Eylül genel seçimlerinde büyük bir başarı kazanarak yeniden başbakan olan Koizumi geçen hafta yeni hükümeti açıkladı. Koizumi hükümetinin Japonya ve bölge açısından ne anlama geldiğini düşünürken, aklıma, Japon kültüründe, 60. yaş gününün, bir yeniden doğuş olarak kutlanması anlamına gelen kanreki sözcüğü geldi. II. Dünya savaşının sonunda, iki atom bombasının ebeliğinde doğan yeni Japonya bu yıl […]
Eylül genel seçimlerinde büyük bir başarı kazanarak yeniden başbakan olan Koizumi geçen hafta yeni hükümeti açıkladı. Koizumi hükümetinin Japonya ve bölge açısından ne anlama geldiğini düşünürken, aklıma, Japon kültüründe, 60. yaş gününün, bir yeniden doğuş olarak kutlanması anlamına gelen kanreki sözcüğü geldi. II. Dünya savaşının sonunda, iki atom bombasının ebeliğinde doğan yeni Japonya bu yıl 60 yaşına basıyor. Koizumi’nin II. dönemi başlarken, ekonomik, diplomatik, askeri ve hatta kültürel alanlardaki son gelişmelere bakarak, bir kanreki ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
Ancak bu kanreki ilginç çelişkilerle dolu. Örneğin yeni Japonya, 15 yıllık ekonomik durgunluktan, önemli ölçüde, Çin’in sunduğu olanaklarla çıkarken, Asya jeopolitiğinde Çin’e karşı konuşlanıyor. Eski Japonya ABD’ye rakip bir hegemonyacı güç olarak yükseliyordu. Yeni Japonya, ABD’nin ekonomik modelini giderek daha çok benimser, siyasi askeri alanda da, onun küresel hegemonyasının bölgedeki izdüşümü olurken, kültürel alanda, tarihini, II. Dünya Savaşı’nın anılarını, ”yurt sevgisi” gibi refleksleri gelecekte, ABD ile ilişkilerini sorgulatacak biçimde canlandırıyor.
10 yıllık durgunluktan çıkarken
Japonya 1970’lerde yükselen, yeniden ABD’ye rakip olmaya başlayan bir güç olarak görülüyordu. Ancak Japonya, 1990’da derin bir mali krizin ardından uzun bir ekonomik durgunluğa girdi, bu yıla kadar da bir türlü çıkamadı. Ancak, yatırım bankası Merrill Lynch ‘in Tokyo baş ekonomisti Jesper Koll ‘un deyimiyle, şimdi, Japonya bir ekonomik güç olarak geri gelmeye başladı (Far Eastern Economic Review, Ekim, 2005).
Japon ekonomisinin yeniden yapılanması üzerinde odaklanan yazısında, Koll, iyimserliğini öncelikle şu gelişmelere dayandırıyor: Özel sektör kriz boyunca, aşırı borç, fazla kapasite ve istihdam fazlası yükünden kurtuldu. Diğer bir değişle, kriz ekonomide büyük bir temizlik gerçekleştirdi. Arz tarafında, birim emek maliyetlerinde büyük bir düşüş yaşandı, üretkenlik küresel rekabeti güçlendirecek yönde arttı, böylece kârlar da artmaya başladı. Talep tarafında, Japon şirketleri gittikçe artan oranda iç pazara yatırım yapmaya başladılar. Kârlılık da tabana yayılmaya başladı. Örneğin iki yıl önce toplam şirket kârlarındaki büyümenin yüzde 64’ü en büyük şirketlerden gelirken, bu oran bu yıl yüzde 12’ye düştü. Ekonomi Bakanlığı verilerine göre kapasite kullanım oranı bu yıl, ilk kez, kriz öncesi (1989), düzeye yükseldi. Japon sermayesinin yurtdışına kaçma süreci ( ”küreselleşme etkisi” ) de artık sona erdi.
Diğer taraftan, durgunluk boyunca Japon sermayesi, Koll’un işaret ettiği gibi, ayakta kalabilmek için, ”mekâna kaçmaya” ilişkin çözümlere yönelerek, bölgedeki başka ülkelere göç etmeye başlamıştı. Japon sanayisinin toplam küresel üretim kapasitesinin içinde Japonya dışındaki kesiminin payı 10 yılda yüzde 20’den yüzde 45’e yükseldi. Howard French ve Norimitso Onishi ‘nin geçen hafta New York Times’ta yayımlanan araştırmalarında vurgulandığı gibi Çin burada önemli etken, bir ”çözüm mekânı” olarak karşımıza çıkıyor. Çin ile dış ticaretin, Japonya’nın krizden çıkışında çok önemli bir rol oynadığına dikkat çeken French ve Onishi, Çin’deki Japon yatırımlarının 31.5 milyar doları geçtiğini vurgularken, Prof. Akio Kawato da, Ashai Shimbun ‘un ”Asia NetWork” bölümdeki yazısında, Japon hükümetinin Çin’in ekonomik gelişmesini (mekân ilişki çözümü-E.Y.) desteklemek için Çin’e 50 milyar dolara ulaşan teknik destek ve ”yumuşak borç” verdiğini anımsatıyor (14.02.05). Ekonomik krizden çıkışta Çin pazarından bu kadar yararlanmasına, Çin ile ilişkiler hızla gelişmeye devam etmesine ( China Daily , 01.11.05) karşın, Japonya’nın siyasi alanda, Çin ile ilişkileri giderek düşmanca bir zemine kayıyor.
