Nereden nereye? Hiç aklımıza gelir miydi bir gün DİSK tabanında hatırı sayılır ölçüde MHP eğimli işçi varken, tavanda da işçileri piyasa ekonomisine teslim etme eğiliminin egemen olacağı? DİSK tabelası faşizme ve liberalizme karşı mücadelelerle yükseldi ama şimdi tabandakilerin önemli bir kısmı MHP’li, tavandakiler de liberal eğilimli. DİSK yöneticileri önemli bir günah işliyorlar. Yeni sol parti […]
Nereden nereye? Hiç aklımıza gelir miydi bir gün DİSK tabanında hatırı sayılır ölçüde MHP eğimli işçi varken, tavanda da işçileri piyasa ekonomisine teslim etme eğiliminin egemen olacağı? DİSK tabelası faşizme ve liberalizme karşı mücadelelerle yükseldi ama şimdi tabandakilerin önemli bir kısmı MHP’li, tavandakiler de liberal eğilimli. DİSK yöneticileri önemli bir günah işliyorlar. Yeni sol parti arayışı adı altında düzenledikleri toplantılara solun değişik kesimlerinden insanları çağırıyorlar ama ön plana çıkarılanlara baktığımızda bu yeni sol parti arayışının fikri temellerinin çok açık ve belli olduğunu görüyoruz. Zaten ön plana çıkarılanların renklerine bakarak yeni sol parti arayışının özelliklerini kestirmeye çalışmamız gerekmiyor, çünkü bu insanlar ne düşündüklerini söylüyorlar.
“Sol”un olmazsa olmazları
Değişik vesilelerle tekrarlamaya çalıştım, ÖDP tarafından 2004 yılında düzenlenen Neoliberalizme karşı ortak savunma toplantısına katılan günümüzün öndegelen Marksist iktisat teorisyenlerinden Gerard Duménil ilk gündem maddesinin bir araya gelip “bugün sol nedir?” sorusunun cevabını vermeye çalışmak olduğunu söylemişti. Gerçekten de 21. yüzyıl başında solun durumu bu kadar belirsizliklerle doludur… da acaba bu “sil baştan” anlamına mı gelir? Solun içine düştüğü bu duruma rağmen kırmızı çizgileri yok mudur?
Sol düşüncenin özü iktidar sahiplerinden hakların mücadele edilerek, onlara rağmen alınabileceğidir. Bu nedenle de haklarını elde etmeye çalışanların dayanışmaları ve örgütlenmeleri gerektiğidir. Bu fikri reddettiğiniz noktadan itibaren yaptığınız şey, her şey olabilir ama sol olamaz. Neoliberalizmin saldırısı altında geçen son 25-30 yılda gördüklerimiz bu düşünceyi defalarca teyid etti. Zaten insanın tarihi bu fikrin sürekli doğrulanmasının tarihi olarak da okunabilir.
Peki sosyal demokrasinin özü nedir? Bunu söylüyorum çünkü DİSK yönetiminin yeni sol parti arayışı toplantılarında vitrine çıkardığı insanların sosyal demokrat elit olduğunu hepimiz biliyoruz, görüyoruz. Zaten DİSK Genel Başkanı da CHP üyesidir. Tarihine baktığımızda sosyal demokrasinin özünün gerçekçilikle teslimiyetçiliği birbirine karıştırmak ve sonunda gerçekçilik adına teslimiyetçilik yapmak olduğunu görüyoruz.
Kavramlar iyice karıştı
Şimdi aynısını bir kere daha yapıyorlar. Bunu anlamak için biraz kavramsal masa temizliği yapmak gerekiyor. Türkiye’deki sol liberallerin anlamadığı, kendilerini sağ liberallerden ayıranın ne olduğudur. Bu noktadaki kafa karışıklığını yaratan ise sağ liberallerin kaypaklığıdır, kendi alanlarını dolduramamalarıdır. Böyle olunca o alanı doldurmaya çalışan sol liberaller kendilerini ayırt eden şeyin demokrasiyi savunmak olduğunu zannediyorlar. Piyasa ekonomisini ve demokrasiyi savunmanın sol liberalizm olduğunu sanıyorlar. Aslında sol liberalizm terimi kendi içinde çelişkili. Solculukla liberalizm bağdaşmaz. Çünkü solculukla piyasa ekonomisi bağdaşmaz. Kritik nokta da burası zaten.
İnsanlar arasındaki ilişkilerden bahsediyoruz. Piyasa ekonomisi diye girişimcilerin istedikleri gibi at oynattığı düzene denir. Solculuk ise tam da bu noktada başlar. Girişimcilerin istedikleri gibi at oynattıkları ortamlarda emeği ile çalışan insanlar ezildiği için bazıları girişimciliğin ortadan kaldırılması gerektiğini düşünür, bazıları dizginlenmesi gerektiğini düşünür, bazıları yönlendirilmesi gerektiğini düşünür. Bütün bunların ortak noktası girişimcilerin diledikleri gibi davranmalarına mani olmak çabasıdır. Solculuk burada başlar. Liberalizmin özü ise tersine girişimcileri çayıra salmaktır. Piyasa ekonomisi diye buna derler.
