İstanbul’un çeşitli üniversitelerinden öğrencilerin ortaklaşa, üniversitelerin tümüne ticarileştirme uygulamalarına karşı mücadele çağrısı yapmak için hazırladıkları “Müşteri Değil Üniversiteliyiz” broşürünü, içeriğinde tartışılan sorunlarla, bugün tüm üniversitelilerin yaşamlarınındaki “ana gündemlere” işaret ettiği için sitemizin gündem bölümünde yayınlıyoruz. Pazarlanma Sırası Şimdi de Üniversitelerde Türkiye tarihinin görmediği bir hızla özelleştirme programına imza atan AKP hükümeti Tüpraş, Telekom, Erdemir, Tekel […]
İstanbul’un çeşitli üniversitelerinden öğrencilerin ortaklaşa, üniversitelerin tümüne ticarileştirme uygulamalarına karşı mücadele çağrısı yapmak için hazırladıkları “Müşteri Değil Üniversiteliyiz” broşürünü, içeriğinde tartışılan sorunlarla, bugün tüm üniversitelilerin yaşamlarınındaki “ana gündemlere” işaret ettiği için sitemizin gündem bölümünde yayınlıyoruz.
Pazarlanma Sırası Şimdi de Üniversitelerde
Türkiye tarihinin görmediği bir hızla özelleştirme programına imza atan AKP hükümeti Tüpraş, Telekom, Erdemir, Tekel gibi dev kamu kuruluşlarını birkaç yıllık karları karşılığında sermayeye adeta peşkeş çekti. “Ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim” diyen pazarlamacı başbakanımız elini şimdi de üniversitelerimize attı.
2 Kasım 2005 tarihinde Resmi Gazete’de AKP Hükümeti’nin 2006 yılı planı yayınlandı. Yayınlanan bu planda üniversite harçlarına ilişkin şu ifade kullanıldı: “Yükseköğretim yarı kamusal bir hizmet olması ve kişisel getiri oranlarının sosyal getiri oranlarına göre daha fazla olması sebebiyle öğrenci katkı paylarının yükseköğretimin finansmanındaki payının artırılması gerekmektedir.” Programda aynı zamanda, vakıf üniversitelerinin de yükseköğretimdeki payının arttırılması için teşvik edilmesinin ve gerekli finansman desteğinin verilip devlet üniversiteleriyle rekabet edebilir hale getirilmesinin planlandığı açıklandı. Girişi bile 10 bin doların üzerinde olan vakıf üniversitelerinin, devlet üniversiteleriyle rekabet edebilmesi için iki ihtimali var: Ya vakıf üniversitelerinin bütçesinin büyük bir kısmı devlet tarafından karşılanacak ya da devlet üniversitelerindeki harçlar arttırılacak ve yurt, yemek, kantin gibi üniversitelerin sunduğu hizmetler daha da paralılaştırılacak. Üniversiteye girmek isteyen bir öğrenci kendi kendine soracak: “Acaba hangisine gitsem, devlet üniversitesine mi, vakıf üniversitesine mi? Zaten ikisi de paralı.” Böylece başbakanın o çok görmek istediği rekabet ortamı oluşturulacak.
AKP hükümeti yukarıda açıkladığımız her iki yola da uygun adımlar atacağını yayınladığı programda taahhüt ediyor. Hükümetin patronu olan Tayyip Erdoğan ise yapılan eleştirilere ve halkın tepkisine karşı, kendi mesleğine ve üslubuna yakışır cevaplar veriyor: “Ben ülkemi pazarlamakla mükellefim” , “Babalar gibi satarım da pazarlarım da”. Eğitim hakkı yavaş yavaş elinden alınan ve geleceksizleştirilen biz üniversite öğrencilerinin de başkana söyleyecek sözümüz var : “Biz de eğitim hakkımıza ve geleceğimize sahip çıkmakla mükellefiz!”
