James J. Brittain Kanada New Brunswick Üniversitesi’nde sosyoloji üzerine çalışmakta ve eğitim vermektedir. Brittain’in çalışmaları Latin Amerika çapındaki devrimci ve toplumsal hareketler, çağdaş jeopolitikte klasik Marksizmin yeri ve uluslar arası gelişme ve toplumsal değişimin alternatif formları üzerine yoğunlaşmıştır. Birleşik Devletler ve Kolombiya yönetici oligarşisi, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri – Halk Ordusu’nu (FARC-EP) bozguna uğratabilmek için, […]
James J. Brittain Kanada New Brunswick Üniversitesi’nde sosyoloji üzerine çalışmakta ve eğitim vermektedir. Brittain’in çalışmaları Latin Amerika çapındaki devrimci ve toplumsal hareketler, çağdaş jeopolitikte klasik Marksizmin yeri ve uluslar arası gelişme ve toplumsal değişimin alternatif formları üzerine yoğunlaşmıştır.
Birleşik Devletler ve Kolombiya yönetici oligarşisi, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri – Halk Ordusu’nu (FARC-EP) bozguna uğratabilmek için, 1960’dan beri defalarca sosyoekonomik ve askeri kampanyalar yürüttüler. Fakat, temel amacı kapitalist birikim ve genişlemeyi sağlamak olan bu saldırı geri tepti ve sonuç ABD emperyalizmi ve Kolombiya egemenleri için hiç de iyi olmadı. ABD emperyalizminin, büyüdüğü ve derinleştiği bir dönemde, Kolombiya’da karşılaştığı bu bozgunu dikkatle incelemek gerek. Güney Amerika’nın emperyalizme karşı direnen en önemli askeri ve politik örgütü, kırk yıldan uzun bir süredir ABD’nin tüm çabalarına karşın kitle desteğini artırmaktadır. Yazıda, FARC-EP’in güçlü varlığını muhafaza etmekle kalmayıp devam eden kontrgerilla (yazının orijinalinde karşı isyan diye geçiyor -Ç.N) kampanyasını gayet etkili bir şekilde karşılamayı nasıl başardığını inceliyorum. Ayrıca ABD ve Kolombiya hükümetlerinin FARC-EP’in yenilgiye uğradığı yönündeki propagandasının da bir yalandan ibaret olduğunu gösteriyorum. Bu analiz günümüzün sınıf temelli toplumsal-politik bir hareketinin küresel karşıdevrim çağında emperyal güçle nasıl baş edebildiğine dair bir örnek sunmaktadır.
Tarihsel Arka Plandan Birkaç Sayfa
Che Guevara yıllar önce yaptığı motosiklet gezisinde Kolombiya’dan geçmiş ve günlüğüne (Motosiklet Günlükleri) Latin Amerika’nın sözde en eski demokrasisinde “bireysel özgürlüklerin” ziyaret ettiği diğer tüm ülkelerden daha “fazla baskı altında” olduğunu yazmıştı. Che’nin seyahatinden beri pek bir şey değişmedi.
20. yüzyılın ortalarında Kolombiya Latin Amerika’da bazı ilklere imza attı. Dünya Bankası’ndan (sonradan Uluslar arası Yeniden inşa ve Kalkınma Bankası diye de anılmıştır) yardım alan ilk devlet oldu. Kolombiya, kontrgerilla siyaseti ve ordu için ABD’nin resmi desteğini alan ilk ülke oldu. 1960’larda köylü ve gerilla güçleriyle savaşmak için yapılan askeri harcamaların ulusal bütçe içindeki payı % 16’dan fazlaydı.
Bugünün Kolombiyası yeni liberal ekonomi politikalarına iliştirilmiş, iç savaşın pençelerinde kıvranan ve ABD’ye topyekun teslim edilmiş bir ülkedir. Aşırı zengin bir avuç toprak sahibi ve kapitalist hükümet politikaları ve ekonomik koşullar üzerinde doğrudan etkili olabilmektedir. Gelir dağılımındaki uçurum son derece büyüktür. Nüfusun % 57’si toprakların % 3’ünden daha azıyla yaşamaya çalışırken, en zengin % 3’lük kesim ekili alanların % 70’inden fazlasına sahiptir. Nüfusun en zengin % 1’i servetin % 45’ini kontrol ederken, tarım arazilerinin yarısı sadece 37 toprak sahibinin elindedir.1
Bugünkü Başkan Alvaro Uribe Velez, büyük özelleştirmeler, gümrüklerin kaldırılması ve işçi sendikalarının bertaraf edilmesi yoluyla Kolombiya’da yeni liberal bir model uygulamaya çalışmaktadır. Uribe fazla mesai ücretlerinin düşürülmesini, emeklilik yaşının üçte bir oranında artırılmasını ve kamu işçilerinin ücretlerinde % 33 oranında kesinti yapılmasını savunmuştur. Yeni liberal dönüşümden sonra gelir dağılımdaki adaletsizlik daha da büyümüştür. 1990’da nüfusun en zengin % 10’u en yoksul % 10’un 40 katı kadar bir gelire sahipti. 2000 yılı itibarıyla bu oran 80 kata ulaştı.2 Kolombiya’daki bütün politik ve yasal gelişmelerin temelinde bu ekonomik gerçeklik bulunmaktadır. Demokrasi ve hukukun egemenliğine dair bütün iki yüzlü saçmalıklar bir yana, Kolombiya devleti, Venezüella’nın Chavez’inin “kokuşmuş oligarşi” dediği, ABD’ninse desteklediği büyük bir vahşetle yönetilmektedir.
