Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) Altıncı Bakanlar Toplantısı Hong Kong’da 13-18 Aralık tarihleri arasında toplanıyor. 1 Ocak 1995’te kurulan ve şu anda 148 üyelik bir örgüte dönüşen DTÖ’nün temel amaçları küresel ticaretin serbestleştirilmesi ve uluslararası mal ve hizmet akımlarını düzenleyici her türlü müdahalenin ortadan kaldırılması olarak özetlenebilir. Ancak örgütün on yıla yaklaşan tarihçesi, kendisinden beklenen amaçların […]
Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) Altıncı Bakanlar Toplantısı Hong Kong’da 13-18 Aralık tarihleri arasında toplanıyor. 1 Ocak 1995’te kurulan ve şu anda 148 üyelik bir örgüte dönüşen DTÖ’nün temel amaçları küresel ticaretin serbestleştirilmesi ve uluslararası mal ve hizmet akımlarını düzenleyici her türlü müdahalenin ortadan kaldırılması olarak özetlenebilir. Ancak örgütün on yıla yaklaşan tarihçesi, kendisinden beklenen amaçların hiç de ”tarafsız” ve ”demokratik” bir şekilde işlemediğini; tersine DTÖ’nün bir yandan gelişmiş/sanayileşmiş ülkelerin çeşitli tarife ve tarife-dışı engeller ile korunmasına göz yumarken diğer yandan da azgelişmiş ülkelerin birer ithalat cenneti haline dönüştürülerek yerel sanayilerini çöküntüye uğratacak politikaları uygulamaya zorunlu kılındıklarını belgelemektedir.
Hong Kong zirvesinin tarihsel önemi, 1999’da Seattle, 2003’te de Cancun’da yapılan ve bir sonuç alınamadan dağılan DTÖ toplantılarının gölgesinde toplanmak üzere oluşunda yatıyor. Nitekim uluslararası mal ticaretinin düzenlenmesinde karşılaşılan bu belirsiz ve gergin ortam karşısında katılımcılar, ”Hong Kong zirvesinde oluşacak herhangi bir başarısızlığın, mal piyasalarında halen belirsizlik ve huzursuzluk kaynağı olan statükonun sürdürülmesi anlamına geleceği” belirtilerek uyarılmış durumdalar.
Dolayısıyla, özellikle ABD ve AB öncülüğünde gelişmiş ülkelerin Hong Kong’a yeni bir taktik anlayışla hazırlıklı geldiği görülmekte. Gelişmiş ülkelerin ilk hedefinin Cancun’da bir blok olarak karşılarına çıkan ve Afrika’nın başını çektiği gelişmekte olan ülkeler cephesini (G90) bölmek ve pazarlık güçlerini zayıflatmak olduğu görülüyor. Bu amaçla, ABD, AB ve Avustralya, aralarına Brezilya ve Hindistan’ı da alarak ”Beş İlgili Taraf-BİT” i (Five Interested Parties-FIP) oluşturdu. Böylelikle Cancun’da GÜ’lerin karşısına çıkan G20 blokunun stratejik pazarlık gücünün parçalanması hedeflenmekteydi.
Gelişmekte olan ülkeler açısından Hong Kong Zirvesi’nin ana gündem maddesi, kuşkusuz, tarımsal ürünlerde gelişmiş ülkelerin kendi üreticilerine sağladıkları olağanüstü boyuttaki destekler sonucunda oluşan arz fazlalarını dünya tarım piyasalarına boşaltmaları ve uyguladıkları korumacı politikalar ile de azgelişmiş ülkeleri tarımsal ürünlerde net ithalatçı konumuna sürüklemeleridir. Nitekim OECD tarafından yapılan değerlendirmelerde ABD, AB ve Japonya’nın tarımsal üreticilerine sağladıkları üretim desteğinin2002’de 230 milyar dolar, 2003’te de 257 milyar dolar düzeyinde olduğu hesaplanmaktaydı. Bu rakam OECD toplam üretici gelirlerinin yaklaşık üçte birine ulaşmaktadır.
