Zapatista hareketi ekonomik küreselleşmede neo-liberal modele karşı olan hareketler arasında belki de en iyi bilineni. 1 Temmuz 1994’te 3000’i aşkın yerli o zamanki Meksika başkanı Carlos Salinas de Gortari hükümetine karşı silahlı başkaldırı başlatarak politik ve toplumsal taleplerini açıkladı. Başkaldırının tarihi ABD, Meksika ve Kanada arasında gümrük vergilerini azaltan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması-NAFTA’nın yürürlüğe […]
Zapatista hareketi ekonomik küreselleşmede neo-liberal modele karşı olan hareketler arasında belki de en iyi bilineni. 1 Temmuz 1994’te 3000’i aşkın yerli o zamanki Meksika başkanı Carlos Salinas de Gortari hükümetine karşı silahlı başkaldırı başlatarak politik ve toplumsal taleplerini açıkladı. Başkaldırının tarihi ABD, Meksika ve Kanada arasında gümrük vergilerini azaltan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması-NAFTA’nın yürürlüğe girdiği gündü. Zapatistaların en önemli sözcüsü Subcomandante Marcos NAFTA’nın Meksika’nın yerli halkı için ölüm fermanı olduğunu açıkladı ve bütün Meksikalılardan uygun gördükleri biçimde daha demokratik, adil ve bağımsız bir ülke yaratma çabasına katılmalarını istedi.
Zapatista hareketi bütün uluslararası dikkatleri üzerine topladığından beri on bir yıl geçti. Bu sürede bir çok sosyal hareket, sosyal adalet ve karar almada halkın katılımı için benzer isteklerde bulundu. İnsan hakları ve çevre korumasının sağlanması için gerekli olan halk katılımından yoksun olarak oluşturulan G-8, Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşların yaygın protestolarla karşılanan toplantıları, ekonomik küreselleşmeye genel halk desteği olmadığını gösterdi. Protestoların ayrıntılı istekleri ve örgütlenme biçimleri farklı olsa bile, eylemciler sık sık Zapatistalardan esinlendiklerini
belirttiler. Bu ölçüde dikkat çekmelerinin nedeni belki de Zapatistalar’ın düzene karşı çıkma biçiminin farklılığı idi. Özellikle, politik partilerden ve devletten uzak durmaları kendi kendini yönetme alanında halkın katılımı için yeni deneyimlere olanak verdi. Var olan temsil edilme yollarının tatmin edici olmaması sadece Meksika için değil bütün dünya için geçerli ve Zapatistalar’ın umudu bu durumun toplumsal değişimler için yeni alternatifler yaratacağı.
Zapatistalar’ın en göze çarpıcı özelliği taleplerinin dünyanın her köşesinde derhal yankılanması. Bu kısmen Zapatistalar’ın yazı ve bildirilerini internet aracılığı ile anında iletebilmeleri ama aynı zamanda -belki de daha çok- insanların, dünyanın bir köşesinde alınan bir kararın başka bir köşedeki olayları nasıl etkilediğinin bilincine varmaya başlaması. Zapatistalar kendi deneyimleri ile Meksika’nın içinde veya dışında, aynı ekonomik ve politik dışlanmayla karşı karşıya olan toplumları bağlamayı başardılar. Zapatistalar’ın Haziran 2005 tarihinde yayınlanan “Lacandona Orman’ından Altıncı Deklarasyon” bu bağlantıları tekrar açıkladı. Bu belge neo-liberalizmin ulusal ve uluslararası etkilerini analiz ediyor, solun ulusal alternatif bir program geliştirmesini istiyor ve diğer ülkelerdeki dayanışma ve toplumsal hareket gruplarını tekrar “insanlık için neo-liberalizme karşı uluslararası toplantı” (1996 ve 1997’de yapılan toplantılar gibi) düzenlemeye davet ediyor.