Kolombiya’da bu koşullar altında güçlü bir sol muhalefet geleneği yaşatılmıştır. Marx 1872’de yazdığı “Şiddet İçermeyen Devrimin Olanağı” makalesinde, bazı ülkelerde proletaryanın “hedeflerine barışçıl yollardan ulaşabileceğini” savunmuştu; ama “pek çok ülkede durumun hiç de böyle olmadığı” gerçeğinin altını çizerek, “devrimimiz şiddete dayanmalıdır” demişti. Eğer bu son dediğinin bugünün dünyasında geçerli olduğu bir ülke varsa, o da Kolombiya’dır.
Kolombiya’da sınıf bilinci, kendini, egemen sınıflar karşısında yeniden ve yeniden üretmektedir. 1930’ların sonundan 1950’lere kadar geçen dönemde, genişleyen kapitalist çıkar ilişkilerinin ülkenin iç bölgelerine doğru yayılması karşısında, komünist ideolojiyi benimsemiş birkaç yüz kır kökenli Kolombiyalı işbirliği ve güvenlik yapılanmaları içinde örgütlendiler. Küçük toprak sahiplerini, köylüleri, kır işçilerini ve diğer yarı-proleter kitleleri hedef alan devlet-destekli baskı ve şiddet, barışçıl fakat sıkı (ve silahlı) bir tepkiyle karşılaştı. Otonom bölgesel topluluklar olarak varolmaya çalışan bu “öz-savunma örgütleri”, ülkenin görece yalıtık bölgelerinde kolektif tarım yapan köylü hücrelerine dayanıyordu. Bu toplulukları diğer bölgelere doğru genişleterek, ‘saldırgan merkezi hükümete karşı koymaya ve yerel kontrole’ dayalı, bozulmamış, istikrarlı bir toplum kurmaya çalıştılar. Kırsal nüfusun -azınlık olmakla birlikte- kayda değer bir kitlesinin desteğini alan bu yerelleşmiş öz-savunma grupları, etki alanlarını gittikçe genişletti ve 1950’lerin sonu 1960’ların başlarında güney ve orta Kolombiya’nın pek çok bölgesine yayıldılar. 1964’e gelindiğindeyse ülke çapında bu mantıkla kurulmuş 16’dan fazla topluluk kümesi vardı. Topluluklar barışçıl olmakla birlikte, büyük toprak sahipleri ve yükselen kapitalist sınıflar açısından ve hatta ABD’nin jeopolitik çıkarları açısından büyük bir tehdit oluşturuyorlardı. Sonuç olarak, bu bölgeler, Latin Amerika’da Kennedy döneminde iyice azgınlaşan soğuk savaş saldırganlığının askeri hedefleri haline geldiler.3
Mayıs 1964’te, ABD ve Kolombiya hükümetleri, güneybatı Kolombiya’nın Tolima eyaletinin Marquetalia bölgesini başlangıç noktası seçerek kırsal kolektiflere karşı saldırılar düzenlemek üzere anlaştılar. ABD’nin Latin Amerika Güvenlik Operasyonu Planı çerçevesinde verdiği yoğun askeri ve ekonomik destek sayesinde 27 Mayıs 1964’le birlikte saldırı başlatıldı. Bu yüzden de FARC-EP 27 Mayıs 1964’ü kuruluş yıldönümü olarak kabul etmektedir. Bazı araştırmacıların FARC-EP’in tasfiye edildiği iddialarının tersine, örgüt sadece varlığını korumakla kalmamış, ülke çapındaki etki alanını genişletmiştir.
FARC-EP -Cenevre Konvansiyonunun devlet iktidarı için savaşan muhalif silahlı hareketlerin düzenli ordu şeklinde yapılanmalarını zorunlu kılan I ve II no’lu maddelerine uygun olarak- sıkı bir komuta zinciriyle ve resmen bir Halk Ordusu (Ejercito del Pueblo) şeklinde örgütlenmiştir. Yirmi beş üyeli Merkez Komiteyi yöneten ve yedi kişiden oluşan Merkez Komite Sekreteryası (Manual Marulanda Velez, Raul Reyes, Timoleon Jimenez, Ivan Marquez, Jorge Briceno, Alfonso Cano ve Ivan Rios), ülke çapında y
edi bölgeye (Doğu, Batı, Güney, Merkez, Orta Magdalena, Karayip ve Cesar) özel olarak yerleştirilmiştir. Bu bölgelerin her birinde bir dizi cephe bulunmakta ve her cephe sayıları 300’le 600 arasında değişen savaşçılardan oluşmaktadır. 2002 itibarıyla, ülke çapında 105 cephe bulunduğu kabul ediliyordu. Yazarın katılımcı gözlem ve FARC-EP’le yapılan açık uçlu röportajlar yoluyla elde ettiği bilgilerden en azından bir düzine daha fazla cephe olduğu anlaşılmaktadır. FARC-EP bugün Kolombiya’nın önemli sayıda bölgesinde varlık göstermektedir; ama bu başlık altında yazılmış, derlenmiş ya da geniş kitlelere sunulmuş çok az sayıda araştırma bulunmaktadır.
İsyan daha başlangıç aşamasında dört yerel yönetim bölgesinde etkindi ve etki alanını 1970’ler ve 1980’ler boyunca genişletti. 1990’larda -hükümet destekli paramiliter çetelerin iğrenç vahşetiyle icra edilen devlet baskısının eşlik ettiği yeni liberal ekonomi politikalarının yükselişiyle- FARC-EP de ülke çapındaki toplumsal varlığını önemli ölçüde artırdı. 1997’de yayımlanan kapsamlı bir araştırma, isyanın, 1050 yerel yönetimin 622’sinde maddi varlık gösterdiğini söylüyordu.4 1999’da, FARC-EP’in gücü ülkenin % 60’ından fazlasına yayılmıştı ve üzerinden üç yıl geçmeden gerillaların Kolombiya’daki “yeni yerleşim bölgelerinin” % 93’ünden fazlasına yayıldığı hesaplanıyordu.5 Örneğin başkent Bogota’yı çepeçevre saran Cundinamarca bölümüne bakalım. Bu bölgede FARC-EP’in gücü 116 yerel yönetimin 83’üne ulaşmıştır. Gücü bölgeden bölgeye değişse de, FARC-EP’in Kolombiya’daki bütün yerel yönetimlerde varolduğunu bilmek güzel. Bazı bölgelerde sadece düşük kapasiteli bir gerilla varlığı bulunurken; bazı bölgeler okulları, tıbbi hizmetleri, halk mahkemeleri vs. ile resmen FARC-EP tarafından idare edilmektedir. FARC-EP’in maddi yükselişiyle birlikte, isyanın sivil halktan kayda değer bir destek aldığı inkar edilemez hale gelmiştir. Son yıllarda, artan sayıda kır kökenli Kolombiyalı, korunma ve dayanışma için FARC-EP denetimindeki yerleşimlere göç etmeye başlamıştır. Kolombiya hükümetiyle FARC-EP arasında yapılan barış görüşmeleri sırasında (1998-2002), sadece bir yılda 20.000’den fazla insan FARC-EP denetimindeki Villa Nueva Kolombiya’ya göçmüştür. Pek çok kimse asilerin sığınağında yaşamayı güvenlik duygusu ve toplumsal temelli alternatif gelişim projeleri yaratma olanağı sunduğu için tercih etti.6 FARC-EP’in büyüyen kitle desteğine, FARC-EP denetimindeki askerden arındırılmış bölgeye (DMZ diye de adlandırılan bu bölge barış görüşmeleri sırasında kazanılmıştır) katılan kırsal yerleşimci sayısından daha iyi bir örnek bulunamaz. DMZ’nin nüfusu FARC-EP’in resmi konsolidasyonundan önce aşağı yukarı 100.000’di.7 Kolombiya hükümeti bölgeye saldırıp barış görüşmelerine son verdiğinde, gerilla denetimindeki bölgeye göç etmiş Kolombiyalıların sayısı 740.000’i bulmuştu.8
FARC-EP, kuruluşundan bu yana geçen 40 yılda kompleks ve örgütlü bir harekete dönüştü. Örgütün programı bir dizi kritik siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik konuyu kapsıyor. Örgütün şimdiki tabanı küçük köylülükten yerli topluluklara, Afro-Kolombiyalılara, topraklarından sürülmüşlere, topraksız kır işçilerine, aydınlara, sendikacılara, öğretmenlere ve kentli işçi kesimlerine kadar genişlemiştir. Üyelerinin ve komutanlarının % 45’i kadındır. 1960’larda büyük ölçüde köylü-liderliğinde kır-temelli bir toprak direnişi olarak başlayan hareket sosyalist bir toplum kurulması yolunda alternatif gelişim hedefleri öneren ulusal toplumsal-politik bir harekete dönüşmüştür. FARC-EP yaygınlaşan bir özgürlük ideolojisi modeli, geniş bir coğrafi dağılım ve sağlam bir destek temeli yaratarak, Küba’yı bir yana koyarsak Batı Yarımkürenin askeri ve siyasi anlamda en büyük ve en güçlü devrimci gücü haline gelmiştir.
FARC-EP, Orta ve Güney Amerika’da son dönemde oluşmuş pek çok devrimci hareket ve mücadeleden farklı olarak köylülük temelinde örgütlenmiş istikrarlı bir devrimci örgüttür. Devrimciler kilise ya da okul sıralarından çıkmamıştır; devrimci hareketin ne önderleri ne de kitlesinde avukatlar, öğrenciler, doktorlar ya da papazlar çoğunluktadır. Tam tersine, FARC-EP liderliği, kitle-tabanı ve üyeleri ağırlıkla köylülerden oluşmaktadır. Üyelerin yaklaşık % 65’i kırsal kökenlidir. Bu, örgütün karşıt güçlerini kavrayabilmek açısından önemlidir.
Kontrgerillanın Emperyal Gereksinimi
FARC-EP’i ortadan kaldırmak için 1964’ten beri yürüttükleri faaliyetin sistemik yenilgisi üzerine, ABD’nin ve Kolombiya’nın siyasi idareleri kontrgerilla planlarını yeniden biçimlendirmeye başladılar. Bunun bir nedeni önceki planın, yani Clinton yönetiminin ‘Plan Kolombiya’sının başarısızlığa uğramış olmasıdır. Plan Kolombiya, ABD’den gelen büyük mali destek ve personel aracılığıyla, Kolombiya ordusunun ülkenin sivil idaresi üzerindeki ağırlığını önemli ölçüde artırmıştır. ABD Kolombiya’ya 1995’te 30 milyon dolar yardım göndermişti. 1999-2002 yılları arasındaysa Plan Kolombiya kapsamında 2,04 milyar dolar verdi ve bunun % 81’i de silah harcamaları içindi.9 Bu plan ABD’deki kokain kullanımını ve kokain üretimini engellemenin bir yoluymuş gibi savunuluyordu. Ama ne kokain trafiğini engelledi, ne de Kolombiya’lı köylülere kaçak ekim dışında bir alternatif sundu. 2005 ilkbaharındaysa, Kolombiya topraklarındaki “coca” üretiminin gerçekte azalmadığı aksine arttığı kabul edildi.
ABD Kolombiya’ya Plan Kolombiya yoluyla doğrudan müdahalede bulunmadan önce, 40.000-50.000 hektarlık bir alanda coca üretimi yapılıyordu (1986-1996). Plan Kolombiya’yla coca üretimi önemli ölçüde arttı. Plan Kolombiya’nın pik yaptığı dönemde coca ekim alanı tarihsel bir rekor kırarak 169.800 hektara ulaştı. 2002-2003 döneminde ufak bir düşüş yaşandıysa da, son göstergeler coca üretiminin yeniden yükselişte olduğunu gösteriyor. Aslına bakılırsa, Kolombiya’nın narko-endüstrisinde -coca işlemesi, üretimi, iç dağıtımı ve uluslar arası trafiğinde- yaşanan şey, ülkenin başlıca paramiliter örgütü Kolombiya Birleşik Öz-Savunma Güçleri’nin (AUC) kısmi tekel haline gelmesidir.
AUC, kontrgerilla faaliyetlerini narkotik endüstrisinden sağladığını açıkça kabul etmektedir. Paramiliterlerin finansmanının aşağı yukarı % 80’i uyuşturucu trafiğinden karşılanmaktadır.10 Plan Kolombiya’nın realitesi şu anda uyuşturucu endüstrisini kontrol etmekte olan -ABD tarafından dolaylı olarak eğitilen ve Kolombiya ordusu tarafından desteklenen- paramiliter güçlerdir. ABD’nin sıkça narkotrafikle suçladığı FARC-EP sadece köylülerin coca yapraklarını satın alanlardan (revenedoras) vergi almaktadır.11 Ülkedeki coca üretiminin topu topu % 2,5’u FARC-EP’le bağlantılıdır; o da dolaylı bir bağlantıdır.12 “Uyuşturucuya karşı savaş için cephe” mavalları bir zamanlar işe yarayan bir şeydiyse de, yalanların açığa çıkması ABD/Kolombiya kontrgerillasının elini zayıflattı. Bu yüzden müttefik Bush ve Uribe hükümetleri yeni bir konsept, “terörle savaş” konsepti çerçevesinde isyanın destek tabanına karşı silahlı bir kampanyaya yöneldiler.
Plan Kolombiya ilk sunulduğunda, Clinton yönetiminin bu planına karşı şaşırtıcı büyüklükte bir muhalefet yükselmişti. Hük
ümet bu basınç karşısında Kolombiya topraklarına girmesine izin verilen ABD birliklerinin ve özel anlaşmalı kuvvetlerin -400’ü ABD personeli 400’ü de özel anlaşmalı kuvvetler olmak üzere- 800’le sınırlandırılmasını kabul etti. George W. Bush döneminde Savunma Bakanlığı bu sınırlamalara son verdi ve Kolombiya’nın belli bölgelerine karşı doğrudan bir askeri saldırı başlattı. Devam etmekte olan bu girişimi Plan Patriota (Vatansever Plan) diye adlandırıyorlar.
Plan Patriota ile Kolombiya’daki silahlı çatışmalara katılan ABD birlikleri ve özel-sektör kuvvetlerinin sayısında anormal bir artış görüldü. 20.000’in üzerinde Kolombiya askerine komuta eden ABD ordu ve özel birlik kuvvetleri sivil halka karşı (asilerin faydalanmasını engellemek için bütün ürünleri ve tarım araçlarını yok etme mantığıyla yürütülen) bir saldırı dalgası başlattılar. Plan daha çok güney Kolombiya’nın Putumayo, Caquenta, Narino ve Meta bölümlerine yoğunlaştı.
Yeni siyaset, Bush yönetiminin açık emperyalist amaçlar için 11 Eylül saldırıları bahanesiyle ilan ettiği “terörle savaş” konseptinin bir ürünüdür. Ayrıca ikiyüzlü “uyuşturucuyla savaş” mantığından da önemli ölçüde vazgeçilmiştir. Devrimci Marksist hareketleri “terörist” diye adlandırmak terimi anlamsızlaştırmaktadır ama ABD’nin küresel askeri müdahalesine karşı gelişen yerel muhalefetin baskı altına alınmasına yardımcı olmaktadır. ABD’nin yeni resmi doktrinine göre, terörist etiketi ABD askeri mekanizmasından (bütün uluslararası yasalar ihlal edilerek) gelecek bir saldırıyı güya meşrulaştırmaktadır; bu yüzden de şu an Kolombiya’nın yarısı ya da daha fazlasındaki köylüler topyekün bir savaşın hedefindedir.
Kolombiya ordusu Plan Patriota’yı, bir önceki hükümetle FARC-EP arasında hükümetin saldırısıyla yarıda kesilene kadar sürdürülen görüşmeler sürecinin yeniden başlatılmasıymış gibi göstermeye çalıştı. General Reinaldo Castellanos “eylemimiz ve gücümüz, asileri masaya hükümetin gösterdiği koşullar altında oturmaya zorlamalı” diyordu.13 Kırsal bölge halkıyla yaptığım röportajlarda, General’in, birliklerini silahsız sivillere, köylülere ve asilere destek verdiği varsayılan herkese karşı ölümcül saldırılar düzenlemeye yönlendirdiği anlatıldı. Bu koşullar altında barış görüşmesi yapmanın da bir anlamı kalmıyor. ABD ordusuysa göstermelik bir şey yapma gereği duymadı. Ekim 2002’de ABD Deniz Kuvvetlerinin “FARC’ın Amazon’un uzak köşelerine dağılan tüm üst düzey yöneticilerini yok etmek için emir aldığı,” haberleri sızdırıldı.14
Birleşik Devletler ve Kolombiya hükümetleri, yeni savaş metodları işe yarıyormuş gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyorlar. Tekrar tekrar, Kolombiya ordusunun “kazanmakta olduğu” ve FARC-EP mevzilerinin içlerine doğru ilerlediği iddia ediliyor. Örneğin bir makalede isimsiz bir “ABD yetkilisine” atfen, “FARC-EP’in bozguna uğradığı” ve şimdi “ülkede Kolombiya devlet güçlerinin giremediği tek bir bölge bile kalmadığı” yazıldı. Bu grubun iddiasına göre “eskiden FARC’ın egemenliğinde çok büyük kurtarılmış bölgeler vardı. Hükümet buralarda egemenlik kuramıyordu ve FARC bu bölgelerde yeni eylemler planlayıp, üyelerini eğitmekte serbestti” ama artık “Marksist örgüt bu bölgeleri bir sığınak, eğitim kampı ya da harekat merkezi olarak kullanamıyor.” Geçen Nisan ayında, ABD Hava Kuvvetleri Generali Richard B. Myers Kolombiya’da yürütülen kontrgerilla kampanyasının FARC-EP’i hezimete uğrattığını iddia ediyordu. “Biz kazanıyoruz” diyen Myers, “gelecek, ulusların radikallere karşı bir araya gelip işbirliği yapabilmesine bağlı” bunun için “Birleşik Devletler ve Kolombiya arasındaki işbirliği tüm dünyaya yansıtılmalı” diye ekliyordu. Fakat şimdi şurası çok açık ki, Plan Patriota FARC-EP’i yenilgiye uğratamamıştır.