Ancak, DTÖ görüşmelerinde söz konusu destekler, ”ticareti engelleyici olanlar” ve ”olmayanlar” şeklinde kabaca iki gruba ayrılarak parçalı hale getirilmekte ve pazarlık masasında bir bütün olarak değerlendirilmemektedir. Daha önceki Uruguay Zirvesi’nde gelişmiş ülkelerin uyguladıkları dayatmacı pazarlıklar sayesinde tarımsal destekler ”Mavi Paket” ve ”Yeşil Paket” olarak iki gruba ayrılmıştır. ”Yeşil Paket” e dahil olan ürünlerde uygulanan tarımsal destekler ”ticareti engellemeyen” statüde kabul edilmekte ve dolayısıyla DTÖ’de görüşme sürecine girmemektedir. ABD açısından uygulanan tarımsal desteklerin yoğunlukla ”Yeşil Paket” e dahil edilmiş olması kuşkusuz sürpriz değildir.
Hong Kong’da gelişmiş ülkelerin dayattığı politikaların başında ”Tarım-Dışı Piyasalara Giriş” (Non-Agricultural Market Access-NAMA) görüşmeleri altında tarım dışı ürünlerde yapılması öne sürülen tarife indirimlerinin, doğrusal olmayan bir formülle, yani en yüksek sektörel koruma oranlarının daha hızlı indirilmesi şeklinde planlanması gelmektedir. ABD görüşü, sanayi ürünlerinde tarife oranlarının tüm dünyada 2010 yılına kadar yüzde 5-7 düzeyine indirilmesi şeklindedir. Bu politika önerisi ise azgelişmiş ülkelerin henüz genç ve cılız sanayilerinin ithalat baskısına dayanamayarak çökmesine yol açacak ve bu ülkelerdeki orta-küçük sanayi işletmelerinin yıkıma uğrayarak daha fazla işsizlik ve yoksulluk üretmesi anlamına gelecektir.
Burada ilginç olan, bugünün gelişmiş ülkelerinin kendi sanayileşme evrelerinin başında aslında kendi ticaretlerini ve sanayi ürünlerini yoğun bir şekilde korumuş oldukları gerçeğidir. Örneğin, Cambridge Üniversitesi’nden Ha-Joon Chang , ABD’nin sanayi ürünlerindeki tarife oranlarının 1820 ve 1945 arasında yüzde 40’lar düzeyinde olduğunu ve yüzde 25’in altına hiçbir zaman indirilmemiş olduğunu vurgulamaktadır.(*) Gene Chang’ın ilettiği bilgilere göre, yüzyılın ilk yarısında sanayi ürünlerinde tarife oranları İtalya’da yüzde 18-46, Almanya’da yüzde 13-26, Fransa’da ise yüzde 18-30 aralığında idi. Çokça vurgulanan Çin mucizesi ise 1990’larda yüzde 30’u aşan gümrük koruma oranları arasında gerçekleşmektedir.
Dolayısıyla, iktisadi kalkınma tarihi bizlere ”ticaret politikalarıı” aslında birer ”sanayi politikası” olarak değerlendirerek sanayileşme yolunda ticaretin selektif ve stratejik önceliklere göre yönlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. DTÖ, Dünya Bankası ve IMF ile birlikte, azgelişmiş ülkeleri topyekûn bir ticaret serbestisine zorlarken bu ülkelerin selektif politikalar yardımıyla sanayileşme ve kalkınma olanaklarını ellerinden almaktadır.
Sizler bu satırları okurken Hong Kong toplantısının ikinci gününde olacağız ve neoliberal küreselleşme karşıtı güçlerin yaygın eylemleri altında geçmiş olan birinci günün haberleri Türkiye’ye ulaşmış olacak. ”Dünyamız alınıp satılacak bir ticari mal değildir” sloganları altında Hong Kong toplantısının DTÖ için üçüncü kez sonuç alınamadan dağılması, neoliberal küreselleşme karşıtlarının anti-sistemik mücadelelerinde küçük, fakat anlamlı, yeni bir halka oluşturacak.
*Chang, H.J, Kicking Away the Ladder-Development Strategy in Historical Perspective, Londra: Anthem Press, 2002.
Cumhuriyet 14.12.2005