Zapatistalar, başkaldırı gelenekleri birbirinden farklı ve karmaşık yerel gruplardan oluşmalarına rağmen, isyanları aynı zamanda dünyada ve özellikle Latin Amerika’da kapitalist devletlerin içinde olduğu krizin ve değişimin bir işareti. Küresel düzeyde, ulus devletin gelir dağılımını düzenlediği ve refah devletinin desteklediği ekonomik modelin gerilediğini görüyoruz. Daha fazla kuralsızlaşma, ticarette serbestlik ve özelleştirme için bu modelin tasfiyesi Meksika dahil bir çok ülkede yaşanıyor.
Politik teorisyen Michael Hardt ve Antonio Negri’nin birlikte yazdığı İmparatorluk (Empire) kitabında kapitalizmdeki bu değişimin emperyalizmden imparatorluğa bir geçiş süreci olarak kavranması gerektiğini savunuyor. Analizlerinde; emperyalizm, egemen ülkelerin kendi ulusal çıkarlarını korumak için bölgeler ve kaynakları kontrol amacı ile bir birleriyle yarıştıkları bir sistem; İmparatorluğun ise, bazı uluslar yönetimde daha etkili olmalarına rağmen, ulusal vatanı yok. İmparatorluk sosyal yaşamı ve kaynak kullanımını sürekli yeniden düzenleyerek kapitalizmin devamını sağlayan bir küresel karşılıklı yetki ilişkileri ağı.
İmparatorlukta uyuşmazlık küresel kapitalist sistem “dışında” bir yerden kaynaklanmıyor (yabancı bir gücün zorla kabul ettirdiklerine karşı koymak anlamında), daha çok sistemin içinde bir yerden çıkıyor. İmparatorluğun dışarısı yok, bu nedenle karşı çıkmak için politik anlaşmalar aynı amaca doğru yapılmalı: ulusal hükümetleri iyileştirmek yerine imparatorluğu teşhir etmek ve daha ileriye gitmek. Bu analize göre artık “ulusal kurtuluş”tan bahsetmenin bir anlamı yok. Hardt ve Negri artık uyuşmazlık kavramımızın da değiştiğini, insanların tek bir yolda birleşmesinden farklılığın önemine kaydığını söylüyor. Onların görüşüne göre bu değişiklik politik uyuşmazlıkta yeni ve yaratıcı yolların ortaya çıkmasına olanak veriyor. Kendi politikasına göre İmparatorluğa karşı koyan her kişi yahut grup farklı olduğu dereceye göre değer kazanıyor. Birleşmiş “halk” merkezi bir örgüt veya lidere gerek ve istek duymayan, farklılıklardan oluşan bir “çoğunluk” tan oluşuyor.
Zapatistalar bu çoğunluğun bir ifadesi mi? Bazı yazarlara göre öyle. Örneğin Meksikalı düşünür John Halloway Zapatistalar’ın politikaya farklı bir yaklaşım arayışı içinde olduğunu söylüyor. Zapatistalar kendileri güç kazanmak yerine bütün halkların karşılıklı saygınlık içinde konuşabilecekleri alanlar kurmasını istiyor. Stratejileri güç kazanıp güçlerini başkalarına karşı kullanmak değil ama iktidar ilişkilerini toplumun her tabakasında demokratikleştirmek. Halloway’e göre bu strateji, tanımlar, programlar ve teorilerin herhangi bir toplumsal hareketin belirsizliği ve çelişkisi tarafından yerinden oynatıldığı bir “kesinleşmeyen devrim” olarak kalmaya mahkûm. Ancak Zapatistalar bu belirsizliği gördüler ve bunu daha güçlenmek için kullanmayı başardılar. Halloway’in ifadesiyle, “Zapatista devrimi bir hedefe doğru değil dışarıya doğru ilerliyor.” Demek istediği Zapatistalar önceden kesin hedef belirleyip bütün enerjilerini o hedefe yöneltmek yerine, geniş kapsamlı, esnek bir sosyal değişimi gerçekleştirecek bağlantılar kurmak arayışında.
