Paris, isyanların, devrimlerin şehri… İsyan ile devrim arasındaki ince “ayarı” bilen, bu nedenle de çok acımasız olan şehir, Paris… Her devrim başarılı bir isyan ise, her isyan başarısız bir devrim girişimidir. İlkinde, örgütlü, bilinçli, hedefi belli olan bir eylem vardır, bu nedenle “isyan” diye başlayan şey “devrim” olarak tarihte yerini alır. İkincisi ise tersi özellikler […]
Paris, isyanların, devrimlerin şehri… İsyan ile devrim arasındaki ince “ayarı” bilen, bu nedenle de çok acımasız olan şehir, Paris… Her devrim başarılı bir isyan ise, her isyan başarısız bir devrim girişimidir. İlkinde, örgütlü, bilinçli, hedefi belli olan bir eylem vardır, bu nedenle “isyan” diye başlayan şey “devrim” olarak tarihte yerini alır. İkincisi ise tersi özellikler taşır, örgütsüz, bilinçsiz, hedefi belli olmayan kaba bir öfke ile tutuşmuş olabilir, ki son Paris İsyanı bu özellikleri taşır. Lakin isyanın da, devrimin de “çocukları” hep “baldırı çıplak”, “eşkıya”, “sefiller”, “pislikler”, “serseriler” vb. olarak sıfatlandırılmıştır. Devrim’i yapanlar bu sıfatı verenlere başka bir dünyanın görkemli güzelliğini göstermeye and içmişken, İsyan’ı devrime dönüştüremeyenlere egemen olanlar, asilere dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek için kolları sıvamışlardır. Evet, tarih yenen ve yenilenler için bu kadar acımasızdır. Her başarılı isyan bir devrim olabilirken, her başarısız isyan bir büyük korku yayarak, geriye başkaldıranların ağır yaptırımlara tabi tutularak terbiye edilmek istendiği bir “tortu” bırakır, ki bu küllerinden yeniden doğacak bir devrimin ertelenmesinden başka bir şey değildir. Böyle olduğu için de her devrim bir parça “baldırı çıplakların” işidir, hadi işi biraz Engin Ardıç “bilgiçliğine/züppeliğine” vurup, “frenkçesi” ile “sans culot”ların (nedense Türkçe’ye donsuzlar diye çevrilmiştir, oysa “culot” soyluların giydiği bir pantol türüdür ve fakir fukara bunu giyemediği için onları aşağılamak için onlara böyle hitap edilir, yoksa, şükür hepsinin iyi kötü donu vardır, Sümerbank bezinden olmasa bile!) işidir diyelim…
Paris’in asi çocukları bir kez daha, “isyan” diyip, sokaklara döküldüler. Bunlara, bizim Türkçe’deki karşılığı ile kibarca “baldırı çıplak” demeyi bile nazik, diplomat Fransızlar kendilerine yediremediler!.. Paris’te, her dönemin kendince “asi” olan çocuklardan “baldırı çıplakların” isyanı ile, kapitalizm bir kez daha potansiyel bir başkaldırıyı hep içinde taşıyan toplumsal yapıdaki bunalım ile yüz yüze geldi. Ve, bir kez daha şaşırmış görünmenin ötesinde, bu isyanı anlamakta ve bastırmakta “çaresiz” kaldı. Eşitsizlik, baskı, ayrımcılık ve büyük bir sömürü üzerine kurulmuş olan sistem, sessiz sedasız büyüyen öfkeyi sezmekle birlikte, ne zaman patlak vereceğini tam kestirememektedir. Böyle olduğu için de basit bir olay veya olgu ile birden ortaya çıkan büyük öfkeyi ve sonuçlarını anlayıp, değerlendirmekte zorluk çekmektedir. İlk şoku atlattıktan sonra ise, sorun ile ilgili “derin” analizler yapılmakta, bu algıya bağlı olarak da çözüm yolları aranmaktadır. Ancak, derin analizler de, çözüm yolları da öze ilişkin olmayıp görüntüye ilişkindir. Tıpkı, Paris İsyan’ında olduğu gibi.
Olayların nedenlerini tartışmaya başlayanlar, işsizlik, göç, çarpık yerleşim, fırsat eşitsizliği, ayrımcılık, konut sorunu, entegrasyon ve güvenlik önlemleri üzerinde durmakta, Fransa’nın göç ve entegrasyon politikasının iflas ettiğini dile getirmektedirler. Kentin varoşlarında yaşayan göçmen çocuklarının gerçek Fransızlara dönüştürülemediği, göçmen ailelerinin çocuklarının ayrımcılığa tabi tutularak, hepsinin aynı okullara toplandığı belirtilmektedir. Sinsi bir ırkçılığın sonucu olarak, Afrikalıların gettolara hapsedilerek, onların diğer semtlerde yaşayabilmelerinin önüne geçildiği dile getirilmekte, gelir dağılımındaki bozukluğa dikkat çekilmektedir. Kuzey Afrikalı üniversite mezunlarının yüzde 26.5’inin neden işsiz oluşu sorgulanmakta, işe almadaki ayrımcılığa tabi tutuldukları belirtilmekte, bazı mahallelerde yaşayan gençlerin % 40’ının işsiz olduğu dile getirilmektedir. Kuşkusuz bütün bunlar doğrudur. Ancak asıl sorulması gereken soru, bütün bunların asıl kaynağı ne olduğu ile ilgili olmalıdır? Avrupa’nın sosyal politika açısından iyi ülkelerinden biri olan Fransa’da bütün bu olumsuzlukların oluşumunda belirleyici temel etken nedir? Kapitalizmin yasaları, yıkıcı bir rekabetin yaşandığı zaman dilimlerinde, topluma daha acımasız yansır. Refaha ayrılan pay azaltılır. Artan huzursuzluğu bastırmak için güvenliğe önem verilir. Zira, yaşanan süreç her an sisteme karşı, düzene karşı bir isyana gebedir. Paris isyanı, bunu bir kez daha göstermektedir.
