Her sorunun bakılan pencereye bağlı yanıtları olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak yanıtlara geçmeden önce bilinen şu gerçeğin altını çizmekte yarar olacağı görüşündeyim: 2. Paylaşım Savaşı sonunda Alman faşizminin Stalin önderliğindeki Sovyet halkları tarafından yıkılması ve sosyalizmin başarısı ile yeni yeni ülkelerde işçi ve emekçilerin iktidar olması veya iktidarları zorlaması karşısında kapitalistler, sosyalist gelişmeleri durdurmaya ve […]
Her sorunun bakılan pencereye bağlı yanıtları olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak yanıtlara geçmeden önce bilinen şu gerçeğin altını çizmekte yarar olacağı görüşündeyim:
2. Paylaşım Savaşı sonunda Alman faşizminin Stalin önderliğindeki Sovyet halkları tarafından yıkılması ve sosyalizmin başarısı ile yeni yeni ülkelerde işçi ve emekçilerin iktidar olması veya iktidarları zorlaması karşısında kapitalistler, sosyalist gelişmeleri durdurmaya ve kendilerine güç toplamaya yönelik olarak ‘Keynes politikaları’ diye bildiğimiz uygulamalarını “sosyal devlet”, “refah devleti” projeleriyle birlikte uygulamaya koydular ve bu uygulamalarında başarılı da oldular.
Kapitalist blok içinde yer alan ülkemizde de TMMOB, 6235 sayılı yasa ile 1954 yılında, yukarıda belirtmeye çalıştığım gerekçeler ve sisteme danışmanlık yapması, projeler üretmesi gibi niyetlerle, mühendis ve mimarları bünyesinde toplayan kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan odaların birliği şeklinde kurulmuştur.
Bu girişten de tekrar görüleceği gibi her örgüt veya kuruluş bir ihtiyaçtan doğar. TMMOB’nin kuruluşunda sistemin ihtiyacı daha belirgin bir biçimde etkili olmuştur.
Sorularınızın yanıtlarına bu açıklamanın ardından geçecek olursak, şunları söyleyebiliriz:
1. TMMOB ve Odaların tarihsel gelişimine baktığımızda 1973 Genel Kurulu ve 12 Eylül 1980 darbesi iki temel kırılma noktası olduğu bir genel kabuldur. 1980 sonrası son 25 yıllık TMMOB tarihini değerlendirdiğinizde benzer kırılma noktaları var mıdır ? Varsa nasıl tarif edersiniz ?
1972 yılı Genel Kurulu, birliğin giriş bölümünde belirttiğimiz kuruluştaki “ihtiyaç”tan bu genel kurulda üyelerinin büyük çoğunluğunun ihtiyacına yüzünü dönmesi nedeniyle ülkedeki işçilerin ve emekçilerin talepleriyle ortak mecrada buluştuğu ve dolayısıyla anti-emperyalist bir öze sahip bir genel kurul olmuştur.
Bu genel kuruldaki kırılma elbette çok önemlidir. Bu genel kurulu ören, yaşayan ve sonuçlandıran mühendislerin ve mimarların kendi mesleki, ekonomik ve demokratik çıkarlarının nasıl büyüteleceğini, büyütmede kimlerle dayanışma ve birlik içinde olması gerektiğinin ortaya çıkması bakımından da önemlidir.
1980 darbesi ise kapitalizmin emperyalist Yeni Dünya Düzeni (YDD) politikalarının Türkiye’ye uygulanan programını sorunsuz hayata geçirme hedefiyle yerli işbirlikçileri tarafından yapılan, işçi ve emekçileri, aydınları ve gençliği hedef alan, onların ileri unsurlarını ezen, örgütlerini dağıtan, örgütlenmenin önüne her türlü engeli koyan, bireyciliği öne çıkaran, bunun için Anayasa dahil her türlü üst yapılanmaları da dayatan gerici, militarist, burjuvazi ve ortaklarının “gemi azıya” aldığı bir süreçti. Bu süreç çeşitli yöntemleriyle halen devam ediyor.
Dolayısıyla 1980 sonrası TMMOB genel kurullarının, üyelerinin genel yapısı nedeniyle ve bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları olmaları nedeniyle etkilenmesini normal görmeliyiz.
Önemli olan, “biz bu uygulamaları tersine çevireceğiz” diyerek yönetimlere gelenlerin uygulamalarının, mühendislik ve mimarlık alanları için sistemin yapmak istedikleri doğrultusunda olmasıdır!
TMMOB sürecinde 1980’den sonra yaşanan en önemli kırılma ise 22-26 Nisan 2003 tarihlerinde yapılan 2. Mühendislik ve Mimarlık Kurultayı’dır. Bu kurultay sürecinin örülüş biçimi, örgüt üyelerinin tartışma düzeyi ve süreci ne kadar içselleştirdiği, hangi gündem maddelerinin önceliğe konulduğu, alınan kararların emeği ile yaşamını sürdüren mühendis ve mimarları hangi ortak paydada buluşturduğu ve bu mühendis ve mimarları diğer emek örgütleri ve demokrasi güçleri ile ne ölçüde birleştirdiği, kısacası ne kadar ANTİ-EMPERYALİST öze sahip olduğu bu kurultay hakkında karar verirken göz önüne alınacak mihenk taşlarıdır. Bunlar göz önüne alındığında, bizim için 2. Mühendislik ve Mimarlık Kurultayı ve onu takip eden oda genel kurulları ile TMMOB’nin 39. Genel Kurulu sermayeden yana kırılmanın olduğu genel kurullar olmuştur.