Bu tartışmalar ne kadar inandırıcı? Bazılarına göre fazla değil. Herhangi bir grup, özellikle toplumun eşitsiz yapısını temelinden değiştirmek istiyorsa, niye güç kullanmaktan kaçınsın? Arjantinli yazar Atilio Boron solun sınıf mücadelesinden geri adım atmasını postmodern düşüncenin bireyselcilik ve yerel özerkliği yüceltmesine bağlıyor. Ona göre halk hareketleri, özellikle ABD emperyalizminin dolaylı veya dolaysız yollarla ulusal bağımsızlığı çökertmeğe çalıştığı Latin Amerika’da, iktidar mücadelesinden vazgeçemezler.
Hardt ve Negri’nin savunduğunun aksine, ulusçuluk ve emperyalizmin İmparatorluğa yol açmadığı da tartışılabilir. Bazılarına göre ABD emperyalizmi hala, özellikle 11 Eylül’den sonra, uluslararası politikada tek egemen güç. Politikası küresel işbirliği yerine, bilinçli olarak “tek taraflılık” oldu. Bu konuda, yazar Tarık Ali Zapatistalar’ın politikasının bir sonuca varamayacağını çünkü “iktidarı ele geçirmeden dünyayı değiştir” önerisinin, Meksika’daki egemen güçlere ve onların yabancı müttefikleri için hiçbir tehlike yaratmayan sadece “manevi bir slogan” olduğunu söylüyor.
Chiapas’ta gelişen olaylar bu değişik analizlerin açıklamasına tam uymuyor. Yine de Chiapas’ın özgünlüğü, Latin Amerika’daki düzen karşıtı hareketlere benzerliğini azaltmıyor. Unutmamak gerekir ki Zapatistalar yalnız ulusal ve uluslararası bağlantılar kurmaya değil, aynı zamanda yerel ve bölgesel özerkliği pekiştirmeğe çalışıy
or. Halloway’in ifadesiyle, Zapatista devrimi sadece “dışarıya doğru hareket” değil ama aynı zamanda “içe doğru hareket”.
Zapatistalar başından beri yerel taban desteğini arttırmaya önem verdi. 1994 ve 1995 barış görüşmelerinde bu açıkça belliydi ve Zapatista delegasyonu hükümet ile Asgari Yerli Hakları ve Kültürü Anlaşmasını konuşurken özellikle önem kazandı. Adını Şubat 1996’da imzalandığı şehirden alan San Andres anlaşması Meksika için tarihi bir andı ve bir çok kişi Chiapas başkaldırısına politik ve barışçı çözümler getireceğini umuyordu. Ancak, Ernesto Zedillo hükümeti yerli halka özerklik tanıyan maddelerin gelecekte ulusal birliği tehlikeye düşüreceği gerekçesiyle anlaşmayı uygulamaya koymadı. Konuşmalar kesildi ve 1996’da, çatışma şiddetlenince, çok partili yasama kurulu (Chiapas için Barış ve Uzlaşma Komisyonu – COCOPA) anlaşmayı gözden geçirerek düzeltmeler yaptı. Düzeltilmiş belgeyi Zapatistalar onayladı, Zedillo desteklemedi.
2000 yılında Kurumsal Devrimci Parti – PRI’ın cumhurbaşkanlığı seçimindeki tarihi yenilgisi, seçimi kazanan Ulusal Hareket Partisi-PAN’dan Vincente Fox’un COCOPA yasası için meclis desteğini sağlayabileceği umudunu arttırdı. Fakat meclisteki PRI-PAN çoğunluğu
Nisan 2001’de yasanın sulandırılmış yorumunu geçirdi. Kabul edilen yasa yerli halkı anayasal bir bütün olarak tanıyıp kendi kendini özgürce idare ve geliştirme hakkı yerine, onlara ayrı ayrı belediyeler içinde özerklik tanıdı. Aynı zamanda babalık taslayan bir ilişki içinde federal hükümetin yerli topluluklara sosyal hizmet vermeye devam etmesini kabul etti.