Paris isyanı kapitalizme, uygulamalarına ve sonuçlarına bir itirazdır. Bugüne olduğu kadar düne de bir itirazdır, onun birikmiş öfkesinin sokağa yansımasıdır. Kolektif bilinç, bir başka kökene ait olma, atalarının köle gibi çalıştırılmışlığının ayırdında olmak, “anayurtlarının” acımasızca sömürüldüğünü bilmek bir öfkeyi tutuşturmak için yeterlidir. Dün anayurtlarında, bugün yaşadıkları ülkede hor ve hakir görülmüş olan bir kuşak için, dışlanmaya, ezilmeye, sömürülmeye karşı biriken öfkenin dışa vurulmasından daha doğal ne olabilir? Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayan bir kuşak için intikam duygusunun tutuşmasından daha doğal ne olabilir? Bir öfke, bir intikam duygusu taşımak, bir kuşak için aynı zamanda var olma nedenidir de? Sorun kapitalizmin sonuçlarına olan bu öfkenin, intikam duygusunun sokaktaki yansıması olan isyanının da kapitalizmin sonuçlarına ve kapitalizme karşı olup olmaması ile ilgilidir.
Ne var ki, bir kuşağın bu büyük öfkesi, ilkel bir tepki olup, planlı, programlı, örgütlü olmaktan uzaktır. Bütün bunların ötesinde bu öfkeyi kapitalizme karşı bir isyana dönüştürecek bir siyasal önderlik ile bağı yoktur, bu bağı sağlayacak bir bilinç ve donanım yoktur. Böyle olduğu için de, Paris isyanı ilkel bir tepkinin ötesine geçememiş, öfke sağlıklı olarak örgütlenip, düzene yönlendirilememiştir. Kuşkusuz bunda, siyasal öznelerin de payı bulunmaktadır. Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan bu büyük isyankar kesim, siyasetin öznesine dönüştürülememiş, biriktirdikleri öfkeyi devrimci kanala akıtacak politikalar üretilememiştir. Bu handikap nedeni ile de Paris isyanı siyasal öznelerce algılanamamıştır. Örneğin, Fransız Komünist Partisi (FKP) bildiri yayınlayıp, N. Sarkozy’nin istifasını istemekle yetinmiştir ( Aslında, bunu da önemli bir çıkış kabul etmek gerekir! FKP’yi az çok tanıyanlar, bunun önemini bilirler!…).
ABD’deki siyahların on yıl önceki Los Angeles isyanı ile Paris İsyanı arasında bir fark yoktur. İkisi de biriken öfkenin, şu veya bu nedenle sokağa yansımasıdır. Başlatıcı olay/olgu ne olursa olsun her iki isyan da kapitalizmin uygulamalarının yarattığı bir tepkidir ve kapitalizme karşıdır. Ancak, siyasal bir önderlikten ve sınıf eksenli bir bilinçten yoksun olduğu için, devrimci bir başkaldırıdan çok, ilkel bir tepki olmanın ötesine geçememişlerdir. Geçemedikleri için de bu “isyan” devrime dönüşememiş, kapitalistlere korku salan bir büyülü Paris İsyanı olarak tarihe geçmiştir. Oysa, Paris, geride kalan tarihin koskoca bir Komün deneyimi ile de ne çok yol gösterici idi. Ne Paris’in asi çocukları bunun farkında idi, ne de onlara yol gösterebilecek komünarlar vardı. Bu nedenle, her isyanı başlatan, ileriye taşıyan o asi çocukları, Komünün tar-u mar edilmiş anarşistlerini bir kez daha anmakta yarar var. Hoş bu asi çocuklara kıraathanelerde kıraat etmeyip, pişti oynarken “anarşist” diyerek onlara hepimizden daha çok hak ettikleri bir payeyi vermek isteyen “mümtaz” zevatımız da yok değildir. Paris’in resmi yöneticilerinin “serserileri”, benim “baldırı çıplaklarım”, kıraathane müdavimlerinin anarşistleri, devrimin ilk adımı olan
isyanın bir ilkel, basit “tutuşturucusu” olarak, yangın olmak istediler, o kadar harsızdılar ki, kendi rüzgarlarında söndüler, geriye kalan yaktıkları “büyük” yangının külleridir, ve mutlaka bir gün bir kez daha, ve daha harlı olarak tutuşacaktır. Ama, daha örgütlü, daha sınıflı bir isyanın çocuklarının harladıkları, büyük bir devrim coşkusu ile… Ol sebeple selam olsun, bize yarının büyük “yangınının” küllerini bırakan bu asi “baldırı çıplaklara”! Selam olsun, Komün’ün Paris’i yıkan, 70 gün teslim alan “anarşistlerine” ve sonsuza dek yıkacak olan “asi”, devrimci çocuklarına…
(*) Bu yazının ilk biçimi Kızıl Bayrak dergisinin 12 Kasım 2005 tarihli sayısında yayınlanmıştır. Bazı eklemeler ile bu güncel sorun www.sendika.org için yenilenmiştir (Hep, www.sendika.org’dan alıntı yapılması gerekmiyor, bazen, www.sendika.org için de başka yerden alıntı yapmak paylaşmanın en güzel örneği, karşılıklı dayanışması olur. Böyle algılanması dileği ile…- Y.A)