2. Türkiye’deki iş süreçlerinin ve sosyal profildeki değişimlerin doğal bir yansıması değişen mühendis-mimar profilinin TMMOB örgütlülüğüne ne tür yansımaları olmuştur ?
Türkiye’deki iş süreçlerinde ve mühendis ve mimarların sosyal profillerinde, yukarıda da belirtmeye çalıştığımız gibi emperyalizmin Yeni Dünya Düzeni’nin uygulamaları dünyadaki üretim şeklini, mekanını, çalışma koşullarını, çalışma sürelerini yeniden değiştirmede kendi açısından başarılı olduğu için ülkemizde KİT’lerin tasfiyesi ile başlayan özelleştirmelerle çalışma yaşamında, sosyal hayatta, kültürde sermaye lehine mesafe alındığını görüyoruz. Bugün uygulamalar Telekom’un, Tekel’in, Petkim’in aktarımına, çalışma yaşamında örgütlenmenin önüne her gün bir engel konulurken diğer taraftan iş kanununda değişikliklerle esnek çalıştırma, part-time çalıştırma, proje başına çalıştırma, 657 sayılı kanuna tabi olanların iş güvencesini kaldırmaya geldiği gibi aynı zamanda işçi kadrosunda çalışanların da kıdem tazminatlarının gasp edilmesinin yol ve yöntemleri aranıyor.
Bu atmosferle birlikte mühendislerin ve mimarların payına düşen de işçi ve emekçilerinkinden farklı bir şey olmasa gerek. Tabii ki 10-12 saat çalışmadan sonra TMMOB çalışmalarına katkı koymak isteyen üyelerin katkı koyma imkanı ne kadar olur, bu da tahmin edilebilir.
Bu koşulların nasıl aşılacağına kafa yormamız gereklidir. Diğer taraftan TMMOB odalarının ve birimlerinin profesyonel kadrolar tarafından bir işyeri ve gelir kaynağı olarak görülmesi ve bunun yanında çalışan mühendis ve mimarların bahsettiğimiz sosyal profillerinin her gün, her an bireyci kültür tarafından kuşatılmasından dolayı TMMOB’de izole bir yapı oluşuyor.
Belirtilen oluşumlar TMMOB üyelerinin odalarından kopmasına, yalnızlaşmalarına, “oda ne veriyor”, “TMMOB ne veriyor”a gelmelerine, bu karşılıklı med-cezir olayı da TMMOB’nin üye gündeminin ve yaşamının dışında kalmasına neden oluyor.
3. Bugün TMMOB’un ve odaların temel mücadele alanını nasıl tarif ediyorsunuz ? AB ile uyum sürecinin getirdiği mesleki tanınırlık, sertifikasyon, “Ulusal Mesleki Yeterlilik Kurumu” vb gelişmelerin TMMOB’nin işlevlerini ve politikalarını nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz ?
TMMOB’nin 250.000 kayıtlı üyesi olup üyelerinin %80’i çalışan veya emeği ile yaşamını idame ettiren küçük büro sahipleridir. Bununla beraber, 150-200 bin civarında mühendis ve mimar TMMOB’ye üye değildir veya üye olma ihtiyacı duymamaktadır.
Örgütün bir çekim merkezi olması gerkmektedir. Üye veya üye adayları çekim kuvvetini mesleki ya da sosyal, yaşamının her türlü alanında hissetmelidir. Bunun için TMMOB’nin ve odaların temel mücadele alanını çalışan ve emeği ile yaşamını sürdüren mühendis ve mimarların mesleki, ekonomik, demokratik ve sosyal sorunları zemininde belirlemeleri gerkmektedir. Bununlar birlikte, 150-200 bin üye adayının üye olmayışının, üye olanların da üye olma özelliğini içselleştirememesinin nedenlerini ortadan kaldırmaya yönelik örgütlenme temel olmalıdır.
“Ulusal Mesleki Yeterlilik Kurumu”, “akreditasyon”, “yetkin-uzman mühendislik” gibi başlıkları TMMOB örgütlülüğüne taşımak, tartıştırmak, bu konularda
özne olmaya çalışmak AB’ye uyumu, GATS anlaşmalarına uyumu, dolayısıyla sisteme uyumu getirdiği gibi bu tartışmalar çalışanların birliğini dinamitlemeye yönelik girişimlerdir.
4. TMMOB Odalarının geldikleri bu noktada doğrudan üye aidat ve mesleki denetim gelirleri hizmet üretimi yaparak elde ettikleri gelirlerin Odaların gelirlerindeki payının yükselmesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir ?