Zapatistalar yasadaki düzeltmeleri reddetti ve federal hükümetle bütün bağlantıları kopardı (bu durum hala devam ediyor). Federal eyaletlerin yasama meclisleri yeterli sayıda oyu bularak yeni yasayı onayladı. Bununla beraber yerli halkın çoğunlukta olduğu eyaletlerde (Chiapas, Oaxaca ve Guerrero dahil) yasa reddedildi.
Ayrıca, onay işlemlerinde oylamanın geçerliliğine gölge düşüren kural dışı uygulamalar yüzünden bir dizi adli soruşturma açıldı. Meksika anayasa mahkemesi henüz karara varmadan önce Fox yeni yasayı yayınlayarak yürürlüğe soktu. Bir yıl sonra anayasa mahkemesi açılan davalara bakmayı reddetti. Yeni yasa hala yürürlükte.
Nisan 2001 yılında sulandırılmış “yerli hakları yasasının” kabulünden yakınlarda açıklanan Altıncı Deklarasyona (Lacandona Ormanları) kadar Zapatistaların çabalarının odak noktası içe dönüktü. Ana hedefleri özerklik kazanmak ve diğer gruplarla ilişki kurmayı bu hedef çerçevesinde örgütlemekti. Temmuz 2003’te Zapatistalar otuz özerk belediyeyi kapsayan beş özerk yerel idare kurduklarını açıkladı. Yeniden örgütlenmenin amacı kısmen dayanışma gruplarından sağlanan kaynakları bütün Zapatista toplulukları arasında daha yaygın ve adil bir şekilde paylaştırmaktı.
Zapatistaların diğer politik partiler ve örgütler ile beraber var oldukları bölgelerde ortaya çıkan günlük anlaşmazlıklarla ilgilenmek üzere yeni kurulan İyi İdare Konseyleri (Juntas de Buen Gobierno) ile yerel demokrasi pratiğinde yeni bir deneyim açığa çıkıyor. Zapatistalar bütün gruplara hizmet vererek, varolan resmi politik sisteme seçenek olarak uygulanabilir, sürdürülebilir bir özerkliğe yavaş yavaş destek kazanmayı amaçlıyor. Tıbbi bakım, eğitim ve organik tarım programları yerel destekleyiciler ağıyla yürütülüyor. Özerkliğin anayasal kabul görmemiş olması Zapatistaların ulusal düzeyde etkin olmalarını engellese bile bu politik başkaldırı eylemlerinin yetersiz olduğu anlamına gelmiyor. Bilakis ortaya çıkan özerk yönetim biçimleri Zapatistaların en büyük politik başarısı ve Meksika’nın başka bölgelerinde benzer istekleri olanlara referans noktası oluyor. Chiapas’ta yeni kurulan belediyeler, özerk karışık etnik bölgeler ve özerk asi belediyelerin (bir kaçı Chiapas eyaletinin dışında) gösterdiği gibi, kendi kendini yönetme isteği 1994’ten beri daha kuvvetlendi.
Özerk belediyeler ve bölgeler genelde Zapatistalar’ın en somut kazancı olarak kabul ediliyor. Ancak, Lacandona Ormanından Altıncı Deklarasyon’un kanıtladığı gibi Meksika ve diğer bölgelerde değişimi gerçekleştirmek için dış bağlantılar önemini koruyor. Bildiri soldaki grupları Meksika’da politik ve ekonomik değişim için ulusal bir program geliştirmek, yeni bir anayasa taslağı hazırlamak ve yeni politik mücadele biçimleri bulmak ve yaymak için Zapatistalarla birlikte çalışmaya çağırıyor. Hedeflerine ulaşabilmek için Zapatistalar Altıncı Deklarasyona destek veren örgüt ve gruplarla buluşmak üzere Meksika’da dolaşacak özel alt gruplar kurdular. İlaveten, Aralık 2005 veya Ocak 2006’da neo-liberalizme karşı uluslararası bir toplantı çağrısında bulundular. Zapatistalar yapmaya çalıştıkları şeyin riskler de barındırdığını kabul ediyor. Geçmişte ulusal birlik kurma deneyleri yerel özerk Zapatista belediyeleri kurmak kadar başarılı olmadı. Ama ulusal kampanya ideolojik liderlik yarışı yerine halk örgütlerinin deneyimleri üzerine kurulursa, riskler azalabilir.
2002 yılının baharında Kuzey Chiapas’ta Tumbala Belediyesi’nde bir grup yerli çiftçiyle tanışma olanağım oldu. Grupta Zapatista destekçileri ve diğer toplumsal organizasyonlardan kişiler vardı. Zapatista başkaldırısının yerel etkileri, küçük üreticilerin sorunları ve yeni açıklanan Puebla-Panama Planı (PPP) diye bilinen büyük çapta kalkınma projesinin etkisinin ne olacağı hakkında karşılıklı konuştuk. Adamlardan biri endişeyle,”PPP 1994’teki savaşa benzemiyor ama soğuk savaş” dedi. ” Uçakla bombayla savaşılmıyor ama yine de soğuk savaş… Bu, düşük fiyatların savaşı, bizi öldürüyor ama savaşmağa devam edeceğiz. Kendimizi savunmak için kendi planlarımızı kendimiz yaratmak zorundayız.”
“Soğuk savaş”la kastettiği 1989’dan önce kapitalist ve komünist iki süper gücün çatışması değil. Ürün fiyatlarını düşürerek yerli toplulukların yaşama yeteneğini ellerinden alan, çalışma sistemi gizli bir fenomenden, ekonomik küreselleşmeden bahsediyor. Bu deyiş yalnız Chiapas’a özgü değil. Dünyanın her tarafında, yaşamlarını, kültürlerini, çevrelerini etkileyen kararların alınmasına katılmak ve dahil edilmek için örgütlenen milyonlarca insanın isteği.
Karar mekanizmasına dahil olma isteği çok yaygın olmakla beraber, dahil olma anlayışı çeşitli. Daha önceden resmi sendikaların ve kitle partilerinin anlayışı, kısmen pazar ekonomisini destekleyen politikalara kayış nedeniyle, oldukça yıpranmış durumda. Bu katılım biçimleri bir çok Latin Amerika ülkesinde, işgücünün küçük olması nedeniyle zaten kısıtlıydı ve çoğu zaman işçiler, köylü çiftçiler ve seçmenlerin çıkarlarını savunmayan seçilmiş liderlerin otoriter kontrolünü yaratıyordu. Bağımsız sendikalar ve halk hareketleri uzun süredir halk katılımının yaygınlaşması için çeşitli arayışlar içindeler. Chiapas’ta bu çabalar eskiden şiddetle bastırılıyordu ve Zapatistalar’ın başkaldırmağa hazırlanırken halktan gördükleri destek bu nedendendi.
Tunbala’daki çiftçinin yorumu aynı zamanda güncel küreselleşme yöntemlerine karşı uygulanabilir, sürdürülebilir alternatifler yaratma ve onları koruma isteğini belirtiyor. Düşük fiyatlar yüzünden topluluklarının parçalanmasına karşı, yerli halk kendi bulduğu politik ve ekonomik yollarla örgütlenmeye çalışıyor. Böylesi bir karşı koyuş, ortak özellik ve sosyal dayanışma gerektiriyor çünkü küreselleşme gittikçe toplumsal alanlara yayılarak, görev ve kaynakları topluluğun uzmanlaşmış grupları arasında dağıtarak ilerliyor.
Çağda