Her ne kadar Plan Patriota’nın amacının FARC-EP’le savaşmak olduğu iddia edilse de, gerçekte yaşanan bir “gölü kurutma” girişimidir. Asıl hedef silahsız köylülüktür, çünkü FARC-EP’in askeri kapasitesi, gücü ve desteği ağırlıkla bu gruba dayanmaktadır. Plan Patriota saldırıları “asilerin bulunduğu varsayılan bölgelere” karşı düzenlenmektedir. Plan Patriota’nın ilk aşamalarında, ABD Güney Komutanlığından eski bir general James Hill, yeni kampanyanın gerilla ordusunun doğrudan kendisine karşı değil “köylülerin FARC’ı desteklediği kırsal alanlara dönük bir saldırıyla” başladığını kabul etmişti.15 FARC-EP bu vahşi taktiğe karşı başka bir taktikle yanıt verdi ve kasıtlı olarak dağlara çekilmeye başladı. Böylece köylüler ve yerlilerden destek aldığı belli bölgeler baskıdan kurtulabilecekti. Buna rağmen köylülere saldıran ABD ve Kolombiya birlikleri, sonuç olarak hem FARC-EP’e verilen desteği daha da artırmış hem de karşı saldırılara ve pusulara davetiye çıkarmış oldular.
FARC-EP ve köylülük arasında yarım asırdan beri bir tutarlılık arzeden ve Kolombiya kırsalının büyük bölümünde görülebilen bir ilişki var. Ama, Plan Patriota ilk başladığı zaman FARC-EP ve kırsal köylülük ilişkisinde kimi sosyo-coğrafik özelliklerin değiştiği görüldü. Araştırmamı Huila bölümünde sürdürürken buna ilişkin bir örnek kaydettim. Gerillaların bir zamanlar -yedi yıldan uzun bir süre boyunca- güçlü bir varlık gösterdikleri alanlarda artık gerillaya pek de rastlanamadığını not ettim. Oysa bir zamanlar yollarda FARC-EP’in kontrol noktalarında durdurulmak ya da ahaliden birileriyle sohbet eden gerillalar görmek sıradan bir şeydi. Bölge halkından insanlarla tartışmalarımda ve ardından FARC-EP Uluslararası Komisyon komutanı Raul Reyes’le yaptığım söyleşide bu durumu şöyle açıkladılar: Bölgede kalan gerillalar devletin yerel halka saldırmasını önlemek için varlıklarını eskisi kadar belli etmiyorlardı. Reyes, FARC-EP’in ‘ABD ve Kolombiya devlet güçlerinin isyana destek veren köylü-yerleşimlerine girme olanaklarını sınırlamak için’ çabaladığını anlattı. Kolombiya ordusunun sivil halka dönük insan hakları ihlallerinde iğrenç bir sicili var ve FARC-EP de bu yüzden 2003 ve 2004’ün özel dönemlerinde etkin olduğu bölgelerdeki kırsal nüfusun zarar görme olasılığını düşürmek umuduyla görünür varlığını sınırlamayı tercih etti. Fakat bu çekilme tamamen taktikseldi ve gelişmeler de gösterdi ki Plan Patriota isyanı marjinalleştiremedi, aksine isyan daha da yükseldi.
Plan Patriota’ya Yanıt
Güney Kolombiya’yı çevreleyen sınır bölgeleri ordunun ve devlet destekli paramiliterlerin faaliyetleri sonucu geçişe kapalı tutulurken, iç bölgelerde FARC-EP’in tam denetiminde bulunan alanlar daha da genişlemektedir. 2004’ün son iki ayında, hükümetin ve egemen medyanın iddialarının aksine FARC-EP’in silahlı güçlerini çoğalttığı görülüyordu. FARC-EP’in bir yerel yönetimde sadece Aralık ayında harekete kattığı yeni eğitilmiş savaşçı sayısı 100’dü. Röportaj sırasında Raul Reyes bana şöyle dedi: “etrafa bak, işte buradayız. Herhangi bir hükümet birliği görebiliyor musun? Plan Patriota FARC-EP’i dağıtmadı. Bölgede son birkaç yıldır olduğu gibi şimdi de serbestçe hareket edebiliyoruz.” Diğer yandan, 2003 ve 2004’ün özel dönemleri sırasında dağlara doğru çekilme taktiğiyle, 2005 atılımından beri yapılanlar arasında çok fark var. FARC-EP ABD/Kolombiya sald
ırısından önce taktiksel olarak geri çekiliyordu fakat karşı-saldırı için de hazırlanıyordu, son zamanlardaysa Plan Patirota’yla hesaplaşmak için tamamen değişik bir yol izliyor.
