olsun dönmesini istiyorlar.
Şu an, ABD koalisyonunun Irak’ta askeri kuvvet bulunduran her üyesinin, 2006’da askerlerini tam olarak geri çekmese de, potansiyel olarak, askerlerinin sayısını azaltma eğiliminde olduğu açıktır. Tabii ki kimse cesaretini yitirdiğini kabul etmez fakat ABD’deki kamuoyu ve yaklaşan seçimler onları son derece yormuştur.
Ya Iraklılar? Iraklılar iki temel gruba ayrılmaktadır -ABD güçleriyle fiilen savaşanlar ve ABD ile işbirliği yaptığı düşünülenler, ve diğerleri- Bu belgede ABD ile savaşanlar üç gruba ayrılmaktadır: Retçiler (değişimleri kabul etmeyen Sünni Araplar), Saddamcılar (eski rejimi yeniden kurmayı umanlar) ve El Kaide’ye bağlı olan veya ondan esinlenen teröristler. Bu belgeye göre ABD son 2 gruptan az çok vazgeçmiştir fakat ilk gruptakilerin çoğunu muhalifliklerini azaltma yönünde ikna edebilmeyi ummaktadır. Ne var ki bunu yapabildiğine dair pek kanıt görünmemektedir. Kısacası, ABD’nin düşman olarak tanımladıklarının cesaretlerini veya mücadele yeteneklerini yitirdiklerini söyleyemeyiz.
Peki ya diğer Iraklılar? Burada ABD, tahminen Irak hükümetinin otoritesine bağlı Irak güvenlik güçlerine güveniyor gibi görünmektedir. “Tahminen” diyorum çünkü bu güvenlik güçlerinin Ulusal Ordu adı altında kendi amaçlarının peşine düşen çeşitli milisleri -iki tür Kürt milis ve en az üç tür Şii milis- de barındırdığı açıktır. ABD “düşmanla” -ki düşmanla, ABD’nin Irak’a saldırısının meşruluğunu reddedenler kastediliyor- mücadelede görevi devralan bu güvenlik güçlerine güvendiğini söylemektedir.
Fakat bu yeni güvelik güçlerinin çeşitli kesimlerini kontrol edenlerin amacı Bush rejimi ile gerçekten aynı mıdır? Bunlar global terörle mücadelede tam bir ortak olma niyetinde midir? Bu yüzden uzun vadede güvenilir midir? Şimdiki yeni hükümettekiler şu andan itibaren iki yıl orada olsalar bile (ki bu şüpheli bir konu) sadece, Irak’ta ılımlı, istikrarlı bir düzen yaratmayı daha da zorlaştırmaya yarayacak bu rolü neden oynamak istesinler?
Ve nihayet, en kazançlı çıkanın İran olması ihtimali bugün kaybedenler ve kazananlardan çok gözlemcilerin ilgisini çekmektedir. Bu sadece Şii egemen bir hükümetin İran’ın her anlamda yardakçısı olacağı anlamına gelmez. Basitçe, bu hükümetler hiçbir zaman İran’a düşmanca bir rolde olmak istemezler ve bu yüzden ABD’nin İran’a tam ters olan amaçlarına uygun davranamazlar ve davranmayacaklar.
Irak’ta çanlar kimin için çalıyor? O da soru mu, George Bush ve ABD için. Bush, ABD’nin bu savaşı kendi topraklarında vermek istemediği için Irak’a girdiğini iddia etti. Fakat, tam tersi gerçekleşiyor. Kargaşa, ABD topraklarına intikam duygusuyla birlikte geliyor. ABD’nin neden Irak’tan çekilmediğine dair bir iddia bunun Irak’ta bir iç savaşla sonuçlanacağını öne sürmektedir. Fakat hiç kimse ABD’de nasıl bir iç savaşın gelişim sürecinde olduğunu tartışmamaktadır.
15 Aralık 2005
fbc.binghamton.edu adresinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir