ÇETİN UYGUR: SOLUN GELECEĞİ HALKIN MÜCADELESİNİ YARATMAKTADIR DİSK tarafından 14-15 Ekim tarihlerinde Bolu’da gerçekleştirilen “Türkiye’de Ekonomik ve Siyasal Gelişmeler ve Solun Geleceği” konulu toplantı basında geniş yankılar uyandırdı. Akademisyen, gazeteci, sanatçı, siyasetçi ve sendikacılardan oluşan 50’ye yakın kişinin katıldığı toplantının amacı ve sonuçları çok tartışıldı. Toplantıya katılan ve çoğu Aydın Doğan’a ait medya gruplarında çalışan […]
ÇETİN UYGUR:
SOLUN GELECEĞİ HALKIN MÜCADELESİNİ YARATMAKTADIR
DİSK tarafından 14-15 Ekim tarihlerinde Bolu’da gerçekleştirilen “Türkiye’de Ekonomik ve Siyasal Gelişmeler ve Solun Geleceği” konulu toplantı basında geniş yankılar uyandırdı. Akademisyen, gazeteci, sanatçı, siyasetçi ve sendikacılardan oluşan 50’ye yakın kişinin katıldığı toplantının amacı ve sonuçları çok tartışıldı. Toplantıya katılan ve çoğu Aydın Doğan’a ait medya gruplarında çalışan gazeteciler köşelerinde hep bir ağızdan tek bir şeyi yazdılar çizdiler. Her nasılsa bir anda solun geleceğini kendine dert edinen “patronlarının sesi” kalemler iki mesajı tekrarlayıp durdular. Bunlardan birincisi solun özelleştirmeleri desteklemesi gerekliliği, diğeri ise solun emperyalizme karşı mücadeleden vazgeçmesi nasihati idi. DİSK ise toplantının başarıyla sonuçlandığını duyurdu. DİSK bu toplantıyla neyi başardı? Toplantıdan amaçlanan neydi? Bu sorularımızın yanıtını almak için toplantıya katılan DİSK’e bağlı Dev Maden Sen Genel Başkanı Çetin Uygur ile görüştük.
SORU: Sayın Uygur, sizin de takip ettiğiniz gibi basında toplantı “DİSK parti kuruyor” diye duyuruldu. Gerçekten toplantının amacı yeni bir parti mi?
CEVAP: Bu konuda DİSK Genel Başkanı toplantıya yaklaşıldığı günlerde basına verdiği açıklamada, “Bu bir parti kurma toplantısı değildir” dedi ve toplantıyı DİSK’in genel kurulunda almış olduğu bir karara dayandırdı. Bu karada, Türkiye’deki siyasi ortamın değerlendirilmesinin sonrasında solun bir güç birliğinin yaratılması amacıyla DİSK’in görev üstlenmesini ön görüyordu. Ama biz bir parça daha geriye doğru gidelim. DİSK’in 12 Eylül ile ilgili eylemlerden geri çekilme kararı açıklandığında sol olarak tanımlanan bilinen birtakım köşe yazarlarından sağ liberal düşünceli köşe yazarlarına kadar DİSK Genel Başkanı’nın bu tavrını olumlayan yazılar yazdılar. Öyle yazdılar ki onların içinde bir cümle dikkat çekiyordu. O cümle de şuydu: “DİSK Genel Başkanı bu kararıyla geleceğin siyasi bir yapılanmasının lideri özelliğini taşıdığını gösterdi.”
SORU: Yani basından birileri yeni bir parti kulisi mi yapıyorlardı?
CEVAP: Toplantıya başlamadan önce kimi köşe yazarları, akademisyenler de, tanıdıklarımın bireysel söylemlerinde de buraya geliş amaçlarının yeni bir parti konusunu netleştirmek olduğunu söylüyorlardı. Ama bir anda kurulacak olan sol parti konusundaki tanımın bir sol-sosyal demokrat parti kavramları da kullanılmaya başlanınca bir sosyal demokrat parti olarak kendisini tanımlayan CHP üyesi, yöneticisi durumunda bulunan kişilerden tepki sözcükleri ortalıkta dolanmaya başladı. Bu tepki sözcüklerinin üzerine DİSK Genel Başkanı “Hayır bu bir parti kurma toplantısı değildir, soldaki dağınıklığa karşı güçlü bir araya gelişi sağlayabilmek için bir beyin jimnastiği yapmak istiyoruz” dedi. Gerek DİSK Başkanı gerekse de toplantıları yöneten unsurlar bu toplantının bir parti kurma toplantısı olmadığını söylemek zorunda kaldılar diyebilirim. Özünde sol bir sosyal demokrat partinin kuruluşu anlamında bir adım atılıyordu bana göre.
SORU: DİSK Başkanı sola dair bir beyin jimnastiği yapıldığını söylüyor. Peki neden Doğan Grubundan çok sayıda gazeteci yazarın sola dair bir beyin jimnastiğinde aktörlüğe soyunmasının sebebi nedir?