FARC-EP, Şubat 2005’ten beri, emperyalizme karşı savaşan toplumsal-politik hareketlerin en ön safında olduğunu gösterdi. Ayın ilk iki günü başlayan ilk saldırılar “Başkan Alvaro Uribe’nin asileri bozguna uğratma vaadiyle başkanlık koltuğuna oturduğu Ağustos 2002’den beri silahlı kuvvetlerin yaşadığı en kötü iki günlük dönem” olarak tarihe geçti.16 FARC-EP “nehir gambotları, bir Phantom silah gemisi ve helikopterleri” olan büyük bir askeri birliğe saldırdı.17 Birkaç gün sonra bu eylem için “iki yıl içinde gerçekleşen en kanlı asi saldırısı” denecekti.18 FARC-EP’in Doğu Blok’u (yedi bloktan biri) sadece Şubat ayında hemen hemen her gün bir büyük saldırı düzenledi.
Bir çatışmayı birkaç günlük suskunluğun takip ettiği geçmiş yıllardan farklı olarak, FARC-EP bu kez sürekli teyakkuzda kaldı. Gerillalar, düzenledikleri ilk saldırıyı izleyen günlerde, “Uraba’nın ormanlık bir bölgesinde 41 askerin pusuya düşürüldüğü, en az 20 Kolombiya askerinin öldürüldüğü,” bir kaçının yaralandığı ve 17. Tugay’dan geriye sadece sekiz kişinin bırakıldığı 9 Şubat saldırısına kadar küçük taktiksel operasyonlara devam ettiler. 17. Tugay’a karşı yapılan saldırı “son yıllarda silahlı kuvvetlere karşı yapılan saldırılar içinde en ölümcül olanı” olarak tarihe geçti.19 Şubat’ın sonu itibariyle, sadece Doğu Bloku’nun imha ettiği kontrgerilla kuvveti 450 kişiyi buluyordu. Şubat’ta başlayan kampanya Kolombiya ordusuna karşı başarılı saldırılarla sürdürüldü ve bu da gösteriyordu ki, FARC-EP sadece kendi varlığını ve destek tabanını muhafaza etmekle kalmamış, dünyanın en vahşi ve güçlü askeri kuvvetlerinin saldırılarına rağmen büyümüştü.
Kolombiya’nın Yakın Geleceği ve FARC-EP’in Rolü
Raul Reyes, 2004 ilkbaharında, FARC-EP’in desteğinin büyüdüğünü ve devlet iktidarını alma hedeflerinin gittikçe yakınlaşan bir gerçekliğe dönüştüğünü belirtti. İsyan, 2004 ilkbaharından bu yana, programını doğrudan ülkenin kırsal bölgelerinde sömürülenlerin çıkarlarını desteklemek doğrultusunda şekillendiriyor. 1 Şubat 2005’te başlayan FARC-EP karşı saldırısı da örgütün gittikçe büyüyen gücüne işaret ediyor. FARC-EP’in devrimci stratejisinin dinamiği gelişiyor ve yükseliyor.
FARC, Mayıs 1982’de Ejercito del Pueblo’yu, yani Halk Ordusunu ismine resmen ekledi. Böylece FARC-EP oldu. Bu stratejinin iki nedeni vardı. Birincisi, Sekreterya Marksist-Leninist stratejiden hareketle, yalnızca halkın desteğinin sosyalist bir toplum yaratabileceğini ve FARC-EP’in de “halkın iktidarını kazanmada kesin bir rol oynaması gerektiğini” kavramıştı.20 İkinci neden gerillanın askeri faaliyetine dayanıyordu. İsyanın devrimci ideolojisi önceleri gerillanın karakterini ağırlıkla askeri operasyonlara karşı savunmacı bir yapıda tutmaya odaklanmıştı. Ancak isyan, tarihsel gelişimini “taarruza dayalı bir gerilla hareketine” evriltmesi gerektiğinin farkına vardı.21 Asiler, yıllar boyu devlet güçleri ve paramiliterlere karşı küçük çaplı saldırılara dayalı bilinen taktiksel yöntemleriyle hareket etmişlerdi. 2005’in ilk haftalarında başlayan eylemlerse büyük bir değişime işaret ediyor. FARC-EP gerilla yapısını korumakla birlikte, küçük çaplı eylemlerden büyük çaplı, sürekli ve doğrudan çatışmalara yöneliyor; devlet güçlerine karşı ülkenin pek çok yerinde, iyi planlanmış eş zamanlı saldırılar düzenliyor. FARC-EP güçleri, Haziran 2005’in son haftasında Putamayo’nun uç güney batı bölgesindeki bir askeri birliğe büyük bir saldırı düzenlediler (“Uribe’nin 2002’de iktidara gelişinden beri ordunun bir günde verdiği en büyük can kaybı”) ve ülkenin diğer ucunda, Venezüella sınırı yakınındaki Kuzey Santander’de askeri birliklerle gayet başarılı bir çatışmaya girdiler. Putumayo bölümü, güneybatısındaki kimi bölgelerle birlikte, Temmuz’dan bu yana tamamen FARC-EP’in eline geçmiş bulunuyor.