TMMOB ve odalarının gelirlerinde üye aidatları ile mesleki denetim gelirlerinin, bunlar dışındaki gelirler olan hizmet üretimi gelirlerinin altına düşmesi elbette çalışan ve emeği ile yaşamını sürdüren mühendis ve mimarlar açısından çok ama çok düşündürücüdür.
TMMOB ve odaları şirket değildir. TMMOB ve odaları tüm faaliyetlerini 3. sorunuzdaki alandaki mücadeleye göre yükseltmek ve süreklileştirmek durumundadır.
Bunların yapılmadığı veya savsaklandığı süreçte örgütün söylemleri ne olursa olsun örgüt üyesinin çıkarları yerine, yani emekten yana bir mücadele çizgisi/temeli yerine sermayeye hizmet çizgisine/temeline oturtuluyor anlamını okumalıyız.
5. TMMOB’nin yakın dönemden geriye baktığımızda savaş karşıtı etkinlikler gibi birçok toplumsal muhalefet hareketinde etkin bir rol aldığını biliyoruz. Sizce TMMOB’nin toplumsal muhalefet hareketi içerisindeki konumunu belirleyen politikası neler olmalıdır ?
TMMOB, savaş karşıtı etkinlikler dahil toplumsal muhalefet hareketinde etkin olarak rol alma görevini 1960 ve 1970’li yıllardan aldığı ivme ile yerine getirmeye çalışıyor. Ancak toplumsal muhalefetin önemli bir yanı birleşik cephenin yaratılmasıdır. TMMOB’nin savaş karşıtı çalışmadaki başlangıçtaki tavrı ile sonraki süreçlerdeki tavrı birbirini tamamlayan tavırlar değildi.
TMMOB’nin toplumsal muhalefet hareketi içerisindeki konumunu belirleyen politikaları, üyelerinin %80’inin çıkarlarının toplumsal muhalefetin kazanımlarında olması sebebiyle üyelerin çıkarlarıyla ülkedeki işçilerin, emekçilerin, aydınların ve gençliğin çıkarlarını ve ülkenin çıkarlarını aynı paydada buluşturma yönünde olmalıdır.
6. TMMOB’nin içinde yer aldığı Emek Platformu gibi toplumsal muhalefet örgütlenmeleri ile ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Emek Platformu 2001 krizinin ardından emeğin çıkarlarını eksen alarak kurulan, eksik de olsa programı olan bir platform idi. Bu platformun yerel yapılanmalara dayanmaması, örgütsüz olarak çalışılan alanlara taşınmaması, Emek Platformu’nu oluşturan örgütlerin platformun programına denk düşen çalışma yapmaması, örgütlerini hazırlamaması, her örgütün bulunduğu noktadan yaklaşması platformun güdükleşmesine neden olmuştur.
Ancak bir paragraf açacak olursak; sosyalistlerin, ilericilerin, demokratların kendilerine biçtikleri rolün gereği olan “değiştirme-dönüştürme” özelliğini Emek Platformu sürecinde göstermediklerine, bu yapıların platformu ‘sol’dan doğru güdükleştirdiklerine tanık olduk. Bu tür mücadele biçimi emek ve demokrasi mücadelesini geliştiren, süreklileştiren, niteliklileştiren değil körelten, küçülten ve üyeleri yorup umutsuzlaştıran bir mücadele biçimidir.
Bu nedenle TMMOB’nin toplumsal muhalefet mücadelesinde olması gerektiği açıktır. Bu gereği yerine getirirken üyeleri ve odaları sürece katmalı, değiştirip dönüştürmeli, bunu yaparken diğer tarafıyla da birimlerin sürece katılmasında ‘ben’den ‘biz’e geçilmesi için her türlü katkıyı sunmalıdır.
7. Sizin bu sorular dışında TMMOB’ne ilişkin eklemek istedikleriniz nelerdir?
TMMOB’nin en önemli sorunu örgütlenme sorunudur. TMMOB aradığı gücü örgüt ile üyeyi buluşturmada, bunun için gerekli kanalların açılmasında aramalıdır.
Yönetimde amatör, mücadelede profesyonel çalışma anlayışındaki sapmalardan geri dönülmelidir. Profesyonel kadrolar birer araç olmalı, bu kadrolar amaç olmaktan çıkarılmalıdır.
TMMOB genel kurulları işyerlerinden başlatılmalı, çalışanların sorunları, işyeri sorunları, ülke sorunları genel kurulun sorunları olmalıdır.
Aktif yönetici – pasif üye anlayışı terk edilmeli, aidiyet ilişkisi öne çıkarılmalıdır.
“Birlik” kelimesinin içselliği üyelere taşınmalıdır.
(*)Mustafa KADIOĞLU
Ankara Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi (ADMMA) Elektrik bölümünden
1975 yılında mezun oldu. 1976 yılında TEK(Türkiye Elektrik Kurumu)de iş
hayatına başladı. EMO Trabzon temsilciliği,bölge temsilciliği,iş yeri
temsilciliği, Ankara şubenin 16.Dönem YK başkanlığı, KESK sürecinde ENER-SEN
MYK üyeliği, Enerji YAPIYOL-SEN kurucu üyesi, geçici yönetim kurulu üyeliği
görevlerini yaptı.