Bush rejimi hem ulusal hem de uluslararası alanda politik bir heyelanın ortasında. Bu ay gerçekleşen, hemen hemen eş zamanlı iki heyelan -biri Guatemala’da ve diğeri Keşmir’de- bize nasıl da korkunç şeyler olduklarını hatırlattı. Bir kere başladılar mı, onları durdurmak için yapılabilecek neredeyse hiçbir şey yoktur. Bizim yapabileceğimizse sadece yıkımdan sonra ölüleri ve sağ kalanları toplamaktır. […]
Bush rejimi hem ulusal hem de uluslararası alanda politik bir heyelanın ortasında. Bu ay gerçekleşen, hemen hemen eş zamanlı iki heyelan -biri Guatemala’da ve diğeri Keşmir’de- bize nasıl da korkunç şeyler olduklarını hatırlattı. Bir kere başladılar mı, onları durdurmak için yapılabilecek neredeyse hiçbir şey yoktur. Bizim yapabileceğimizse sadece yıkımdan sonra ölüleri ve sağ kalanları toplamaktır.
Bush için uyarı işaretleri bir süreden beri mevcuttu. Irak işgali durmadan daha kötüye gidiyordu -her ay daha fazla can kaybı oluyor ve anayasa oylamasındaki katılıma rağmen politik kördüğüm çözülemiyordu. ABD’deki halk desteği gittikçe azalıyordu. Artan benzin fiyatları bütün hane halklarının, artan devlet harcamaları da özellikle Cumhuriyetçi mali muhafazakârların dikkatini çekiyordu. Kasırga koptuğunda Bush yönetiminin beceriksizliği herkesin gözleri önüne serildi. Geriye kalan her şey yolunda gidiyor olsaydı, politik hasar önemsiz sayılabilirdi. Fakat geriye kalan hiçbir şey de yolunda gitmiyordu.
Harriet Miers’in Anayasa Mahkemesi adaylığına geldiğimizde ise; kişisel olarak, onun Bush’un bahsettiği gibi biri olduğu konusunda hiçbir şüphem yok. Bush ile aynı politik bakış açısını paylaşıyor ve bu nedenle de Bush için mantıklı bir seçim. Fakat Bush böylece ABD’deki Hıristiyan sağı olarak adlandırılan tabanında bir arı kovanını kurcalamış oldu. Miers’a karşı Bush’un taraftarlarının niçin olumsuz reaksiyon gösterdiğine ve Bush’un niçin onu aday göstermiş olabileceğine bir göz atalım.
Hıristiyan sağı Bush’a daima şüpheyle bakıyordu ve hiçbir zaman tamamıyla kendilerinden biri olduğu konusunda emin olmadılar. Fakat bu şüphelerini (son zamanlardaki Irak fiyaskosu, devlet harcamalarındaki yüksek seviye ve kasırgaya verilen yanıt) sineye çektiler, çünkü Bush’tan tek bir şey istiyorlardı- Roe v. Wade olarak bilinen kürtajla ilgili tarihi kararı değiştirebilecek bir yargıcın Anayasa Mahkemesi yargıcı olarak atanması. Hıristiyan sağının Roe v. Wade’i değiştirmeye hazır olmayan yargıçlar (Kennedy ve Souter) atayan Reagan ve Baba Bush ile ilgili kötü hatıraları vardı. Bu sefer garantili bir tercih istiyorlardı. Ve hiç şüphe yok ki bu talebi karşılamaya uygun çok sayıda önde gelen hukukçu mevcuttu.
Fakat Bush bu hukukçulardan hiç birini seçmedi. Bunun yerine Bush, bu makamı doldurmak için, uzun süredir dostu ve şu anda resmi danışmanı olan birini seçti. Niçin? Bunun için muhtemel pek çok sebep var. Hıristiyan sağ kesimin istediği birini ataması durumunda Bush bu atamanın senatoda bir engelleme girişimiyle karşılaşacağını biliyordu. Ve kamuoyu desteğinin azalması da göz önünde bulundurulduğunda bu savaşı kazanabileceğinden emin değildi. Bush’a senatoda alacağı bir yenilgi, riske atabileceğinden daha fazla görünmüş olmalı. Bush’un yaptığı bu hesabın doğru olup olmadığını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
İkinci nedense şu olabilir. Bush önümüzdeki üç yıl zarfınca Anayasa Mahkemesi konusundan daha önemli olan, bizzat devlet başkanı olarak vermiş olduğu kararlarla ilgili meseleler konusunda endişeleniyor. Ve muhtemelen bu konularda kendisine kesin bir destek sunacak Miers gibi birisini istiyor. (Miers bu istek için Hıristiyan sağın aday gösterilmesini istediği kürtaj karşıtı hukukçulardan daha kesin bir tercih olarak görünüyor.) Buna ek olarak, tabanının diğer parçası olan iş dünyası kendileriyle uzun süreli bağı olan ve kendilerini ilgilendiren konularda güvenilir buldukları Miers’tan hoşlanıyorlar.
Son sebepse kesinlikle şu olmalı. Bush, Hıristiyan sağının kendisine güvendiğini düşündüğü için onlarla yüz yüze geldiğinde bu durumu açıklayabileceğini düşünüyordu. Fakat onlar Bush’a güvenmiyorlar. Belki bundan bir yıl önce bile güveniyorlardı ama artık değil. İşte bu, heyelandır. Ve Bush’un Miers’ın adaylığını geri çekmesi ümidiyle başlatmış oldukları büyük kampanya bu heyelanı kesinlikle hızlandıracak. 2006 seçimleri yaklaşıyor. Ve işaretler açık. Cumhuriyetçilerin Demokratları yerlerinden etmeyi planladıkları eyaletlerde “en güçlü” adayları yarışta gerilemeye başlamış durumda ve bu da açıkça, kaybedecekleri korkusu yaratıyor. Şimdi bu tedirginlik hali Cumhuriyetçi Kongre üyelerine de yayılıyor ve bu da Bush’un istediği her şeyi daha da zorlaştırıyor. Bush hükümeti için çok kritik olan ve Bush tarafından da aktif olarak karşı çıkılmış olan işkence karşıtı bir önergede Senatör McCain’in ABD Senatosu’ndan 9’a karşı 90 evet oyu alabilmiş olması Bush’un kendi partisi içindeki durumunun da ne kadar zayıf olduğuna dair bir ölçüt.
Politik heyelanlar öylesine durumlardır ki; ne yaparsanız yapın, kaybedersiniz. Bush Hıristiyan sağın istediği hukukçulardan birini aday göstermiş olsaydı, kaybetmiş olacaktı. Fakat bu tehlikeden kaçarak ve Harriet Miers’ı aday göstererek yine kaybetmiş oldu. Bu heyelanının ABD’nin politikalarında ne kadar tahribata yol açacağını yakında göreceğiz. Fakat şurası çok açık ki, bu heyelanın ABD’nin dünya politik arenasındaki pozisyonu üzerinde de sonuçları olacak. Irak’taki Anayasa referandumu Bush’un içine düşmüş olduğu bir başka kaybet-kaybet durumu. Ve bir geri çekilme için artık çok geç. Kesin sonuçlar alındığında daha fazlasını da göreceğiz.
[fbc.binhamton.edu adresinden sendika.org tarafından çevrilmiştir]