ABD destekli Uribe rejimi, ordunun ve devlet-destekli paramiliterlerin cezalandırılmaksızın katliam ve işkencelerini sürdürdüğü bir ülke yönetiyor. Son birkaç yılda yüzlerce sendikacının henüz hiçbir faili cezalandırılmamış cinayetlere kurban gittiği Kolombiya, sendikacılar için dünyanın en tehlikeli ülkesi olarak hafızalara kazınmaya devam ediyor. Köylüler Clinton’un Plan Kolombiya, Bush ve Uribe’nin Plan Patriota yıllarında çok büyük acılar çektiler. ABD’nin coca ekimini engellemek için yürüttüğü havadan ilaçlama operasyonlarında zehirlendi, Kolombiya askerlerinin ve paramiliterlerin saldırılarında katledildiler ve hala katlediliyorlar. FARC-EP’in bu koşullar altında verdiği kahramanca yanıt insanlık için bir miras, bir vasiyettir. Onlar, devrim için sınıf-bilinçli kitle desteğinin ABD emperyalizminin ve katil Kolombiya oligarşisinin en vahşi saldırılarına maruz kalan kitleler içinde yaratılabileceğini göstermekle kalmadılar, dayanışma ve özgürleştirici cesaret yoluyla başarılı bir silahlı devrimci gerilla mücadelesinin çağdaş jeopolitik içinde hala geçerli bir seçenek olduğunu ispatladılar.
Notlar
1-Garry M. Leech, Killing Peace (New York: Information Network of the Americas, 2002), 9; Ramsey Clark, “The Future of Latin America” in War in Colombia (New York: International Action Center, 2003), 23-47.
2-Doug Stokes, America’s Other War (London: Zed Books, 2005), 130.
3-Ernest Feder, The Rape of the Peasantry (New York: Anchor Books, 1971), 189. James Petras & Maurice Zeitlin, Latin America: Reform of Revolution? A Reader (Greenwich, N.Y.: Fawcett Publications, 1968), 335; and Catherine C. LeGrand Frontier Expansion and Peasant Protest in Colombia, 1850-1936 (University of New Mexico Press, 1986), 163.
4-Jesus Bejarano Avila, Camilo Enchandia, Roldolfo Escobedo, & Enrique Querez, Colombia: Inserguridad, Violencia y Desempeno Economico en las Areas Rurales (Bogotá: Universidad Externado de Colombia, 1997), 133.
5-Charles Bergquist, Ricardo Peñaranda, & Gonzalo Sánchez, Violence in Colombia 1990-2000 (Wilmington, Del.: Scholarly Resources Inc., 2003), 15; Nazih Richani, Systems of Violence (New York: SUNY, 2002), 68
6-Garry M. Leech, Killing Peace, 78.
7-Mark Chernick, “Elusive Peace: Struggling Against the Logic of Violence,” NACLA Report of the Americas 34, no. 2 (2000): 32-37.
8-Scott Wilson, “Colombia’s Rebel Zone: World Apart,” October 18, 2003, http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/world/issues/colombiareport/.
9-Nazih Richani, “The Politics of Negotiating Peace in Colombia” NACLA Report on the Americas 38, no. 6 (May-June 2005): 18.
10-Russell Crandall, Driven by Drugs: U.S. Policy Toward Colombia (London: Lynne Rienner Publishers, 2002), 88.
11-See Stan Goff, Full Spectrum Disorder (New York: Soft Skull Press, 2004), 33.
12-Wilson, “Colombia’s Rebel Zone.”
13-As quoted from Juan Pablo Toro, “Colombia Say’s It’s Winning Vs. Rebels,” November 11, 2005, http://www.kansascity.com.
14-Peter Gorman, “Marines Ordered into Colombia: February 2003 is Target Date,” October 25, 2004, http://www.narconews.com/article.php3?ArticleID=19.
15-Jim Garamone, “U.S., Colombia Will Continue Pressure on Narcoterrorists,” April 12, 2005, http://www.defenselink.mil/news/Apr2005/20050412_563.html.
16-As quoted in Constanza Vieira, “US Increases Colombia Involvement,” June 30, 2004, http://www.antiwar.com/ips/vieira.php?articleid=2915.
17-Jason Webb, “Colombian Rebels Strike Again, Kill Eight Troops,” February 2, 2005, http://www.reuters.com.
18-Associated Press, “Rebel Rockets Kill 14 Soldiers, Colombia Says,” February 1, 2005, http://msnbc.msn.com/id/6894272/.
19-Jason Webb & Luis Jaime Acosta, “Marxist Rebels Ambush, Kill 20 Colombian Troops,” and “Marxist Rebels Kill 17 Colombian Soldiers,” February 9, 2005, http://www.reuters.com.
20-William J. Pomeroy, Guerrilla Warfare and Marxism (New York: International Publishers, 1968), 313.
21-FARC-EP, FARC-EP Historical Outline (Toronto: International Commission, 2000), 26 (italics added).
[Monthly Review dergisinin Eylül sayısından Latinbilgi.Net tarafından çevrilmiştir]