Sınıfsal-sosyal olandan kopuk olarak oluşturulacak bu “sol” siyaset yaklaşımı belki siyasette AKP tıkanıklığını dengelemek isteyen güçlerin işlerini “kolaylaştırabilir” ama AKP’yi oy veren ezilenlerin “yüreklerini titreştirecek” bir sese sahip olması zor! DİSK solda yeni siyaset arayışının “kolaylaştırıcısı” rolünü üstlendi. DİSK’in bir işçi örgütü olarak siyaset arayışında olması olumlu bir durumdur ve aslında bu arayış gayreti bütün […]
Sınıfsal-sosyal olandan kopuk olarak oluşturulacak bu “sol” siyaset yaklaşımı belki siyasette AKP tıkanıklığını dengelemek isteyen güçlerin işlerini “kolaylaştırabilir” ama AKP’yi oy veren ezilenlerin “yüreklerini titreştirecek” bir sese sahip olması zor!
DİSK solda yeni siyaset arayışının “kolaylaştırıcısı” rolünü üstlendi. DİSK’in bir işçi örgütü olarak siyaset arayışında olması olumlu bir durumdur ve aslında bu arayış gayreti bütün işçi, emekçi örgütlerine ve kitlelere yayılmalıdır. Ama DİSK’in, daha doğrusu, DİSK yöneticilerinin, nasıl bir siyaset aradığı ya da nasıl bir siyasi hareket için “kolaylaştırıcı rol” üstlendiği tartışılmalıdır.
DİSK’in 14-15 Ekim’de Bolu’ da yaptığı toplantıya tartışmacı ve 10 Aralık’ta İstanbul’da yaptığı toplantıya ise dinleyici olarak katıldım. Bolu’daki tartışmalardan sonra gerek İstanbul toplantısında genel başkanın yaptığı konuşmanın içeriği ve İstanbul toplantısındaki sunuşların ana çerçevesi, gerekse toplantı sonrası çeşitli TV kanallarında yapılan tartışmalar arayışın genel olarak oturduğu zeminin yeteri şekilde anlaşılmasını sağlamıştır.
Bu yazı arayışın geldiği bu noktada toplantılara katılan bir kişi olarak tutum ve görüş belirlemek konusunda duyduğum sorumluluk gereğidir.
AB perspektifinde Sosyal Demokrasi…
Bolu’da yapılan toplantı öncesi ve toplantı başlangıcında öne çıkan temalardan öncelikli olan solun farklı kanatlarının birliği üzerine yükselecek bir siyaset arayışı idi. Hatta toplantıda sosyalist kanattan bazı aydınlar solun Birinci Dünya Savaşı ve Ekim Devrimini takip eden ayrışımından sonra bu günün dünyasında iki ana akımın yeniden birlikteliği gibi “tarihsel” konuşmalar yaptılar. Ama gerek birinci toplantının sonuç bildirgesi, gerekse İstanbul toplantısı, arayışın ufkunun, CHP/DSP’nin bıraktığı boşluğu “Avrupa Birliği perspektifi” doğrultusunda doldurmak isteyen yeni bir “Sosyal Demokrat” siyaset olduğunu ortaya koydu. Gerçi bu arayışta sosyalistlerin yeri konusundaki bir soru üzerine “kollektivist olmayanlar, örneğin ÖDP burada yer alabilir” denilerek bir kapı açıldıysa da bu aslında bir şeyi değiştirmiş olmuyordu.
“Emek”siz siyaset
Benim gibi, küresel kapitalist/emperyalist egemenliğin dünyada ve Türkiye’de geldiği bu aşamada “düzene karşı” mücadele etmek isteyen samimi sosyal demokrat/sosyalist unsurların ortak işçi/emekçi kökenleri zemininde yeniden birlikteliğini mümkün ve gerekli gören birisi için toplantılar hayal kırıklığı oldu. Çünkü toplantıları düzenleyen ve bir işçi örgütü olan DİSK’in siyaset arayışının hiçbir yerinde işçi/emek/sınıf kavramları üzerine temellenmiş bir şey yoktu. Ekonomik politikalarda “mülkiyetin kimde” olduğuna bakılmıyor, siyasetin kitlesi olarak da “girişimciler” dahil her toplum kesimi sayıldıktan sonra “ekonomik konumu ne olursa olsun Cumhuriyete ve onun değerlerine sahip çıkanlar” denilerek çerçeve çiziliyordu.
Sosyal olanın dışlanması
Hepimizin bildiği ve toplantılarda söylendiği gibi Türkiye’deki “sosyal demokrasi” işçi hareketine dayanmamaktadır.Ecevit’in çıkışlarında gerçekleştirdiği ulusalcı/halkçı popüler tarz dışında hiç bir sol yaklaşım işçi ve yoksul kitlelerden oy alamamış, orta sınıf-aydın hareketi olarak kalmıştır. Fakat söylendiği gibi eğer bir yenilenme ve solun yeniden tanımlanması ihtiyacı içinde isek bu tam da eksik olunan zeminde yani “sosyal” olanda gerçekleşmeyecek midir ?.Solun hem “liberal” ve “milliyetçi” olandan kendisini ayırt etmede hem de gerek kendi içindeki birliğinin, ama daha da önemlisi işçi ve yoksul kitlelerle birlikteliğinin zemini sosyal yani sınıfsal olan değil midir? Siyasetin hemen tamamen dini ve etnik kimlikler temelinde yapıldığı ve bir kardeş kavgasına sürüklenen Türkiye’de tek bir etnik-dini kimliğin dayatılmayacağı “ulus”‘un demokratik yeniden kuruluşunda asıl çimento “sosyal” olan olmayacak mıdır? Yani aslında sınıf zeminindeki mücadele ortaklığı aynı zamanda “ortak bir vatan” oluşturma mücadelesine en büyük katkı değil midir?
Yoksulların yüreğini titretmeyen bir çağrı
Bir işçi örgütü olarak DİSK, “sağ”-“sol” ayırmadan tüm işçi ve emekçi örgütlerine bir çağrı yapabilir ve gelenlerle bir siyaset arayışına girebilirdi. Bu arayışın çerçevesi herhalde emek ve demokrasi olur ve bu işçi emekçi kitlelerinin bağımsız bir siyasal güç oluşturma yönünde işlerini kolaylaştırırdı. DİSK bunu yapmadı. DİSK in çağrısı her sınıftan “sol” a oldu. Sınıfsal-sosyal olandan kopuk olarak oluşturulacak bu “sol” siyaset yaklaşımının ise belki siyasette AKP tıkanıklığını dengelemek isteyen güçlerin işlerini “kolaylaştırabileceği” tahmin edilebilir. Ama bu girişimin bunu başarması da zordur. Çünkü bu yaklaşımla AKP’yi destekleyen ezilen kitlelerin “yüreklerini titreştirecek” bir sese sahip olunması zor görülmektedir.
www.bianet.org