‘Ortak durumsal farkındalılık’
ABD ve Japon silahlı kuvvetlerinin birlikte savaşma kapasitesini arttırma projesinin adı ”ortak durumsal farkındalılık” . Asia Insight’ta Koizumi’nin yeni hükümetini değerlendiren ”Birleşik yeni-muhafazakârlar” başlıklı yoruma göre bu ”durumsalın” , Çin ve Kuzey Kore’ye ilişkin bir anlamı olduğu çok açık (03.11.2005).
Gerçekten Koizumi hükümeti döneminde hazırlanan yeni, ”Ulusal Savunma Programı” na, anayasa taslağı önerisine, yeni hükümetin bakanlarına, önceki hafta ABD ile Japonya arasındaki savunma ve dışişleri bakanları arasında yapılan zirvenin ardından yayımlanan 14 sayfalık ”Geçici Rapor” a bakınca, Japonya’nın, ABD ile gittikçe aratan bir işbirliği ve ordular arası ”iç içe geçmişlik” (fusion) temelinde, açıkça Çin’e karşı konuşlanmaya başladığı. ABD’nin de Japonya’yı bölgede Çin’e karşı bir dengeleyici güç olarak desteklediği görülüyor. Bu bağlamda iki ordu arasında çok yakın ilişki, ortak hareket kapasitesi kurumları, bir Ortak Harekât Merkezi oluşturulur, ABD’nin Japonya’daki güçleri yeniden düzenlenirken, ABD, Japonya’ya erken uyarı radarları vermeyi, Patriot-III füzelerini yerleştirmeyi, 2007’de de ortak füze savunma sistemini hizmete sokmayı planlıyor. Bu arada, ilk kez bir Japon limanına bir ABD nükleer uçak gemisinin demir atması gündeme geliyor (The Asia Times, 26.10.05, Yomiuri Shimbun , 31.10.05).
Bu gelişmelere karşılık Japonya tarafında da hazırlanmakta olan yeni anayasa taslağı, Japonya’nın ”öz savunma gücü” olarak nitelenen silahlı kuvvetlerinin adını ”öz savunma ordusu” olarak değiştirmeyi, metne ”vatan sevgisi” gibi daha önce olmayan kavramları eklemeyi, tarihi ve imparatorluk geleneğini vurgulamayı öneriyor. Taslak henüz ”ortak savunma” (müttefikine yapılan saldırıya karşı yardıma gitmek) kavramını içermiyor ama, bu kavramın daha sonra çıkarılacak bir ”Temel Güvenlik Yasası” kapsamında yasallaştırılabileceği söyleniyor. Bu sırada güvenlik çevreleri, aydınlar ve basın, Japonya’nın nükleer silahlara sahip olmasının getireceği fayda ve zararları tartışıyorlar. Japonya İşadamları Konfederasyonu da yeni anayasa taslağını destekliyor (Asia Times).
Koizumi yeni hükümet oluştururken, kendi yerine geçmesini istediği politikacıyı da belirlemeyi amaçlamış olduğundan görev dağılımı özellikle önemli. The Economist, The Asia Times, Asia Insigth gibi yayınların yorumlarına bakılırsa, yeni hükümette en önemli mevkilere, örneğin hükümetin eşgüdümünden sorumlu başbakanlık yardımcılığına ve dışişleri bakanlığına, sırasıyla, Shinzo Abo ve Taro Aso gibi, ulusalcı eğilimleriyle, Çin konusundaki sert tutumlarıyla, Koizumi’nin savaş suçlularının anıt mezarına yaptığı ziyaretleri ve neo-liberal ekonomi politikalarını desteklemeleriyle bilinen iki politikacının getirilmesine karşılık, Çin ile ilişkileri geliştirmeye eğilimli Yasuo Fukuda , hükümet dışında bırakılmış. Böylece yeni hükümet yeni, Japonya’nın eğilimlerini tümüyle yansıtmış. Yeni Japonya, 60. yaş gününde bir kanreki yaşıyor; komşularıysa bu kanrekiyi, eski Japonya’nın genetik hafızasının canlanmaya başladığını düşündüren belirtilere bakarak, endişeyle izliyorlar.
[email protected]
Bu yazı Cumhuriyet Gazetesi’nin 07.11.2005 tarihli sayısında yayınlanmıştır.