Sendikalar 1980’li yılların başlarından itibaren Dünya ölçeğinde güç ve etkinliklerini yitirmeye başladılar. Sendikalaşma oranı, 1980 ve 1990’lı yıllarda hemen bütün Dünya’da azalma sürecine girdi. Bugün, sendikaların geleceğinin tartışılmaya başlandığı bir süreç yaşıyoruz. Bu sürece neden olan bir dizi ekonomik ve politik faktör var. 1973 Petrol Krizinin ardından tüm Dünyada yaşanan ekonomik daralma, işsizlik, teknolojik değişim […]
Sendikalar 1980’li yılların başlarından itibaren Dünya ölçeğinde güç ve etkinliklerini yitirmeye başladılar. Sendikalaşma oranı, 1980 ve 1990’lı yıllarda hemen bütün Dünya’da azalma sürecine girdi. Bugün, sendikaların geleceğinin tartışılmaya başlandığı bir süreç yaşıyoruz.
Bu sürece neden olan bir dizi ekonomik ve politik faktör var. 1973 Petrol Krizinin ardından tüm Dünyada yaşanan ekonomik daralma, işsizlik, teknolojik değişim ve üretim teknolojisindeki değişime bağlı olarak işgücünün yapısındaki, yönetim tekniklerindeki değişmeler, uluslar arası rekabeti kamçılayan küreselleşme, işletmelerin küçülmeleri başlıca ekonomik faktörler… Politik faktörlerin başında Sovyetler Birliğinin dağılımı ve tek kutuplu bir Dünyanın kurulması yer alıyor. Bundan başka işçi haklarını kısıtlayıcı -esnek yasal düzenlemeler- bir dizi uygulamanın gündeme gelmesi ve neo-liberal politikalara yöneliş önemli politik etkenler olarak sayılabilir.
Bu gelişmeler işçinin dünyasında esaslı değişimler yarattı ve yaratıyor. Endüstride yeniden yapılanma süreci yaşanıyor.
1 Bilgi teknolojisi, genetik, uzay ve nükleer teknoloji alanlarında hızlı gelişmeler yaşanıyor. Teknolojik değişimin lokomotifi sayılabilecek olan bilgi teknolojisi bilginin toplanması, işlenmesi, saklanması, çağrılması ve iletilmesinde yeni ve dev olanaklar yaratıyor. Teknolojik değişim, küresel planda ekonomiyi, üretimin organizasyonunu, dağıtımını doğrudan etkiliyor. Emek yoğun makineleşme dönemi giderek terk ediliyor ve üretim sürecinde enformasyon akışı ve işbölümü köklü değişimlere uğruyor. Üretim sürecinde zaman ve mekan birlikteliği hızla ortadan kalkıyor, değişen tüketici tercihlerine bağlı olarak geleneksel kitle üretimi, işbölümü, standartlaşma ve tam günlü çalışmaya dayalı Fordist üretim yapısı dağılıyor.
2 Teknolojik değişim, istihdamın sektörel dağılımında ve mesleki yapısında köklü değişmelere neden oluyor. Bilgisayar destekli tasarım ve üretim, giderek yaygınlaşan robot kullanımı, üretim sürecini hizmet sektörü ile bütünleştiriyor. Özellikle AB, ABD, Japonya gibi gelişmiş endüstri ülkelerinde imalat sektöründeki istihdam hızlı bir biçimde azalırken, hizmet sektöründe istihdam büyük bir artış gösteriyor. Bu gelişme geleneksel sendikacılığın dayandığı sektörlerin giderek ortadan kalktığına işaret ediyor.
3 Sendikalaşma oranı belirli istisnalar dışında bütün Dünyada gerilemekte.
4 İşgücünün profili değişiyor. Kol emeği yerini vasıflı işgücüne bırakıyor. İşgücünün profilindeki değişim iki temel noktada gözleniyor: Öncelikle, işletmelerde vasıflı işgücüne ihtiyaç artıyor. Tasarım, program ve analiz, üretim ve bakımda yeni teknoloji destekleri, robotların bakımı, elektrik, makine mühendisliği, sistem analistliği gibi işler yüksek vasıflı işgücü gerektiriyor. Bunun yanında esnekliğin arttırılmasına yönelik bir eğilim gözleniyor. İşler birleştirilmekte, istihdam azaltılarak, işçi ekibinin farklı işler yapabilecek şekilde esnekliğe kavuşturulması amaçlanmaktadır.
5 Üretimin organizasyonundan, ücretlendirme sistemlerine kadar her alanda esneklik yeni bir model olarak karşımıza çıkmakta, bu süreç hükümetlerce iş yasalarının esnekleştirilmesi çabalarıyla da desteklenmektedir. Endüstride standart dışı, “atipik” olarak adlandırılan part-time çalışma, esnek zamanlı çalışma, evde çalışma, yoğun çalışma, belirli süreli çalışma, taşeron-alt işveren vb. istihdam biçimleri hızlı bir artış göstermektedir.