CEVAP: Çünkü üzerinde konuşulan liberal- sosyal demokrat bir parti aslında. Eskiden solcu diye bildiğiz kimi yazarlar toplantıda şaşırtıcı şeyler savundular. Örneğin özelleştirmelere karşı çıkılmaması gerektiğini söylediler. Örneğin emperyalizm sözcüğünden ve emperyalist uygulamalardan korkmamamız gerektiğini vurguladılar. Dinci gericilik tehdit değildir dediler. Tabi bu gene bir sosyalist düşünceyi de savunmakta olan kişiler tarafından karşı çıkışlarla cevaplandırıldı.
SORU: Şimdi biz solu öğrenirken şunu öğrendik; sermaye egemenliğine karşı emeği savurur. Ülkenin emekçilerinin o ülkenin kaynakları üzerinde egemen olmasını ister, yani doğal olarak anti emperyalisttir. Bir de Türkiye’de bu çok önemli, gericiliğe karşıdır. Şimdi bu üçünü bıraktıktan sonra solculuk olarak ne kalacak? Yani toplantıda bunları savunan kesimler solculuk olarak neyi kastediyor?
CEVAP: Kanımca burada bir tek şey var. Dün sosyalist mücadelede ve işçi sınıfı mücadelesinde de yer almış olan arkadaşların, uzun mücadeleler ve alınan ağır yenilgiler sonrası hiçbir ilerleme olmadığını düşünüyorlar. Ve özellikle temel hak ve özgürlüklerin burjuvazi tarafından ve ulus üstü sermaye tarafından gerçekleştirilebileceğine inanıyorlar. ülkede özgürleşme sermayenin yani burjuvazinin yani liberalizmin gerçek isleyişiyle mümkün olacaktır düşüncesini taşıyorlar. Türkiye’deki sosyal demokrat bir parti olarak kendisini ifade etmekte olan CHP’nin de AB’nin sunduğu doğrultudaki bir çizgiyi savunmayıp bir milliyetçi çizgiye doğru kaymış olmasından dolayı ondan da artık umutlarını kesmiş, yeni arayışlara girmişler.
SORU: Peki bu halkın arayışı mı? Yani halk da AB’ci bir sol parti olsa da oy versek diye bir arayış içinde mi?
CEVAP: Bu arayış daha çok ciddi bir şekilde aydın kesimin ihtiyacı. Bir de ABD ile rekabet halindeki Avrupa Türkiye’de böyle bir partiyi arzuluyor olabilir. Türkiye’de Avrupa sermayesiyle amerikan sermayesinin çatışması söz konusudur. Ortadoğu ve bölgesel konularda da bu çatışma olacaktır. Avrupa sermayesi kendisiyle ittifak yapacak finans grupları, sermaye grupları aradığı gibi siyasi oluşumlar da arar. Bakın Schröder Türkiye’ye geliyor CHP’yi muhatap almıyor, Erdoğan’a gidiyor. Bunlar ittifak kurabilecekleri bir sosyal demokrasi olsun istiyorlar doğal olarak.
SORU: Peki sizce bu girişimden halk için yeni bir umut sol için yeni bir parti çıkar mı?
CEVAP: Türkiye’deki siyasete sol adına müdahale edilebilmek için yaratılacak bir siyasi organizasyon mutlaka ve mutlaka halkın örgütlü dinamik gücünün üzerine oturmalıdır. Böyle bir gücün üzerine oturmadığı sürece bu tür sol bir yapılanma oluşturulmaz.. Yani işçi sınıfının, köylünün geniş halk kitlelerinin, tüm çalışanların kendi yaşamlarının seyircisi olmaktan çıkması için çabalanmalıdır. Solun güncel görevi budur. Halkın alternatif çözümler üretebilmesi ve bu çözümler için mücadele eder hale getirilmesi ve bunun için sol bir güç birliği gereklidir. Şimdi yapılan bu mu? Değil.. İşçi sınıfı suskun ve seyirci geniş halk kitleleri kendilerini yoksulluğa ve hiçbir güvencesi olmayan bir ortama sürükleyen olayların içinde bizzat yasıyor ama bunlara tepki göstermeksizin seyrediyor. Birkaç sendikamızın sendika yönetimlerinin kararlılığının içinde özelleştirme olaylarına karsı kendi kitleleriyle karsı çıkıyor ama bütün buna rağmen siyasi iktidar aynı kararlılığıyla kendi programını uyguluyor ezip geçiyor. Sol bu ezip geçmenin karsısında alternatif mücadele yöntemleri üretemiyor. Örneğin özelleştirme olayını gerçekleştirirken hayır diyen ses o kadar cılız çıkıyor ki. Hayır dediği andan itibaren “Burası benim vermiyorum ve ben işleteceğim” deyip oralara el koyma tarzındaki dinamik bir karşı cıkış, direnen bir güç yok. Solun bunu örgütlemeye aday olması gerekiyor. Kendi yaşamındaki sorunlara dair çözümler üretip bu çözümler üzerine ayağa kalkmış bir kitle yaratma süreci yaşamamız gerekir. Solda siyasi boşluğu dolduracak yapı böyle bir süreçten sonra doğacak
tır. Ancak halkı kendi sorunlarının çözümü için seferber etme ümidi ve direnci kalmayanlar, işçi sınıfının gücüne inancını yitirenler siyaset yaparken gücü başka yerlerde aramaktadır. Tüm yaşananların gösterdiği en özlü sonuç da budur.
Kaynak: Halkevi’nin Sesi