Dolayısıyla “piyasa ekonomisini reddedenlerle yollarımız ayrıdır” derken yeni sol partiyi arayanlar gerçekten de kritik olan hususu söylemiş oluyor. Oluyor ama biz bu söze bakarak onların piyasa ekonomisiyle ilişkilerinin nasıl olacağı konusunda bir fikir edinemiyoruz. Yukarıdan beri yazmakta olduklarımı bazılarınızın “anlat, anlat heyecanlı oluyor” diye, bazılarınızın da “iyi ki bildin” diye okuduğunuzu düşünüyorum. Ama siz farklılığınızı bunun üzerinden kurarsanız alabileceğiniz en hafif cevap bu olur. “Piyasa ekonomisini reddeden solcularla yollarımız ayrıdır” derken konunun getirildiği tartışma düzlemi budur. Bunu söylemekle aslında bir yanıyla en kritik noktayı dile getirmiş oluyorsunuz ama bir yanıyla da hiçbir şey söylememiş oluyorsunuz, “sosyalist planlama” diyenlerle işimiz olmaz demek dışında.
Kısacası biz sizin neoliberal saldırı karşısında ne yapacağınızı, Türk girişimcileri ile ilişkilerinizi nereden kuracağınızı bu sözünüze bakarak anlayamıyoruz. Bu sözün “amacımız sosyalist planlama değildir” demiş olmak için söylendiğini sanmıyorum. Öyleyse ne demek isteniyor? Bu noktada ‘biz henüz arayış içindeyiz, o noktaya gelmedik’ denemez, çünkü “piyasa ekonomisini reddedenlerle yollarımız ayrıdır” dendiğinde sadece sosyalist planlamaya karşıyız mesajı verilmediyse, neoliberalizm ve Türk girişimcileri konusundaki tavırla ilgili bir imada bulunulmuş olmalı. Burayı kurcalamak lazım. Dananın kuyruğunun koptuğu yer burası çünkü. Sosyal grupların çıkarları çelişir ve sizin bu noktada hangi çıkarlara öncelik vereceğiniz ve önceliklerinizi nasıl savunacağınız, durduğunuz yeri belirler.
Türkiye’nin yaşamakta olduğu konjonktürel toz bulutları içinde bu söylediğim konularda önemli eksen kaymaları oldu, sapla saman birbirine karıştı. ABD’nin Ortadoğu politikaları, AB konjonktürü ve Kürt konjonktürü bunun başlıca nedeni oldu. Öyle bir noktaya geldik ki sol adına solculardan başka herkes konuşur oldu. Bir kısım milliyetçilerle bir kısım liberaller tartışmaların ve gündemin tarafları oluyor ve de asıl solcunun hangisi olduğunu tartışıyorlar. Geldiğimiz nokta bu kadar da komiktir yani.
Yeni sol parti Türkiye’nin AB sürecini hızlandırmak isteyecek, demokrasiye AKP gibi çağdaş demokrasi kültüründen yoksun ve takiyeci bir yaklaşımla değil, gerçek bir demokrasiye ulaşma sürecini hızlandırma amacıyla yaklaşacak, Kürt konusunda devlete teslimiyetçi olmamaya çalışacak. Yapacaklarının en iyisi budur, niyetleri de budur. Öyle değil mi? Peki ekonomi ne olacak? Piyasa ekonomisi dediğinizin ders kitaplarındaki versiyonu bir kurgudan ibarettir. Gerçek hayattaki versiyonunun dünyanın yoksullarına bir hayrının dokunduğuna da şimdiye kadar rastlamadık. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sol söylem kullanan bir Deniz Feneri mi kuracaksınız?
Yinelemek isterim, bunlar süreçte belirlenecek, biz zaten bunların cevaplarını arıyoruz denemez. Çünkü bunlar temel ilkelerdir ve bir araya gelen sosyal demokratlar olduğunuza göre bu konularda yol ayrımlarınızın baştan belli olması gerekir.
Düzenin bir kanadı, yeni sol parti için yola çıkanlar daha arayışlarına yeni başlamışken onların bu arayış içinde nereye varacaklarını görmüş olmalı ki hemen onları kabullendi. Düzenin o kanadının medyası bunu hemen hissettirdi. Yeni sol parti Türkiye’nin daha demokrat bir ülke olarak AB içindeki yerini almasının mücadelesini yapacak. Bu “mücadele”yi nasıl yapacağı da belli değil. Günümüzde Türkiye’de sol olmanın ayırt edici özelliği bu mudur?
Son olarak şunu eklemek isterim. Mesela ÖDP’nin bu girişimde yeri olduğu söylenmiş. Bu yazı yazılırken henüz ÖDP’den bu konuda bir açıklama gelmemişti. Siz kaçarsanız gerçekler sizi bir gün gelir bulur. Şimdi ÖDP konuşmak zorunda, kıvırmadan ama. Aslında işin püf noktası, planlama p
iyasa ekonomisi çatalına takılmadan, bunu aşarak solun içinde kalabilmekte. Göreceğiz.
Bu yazı 18/12/2005 tarihli Radikal Gazetesi’nin Radikal 2 ekinden alınmıştır