Kısa adı YASED olan Yabancı Sermaye Derneği ‘nin başkanı Şaban Erdikler geçen hafta Hürriyet yazarı Vahap Munyar ‘la görüşmüş ve derneğinin adından şikâyetçi olduğunu söylemiş. Aktarıyorum: ”Sermayeye ‘yabancı’ demek bize ve misyonumuza yakışmıyor. Sermayeyi ‘yabancı’ diye tanımlayınca hemen bir başka ‘sınıf’ a itmiş gibi oluyoruz. Artık Türkiye çok değişti. Bizim de kendimize bu değişime uyacak […]
Kısa adı YASED olan Yabancı Sermaye Derneği ‘nin başkanı Şaban Erdikler geçen hafta Hürriyet yazarı Vahap Munyar ‘la görüşmüş ve derneğinin adından şikâyetçi olduğunu söylemiş. Aktarıyorum:
”Sermayeye ‘yabancı’ demek bize ve misyonumuza yakışmıyor. Sermayeyi ‘yabancı’ diye tanımlayınca hemen bir başka ‘sınıf’ a itmiş gibi oluyoruz. Artık Türkiye çok değişti. Bizim de kendimize bu değişime uyacak yeni bir isim bulmamız lazım.”
YASED’in yeni baştan adlandırılmasında düşünülen seçeneklerden birinin Global Yatırımcılar Derneği olduğu aktarılıyor. Ancak konunun sadece bir derneğe yeni bir ad bulmakla ilgili olmadığı anlaşılıyor. Yerli/yabancı sermaye ayrımını iktisat söyleminden kaldırma özlemi de söz konusu.
Benzer istekler, yakın bir gelecekte TOBB bünyesindeki güçlü tüccar, ithalatçı lobisi tarafından da niçin gündeme gelmesin? ”Yeter artık bu ihracatçı saltanatı… İhracat, ithalat, dış ticaret, iç ticaret, komisyonculuk, satıcılık, aracılık fark etmez; tüccar tüccardır ve hepsi saygındır…”
Belki de böylece yerleşik iktisat öğretiminin ”uluslararası iktisat” başlığı taşıyan disiplininden ve ödemeler dengesi istatistiklerinden ”kurtuluruz” . Ekonomiyi incelemek mi istiyorsunuz? Para, kamu maliyesi ve milli muhasebe verileri ile yetinirsiniz. ( ”İstihdam” gibi ayrıntıları da unutmanız uygun olur.) Ülke sınırları hâlâ geçerli olduğu için mal, hizmet, para, faiz, ücret, kâr akımlarından bazıları ”dışarıdan” gelmekte; diğerleri ”dışarıya” gitmektedir ve bunlara yol açan etkenler ile bunların sonuçları da elbette farklı olacaktır. Ancak ”dışarı” kavramı artık kullanılmayacaktır. Gariban Osmanlı, Tanzimat’ı, ”Bundan böyle gâvura gâvur demek yasak” olarak algılamıştı. Bugün de bizden ”yabancıya yabancı demek” ten vazgeçmemiz isteniyor.
****
Dış ticaret, para konularını bir yana bırakıp YASED Başkanı’nın önerisine geri dönelim. Yerli/yabancı sermaye ayrımına, kendilerini solda gören kimi yazarlar da karşı çıkıyorlar. Bunlara göre, ”yabancı” sermayeye muhalefet, kahrolası ”ulusalcı” akımların bir parçasıdır ve bu nedenle zararlıdır. Yazarlarımızın bu ”enternasyonalist” (isterseniz ”beynelmilelci” ) yaklaşımı ile YASED Başkanı’nın tavrı arasındaki paralellik ortadadır.
Enternasyonalist tavırları kabulümüz olsun. Peki, ya ”solculukları” nerede? Yerli/yabancı ayrımından ayıklarsanız, soyut sermaye kavramına, yani Das Kapital ‘e gelirsiniz. O zaman kavramın özünü mercek altına almanız gerekir. Özü itibarıyla da sermaye, bir nesne (örneğin bir ”torna tezgâhı” ) veya bir miktar para ( ”yüz lira” ) ile ifade edilemez. Sermaye burjuva toplumunun çelişkili konumlardaki iki sınıfını, yani sermayedar ile işgücünü karşı karşıya getiren bir toplumsal ilişkidir. ”Yabancı/yerli sermaye fark etmez” diyen ”solcular” , sermaye kavramının dayandığı karşıtlığa, sömürüye, sınıflar arası eşitsizliğe, bağımlılık ilişkilerine, istisnasız her şeyin alınıp satılmasına (metalaşmasına) dayalı toplumsal ilişkiyi göz ardı ediyorlar. Ve böylece, iki işlevi birden gerçekleştirmek çabası içinde olan egemen burjuva söylemiyle, örneğin YASED Başkanı ve diğerleriyle aynı konuma düşüyorlar. Bu işlevlerden birincisi, genel olarak ”sermaye” kavramına saygınlık kazandırmak; ikincisi ise (yukarıda değindiğim, Vahap Munyar’ın yazısındaki ifadeyle) ”yabancıdır, sadece kendini düşünür kuşkusu” nu ortadan kaldırmaktır.
****
”Sermaye” ilişkisinin özünü kavramak, elbette önemlidir; ama yeterli değildir. Bu çelişkili ilişkinin iki ayağında yer alan toplumsal aktörlerin farklı nitelikleri de önemlidir. Bu ilişkinin sermayedar ayağı büyük/küçük, uluslarüstü/yerli, tekelci/rekabetçi olabilir; spekülatif veya üretken sektörlere, ham maddeye veya sanayiye yönelebilir; hazır varlıkları devralmayı veya kapasite yaratmayı hedefleyebilir; işgücünün örgütlenmesine karşı katı veya gevşek tavırlar içerebilir; siyasi iktidarı kuşatma derecesi ve ülkenin geleceğini belirleme gücü fazla veya az olabilir… Bu farklılaşmaların içinde yabancı/yerli ayrımı da (diğer özellikleri de etkileyen) en önemlilerinden biridir. Ve farklı süreçlere dayanır, farklı sonuçlara yol açar.
Birkaç hafta önce bu köşede yabancı sermayenin yerlilerden farklı olarak yol açacağı sonuçlardan bazılarını mercek altına almıştım. O tür çözümlemeleri, ”sermaye” nin (yani Das Kapital ‘in) özünü, genel niteliklerini daima akılda tutarak sürdürmemiz gerekiyor. ”Yerli/yabancı fark etmez; başımızın üstünde yerleri var” türü söylemlerin gülünçlüğünü de bu çerçeve içinde teşhir etmeliyiz.
Bu yazı Cumhuriyet Gazetesi’nin 30.11.2005 tarihli sayısında yayınlanmıştır