DÜNYADA SENDİKALAR NELER YAPIYOR?
Bu durum gelişmiş ülkelerde sendikaları yeni arayışlara yöneltmektedir. Dünya ölçeğinde geliştirilen sendika politikaları, önemli ölçüde ülkelerin özgün niteliklerine uygun ve çoğu alanda genellemelere elverişli olmayan yaklaşımlar görünümünde. Değişim, ülkeden ülkeye ve hatta sektörlere göre farklı biçimlerde yansımakta, buna bağlı olarak sendikal öncelikler de farklılıklar içermektedir. Yine de bir genelleme yapılabilirse, özellikle endüstrileşmiş Avrupa ülkelerinde politika arayışlarının, ağırlıklı olarak, sendikalaşma oranındaki düşüşün durdurulması, işgücünün niteliğindeki farklılaşmaya koşut olarak, sendika-üye ilişkilerinin sorgulanması ve üye kimliğinin yeniden tasarlanması noktalarında yoğunlaşıyor. İşgücünün homojen yapısının kırılması karşısında, pek çok ülkede sendikalar, işyerlerinde etkinlik kazanan alt-kültür gruplarını saflarına katabilmek için yeni yaklaşımlar deniyorlar. İşçileri “kitle” olarak değil “birey” olarak algılamaya başlayan ICFTU, TUC gibi büyük sendika merkezleri, internet sayfalarında gençlik, sağlık, çevre, işyerlerindeki cinsel taciz vb. sorunları irdelemekte, genç işçilerin, kadın işçilerin yanında eşcinsellerin -gay ve lezbiyen sendika üyelerinin- çalışma yaşamındaki haklarını ele almaktadırlar.
Bugün Dünya ekseninde sendikaların yapılarında ve politikalarında köklü bir dönüşüm kapasitesine sahip olup olmadıkları tartışmaya değer bir konudur. Böylesine köklü bir dönüşüm, sendikaların kendilerini çağa uyarlamaları yerine, değişimi yönlendirebilmelerini, değişimin vazgeçilmez bir aktörü durumuna gelmelerini gerektiriyor. Bu yönde de sendikalar, belirgin tespitler yapabilmiş değil. Dünyadaki değişime karşı sendikaların izledikleri strateji, daha çok bir savunma çabası görünümünde.
ESKİ ŞARAPLAR, YENİ TULUMLAR!
Aslında sendika aktivistleri, sendika hareketinden yeni mücadele biçimleri, sorunların çözümü yönünde bütünlüklü “genel-geçer” politikalar bekliyorlar. Bu belki de artık hiç gerçekleşemeyecek.
Unutmamak gerekiyor ki, benzer tarihsel kökenlere sahip olsa da Dünya sendika hareketi her zaman gerek örgüt yapıları ve gerekse politik yaklaşımlar ve mücadele gelenekleri açısından çeşitlilik taşımıştır. Homojen işgücü yapısının kırılmasıyla bu çeşitlilik, doğrudan doğruya işgücünün profiline de yansımış durumda. Üstelik fabrikanın Dünyanın merkezi olmadığı artık biliniyor. İmalat sanayiinde çalışanların oranı, genel nüfus içinde giderek ağırlığını ve önemini yitirmekte. Fabrikalarda sayıları her geçen gün artan vasıflı işgücünün yanında kol emeği de varlığını sürdürüyor. İşletmelerde vasıflı, görece istihdam güvencesine sahip, pazarlık gücü yüksek “çekirdek işgücü” ortaya çıkmakta, pek çok iş işletme dışında “çevre işgücü” olarak adlandırılan düşük ücretli, hiçbir güvencesi olmayan işçi kitlelerince yapılmaktadır. İletişim teknolojisindeki devrim, ülke sınırlarını ortadan kaldırmakta. İnternet, yeryüzünün dört bir yanına dağılmış çeşitli alt kültür gruplarını yakınlaştırıyor. İşyerlerinde kültürel çeşitlilik önem kazanıyor. Alt kültür grupları etkinlik kazanmaya başladı. Taşeronlaşma, part-time çalışma, evde çalışma gibi pek çok tarz giderek etkinlik kazanıyor. Geçmişte “zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan” yığınların oluşturduğu sendikaların üye tabanı, “heterojen” ve “farklılıklarını önemseyen” kültür gruplarına dönüşüyor. Sendikal örgütlenmenin temel hareket noktası olan “çıkar birliği” ve “dayanışma” böylesi bir çeşitliliğe ne ölçüde yanıt verebilecek?
Bütün bunlar pek çok alanda “genel geçer” çözümleri güçleştiriyor. Geçmişte uzun bir süre uygulanan her ülkede geçerli tek tip çözümler, Dünya dengelerinde, endüstride yaşanan köklü değişimler sonucu önemli ölçüde geçerliliğini yitirdi. Dünya iş