AKP hükümeti, üniversitelerimizi yıkıma sürükleyecek değişiklikler hazırlarken, biz üniversite öğrencileri ise üniversite yaşamımızı sürdürmenin sıkıntıları ile boğuşuyoruz. Biz İstanbul’da çeşitli üniversitelerde okuyan 250 bin öğrenciyiz ve sorunlarımıza sahip çıkıyoruz.
Ulaşım mı Soygun mu?
İstanbul’da okuyan öğrencilerin en büyük sorunlarından birisi oluşturuyor ulaşım. En büyük dertlerimizden biri ulaşım ücretlerinin çok pahalı olması. AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ulaşım hizmetinin kar amacı güdülmemesi gereken bir kamu hizmeti olduğunu unutmuş görünüyor. Hadi bırakalım şimdi ulaşımın bir kamu hizmeti olduğunu görünen o ki, belediye bizim öğrenci olduğumuzu da unutmuş durumda. Bilet fiyatı 90 YKR, akbil 80 YKR. Tabi bir de ancak peşin yatıracak kadar çok paran varsa aynı hizmeti birkaç kuruş daha ucuza satın alabiliyorsun. Bu da tam bir başbakan taktiği, yani pazarlama taktiği.
Belediye bizi tam anlamıyla müşteri olarak görüyor. Hem de ne müşteri: 250 bin öğrenci. Enflasyonunu %5 civarına indirmekle övünen AKP hükümeti, AKP’li bir belediyenin ulaşım ücretleriyle de övünebiliyor mu acaba? Belediye, örneğin aylık öğrenci akbiline bir sene içerisinde %50 zam yaparak 30 YTL’den 45 YTL’ye çıkardı. Her ay 45 YTL’si olan arkadaşlarımız şanslı sayılabilir. Böylece sınırsız seyahat etme şansına sahip olabiliyorsunuz. Ama ne kadar sınırsız? Bildiğiniz üzere aylık akbil sadece İETT otobüsleri, metro ve tramvaylarda geçerli. Yani karşı yakadan okuluna giden bir öğrenci ekstradan vapur parası vermek zorunda kalıyor ki vapur fiyatları da hiç de ucuz değil. Bir de paso meselesi var. Her yıl nedenini hiç anlayamadan yenilemek için günlerce uğraşmak zorunda olduğumuz pasolar. Belediyeye soruyoruz: “Paso ne işe yarar?” Öğrenci olduğumuzu ispatlamak için ise bizim zaten üniversitelerimizin her sene yenilenen öğrenci kimlikleri var. Ayrıca 250 bin öğrenciden toplanan ve kesinlikle maliyet hesabıyla açıklanamayacak 5 YTL’lik paso paraları niçin toplanıyor?
Bir de son yıllarda İETT otobüslerinin sayılarının azaltılıp aylık akbilin ve akbil aktarma uygulamasının geçmediği özel halk otobüslerinin sayıları arttırıldı ve İETT otobüslerinin seferleri azaltıldı. İstanbul da ulaşım sorunumuz sadece ücretlerle sınırlı değil. Kampuslara merkezi yerlerden servis kalkmaması yüzünden bir çoğumuz en az birkaç araç değiştirerek, yoğun trafik nedeniyle saatlerce süren yolculuklarla gayet yorulmuş biçimde derslerimize koşuyoruz.
Görüldüğü gibi burada daha bir çok ayrıntısını yazamadığımız ulaşım sorunu İstanbul’daki üniversite öğrencilerin en önemli sorunlarından birini oluşturuyor.
Çadırda mı Kalalım?
İstanbul’da öğrenci olmanın zorluklarını hepimiz yaşıyoruz ama en büyük sıkıntıları şüphesiz il dışından gelen öğrenciler yaşıyor. Eğitim-Sen’in yaptığı bir araştırmaya göre: “Üniversitede okuyan öğrencilerin %68’i okuduğu şehre il dışından geliyor.” Yaklaşık 250 bin öğrencinin okuduğu İstanbul’da demek oluyor ki, yaklaşık 170 bin öğrenci il dışından gelmiş. Fakat il dışından gelen öğrenciler açısından barınacak bir yer bulmak büyük bir sıkıntı. Yurt-Kur’a bağlı bulunan yurtların ise kapasitesi yaklaşık 9 bin. Belki düşük ücret ödeyerek bu yurtlarda barınabiliriz. Ama bu yurtlarda kalmak ayrı bir sıkıntı. Bizleri sadece belirli saatlerde sıcak su verilen, yemek ve kantin ücretlerinin oldukça pahalı, ders çalışma olanağının kısıtlı olduğu, kütüphanesi olmayan yurtlarda kalmak zorunda bırakıyorlar.
Tabi ki imkanları biraz daha iyi olan üniversite yurtlarımızda var ama sunduğu imkanlara göre fiyatları değişiyor. Örneğin İTÜ’de 150 YTL’den 350 YTL’ye kadar yurt ücretleri var. Paran varsa daha iyi bir etüt salonundan yararlanabilir, az kişilik odalarda kalabilir, daha iyi ısınabilir iyi yemek yiyebilir hatta spor bile yapabilirsin. Yoksa vay haline. Yani paran kadar yaşabilirsin.
Yine de yurtta kalanlar biraz daha şanslı sayılır. Büyük bir çoğunluk ise yüksek ücretler ödeyerek üç beş arkadaş küçücük, rutubetli evlerde kalmak zorunda. İstanbul’da en düşük ev kirası 400-500 milyondan başlıyor.
Şimdi soruyoruz: “Yurt-Kur yurtlarındaki kontenjan sınırı nedeniyle buralarda kalamayan, yüksek ücretli üniversite yurtlarına gidemeyen ( ki bu yurtlarda kalan bir çok arkadaşımız kalacak başka bir yer olmadığı için bu yurtları seçmek zorunda kalıyorlar. Bir çoğu yurt ücretleri çıkarabilmek için en temel ihtiyaçlarından bile kısıntı yapıyor.) ve kiralarının da ödenemez halde olmasından kaynaklı ev tutamayan arkadaşlarımız nerede kalacak?”
Şimdi üniversitelerimiz üzerinde aylardır boş bir iktidar kavgasına tutuşanlara sesleniyoruz: Üniversiteler ve bizim için bir şey yapmak istiyorsanız (ki buna hiç ihtimal vermiyoruz) buyurun buradan başlayın. Barınma sorunumuz için hiç vakit kaybetmeden
yapıcı projeler üretin. Bu noktada ise üniversite öğrencilerin barınma sorunun muhatabı olan Yurt-Kur’u somut adımlar atmaya çağırıyoruz.
Üniversite mi kar amaçlı şirket mi?
Öğrencilik hayatımızı sürdürürken karşılaştığımız sorunlar, ulaşım ve barınmayla sınırlı kalmayıp üniversitelerimizin içinde de sürüyor. Üniversiteler ayak bastı parası olarak çok yüksek miktarlarda bağış alıyor. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi’nde bu para 80 YTL’yi, İTÜ’de 330 YTL’yi buluyor.
İTÜ ve YTÜ’de 2 YTL olan yemek ücretleri artık hiçbir yerde ucuz değil. ‘Bizde yemek ucuz abi!’ dedirten İstanbul Üniversitesi’nde yemekhanenin ticarileşmesi yönünde ciddi bir adım atıldı. Yemek fiyatları bir sene içinde 75 YKR’dan 1.25 YTL’ye çıkarak, % 65 zamla rekor kırdı. İTÜ’de akşam yemeği yemek isterseniz buna yeltenmeyin. Yemek yiyebilmek için vereceğiniz 4 YTL cebinizdeki son para olabilir.
Bizleri dört bir yandan kuşatan paralı hizmet anlayışı ders arasında arkadaşlarımızla sohbet ederken (eğer şanslıysak üniversitemizde böyle sohbet edebileceğimiz bir alan vardır) içeceğimiz bir bardak çayı da boğazımıza düğümlüyor. “Bir bardak çaya 40-50 YKR verilir mi?” derken bir kahvenin 60-80 YKR, kupkuru bir poğaçanın 40-50 YKR olduğunu öğrenip kahvaltı denen öğünden soğuyoruz.
Dönemlik kitap fotokopi harcamalarımız 150 – 200 YTL arasında değişiyor. Her şeye rağmen üniversiteli olmak güzel diyen arkadaşlarımızı üniversiteli olduğunu kanıtlamak için ihtiyaç duyduğu öğrenci belgesini alacağı sırada yeni bir sürpriz bekliyor. Bazı üniversitelerde para ödemezsen buna da izin yok. Bu kadar paralılaştırmadan sonra, “öğrenci olduğumuzu kanıtlamak için de para vermeyelim artık” diyen arkadaşlara bir öneri: Boş ceplerinizi gösterin.
Üniversitelerimizde yaşadığımız sorunlar bunlarla sınırlı kalmıyor. Üniversitelerimiz laboratuvarsızlıktan kütüphanesizliğe kadar birçok akademik yetersizlikle boğuşuyor. Birçok üniversitemizde öğrenciler randevuyla internet kullanıyor, kantinden bozma sınıflarda ders işleniyor. Bazı üniversite yönetimleri ise sınırlı olan üniversite bütçesini kamera, turnike, özel güvenlik gibi alanlara aktarıyor. Bizleri sürekli denetlemek ve üzerimizde baskı oluşturmak için üniversitelerimizi adeta ünlü ‘Biri Bizi Gözetliyor’ evine çeviriyorlar. Sonra da bütçe yetersizliği nedeniyle kaloriferler yanmayınca dersimizi titreyerek dinlemek zorunda kalabiliyoruz, ya da laboratuvar malzemesi eksikliğinden uygulama dersini resimler ya da tahta aracılığıyla işlemek zorunda kalabiliyoruz: “Hocam bilgisayarımız yok.”, “Olsun fotoğrafı var” ya da “Hocam deney tüpümüz yok mu?” , “Kalmadı çocuklar ama ben şimdi tahtaya çizerim.”
Görüldüğü gibi üniversite eğitimi bir yandan hızla ticarileşirken, diğer yandan da hızla niteliksizleşiyor. Üniversitelerimiz uzun yıllardır uygulanan programlar sonucu; herkesin eşit biçimde yaralanabileceği, toplum yararına bilgi-bilim üreten, çağdaş eğitim veren kurumlar olmaktan giderek uzaklaştırıldı. Üniversitelerimiz adeta meslek kursu veren şirketler haline dönüştürüldü. Tabi ki bizler de bu şirketlerinin müşterileri. Bu nedenle önceden ücretsiz olan en temel ihtiyaçlarımızı bile artık bize para karşılığında satmaya çalışıyorlar. Barınma, ulaşım, ders kitabı yemek; her şeyi paralı hale getirdiler. Ama görünen o ki bizden aldıkları paralar onlara yetmiyor. Daha fazla para toplamak için yeni adımlar atmayı planlıyorlar. AKP’nin hazırladığı üniversite programında, “öğrencileri üniversite finansman giderine daha fazla dahil edeceklerini” duyuruyorlar ve somut olarak öneriyorlar: “Harçlar artacak.”
Hayır harçlar artmayacak! Buna izin vermeyeceğiz. Bizler üniversite öğrencileri olarak üniversitemize yönelen tüm ticari programları reddediyoruz. Bütün arkadaşlarımızı ulaşım barınma ve de üniversitemizin ticarileşmesinden kaynaklı tüm sorunlarımızın ortadan kalkması için mücadele etmeye çağırıyoruz.
MÜŞTERİ DEĞİL ÜNİVERSİTELİYİZ :
* Ulaşım Ücretleri Düşürülsün
* Yurt Kapasiteleri Arttırılsın / Yurt Ücretleri Düşürülsün
* Üniversite İçi Hizmetler Parasız Hale Getirilsin
İletişim İçin : [email protected]
kaynak: www.devrimcigenclik.org